I am an Alewi Homosexual Negro
I am an Atheist Travesty Mohican
I am a Laz from Dersim, i am a Kurd from Lazistan
I am a Piygmy from Berlin, i am a German from Congo
Alevi, bozobiç´i ar Afrikanuri vore
Ateisti, travesti ar Mohik´ani vore
Dersimuri ar Lazi, Lazonanuri ar kyurdi vore
Berlinuri ar P´igme, K´ongonuri ar Almani vore
Ez reşike kî êlevî û hevgayim
Ez Mohîkane kî travestî û bê xudê me
Laz e kî ji Dersime, Kirmance kî ji Lazîstane me
Pîgme kî ji Berlînê, Germene kî jî Kongolê me.
Acısıyla tatlısıyla koca bir yılı geride bıraktık. 2009 insan hakları ve demokrasi açısından pekte iyi bir yıl olmadı. Krizler, operasyonlar, tarihe not düşülen olaylar, gözyaşı, daha neler neler
Umutlar her zaman olduğu gibi yeni yıla taşındı. Peki, geride bıraktığımız yılda neler yaşandı, iz bırakan olaylar nelerdi. Şöyle bir hatırlayalım isterseniz.
7 Ocak - 12 Haziran 2007de başlayan Ergenekon soruşturması kapsamında önemli operasyonlar dizisiyle başladı. Emekli paşalar gözaltına alındı.
25 Mart BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlunu Kahramanmaraştan Yozgata götüren helikopter düştü. Yazıcıoğlu ile birlikte helikopterde bulunan 6 kişi hayatını kaybetti.
29 Mart Yerel seçimler yapıldı. Ak Parti 1442, CHP 503, MHP 483, DTP 98 Belediye Başkanı çıkardı.
14 Nisan - Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının operasyonuyla KCK gündeme geldi. Onlarca kişi tutuklandı.
21 Nisan istanbul Poyrazköyde istek Vakfına ait arazilerde yapılan kazılarda cephanelik bulundu.
4 Mayıs - Mardinin Mazıdağı ilçesindeki Bilge köyünde katliam yaşandı. 4 silahlı kişinin yaptığı silahlı baskında 7si çocuk 44 kişi öldü.
27 Mayıs - Hakkârideki patlamada 6 asker şehit oldu, 8 asker de yaralandı. internete düşen telefon konuşmalarında Hakkâri Tümen Komutanı Tümgeneral G.K.nin Bu mayınlar bizim dediği ortaya çıktı.
12 Haziran - Taraf gazetesindeki haberle, Albay Dursun Çiçek imzalı olduğu öne sürülen irtica ile Mücadele Eylem Planı gündeme taşındı.
27 Haziran CMK 250. maddedeki cümlede yer alan hali dahil ibaresi, halinde şeklinde değiştirildi. Barış zamanında askerlerin sivil mahkemede yargılanmasının yolu açıldı.
19 Ekim- Kandil ve Mahmurdan barış grubu üyesi 34 kişi Habur sınır kapısından Türkiyeye giriş yaptı.
10 Kasım ;Demokratik Açılımın TBMMdeki ön görüşmeleri yapıldı. CHP, hükümeti pankartlarla protesto etti.
7 Aralık: Tokatın Reşadiye ilçesindeki saldırıda 7 asker şehit oldu, 3 asker yaralandı.
19 Kasım - Taraf gazetesinin manşetten duyurduğu planla Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda yer aldığı iddia edilen cunta deşifre edildi. Plan, AK Parti hükümetini Batı dünyasında etkisiz kılmayı, bu nedenle de gayrimüslim azınlıklara yönelik korkutma faaliyetlerini içeriyordu.
11 Aralık Anayasa Mahkemesi 2 yıldır sürmekte olan DTPnin kapatılması ile ilgili davayı karara bağladı. Kararın oy birliği ile alındığı duyuruldu.
21 Aralık - Çukurambarda Arınçı izlemekte olduğu iddia edilen ve biri kiralık biri TSKya ait olduğu belirlenen araçta bulunan 2 subay gözaltına alındı.
24 Aralık 11 ilde yapılan operasyonlarda aralarında Belediye Başkanlarının da bulunduğu 39 kişi tutuklandı. Başkanların kelepçeli görüntüleri her kesimden tepki çekti.
Yukarıdaki tarihlere baktığımızda pek te iyi bir yıl geçirdiğimiz söylenemez. Yeni bir yıla, yeni umutlarla başladık. Umarım 2010 tüm halklara barış, özgürlük ve daha çok demokrasi getirir.
Doğu Kürdistanın Mako kentinde tutuklanan ve PJAK üyesi olduğu iddiasıyla idam cezasına çarptırılan Fesih Yasemini asılarak idam edildi. 14 Kürt siyasi tutsağın idam tehdidi altında olduğu iranda 2007den bu yana PJAK davasından idam edilenlerin sayısı 3e çıktı.
iran rejimi Fesih Yasemini isimli Kürt tutsağı asarak idam etti. Henüz resmi olarak doğrulanmayan idamın bu sabah erken saatlerde gerçekleştiği öğrenildi.
Xoy kentine bağlı Qutura bölgesindeki Hindwana köyü nüfusuna kayıtlı Yasemini, Kasım 2008de Doğu Kürdistanın Mako kentinde, Rustem Arkiya ile birlikte tutuklandı. Devrim Mahkemesi Aralık 2008de PJAK üyesi olduğu gerekçesiyle Yasemini hakkında idam cezası verdi.
Yasemini, 2007 yılından bu yana iranda PJAK davasından idam edilen 3üncü Kürt siyasi tutsak oldu. Son olarak ihsan Fetahiyan isimli siyasi tutsak 11 Kasım 2009 sabahı, Sine cezaevinde asılarak idam edilmişti. Bu idamın ardından Kürtlerin yoğun tepkileri üzerine Sine ve Seqiz cezaevindeki iki idam mahkumunun infazı durdurulmuştu.
Hasan Hikmet Demir isimli bir PJAK militanı 2007 yılında ağır işkencelerden geçirildikten sonra yaralı halde idam edilmişti. Demir, iranda idam edilen ilk PJAKlı tutsaktı.
iran cezaevlerinde en az 14 siyasi Kürt tutsak her an idam edilme tehdidi altında bulunuyor. idam cezası alanların çoğunluğu PKK ve PJAK davasından tutuklu.
işte ölüm koridorlarında bekleyen 14 Kürt tutsak:
ŞERKO MAARFi Bane kenti nüfusuna kayıtlı 30 yaşındaki Şerko Maarfi, PJAK üyesi olduğu iddiasıyla 2 Ekim 2008 tarihinde Bane kentinde tutuklandı. Aylarca süren sorgular ve işkenceler artından Maarfiye Ocak 2009da Saqiz Devrim Mahkemesi tarafından Allaha karşı savaşsuçlaması ile idam cezası verilmişti. Maarfiye yöneltilen suç kapsamında herhangi bir soruşturma da yapılmadı. Yoğun tepkiler ardından Kasım 2009da idamı durduruldu ancak iptal edilmedi. Maarfi üzerindeki idam tehdidi devam ediyor.
HEBiBULLA LETiFi: 26 yaşındaki Hebibulla Letifi Sine kentinde PJAKa yardım ettiği iddiasıyla 2007 yılında tutuklandı. Letifiye 12 Ağustos 2008 tarihinde Devrim Mahkemesi tarafından idam cezası verildi. Ekim 2009da da Letifi, ihsan Fetahiyan ile birlikte idam edilmek üzere tek kişilik hücrelere konulmuştu. Yoğun tepkiler ardından Kasım 2009da idamı durduruldu ancak iptal edilmedi. Geçtiğimiz günlerde Sine cezaevinden çıkarılarak bilinmeyen bir yere götürülen Letifi, üzerindeki idam tehdidi devam ediyor.
FERZAD KEMANGER: Kürt öğretmen Ferzad Kemanger, Temmuz 2006da meslektaşları Ferhad Wekili ve Eli Heyderiyan ile birlikte tutuklandı. Kürdistan Öğretmenler Derneği iletişim sorumlusu Kemanger tutuklandığında 11 yıldır bir teknik kolejinde öğretmenlik yapıyordu. işkence altında bacağı kırıldı ve kolu yandı. Aynı zamanda saçlarının bir kısmı da işkence altında koptu. Çenesi ağır yara aldı, halen ağır sağlık sorunları yaşıyor. Devrim mahkemesi tarafından Şubat 2008de hakkında idam cezası verildi. Kirmaşan, sonra Sine ve Kamyaran, en son olarak Tahran cezaevlerinde en az 16 ay boyunca tek kişilik hücrelerde tutuldu. 33 yaşındaki Ferzad Kemanger, Tahran yakınındaki Kerec (Recai Şahr) cezaevinde idamı beklerken hücresinde organlarını bağışladı.
FERHAD WEKiLi: Temmuz 2006da Ferzad Kemanger ve Eli Heyderiyan ile birlikte tutuklanan Kürt öğretmen Ferhad Wekili, meslektaşları gibi ağır işkenceler gördü, aylarca hücrelerde tutuldu. Wekili, arkadaşları Kemanger ve Heyderiyan ile birlikte idam cezası aldı ve şu anda iran’ın Guantanamosu olarak bilinen Kerec cezaevinde tutuluyor. idam cezası aldıkları duruşma 7 dakika sürmüştü.
ELi HEYDERiYAN: Ferzad Kemanger ve Ferhad Wekili ile birlikte Temmuz 2006ta tutuklandı ve idam cezasına çarptırıldı. Bugün Kerec Cezaevinde tutuluyor.
RUSTEM ARKiYA: Kasım 2008de Makoda, Fesih Yasemini ile birlikte tutuklandı ve Aralık 2008de PJAK üyesi olduğu iddiasıyla idam cezasına çarptırıldı.
ZEYNEB CELALiYAN: Makolu Zeyneb Celaliyan 2008 yılı ortalarında Kirmaşan kentinde PJAK üyesi olduğu iddiasıyla tutuklandı. 14 Ocak 2009de çıkarıldığı Devrim Mahkemesinde idam cezasına çarptırıldı. Celaliyan Devrim Mahkemesinde avukatı olmadan sadece 7 dakikalık bir duruşma sonucunda idam cezası aldı.
FERHAT ÇALIŞ: Aralık 2008de iran güçleri ile PJAK gerillaları arasında çıkan çatışmada yakalanan Ferhat Çalış, arkadaşı Ramazan Ahmet ile birlikte Ocak 2009un ilk haftasında idam cezasına çarptırıldı. Şırnak nüfusuna kayıtlı Çalış, Urmiye cezaevinde tutuluyor.
RAMAZAN AHMET: Aralık 2008de arkadaşı Ferhat Çalış ile birlikte iran güçleri ve PJAK arasında yaşanan çatışma sırasında yakalandı. Ocak 2009un ilk haftasında idam cezasına çarptırılan Güneybatı Kürdistanın Qamışlo kenti nüfusuna kayıtlı Ramazan Ahmet, Urmiye cezaevinde tutuluyor.
ENWER ROSTEMi: Ocak 2009da Kirmaşanın Ciwanro ilçesinde tutuklanan Enwer Rostemi isimli Kürt genci ağır işkencelerin ardından PJAK üyesi olduğu ve sokak gösterilerine katıldığı iddiasıyla Allahın düşmanı olmakla suçlandı. Kirmaşan cezaevinde tutuklu bulunan Rostemi, Mart 2009da idam cezasına çarptırıldı. Rostemi, 3 yıl önce de tutuklanmış ve 60 milyon tümen kefaletle serbest bırakılmıştı.
ŞAKiR BAKi: Doğu Kürdistanın Meriwan kentinde tutuklanan Şakir Baki, Mayıs 2009da PJAK üyesi olduğu iddiasıyla idam aldı. Sine cezaevinde tutulan Van doğumlu Şakir Baki hakkında daha önce 30 yıl hapis cezası verilmişti. Ancak itirazın ardından bu ceza idama çevrildi. iki yılı aşkın bir süredir cezaevinde olan Van doğumlu Baki, Meriwan kentinde siyasi faaliyetlerde bulunduğu sırada devlet güçleri tarafından tutuklanmıştı.
MEHEMED EMiN AGUŞi: Piranşehir kenti nüfusuna kayıtlı olan Mehemed Emin Aguşi, 2007 yılında Piranşehire bağlı Kanî Sev köyünden Ehmed Pola Xani ve Azeri kökenli Miyanduawlı Irec Mehemedi ile birlikte iran devletine karşı siyasi eylemde bulunmak suçlamasıyla tutuklandı. Aylarca süren tutukluluk ve ağır işkencelerden sonra kefaletle serbest bırakılan Aguşi, 2009da yine aynı gerekçe ile tutuklandı. Kasım 2009da Urmiye Devrim Mahkemesinde görülen duruşmada Aguşi hakkında idam cezası verildi. Aguşinin hangi parti veya kuruma bağlı olmakla suçlandığı bilinmiyor.
SEYD CEMAL MEHEMEDi:Selmas kentine bağlı Xûrxûre köyü nüfusuna kayıtlı 38 yaşındaki Seyd Cemal Mehemedi, PJAKa yardım ettiği gerekçesiyle 2008 yılı sonlarında tutuklandı. Ağır işkencelere maruz kalan ve hücrede tutulan Mehemediye Selmas Mahkemesi tarafından ilkin 6,5 yıl hapis cezası verildi, 2009 yılında ise idama mahkum edildi.
MiSTEFA SELiM EYLUYi: Eyluyinin tam olarak hangi tarihte tutuklandığı öğrenilemedi. Seqiz kentinin Eylu kenti nüfusuna kayıtlı Eyluyinin bir kaç yıldır cezaevinde olduğu bildirildi. Loristan eyaletindeki Nehawend kentinde devlete karşı silahlı eylemde bulunduğu suçlamasıyla tutuklanan Eyluyinin de idam cezasına çarptırıldığı belirtildi.
alın denilen yere şak diye oturtulan siktiriboktan bişey. ne bilmiyorum! bişey. sevgili bilmem kim kazanamadınız, başvurunuz (ki ben sana koyayım) kabul edilmedi, 5. yedeksiniz, bu çok büyük bir şans. binlerce kişi içinde yedek kaldınız.
kazanamadınız, yeterli değilsiniz, bildiğiniz beş dil, okuduğunuz üniversite, aldığınız burslar, çalışmalarınız, araştırmalarınız, kişiliğiniz, özgüveniniz, karakteriniz, transkriptiniz, ortalamanızın 3,84 olması, öss puanınız, tavsiye mektuplarınız, idealleriniz bizim için hiç bir bok ifade etmediği için, sizin yerinize başkalarını tercih ettik.
siz ki bir psikolog adayı olarak; ne yapacaksınız oralarda? ülkemizde kalmanızı, alese girip havuz problemi çözmenizi tavsiye ediyoruz.
ka-za-na-ma-dınız.
çünkü sizin amaçlarınız bize hitap etmiyor, çünkü sorumsuz bir tavır içerebilir; bundan evel ki hatalarınız.
ka-za-na-ma-dınız.
çünkü biz bu araştırma bursu ile, kafası örtülü olanların dinlerine hizmet gibi yüce bir görev dolayısıyla arapçayı hatmetmelerini istedik.
kazandırmadık sizi, çünkü aldığımız 45 kişinin yarısını oluşturan kadınların hepsinin kafasının örtülü olmasına dikkat ettik.
kazandırmadık, yedek yaptık ki aklınız başınıza gelsin, örtünüz kafanıza geçsin.
bizler ki, devleti laikliğini vurgulayan bir kadının temsil etmemesi için her şeyi yaptık.
kazanamadınız!
çünkü siz bir bok değilsiniz.
boşuna okulunuzda ortalama yaptınız, tübitaktan burslar aldınız, boşu boşuna staj yaptınız.
siktir olun gidin lütfen, çünkü sevgili alegria; kazanamadınız
--spoiler--
hükümetin ilan ettiği kürt açılımıyla birlikte kürt sorunu üzerine tartışmalar yoğunlaştı. nerdeyse tüm tv ve gazeteler kürt açılımına odaklanmış. kürt sorunun tartışılması çok önemli bir merhalede olduğumuzun göstergesidir. umarım tartışma sürecine müdahale edilmez.
tartışmalarda öne çıkan konulardan biri de türk kamuoyunun hazır olmadığı yönündedir. peki, kürt kamuoyu hazır mıdır?
bazı kimseler tek taraflı bir acıdan söz ediyor. çözüm olarak dayattıkları türk halkının geniş hoşgörüsüne sığınsınlar, başka da bir şey talep etmesinler bunu demek peşinen süreci tıkatmaktır; çözümü başka şekilde istememektir.
hoşgörü büyük bir erdemdir. büyük insanlar ve büyük halklar hoşgörülü olur ve affeder. ama hoşgörü ve affetmek tek taraflı olursa yine eskisi gibi olur. tek taraflı bir acı söz konusu değildir. ya devlet adına işlenen cinayetler için kim özür dileyecek, kim af dileyecek.
18 bin kürt faili meçhul cinayetlerle yok edildi. bunlar adına kim af dileyecek.
kürtler kuyulara atıldığı için mi af dileyecekler
kürtlerin kafası, kulağı kesilerek hatıra fotoğrafları çekildiği için mi?
kürtler panzerler arkasında sürüklendiği için mi?
kürtler işkencelerde öldürüldüğü için mi?
kürtlere insan dışkısı yedirildiği için mi?
kürtlere gözaltına tecavüz edildiği için mi af dilemeliler?
biraz insaf. ideolojilerinizi sizi hapsettiği dar bakış açısı dışında insanî bir gözle bakın. yine sormak gerekiyor:
kürtleri gözaltında itirafa zorlamak için gözleri önünde eşlerine tecavüz edildi.
bunlardan kim özür dileyecek.
kürtler açlık grevlerinde öldüler.
kürtlerin köyleri yakıldı.
kürtler yerlerinden sürüldü. şimdi metropollerde en tortu işlerde çalışamaya, açlığa ve suçişlemeye mecbur edilmişler.
bunlardan kim özür dileyecek.
acıları dile getirirken bile tek taraflı davranılıyor. kürtler kimsenin dilini yasaklamadı, kürtler hiç kimseyi milli kimliğinden dolayı aşağılamadı. hiçbir kürt otobüslerde neden türkçe konuşuyorsunuz, burası kürdistan demedi.
kürtler, başka halkların çocuklarına ne mutlu kürdüm diye yemin ettirmedi.
kürtler zindanlarda kimseyi çürütmedi.
kürtler zindanlarda en onur kırıcı uygulamaları kimseye dayatmadı.
acıların mukayesesi yapılmaz. ama eğer barış isteniyorsa önce adil olunmalıdır. samimi bir şekilde özür dilenmelidir. karşılıklı bir hoş görü olmalıdır. bu savaş yüz sene de sürse bir gün mutlaka barış olacaktır. sonu belli olan bir şeyi neden görmezlikten geliyorsunuz.
eğer kamuoyu hazır değildir deniliyorsa kürt kamuoyu da hazır değildir. belki siyasi liderleri hazır olduklarını söylüyorlar; ama adalet olmadan kimse hazır sayılmaz.
--spoiler--
Efendiler,
işkence yapabilirsiniz, tecavüz edebilirsiniz, her türlü hırsızlığı yapabilirsiniz; çocuklara kurşun sıkanları berrat edebilirsiniz, 1996da savunmasız 10 insanı Diyarbakır cezaevinde kalaslarla öldürebilirsiniz, hayata Dönüş adını verdiğiniz bir operasyonla 30 kişiyi öldürebilirsiniz, kitapevlerini bombalayabilirsiniz, sizden olmayanları kuyulara atabilirsiniz, desteklediğiniz ucube örgütlerle insanları satırlarlarla, kurşunlarla, domuz bağlarıyla öldürebilirsiniz.
Efendiler,
Siz laik(!), halkçı(!), vatansever (!) ve dindar (!) olduğunuz için toplu katliamlar da yapabilirsiniz, küçük bir çocuğa tecavüz etmeye bir kılıf da bulabilirsiniz, yatlarınız katlarınız da olabilir.
Siyasetinizi eleştirenleri, size karşı gelenleri boğabilir, linç edebilir, hapislerde çürütebilirsiniz. Din ve vatan için her şey mübah.
Elinize aldığınız vatan haini ve dinsiz kılıcıyla istediğiniz kişinin boynunu vurabilir, önünüzdeki tüm engelleri bu iki kılıçla aşabilirsiniz.
Ellerindeki ekmeği aldığınız, emekleriniz sömürdüğünüz insanları Din için ve vatan için diyerek kutsal projelerinizde kullanabilirsiniz.
Efendiler,
cezaevinde kanser tedavisi gören Güler Zereye Adanadaki doktorların cezaevinde kalması risklidir raporuna rağmen cezasının infazı yönünde kararı oybirliğiyle aldınız. Ne de olsa Güler Zere sizden değildir.
Efendiler,
Başkanlığını Uz. Dr. Nur Birgenin yaptığı 3. Adli Tıp ihtisas Kuruluda Ergenekon tutuklusu eski Özel Harekat Dairesi Başkanvekili ibrahim Şahinin Susurluk davasında aldığı 6 yıl hapis cezasını tamamlamadan 2003te salıverilmesinin yolunu açan sürekli sağlık sorunları var raporunu verdiniz.
2003 yılında cezaevindeki Korsakoff hastası solcu tutuklulara çelişkili raporlar verdiniz.
Hüseyin Üzmezin( Sizden biri) davasında B.Ç.nin ruh sağlığının bozulmadığı yönünde rapor verdiniz.
Efendiler demokrat olduğunuzu söylüyorsunuz. Demokratik ülkelerde kriterler yasalarca belirlenir; ama sizin gibi demokrasisi az gelişmiş ülkerlerde kişisel kaanatler yasaların üstündedir. istiklal Mahkemlerinde mesai saati bittiğinde yargılanmayan için götürün yarın asarız diyen bir yargı geleneğinden geliyorsunuz.
işkencecilerin kahraman olduğu, vatan için her türlü cinayetin, her türlü pisliğin meşru görüldüğü hatta alkışlandığı bir sistemden geliyorsunuz.
Sizin öldürme, çalma ve tecavüz etme özgürlüğünüz vardır; ama ezilenerin de kendilerini savunma ve güzel bir hayatı kurmak için sizi bertaraf etme özgürlüğü.
D.Yeri: Erzincan Refahiye
D.Tarihi: 1966
Kodadı:
Konumu: PÜ - SB Merkezi Yazı Kurulu Üyesi - Delege
MKP Açıklasından;
1966 yılında Erzincan, Refahiyede yoksul bir köylü çocuğu olarak dünyaya geldi. Ailesi o küçük yaşlarda iken önce kısa bir süreliğine Ankara, oradan da Istanbula göç etti.
1988 yıllarında bir süreliğine legal partilerde siyasi faaliyet yürüten Cemal Çakmak yoldaş aynı yıl içerisinde MLM ideolojisiyle tanışarak vakit kaybetmeden partimiz saflarında yer aldı. 1991 yılında "Bir Dersim yetmez, binlerce Dersim yaratmalıyız" şiarıyla uzun zamandır uğraş verdiği ve hedef koyduğu yeni alanlar yaratma anlayışıyla partinin ilk Doğu Karadeniz Gerilla Birliğinde ön saflarda yer aldı. Birlik bölgeden çekilene kadar orada kaldı, daha sonra istanbula döndü.
1992de tekrar aynı bölgeye çıkan birliğe katıldı. 1992 Geçici Birleşik Merkez Komitesi döneminde, o dönemin Askeri Komisyon Sekreteri olan ismail Bulut yoldaş önderliğindeki gerilla birliğinde yer aldı. Karadeniz-Artvin kırsalında yaralı olarak esir düştü. Burada bir gözünü kaybetti. Ağır yaralı olduğu halde 15 gün kadar gözaltında kalarak, yoğun işkencelerden geçirildi. Daha sonra tutuklanarak önce Ankara Ulucanlar, oradan Nevşehir Hapishanesine götürüldü.
1993 Nevsehir firarından sonra Yozgat Hapishanesine götürüldü. Orada uzun süre yürüttügü açlık grevinden sonra tekrar Ulucanlar Hapishanesine getirildi. Hapishane yaşamı süreli, süresiz olmak üzere onlarca açlık grevi ve ölüm oruçları ile geçti. Gittiği her hapishanede düşmanın hedefi durumuna geldi. Yaşamında yoldaşları ile olan ilişkileri, diğer siyasetlerle olan ilişkileri, sevgisi, seviyesi, konuştuğu-yaptığı her şeyi süzgeçten geçirerek, nakış nakış işleyerek çevresindekilere benimsetmesi, kazanmacı kişiliği herkes tarafından örnek alındı. Sadece kendi yoldaşları değil, bütün devrimciler, siper yoldaşları onu çok sevdi, saydı. O devrimci kamuoyu tarafından efsaneleştikçe, düşman katlanamaz, tahammül edemez hale geliyordu.
Bunun için defalarca tezgah tertipledi, fakat her seferinde Ulucanlardaki direnişçiler tarafından boşa çıkarıldı. Önce sevk kararları, sonra hastaneye götüreceğiz diyerek kaçırmaya çalışmaları vb. oyunlar da sonuç vermeyince, uzun süredir tezgahlanan hapishane operasyonu sıradan ve sunni sebepler gerekçe gösterilerek hayata geçirildi. Operasyonda adı birkaç siper yoldaşı ile birlikte megafonla hapishanenin dört bir tarafında yankılanıyordu: "Kör Cemali ayırın", "Onu buraya getirin."Operasyonda vücudunun çesitli yerlerinden kurşun yaraları aldı. Kanlı hamamda saatlerce süren işkencelere maruz kaldı. Vücudunun her yerine neşterle kesikler atıldı. Operasyon sonrası alelacele Yozgata, cenazesi ailesine verilmek üzere yollandı. Yaşadığının farkına sonradan varıldı. Yaraları önce Yozgat Hapishanesinde sarıldı. Daha sonra hastaneye gönderilerek, yaraları dikildi. Daha sonra Burdur Hapishanesine gönderildi. Orada vücudundaki kurşunlardan ancak biri alınabildi. Kısa bir süre sonra Burdur operasyonu yaşandı. Oradan vücuduna aldığı yeni kırık ve darbelerle Bursa Hapishanesine götürüldü.
19 Aralık 2000 katliamında Edirne F Tipi Hapishanesine götürüldü. 2002 yılında sağlık sorunlarından ötürü tahliye edildi. Kısa bir süre tedavi gördükten sonra yeniden faaliyet yürütmeye başladı. O, dünya devrim tarihine altın harflerle yazılmış örnek bir devrimci, komünist bir önderdir.
Çakmak yoldaş zindan direnişlerinin meşalelerinden biriydi. Onu Ulucanlar Hapishanesindeki direnişiyle düşman da, halkımız da çok iyi bilir. 19 Aralık şanlı direnişi onu çok iyi bilir. Bu süreçte parti üyesi olarak kahramanca bir duruş sergiledi. Bombalarla dağşlanan gözü ve bedeni ideolojisinden aldığı güçle düşman mevzilerini vuran bir ateş topuydu. 1996 şanlı Ölüm Orucu direnişinin yigit önder savasçılarından biriydi. 17lerle birlikte ölümsüzleştiğinde Siyasi Büro Merkezi Yazı Kurulu üyesi ve 2. Kongre delegesiydi.
D.Yeri: Dersim ; Hozat Boydaş Köyü
D.Tarihi: 1961
Kodadı: Şerif, Aris
Konumu: PÜ - SB Merkezi Yazı Kurulu Üyesi - Delege
MKP Açıklamasından;
1961 Dersimin Hozat ilçesi, Boydaş Köyü doğumlu olan Alaattin Ataş yoldaş lise yıllarında iken partimizle tanıştı. 1970li yıllardan itibaren partimiz saflarında şehirlerde faaliyet yürüten yoldaş, 1984 yılında gerilla birliklerine katıldı.
Partimizin 3. Konferans çalışmaları sürecinde parti üyesi oldu. 1987 3. Konferansı;nda parti MK üyeliğine seçildi. O dönemin Kürdistan Bölge Komitesi Sekreterliği görevini yürüttü. Komutan ŞERiF olarak bu dönem alandaki gerilla savaşına önderlik etti.
1993 kışında aralarında Ökkeş Karaoğlunun da bulunduğu Yel Dagındaki, düşmanın barınağa yönelik operasyonunda gerilla komuta konseyinde bulunuyordu. Bilindiği gibi bu büyük yürüyüşte 6 şehit, 30a yakın gazi durumuyla karşı karşıya kalındi. Şerif yoldaş, bunlar arasındaydı. 1993te partimiz tarafından Yurtdışına çıkarıldı. 1994te tekrar güçlendirme temelinde Merkez Komitesine alındı ve Yurtdışı Bürosu Sekreterlik görevini 2002 yılına kadar sürdürdü.
2002 Eylül 1. Kongre sonrası Siyasi Büro Merkezi Yazi Kurulu üyeliğine atandı. Partimiz içerisinde yumuşak huyluluğu ve güler yüzlülüğüyle tanınan yoldaş, bu özelliklerini örgütlenme alanında ustaca kullanarak kitlelerin güvenini kazanmış birleştirici yoldaşlarımızdan biriydi. 17lerle birlikte Dersimde şehit düsen Alaattin ATAŞ yoldaş, 2. Kongre delegesiydi.
D.Yeri Ankara (aslen Eskisehirli)
D.Tarihi: 3 Ekim 1971
Kodadı :?
Konumu: P.MK Üyesi - SB Üyesi
MKP Açıklamasından:
3 Ekim 1971de Ankarada doğdu. Ünsal yoldaş babası polis komiseri olduğu için ailesiyle birlikte çeşitli illere gitmek durumunda kaldı. ODTÜ deki üniversite ögrenciliği döneminde 1990 yılında devrimcilerle tanışan Ünsal yoldaş yüksek öğrenimini tamamlamadan MLM ideolojiyi benimseyerek partimiz saflarında örgütlenip profesyonel mücadeleye başladı. Partimizin önder kadrolarından Okan Ünsal yoldaş komünist gençligimizin devrim, komünizm mücadelesi içerisinde çelikleşerek partimiz önderliğindeki gençlik örgütümüz içerisinde yer aldı. Bu faaliyetleri sürdürüken, 1994te düşmana esir düştü.
1996 büyük Ölüm Orucu direnişinde yer aldı. 2000 Ölüm Orucu direnişine önderlik edenlerden biriydi. Tüm gerici zincirleri parçalamış bilimsel bir serüvenciydi. Devrimin pratik görevlerinin yanında birtakım teorik sorunları da çözmek, Onun mücadele anlayışının en belirgin özelliklerinden biriydi.
Lenin yoldaşın "Devrimci teori olmadan, devrimci pratik olmaz " şiarından hareketle devrimci yaşamının büyük bir kısmını teorinin gelişimine adamış, partimiz içerisinde komünist bir aydın olarak ön plana çıkmıştı. O aynı zamanda entellektüelizmle komünist ideolojinin nasıl birbiriyle uyumlu halde yan yana kalabileceklerini dosta da düşmana da gösterdi.
Bu gerçekliğinden dolayı Ünsal yoldaş parti 1. Kongremizde Merkez Komitesi üyeliğine ve Merkez Komitesi içindeki görev bölümünde Siyasi Büroya seçildi.
D.Yeri: Dersim – Ovacik - Dewapil Köyü (Büyükköy)
D.Tarihi: 1959
Kodadı: Cem
Konumu: P.MK Üyesi - EBK Sekreteri
MKP açıklamasından:
Partimizin önder kadrolarından ve Halk Kurtuluş Ordusunun komutanlarından Ali Rıza Sabur yoldaş, Dersimin Ovacık ilçesi, Büyükköyde 1959 yılında doğdu. Devrimci düşünceyle lise yıllarında tanıştı. Ovacık Lisesini bitirdikten sonra istanbula geldi.
1981 yılına kadar istanbulda çesitli fabrikalarda partimizin sempatizanı olarak çalıştı. Partimizin istanbuldaki birçok eyleminde yer aldı. istanbul Avcılarda partimize yönelik yapılan bir operasyonda gözaltına alındı. Dört yıl Metris, Davutpaşa ve Alemdağ hapishanelerinde tusak kaldı. Hapishaneden çıktıktan sonra yeniden parimizle bağ kurarak faaliyetini bir süre daha istanbulda sürdürdü. Yine bu dönemde partimize yönelik yapılan operasyonlardan kaynaklı olarak Yunanistana gitti.
Yunanistanda bir süre kalan yoldaş 1989 yılında katıldığı gerilla birliklerinde faaliyetlerini devam ettirdi. 1996 Kongre Hazırlık Konferansımızda Parti Merkez Komitesine seçildi. Bir dönem Karadeniz Bölge Komitesi Sekreterliğini yürüttü.
1999 Parti Merkezi Konferansı’nda MK üyeliğine yeniden seçildi. Dersim bölgesinde gerilla faaliyetlerinin siyasi komiser ve komutanlarından biri olarak ısrarla Halk Savaşının bayrağını yükseltti.
Parti 1. Kongresi’nde seçildiği MK görevini önce Dersim, sonra Erzincan Bölge Komitesi Sekreteri olarak icra ederken 17lerle birlikte ölümsüzleşti.
D.Yeri: Dersim- Mazgirt – Çantur Köyü (Akyünlü)
D.Tarihi: 1962
Kodadı: Kaptan
Konumu::P.MK Üyesi - Genel Sekreter Yard.
MKP Açıklamasından;
1962 Dersim-Mazgirt, Akyünlü Köyü doğumlu olan Aydın Hanbayat yoldaş gençlik yıllarından itibaren örgütlendiği partimiz saflarında kesintisiz bir şekilde mücadele yürüttü. Komünist önder Cafer Cangöz yoldaşla birlikte hapishanelerdeki en kritik ve çetin süreçlerde yer alan partimizin önder kadrolarından Aydın Hanbayat yoldaş, 12 Eylül 1980 Askeri Faşist Darbesi öncesinde partimizin faal bir militanıydı.
Belirli Tarihsel Süreçler ve Aydın Hanbayat:
Aydın Hanbayat yoldaş çocukluk yılarından itibaren mücadeleye katılmaya başladı. Öğrencilik döneminde lise temsilciliğini yaptı. Faaliyetlerinden dolayı aranmaya başlayınca kırsal alana çekilerek gerillaya katıldı. Bu dönemde çeşitli eylemlerle anılmaya başladı. 77-78 yılında Geyiksuyu toprak işgalinde yakalanarak 8-9 ay Hozat Hapishanesinde yattı. Çıktıktan sonra mücadeleye devam etti. Her bulunduğu alanda üretime katıldı. Gezdiği yerlerde ekin biçme, bahçe ve meyve bakımı gibi işlerde köylülere yardım etti. Orhan Bakırın ölüm yıldönümü dolayısıyla yapılan Bakıl Ağanın cezalandırılması eyleminde yaralı ele geçti. Çeşitli işkenceler sonucunda Elazığ Askeri Hapishanesine getirildi.
Partimizin önceli olan TKP(ML)nin ana davasında birinci sanık olarak idamla yargılandı. Yaralanmasına karşın, yurtiçi ve yurtdışında yapılan baskılara rağmen tedavi edilmedi (mahkeme protestoları, avukat açıklamaları, konsolos önünde eylemler gibi). Yoldaş bunlardan dolayı felçli kaldı. Ailesi, avukatları ve kamuoyu baskısı sonucu kendisine "hastaneye götürüyoruz" denilerek, Elazığ askeri hastanesinden alındı. 6-7 ay boyunca nerede olduğundan haber alınamadı. Çeşitli girişimler sonucu Diyarbakır Hapishanesinin işkencehanesinde bulundu.
O yıllar Diyarbakır Hapishanesinin direniş dönemiydi. Direnişi dağıtmak amacıyla buradaki yoldaşlarımız ve siper yoldaşlarımızla birlikte Eskişehir tabutluklarına taşındı. Buradaki hücre tipi hapishanede mücadele, isyana dönüştü. Açlık grevinin otuzuncu gününde olan tüm direnişçiler çok kötü şartlarda ring araçlarında üst üste istiflenerek nakledildi.
1991de şartlı salıverildi ve aktif mücadeleye dışarıda devam etti. Partizan dergisinin genel yayın yönetmenliğini yaptı. 1993 yılında altı ay kadar yurtdışında faaliyet yürüttü. Ülkeye geri döndükten sonra 1994 Ekim ayında yeniden düşmana esir düştü. Hanbayat yoldaşın partimiz içerisindeki öne çıkan özelliklerinden en belirgin olanı örgütleme yeteneğiydi. Attığı her adımda kararlılık, kendine güven ve devrime olan inanç kristalize bir şekilde kendini belli ediyordu. Onun bu özelliğinin farkına sadece partimiz değil partimiz dışındaki pek çok kurum-kuruluş ve kişi de farkına varmıştı. Bundan dolayı çok geniş kitleler içerisinde saygınlığı ve iş yaptırabilme gücü olan komünist bir kişilik olarak kendini her alanda ortaya koydu.
Kısaca O tam bir pratik adamıydı. Bu yönüyledir ki devrimci kamuoyu içerisinde Onun adını duymayan yoktur. Hanbayat yoldaş, 1981 parti 2. Konferansı sonrası örgütlenen ilk gerilla birlikleri içerisinde yer aldı. Profesyonel ajan ve yerel despot, "Bakıl Aga'yı cezalandırma eyleminde yaralı olarak düşmana esir düştü. Zindanda boyun eğmeyen baş, durmayan yürek, susmayan sesti. Düşsüz bir sözde hayatın ölü mezarları ile arasına her zaman nitel ayrım çizgisi çekerek parıldayan devrimci savaş siperlerimizden biri olarak 1980li yıllarda zindanda parti üyesi oldu. Zindandan çıktığında aynı ısrarla mücadeleye devam etti.
1993deki partimizin Olağanüstü Konferansında MK üyeliğine seçildi. Sonra tekrar düşmana esir düşen Aydın yoldaş, Cafer yoldaşla birlikte partimizin Cezaevi Merkezi Örgütlülüğünün önderlerinden biri olarak devrimin zindandaki savasçılarının direniş siperlerinin örülmesinde büyük rol oynadı. 19 Aralık Kahramanlık Haftasının bizzat hem savasçısı ve hem de önderlerinden biriydi. 17lerle ölümsüzlestiğinde partimizin Genel Sekreter Yardımcısıydı.
17 kez gürledi gök
O büyük günde görüşmek üzere bilinçlere gömüldüler!
Dersimin Mercan Vadisinde toplantı halinde olan Maoist Komünist Partisi yöneticisi ve Halk Kurtuluş Ordusu üyesi 17 devrimci katledildi.
istedikleri başka bir yaşamdı: Herkesin insan gibi yaşabileceği bir dünya. Bu istek yüzünden işkenceler görmüş, mahpus düşmüş, yıllarca hapis yatmıştılar. Bu istek yüzünden elde silah dağa çıkmışlardı. Ve bu istek yüzünden katledilen binlerce insan gibi vahşice katledildiler.
Kahredeci bir sömürü çarkının içine hapis edilmiş on milyonlarca işçi ve üretici köylünün çıkarlarıydı savundukları. On milyonca emekçiye dayatılan bu yaşam üzerinden sefalarını süren patronlar ise kaç bin tanedir acaba? Ama içinde yaşadığımız sistem, o bir avuç asalak sömürücü sınıfın egemen olduğu kapitalizm. Onlar bir avuç ama devlet onların devleti, onların ordusu, polisi, işkencehaneleri, hapishaneleri var. Hepsi de o bir avuç asalağın çıkarlarını korumak için, bizi suspuş kılmak, susmayınca ezip yok etmek için var. Bırakalım emekçilere özgürlüğü, bizler için en ufak bir hak kırıntısı istemine dahi tahammül edilemez bu sistemde: işte tutsak edilen, tecride mahkum edilen, yok edilen devrimciler.
işte bu yüzden o 17 MKPli toplantılarını bir dağ başında gizlice yapmak zorundaydılar. Gördükleri bir düştü, sömürüsüz bir dünyanın düşü. Yapar oldukları o son toplantıda dahil tüm hayatları o düşü gerçek kılmak adınaydı.
Halikopterleriyle geldiler, bombalarıyla. Bomba yağmuruna tuttular Mercan Vadisini. 17ler karanlığın içinde şimşek olup aydınlık şaçarak düştüler.
Cafer Cangöz, Aydın Hanbayat, Ali Rıza Sabur, Alaaddin Taş, Taylan Yıldız, Ahmet Perktaş, Gülnaz Yıldız, Okan Ünsal, Berna Ünsal, Kerem Çakıcı, ibrahim Akdeniz, Binali Güler, Ökkeş Karaoğlu, Dursun Turgut, Cemal Çakmak, Çağdaş Can ve Ersin Kantarcı, 17-18 Haziran günlerinde Türk ordusunun operasyonu ile katledildiler. Kavgayla geçmişti yaşamları ölümleride elde silah dövüşerek oldu.
Selam olsun apaydınlık günlere çekiçle dirgenle yürüyenlere.Selam olsun Halk için ölenlere bin selam! ...
Diyarbakırın Lice ilçesi korsalında koyun otlattığı sırada havan mermisinin isabet ettiği 14 yaşındaki kız çocuğu Ceylan Önkol, parçalanarak can verdi.
Bu korkunç bir olay:
Evinin 200 metre ilerisinde koyun otlatırken acaba kaç kişinin başına havan mermisi isabet eder. Veya bu olay ne kadar sıradan olur.
Öyle gibi görünüyor.
Olayın ertesi günü gazetelere bakıyorum, olay ile ilgili Taraf Gazetesinden başka habere veren yok. Ancak olayın ikinci gününde bir-iki televizyon kanalı olayı beş veya altıncı haber olarak verdi.
Olayın ardından yakınları tarafından çevredeki karakola haber veriliyor. Savcının olay yerine gelmesini istiyorlar. Ancak parçalanmış ceset saatlerce yerde bekletiliyor. Ne gelen var, ne giden.
Cesedin başında toplanan küçük Ceylanın annesi ve yakınları saatlerce ağıt yakıyorlar.
Konu oldukça ciddi. Zira çocuğun ailesi havan mermisinin yakındaki karakoldan atıldığını iddia ediyorlar. Ancak hiçbir yetkiliden konuyla ilgili açıklama gelmiyor. Genelkurmay başkanlığının internet sitesine bakıyorum orada da konuyla ilgili en ufak bir açıklama bile yok.
CAN GÜVENLiĞi YOK DEDiLER
işin ilginç tarafı, olay savcıya intikal ettiriliyor ancak savcı can güvenliği yok diyerek olay yerine gitmiyor. Karakoldan köylülere bir fotoğraf makinesi ve bir video kamera veriliyor, olay yerinin görüntülerinin çekilmesi isteniyor. Görüntüleri de köyün imamı çekiyor.
Devletin açıklama yapmaması, konuya açıklık getirmemesi Önkol ailesini isyan ettirdi. Anne Saliha Önkol, ölen yavrusunun ardından yüreği yanarak soruyor; Ceylanımın kime zararı vardı? Neden öldürüldü? Ben şimdi kızımın ölümüne neden olanı nasıl bulacağım? Kime hesap soracağım. Sadece hayvanları otlatıyordu. Başka bir suçu yoktu. Daha 14 yaşında ve onu paramparça olmuş bir şekilde gördüm. Ben buna nasıl dayanacağım? Kızımızın hesabını kim kimden soracak? Neden çocuğum durduk yere öldürüldü? sahi bu olayın hesabını kim verecek?
Ağabey Rıfat Önkol da isyanlarda; Karın bölgesine isabet etmiş. Kız kardeşimin parçalarını ağaçların tepesinden topladık. Vücudundaki bazı parçaları kendi elimizle çıkardık. Ceset başında bekleyerek ağıt yaktık. Altı saat boyunca savcı ve doktorun gelmesini bekledik. Bazı milletvekillerini aradık. Sonunda savcı, can güvenlikleri olmadığı gerekçesiyle cesedin Abalı Karakoluna getirilmesini istedi. Biz de başka köyden tabut bularak, ceset parçalarını battaniyeye sararak kendi imkânlarımızla Bingöle bağlı Abalı Karakoluna götürdük. insan hayatı bu kadar ucuz mu? Neden sahiplenen olmuyor?
Ne devlet, ne basın. Hiç kimse olayın neden ve niçinlerini sorgulamıyor.
Münevver Karabulut, yer gök duydu. Günlerce hatta aylarca televizyon ve gazetelerde birinci sırada verildi haberi. Ancak burada Sözkonusu olan 14 yaşındaki bir çocuk. Üstelik evinin önünde bir havan mermisiyle parçalanıyor. Ama kimse sahip çıkmıyor. Sanırım 14 yaşındaki günahsız Ceylanın tek talihsizliği isminin Münevver olmaması..
çocuklara adalet arıyoruz kampanyasında atılan adımlardan birisidir.
Cezaevindeki 16 yaşında bir çocuktan mektup;
14 Temmuz 2008den beri cezaevinde olan Hebun, 18 şubat, 14 Temmuz ve 20 Ekim tarihlerinden beri cezaevlerinde bulunan ve haklarında 18-38 yıl arası cezalar talep edilen çocukların sizlerden bekledikleri var. Bu mektubu salt Hebun'n mektubu olarak almayın tümünün mektubu olarak kabul edin.
"Sevgili Değerli Ablam Necla,
Öncelikle dışarıda benim için nasıl çalıştığını biliyorum ve etkilerini görüyorum, seni çok seviyorum ve çok teşekkür ediyorum.
Annem, babam, Küçük Şeytan ve Nenişi benim yerime öp ama radyoda keşke sadece dört kişinin ismini değil herkesin ismini söyleseydin. Bu kağıdı seçmemin sebebi senin kır çiçeklerini sevmen ve (elimde başka kagıt kalmayışı). Sevgili ablacım benim şansım fazla yok ama benim
şansımı hep sizler yarattınız bu yüzden sizler benim uğurlu tavşan ayağımsınız. Bana kartpostal atmayı unutma. Sana çok kızarım. Bu sefer içimde çıkacam diye bir his var. Birde görüşlerde bana yalan söylemeyin. Çünkü ben dürüstlükten yanayım sadece gerçekleri söyleyin. Ablacım çıkınca seninle beraber bir Eskişehir turu atalım. Unutma sadece Eskişehir değil ben çıkınca bir ay kafa dinleyecem. Ondan sonra çalışacağım. Tabii çıkabilirsem 23 yıl halen var. Seni çok çok çok
hezdikim (seviyorum).
Arkadaşlarım;
Mustafa Bardakçı,Mehmet Salih Tagil,Mekin Kar,Agit Çalış,Vedat Sayın,Nihat Muğurtay,Hidayet Yıldırım,Baver Çoban,Mehmet Altaş,Ferit Gülcü,Yılmaz Çoban,Sadat Duruş,
Selman Tüt,Civan Bortan,Önder Özavcı,Serhat Arslan,Mazlum Erenci,Ali Niçan,Mehmet Zahir Yıldız,Hakan Yılmaz,Cemal Bilici,Ve ben (Hebun Hakan Akkaya)"
iLETiŞiM:
Seçtiğiniz çocuğun ismini yazdıktan sonra arkasına Diyarbakır E Tipi Cezaevi, 12. Çocuk Koğuşu, Bağlar/Diyarbakır yazın
Diyarbakır E Tipi Cezaevi,
12. Çocuk Koguşu, Bağlar/Diyarbakır
Mustafa B., Mehmet S. T., Mekin K., Agit Ç., Vedat S., Nihat M., Hidayet Y., Baver Ç., Mehmet A., Ferit G., Yılmaz Ç., Sadat D., Selman T., Civan B., Önder Ö., Serhat A., Mazlum E., Ali N.,Mehmet Z. Y., Hakan Y., Cemal B.,
Hebun H. A.
Mustafa Kemal, Selanikte değil de Musulda doğmuş bir Osmanlı paşası olsaydı, Kurtuluş Savaşı’nı Türklerle ve Kürtlerle birlikte gerçekleştirdikten sonra kurulmasına önayak olduğu cumhuriyetin adını Kürdiye Cumhuriyeti koysaydı kendisi de Meclis kararıyla Atakürt adını alsaydı...
Kürdiye Cumhuriyetinin bütün vatandaşlarına Kürt deneceği için hepimiz Kürt sayılsaydık, Taksime, Kadıköye, Kızılay Meydanına, Kordona Ne mutlu Kürdüm diyene”pankartları asılsaydı..
Kürdiyede Türk olmadığı herkesin aslında Kürt olduğu söylenseydi, kendilerini Türk sananların aslında deniz Kürdü oldukları iddia edilseydi...
Kürtlerin yedi bin yıllık bir tarihi bulunduğunu, Anadolunun esas sahiplerinin Kürtler olduğunu, Mogolların, Hunların, Etrüsklerin aslında Kürtlerin atası sayıldığını, Osmanlıdaki Kürt paşalarının kahramanlıklarını derslerde okusaydık.
Teoman, Cengiz, Atilla, Osman gibi isimler almamız yasaklansaydı, Berfin, Beruj, Tiruj, Nevruz gibi isimler almak zorunda kalsaydık...
Türkçe televizyon kurulması yasak edilseydi, bütün televizyon yayınları Kürtçe yapılsaydı...
Romanlarımızı, hikayelerimizi, şiirlerimizi Kürtçe yazmak zorunda kalsaydık, yalnızca Kürt şarkıları dinleseydik, gazetelerimizi Kürtçe çıkarsaydık...
Okullarımızda yalnız Kürtçe okutulsaydı ve Türkçe okutulması yasaklansaydı...
Biz Türküz, bizim bir tarihimiz, bir dilimiz var dediğimizde sorgusuz sualsiz hapislere atılsaydık.
istanbulda, Ankarada, izmirde, Bursada, Edirnede polis sürekli olarak bizi izleseydi, özel timler bizim Kürdiye Cumhuriyetini parçalamak isteyen ayrılıkçılar olmamızdan kuşkulanıp hepimize sürekli suçlu muamelesi yapsaydı, sırf Türk olduğumuz için hakaretlere uğrasaydık.
12 Eylül darbesinden sonra bütün batı bölgesindekiler hapishanelere doldurulsa, inanılmaz işkencelerden geçirilse, boğazlarına kadar çamurların içine battıkları hücrelere konsa, tazyikli sularla iç organları perişan edilse, azgın köpeklerle bacakları parçalansaydı...
Evlerimiz basılsa, ayrılıkçı Türk teröristlere yardım ettiğimiz iddialarıyla apartmanlarımız yakılsa, biz evimizden bir eşya bile alamadan çıkarılıp, Diyarbakıra, Hakkariye sürgüne gönderilerek, çadırlarda yaşamak zorunda bırakılsaydık...
Biz Türkler buna razı olur muyduk, işte hepiniz Kürdiye Cumhuriyetinin vatandaşı olarak birer Kürtsünüz, ayrıca Türklük diye niye tutturuyorsunuz, isterseniz başbakan bile olabilirsiniz sözlerini bir hakkaniyet işareti olarak kabul eder miydik?
Yoksa, Türk kimliğimizin, dilimizin, kültürümüzün, bu ülkenin eşit vatandaşları olarak kabul edilmesinde ısrarcı mı olurduk?
Bu ülkenin Türk ve Kürt vatandaşları var ve tarih Türk çizgisinden yürümüş, bugün bizim Türkolarak kabul edemeyeceklerimizi Kürtlerin kabul etmesini istemişiz, bu yersiz istek sonunda patlamış, ülke önce teröre arkasından bir iç savaşa yuvarlanmış.
Türkiyenin bu kanlı karmaşadan demokrasiyle ve Kürt vatandaşların kimliklerinin kabulüyle kurtulacağına inanan insanlar, bu düşüncelerini dile getirdiklerinde, bizim yöneticilerle taraftarları hep aynı soruyu soruyor:
- Nedir demokratik çözüm, nedir Kürt kimliği?
Biz Türkler, bir Kürdiye Cumhuriyetinde yaşasaydık ne isteyeceksek, bu isteklerin bugün Kürtler tarafından dile getirilmesini kabul etmektir demokrasi.
Kendimiz için isteyeceğimizi, bizimle eşit oldugunu kabul ettiğimiz insanlara vermemek için bu kadar kan dökmeye, ülkeyi bir çıkmaza sürüklemeye değer mi?
Değmez diyenler demokrasi istiyor işte.
Demokrasiyi getirmek çok mu zor zanaat?
ŞiMDi BiR DE AŞAĞIDAKi YAZIYA Bi GÖZ ATALIM...
Lozan Andlaşması Madde 39 :
Herhangi bir Türk uyruğunun, gerek özel gerekse ticaret ilişkilerinde, din, basın ya da her çeşit yayın konularıyla açık toplantılarında, dilediği bir dili kullanmasına karşı hiç bir kısıtlama konulmayacaktır.
Devletin resmi dili bulunmasına rağmen, Türkçe'den başka bir dil konuşan Türk uyruklarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından uygun düşen kolaylıklar sağlanacaktır.
Bu maddeye bakılırsa mitinglerde de basında da mahkemelerde de Kürtçe konuşulabilir. Bu konuda hiçbir kısıtlamaya izin vermiyor. Peki bu maddeye uymak zorunda mıyız?...T.C.Anayasasına bakalım...
Anayasa madde 90:
Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.
Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.
--spoiler--
şemdinli davası ve iddialara göre 28 şubat'ın intikamı gibi bir kısırlaştırma ile daraltılan günümüzün beşiktaş dosyasında meydana gelenler, uğur kaymaz dosyasında çocuğu vurulanların beraat etmesi gibi örnekler kürt bölgesi insanlarının bağımsız yargı ve yargılama, adalet kavramlarına inancını defterlerinden ve zihinlerinden silmelerine neden olmuştur.
nasıl oluyor da öğrenci olan ve sadece taş atan bir çocuk bir yıl mahkemeye çıkmadan kendisine uygun olmayan bir cezaevi koşullarında tutuklu kalıyor da, haklarında söze bile dökülemeyecek ağırlıkta iddialar bulunanlar tutuklanmıyor ve ya patır patır tahliye ediliyorlar?
çocukların özel bir yargılama usulüne tabi olacakları, mahkemelerin aynı olacağı kanunu hükmü olmasına karşı, bölge cezaevlerinde, büyük bir bölümü 13 ile 18 yaşları arasında yüzlerce çocuk var, bunlar 20-25 yıl ceza ile yargılanma korkusu ile yaşamaktadırlar. peki bu çocuklardan biz ne bekleyebiliriz? bu ülke bu çocukları bu kadar kolay gözden çıkarma lüksüne sahip mi? bu çocukları da, dağlara gönderdiği ve halen dağlardan indirmediği çocuklarına eklemek bir yol olabilir mi devlet için?
geç kalınmış olsa da devletin artık ciddi biçimde sorgulaması gereken, ben ne yaptım da benim çocuklarım bana taş atıyorlar? o çocukları sokaklara döken ve dağlara gönderen nedir?
eğer kürtler bu ülkenin yurttaşı iseler, bu devlet kürt çocuklarından da sorumludur.
devletin,kürtlerin çocuklarının da ailelerinin yanında, güvende ve sağlıkla yaşaması, eğitim alması,meslek sahibi olması için sorumlulukları vardır.
devlet "ne yapayım, dağa gitti, terörist oldu" gibi bir kolaycılığa yönelemez,öldürmeye ve bu çocukları dağlara iten siyasetlerinde ısrarcı olamaz. bu, devletin kürt yurttaşlarına karşı, devlet olarak yükümlendiği sorumluklarının inkarı anlamına gelir.