ince diye kitabı okumamak eyleminden daha az zararlı eylemdir. zira amaç az da olsa okumaktır, okumanın da iyisi kötüsü olmaz. ama eğer ki ince diye okumuyorsa bir insan, şovenistliğin alasıdır. okusa da bir boka yaramaz zaten.
bir de bunun, "çaylaklıktan yazarlığa geçiş anında yeni yetme yazarı karşılayan zall özel mesajı" şekli mevcuttur ki, o nicki gören ve de sadece görmekle yetinmeyip içinden tekrarlama gafletinde bulunan yeni yazarımız korku ve telaş ile bilgisayarın kapanma tuşuna basarak içeri kaçar.
buzullar, toprak üstü ve su üstü olmak üzere ikiye ayrılır. fizik derslerinden öğrendiğimiz gibi su üzerindeki buzun erimesi ile suyun yüzeyi değişmez fakat, toprak üstü buzulların erimesidir zaten asıl. hem deniz seviyesini arttırır, hem suyun tuzluluk oranını azaltarak akıntıları ve böylece ısının dünya genelinde dolaşmasını engeller, üstüne üstlük ayna görevi gören buzulların yerine güneş ışınlarını soğurarak suyun daha da ısınmasını ve daha çok buzulun erimesini sağlarlar.
keşke yalan olsaydı, keşke 95 km boyunca yüzüp de bir adet buzul parçası bulmak ve üstüne çıkmak için çabalarken boğulan kutup ayılarını görmeye başlamasaydık.
dolgun ile kastedilen kıvam, kulak memesi kıvamıdır. vücuttaki kemiklerin sayılmadığı, ellerdeki damar ve eklemlerin görülmediği ama yağ tabakasının da oluşmadığı kıvamdır. erkek elini attığı zaman kemik torbası hissetmek istemez. burada işin aslı, parmakların yumuşak bir tene ve ete dokunmasıdır, kemiklerin sertliği ve pütürlüğünden uzak bir tene. o sebeptendir ki erkekler incecik, kemikli bedenlerden ziyade dolgun bedenleri severler.
bu alışkanlığa sahip kişinin tek başına resim çektirmesi halinde sağa ya da sola yatık bir şekilde pisa kulesi misali bir poz vermesine neden olacak durum.
gelişimini mutluluk ile izlediğimiz, gerçi bazı entrylerimizin (ki bilgi içerdiği halde) silindiği, ama düzenin sağlanması için yapıldığını düşündüğüm ve müdahalelerin zamanla azalacağını düşündüğüm uludağ sözlüğe karşı ekşisözlükte gün geçtikçe artan, girilen entry sayısı ile de belli olabilen çekememezliktir.
31 sayısının nereden geldiği sorunu her zaman erkek milletinin kafasını mesgul etmiştir. Terimin hikayesi de şudur:
Askerlik yapmış olanlar bilirler, silahlı iken çapraz tutuşa geçilmesinin ardından gelen bir uygun adım komutu ile yürümeye başlanır, 31 adım sonra silah çapraz tutuştan, silah omuza konumuna geçilir. Silahın omuza 31. adımda alınmasından esinlenen türk erkeği masturbasyona bu ismi vermiştir. (şu an 31 adım sayısı değiştirildi, karacılar, denizciler, havacılar için farklı sayılar oldu)