Ve ben aynı karanlık odadayım yine. Öylesine dinliyorum sessizliği. Birazdan uyuyacağım. Sen de uyursan, rüya görelim. O tepedeki yalnız ağacın altında buluşalım...
Çok zor bir dönem bekliyor, sözlük. Bittiğinde yerde olacağım. Umarım, kalkacak gücü bulabilirim kendimde. Şöyle bir buçuk sene kadar uyusam iyi olur aslında. Her şey geçtiğinde uyansam... geçmeyecek mi? Uyanmasam da olur...
Sonsuzluğa yürürken bizlere eşlik eden kavram. Anın içindeyken, şu anı yaşarken, pek çok şeyi farketmiyor insan. Geriye dönüp baktığında anlıyorsun bazı şeyleri. Anlamlandırabiliyorsun yaşadıklarını. Aslında ne yaşadığını bir zamanlar. Söylemesi kolay elbette, ama geçiyor be zaman. Öyle de geçiyor, böyle de geçiyor. Şu satırları bir de bundan bir kaç zaman sonra okumak isterim. Belki 5 ay, belki 1 yıl sonra. O anki ruh halimle okumak, yeniden bu ana dönebilmek isterim. Bu kez gülümseyerek ama. "Hey gidi günler" diyerek...
Bazı hisler kendini hatırlatıyor bir gün yeniden. Gizlendiği yerden çıkıveriyor aniden. Misafir oluyor. Uğradığı bünyeye ansızın veda edenedek... sorun şu ki, ben misafir ağırlamayı sevmem. Çocukluğumdan beri böyleydi. Yaşanmışlıklar baki elbette. Daha önce mücadele ettim, kazandım. Kendimi bile yendim. Gerekirse, yine yeneceğim...
Mevsimi yaşamak ister insanoğlu. Tabiatında vardır... bazısı itiraf edemez, kaçar bir nevi. Bazısı bırakır kendini kollarına mevsimin.
Bugünlerde pek bir soğuk buralar. Kapkaranlık bir odada dinliyorum kendimi. Yalnızlığa alışmış bünyem memnun şimdilik halinden. Bir gün çağırırsan neden olmasın. Deniz bitmeden...
Bugün yağmur var buralarda... bu toprak kokusu bana yine o günleri anımsatıyor ansızın. Sen yine başka bir şehrin sabahına uyanmaktasın. Ben yine aynı pencereden dalmışım hayaline. Saygılar sunuyorum yokluğuna...
8 mart 2014 tarihinde kaybolan malezya uçağı'nın bu adada düşürüldüğü(!), yolcularının burada yaşadığı, (rehin tutulduğu) konusunda ciddi iddialar söz konusuydu bir dönem...
zor günler yine ensemde. fazla yakınımda. tuhaf hissettiriyor. mümkün olan en kısa sürede, en az hasarla elbette, atlatabilmeyi başarır yürek, umuyorum. tahammül sınırlarım zorlanmıyor değil, bazı anlarda. uyumak istiyorum... uyandığımda geçsin istiyorum.
"Denizi seviyorsan, dalgaları da seveceksin", diyor ya nietzsche... bugünlerde pek aklıma gelir oldu bu cümle. Bugünlerde başka bir zor sanki hayat. Başka bir dalgalı deniz. Daha hoyrat. Daha sert bir dalga. Ama bu denizden vazgeçirmiyor. Durulacak bir gün. Açacak yine kollarını...
Hüzün ve gece. Sanki bir-birine aşık iki kelime. Bazı geceler hiç bitmesin ister yürek. Hiç olmasın sabah. Sarılacağım o hayale... o soğuk kış gecelerinde...
Bugünlerde bir tuhaflık, bir gariplik, -ki hiç yabancı olmayan bünyeme-, var yine üzerimde. Melankolik birisiyim vesselam. Hüzün çağırır, konuk eder evine, kıramam hiç bir zaman. Koyudur sohbetimiz. Vazgeçemeyiz bir-birimizden.
Uyumakla tahammül edebildiğim zamanlar vardır hayata. Galiba bu kez daha bir sert esecek rüzgar. Dindiğinde uyanacak gücü bulabilirim umarım kendimde. Söz verdim. Tutmak istiyorum. Orda olacağım o gün geldiğinde. Umuyorum, hayat bu fırsatı verir bana...
"Dimyata pirince giderken, evdeki bulgurdan olmak" deyimi vardır ya bizde. Aynısını yaşamalarına ramak kaldı. Böyle bir tehlikeyle yüz-yüze şu sıralar katalonya özerk yönetimi. Bağımsızlık için yola çıkan katalanlar, özerk yönetimi kaybetmek tehlikesiyle karşı-karşıyalar. ispanyol hükümeti, anayasanın 155.ci maddesini devreye sokmak üzere. Madde şöyle diyor:"ülkenin bölünmezliğini tehdit eden özerk yönetimlere, devlet el koyar, özerklik elinden alınır". Özerk yönetim başkanı puigdemont, bağımsızlık için yola çıkarken avrupa"nın desteğini alacağını zannediyordu. Çok büyük bir hata ve yanlış bir karara imza atmak üzereydi. Geçtiğimiz salı "bağımsızlığı ilan edeceğim" diye geldiği toplantı salonundan, "ispanya hükümetiyle müzakerelere devam" sözüyle ayrıldı. Avrupa komisyonu başkanı, bire-bir görüşmede "sakın bağımsızlık ilan etmeyin, tanınma olasılığınız yok" diyerek, puigdemont'u tarihi yanlıştan geri döndürdü. adeta geri adım attırdı. Avrupa açıkça "ispanyanın yanındayız" mesajı verdi.
"Bu bağımsızlık meselesi bir daha açılmamak üzere kapanmıştır" görüşü hakim akademisyenlerde ve dahi siyaset dünyasında. Kısaca ispanya hükümeti galip geldi diyebiliriz.
Bağımsızlık kanla kazanılır. iki oy sandığı koyarak, devlet kurulmaz. Böyle bir şey ancak Ütopik bir dünyada olur. Belki orada da olmaz.
Katalonya ispanya toprağıdır. Öyle de kalacak...
"tek istediğim aslında, orman içinde yalnız ve küçük bir ev. içinde kedim ve ben. yalnız, sadece ikimiz. bir-birimize arkadaş. bir şömine mesela. ve kitaplarım. her gün başka sayfalarda kaybolmak. bambaşka dünyalara seyahate çıkmak. bir de yağmurluysa dışarısı... öööf..."
rüzgar gibi geçti. rüya gibiydi... bir daha böylesine güzel, böylesine özel bir dönem yaşayabilir miyim, bilmiyorum. zannetmiyorum... bitti. her güzel şey gibi çok çabuk tükendi...
bazı şeyler çok uzakta artık. ve ben de. umuyorum, hayat "son kezdi" dememiştir...
bugün bir entry'si düştü önüme yine. güzel yazan yazarlardan biriydi sözlükte. anlamlı yazan...
neden bırakıp gittin acaba kimbilir, sevgili kendi ruhunun arkeolojisti. bir gün ben de çekip gideceğim bu sözlükten. ansızın olacak. saçma-sapan olacak. suya karışacağım. yok olacağım. hiç varolmamış gibi...
pek bir kasvet var havada bugün. karanlık... gece gibi. geceyi sevmeme rağmen, gündüzleri geceyi yaşamak hüzün veriyor. bünye alışık hüzünlere. arkadaşız çoktan hüzünle. sık uğrarız bir-birimize... hatta yatıya bile kalırız bazen. uzadıkça uzar sohbet. ruhum bazen bırakmak, gitmek istiyor bedenimden. anlıyorum onu...
Veda vakti antalya'ya... hayatımın en güzel, en özel yazlarından birisini yaşadım 2,5 ayda. Her güzel şey gibi çabucak bitti. Geçip gitti. Artık dönme zamanı istanbul'a. Hayat izin verirse, yine döneceğim sana, antalya. çocukluğum, özlemim, hatıram... 7-8 ay, belki daha fazla. Ama hasretle bekleyeceğim. Hoşçakal şehrim. Hoşçakal şehrimin güzel insanları. Özleyeceğim...
kalbim antalya'da kaldı...