normalde böyle diziler izlemezdim, ama yabancıların türkleri anlattığı dizi film vs bulunca kaçırmıyorum.
elin adamı öyle güzel anlatmış ki tarihini böbürlenmesi bi yana mağlubiyetini de güzel anlatarak kendisine hayran bıraktırmış.
dizideki osmanlılardan ve türklerden bahsederken, ister istemez kanınız kaynıyor gurur duyuyorsunuz.
şınavdan önce 3 kmlik jog atıp ardından 50 şınavı iki set halinde tekrarlayıp 100 yapıp,150 de mekik çekerseniz düzenli yapılması halinde sıkılaştığınızı görebilirsiniz.
müzikleri güzel film. daha önce izleyen olmamış mı acaba bu güzel italyan filmini.
ekleme: bana schindler s list i andıran film. müzikler ve dramatik sahneleriyle insanları duygulandırıp yahudilere yapılan soykırımı daha dramatize etmeye çalışmışlar. sonunda da amerikalıların yine selam çakıp biz kurtardık demeye getirmesi de ayrı bir yavşaklık olmuş.
orda burda havai fişek ve molotofların nasıl yapılacağından hazırlanacağından tutun da polise ne derece saldırı yapılacağını anlatırlar.
reelde yaşadıklarını sanal ortama kusup insanları kışkırtmak da isterler.
bunlar özgürlükten haktan devrimden bahsederler. halkın desteğini de isterler.
polise taş molotof havai fişek attıktan sonra da orantılı güç istiyoruz diyip dururlar.
söktüğü kaldırım taşları ile kırdığı camlar ile halka gerçek devrimi getireceğine inanırlar.
demokrasi,özgürlük istiyoruz der, şu söylediklerime dahi katlanamazlar.
not: iş bu entryde yukarıda bahsedilen hak arama tiplerini uygulayan vandallar bahsedilmiştir. adam akıllı eylemini yapan kişilere herhangi bir söz yoktur.
ekleme:hak aramakla vandallığı karıştıran bu tiplerin,bu entrye bile hakaretler etmesi bizlere insancıllıktan özgürlükten demokrasiden naralar atmasının ne kadar yapmacık olduğunu gösterir.
-dünyada zirve denen kesim yani %1, dünyadaki tüm paranın %57sine sahip. hatta 7 milyar insan içindeki en zengin 358 kişinin yıllık kazancı dünyadaki insanların %43üne (düz hesap 3 milyarına) eşit. yani yine düz hesapla bu 350 kişiden her biri tek başına 9 milyon insanı doyurabiliyor. dahası, 200e yakın ülkenin bulunduğu dünyadaki en zengin 3 kişi, en fakir 50 ülkenin toplamı kadar kazanıyor ki bu ülkelerin nüfusu yaklaşık 2.5 milyar. düz hesap olsun diyip en zengin 500 insana bakarsak hepsinin kazancı dünyanın en fakir 170 ülkesinin kazancına eşit. geriye kala kala 30 ülke kaldığını da hatırlayın. ilk 1300 insan dünyadaki paranın %94ünü kullanıyor. en zengin 10 insan tüm varlığını hibe etse, en en fakir 1 milyar insan avrupa standartlarında yemek, sağlık, eğitim ve barınak ihtiyaçlarını tam 250 yıl boyunca karşılayabilir. ve 1913den 1992ye kadar payların değişmesine bakarsak (11e 1den, 72ye 1e) bu 500 kişi 2050den önce neredeyse tüm dünyanın kazancını ele geçirecekler. mesela 50 yıl önce dünya ortalamasında bir insanın bir ons altın alması için 22 saat çalışması gerekiyordu. artık 200 saat çalışmalı. ilginçtir en değerli madenlerin %90ına sahip kıta olan afrikada milyoner olabilmiş sadece 4 insan var. mesela pakistandaki yakıt rezervleri tüm ülkeyi 500 yıl boyunca yakmaya yetecek düzeyde. ama bu ülke günde 18 saat elektirik kesintisi yaşıyor. ben zengin miyim acaba derseniz, ölçüt şu: 3 hafta boyunca günde 3 öğün, en kaliteli ve sağlıklı beslenme şekli denen standartta karnınızı doyurabiliyorsanız, siz de dünyanın en zengin %15indesiniz. şahsen ben bunu hayatım boyunca dört günlük bayramlarda bile başaramadım.
en kıyak tabakayı geçtik, geldik en zengin %20ye. bu insanlar tüm dünyanın kaynaklarının (enerji, yiyecek vs) %86sını tek başına tüketiyor. kalan %14 ise sana bana ve tabi 5.6 milyar insana dağıtılıyor ki eşit değil, 1.2 milyar insan günde 1 dolarlık pay alıyor. bu arada 800 milyon insan her gün aç uyuyor ve her gün 60 bini ölüyor sırf açlıktan. önceki entryde bahsetmiştim, 2.4 milyar insanımız var arıtılmış suya erişemiyor. bunların her biri arıtılmış su içsin dersek bunun maliyeti sadece 10 milyar dolar. olimpiyatların ve super bowlun 10 milyara düzenlendiğini, whatsappın 19 milyara alıcı bulduğunu, bir başbakanın tespit edilen yolsuzluğunun 90-100 milyar dolar olduğunu unutmayalım. basit hastalıklardan ölen insanların sayısı yine milyonlarla ifade ediliyor. biz tüm dünyanın basit sağlık gereksinimlerini karşılayalım desek (aşı, grip ilaçları gibi basit ihtiyaçlar) 13 milyar dolar gerekiyor. edit ile örnek: afrika'da 0.15 dolarlık malaria aşısı yapılmadığı için her gün 2000 insan ölüyor. başka bir deyişle 150 dolar verilmediği için 2000 insan ölüyor. insan hayatının değeri.
u. n. türkçe adıyla birleşmiş milletler. birbirinden korktukları için yıllık 1.3 trilyon dolar harcıyorlar silahlanmaya. bu para tüm dünyanın yeterli şekilde beslenmesini 7 yıl boyunca garanti altına alabiliyor. bu oluşum 7 yılda 5.4 milyon insanın kongo hastalığından ölmesini 3 milyar dolar (0.003 trilyon dolar) ayırıp durdurabilirdi. silahlanma demişken, sadece nükleer bombalar ki amerika bile 250 tanesine sahip, tüm güneş sistemi canlıyla dolu olsa hepsini ortadan kaldırmaya yeter. hatta amerikanın pentagonunun savaş için harcadığı yıllık para, 50 ülkenin eğitimi sağlık gibi ihtiyaçlarını karşılamaya yetiyor.
amerikan yaşam standartı. maalesef bu standart korunsun diye dünyanın geri kalanı birşeyler kaybediyor. bu ülke insanları çok değil, sadece %10 az et yeseler, yani 1 kg değil 900 gr alsalar, tasarruf edilen miktar tam 60 milyon aç insanı doyurabilir. (amerika nüfusu 280 milyon). çöpe atılan et miktarı da %10 dan büyük maalesef. yılda 800 milyon ton yiyecek, amerika satacak birini bulamadığı için atılıyor. bağışlanmıyor bile. 12 milyon ton meyve tüm aç çocuklara yetiyor buradan hesap edin. en büyük et alıcısı mcdonaldsda çöpe atılması gereken yiyecekleri fakirlere verdiği için işten atılan çalışanların sayısı sadece 2010da 150. bunu yapmak yasak çünkü. hani türkiyede 250 bin tavuk kesiliyormuş diyordunuz ya, amerikada saatte 1 milyon hayvan kesiliyor. insanların obez olmasını geçtim, gelişmiş ülkelerdeki evcil hayvanların bile %40ı obez. amerika ve avrupa evcil hayvan mamalarına 17 milyar dolar harcıyor. bu para 100 milyon aç insanı yıl boyunca doyurabilir. starbucks kahvelerini üreten güney amerikalı çiftçiler 1 bardak starbucks kahvesi almak için 3 gün çalışması gerekiyor.
yoksulluklara çözüm bulsun diye kurulan yasal dernekler, amerikada bağışlanan paraların %1ini yardım için kullanmak zorunda. kalan %99uyla istediklerini yapabilirler. müthiş insan bill gates kazandığı milyar milyar dolarların %75ini bill gates foundationa bağışlıyor biliyorsunuz. bu paralar bağışlandığı için vergiden muaf oluyor. böylece yasal zorunlulukla harcanan %1, verilmeyen vergiler yanında hiçbir şey.
sorular üzerine: ortada dolaşan kayıtlara göre bağışlanan paranın %96'ü şirket personelinin maaşlarına ve araştırmalara ayrılıyormuş, %4'ü ise gerçekten yardımlarda kullanıyormuş. vergi kaçırma 101 dersi.
lafı açılmışken bu ülkenin nobel barış ödülünü kazanan başkanı, obama, dünya tarihindeki en ölümcül silahın üretilmesini sağladı ve sadece o yıl silahlanma hızını %8 arttırdı. artık amerikanın savaş bütçesi tüm dünyanın amerika dahil- sağlık harcamalarından daha büyük. amerikaya yapılmış en büyük saldırı olan 11 eylülde 8 çocuk, toplamda 3000 insan hayatını kaybetti. bunun ardından amerika ıraka girdi ve 650 bin çocuk, toplam 1.5 milyon insan öldürüldü. amerikadaki profesör sayısı 516 bin ve sadece biri amerikanın suçlu olduğunu söyleyebildi, kariyeri anında bitti. yine 124 profesör filistin olayını vahşi bulduğu için ünvanlarından oldu.
kozmetik. dünyanın en büyük katillerinden. kozmetik devam etsin ama meyve aromalı ürünlere meyve harcanmasın dersek 12 milyon ton meyve tasarruf ediliyor ki bu tüm aç çocuklara yetecek bir miktar.
şirketler. yasal katiller. sözgelimi nestle afrikaya yardım yapıyorum ayağına bedava mamalar yolladı. bu yeni ürünler için bir insan deneyiydi. sonuçta 400 bin çocuk öldü. nestleye bir şey olmadı hatta etiyopyadan bu mamalar için 6 milyon dolar ödemesini istedi. coca cola bir litre kola yapmak için 9 litre su harcıyor malum. en büyük üretim merkezlerinden biri olan hindistanda su kıtlığının sebebi olarak coca cola gösteriliyor.
bir sanatçı milyonlarca insanı kurtarabilirdi. britney spears mesela aylık 780 bin dolar harcıyor. bu rakam 2 milyon çalışan çocuğun okula gitmesine yetiyor. mesela soulja boy 55 milyon dolara yeni bir uçak alırken toplam bağış miktarı 850 dolar. snoop dogg günde 1000 doları sadece esrara harcıyor. bu para 3000 çocuğun açlıktan ölmesini engelleyebilir. sadece amerikalı sanatçıların gelirlerinin %5 ini bağışlaması, yıllık 50 milyon insanın doymasını sağlar. angelina jolie ve brad pittin 8. evinin parası 80.000 çocuğun 18 yaşına kadar ev ve yiyecek ihtiyacının karşılanmasına yetiyor. linki burada
orkide'nin taşak anlamına geliyor olması. bitkinin kökündeki yumrular sebebiyle yunanca orchis(?????)(mini edit: bu soru işaretlerinin olduğu yerde yunanca yazılışı vardı, sözlük göstermemiş) yani testis ismi verilmiş. bu yumru köklerden üretilen salep ise arapça'da "tilki taşağı" manasına geliyor.
işin daha da garibi, kadınlara özel bir hijyenik pede bula bula isim olarak "taşak" manasına gelen orchid'in verilmiş olması.
hazır testis demiş iken... testis de latince testiculum'dan gelir ve bu sözcüğün kökeni de yine latince "testa"dır ki pişmiş toprak ürünleri için kullanılırdı. ve bingo doğru tahmin ettiniz...
türkçe testi/desti ve latince testa akraba kelimelerdir.
testiculum ise "küçük testi" ya da "testicik" manasına gelir -ki testisler gerçekten de şekil olarak küçük birer testi gibidir(-culum: küçültme ekidir. örn: imp. caligula).
örneğin ingilizce'de ifade vermek demek olan testify sözcüğü ifade vermeden önce testislerin üzerine el koyarak yemin etmekten gelir.
peki neden bu kadar cinsiyetçi? çünkü antik çağda namuslu bir kadının mahkeme vb ortamlara katılması uygun değildi. umumi kadınların şahitliği ise "erkeğe mi inanacağız yoksa orospuya mı" zihniyeti sayesinde daha başlamadan biterdi.
toparlayalım;
orkide, taşak demek. *
salep, tilki taşağı demek. *
testis, küçük testi demektir. *
mahkemede ifade vermek, altı okka daşşak ister. *
ve sayısız kadın vajinalarının ağzına her ay ismi taşşak olan bir ped koyuyorlar. linki burada
"o pity pity, care'em all so pity, tear is the last thing, gymnastic." imiş.
-tıp dilinde latincenin kullanılmasının sebebi ölü dil olmasından dolayımış. çünkü tüm diller kullanıldıkça evrimleştiği için tıpta böyle bir şeyin olması istenmediğinden dolayı latinca seçilmiş..
yukarıdaki entrylerde, türk erkeklerinin sevişmek istedikleri kadınlara karşı centilmen olmasının ufku iki katına çıkarttığını öğrenmem itibariyle ufkum silkildi. ve hemen kalktım bilgisayarı açtım ve derlediklerimin belki faydalı olabileceğini düşünüp paylaşim dedim.*
kişisel bilgilerin güvenliği açısından whatsapp ve diger israil firmalarının tango Wechat gibi uygulamaları gibi ulusal güvenlik bahanesiyle tüm kullanıcıların kişisel bilgileri Kayıt altına alınmayacak ise desteklenen projedir.
türkiye'de polisin böyle bir yetkisi bulunmamaktadır. yetkisiz ve hukuksuzcadır izlediklerimiz ve gördüklerimiz. olayları sadece medyaya yansıdığı şekilde incelememek gerekir.
ayrıca söz konusu olay polislerin yetkileriyle alakalı ise, dün itibariyle şehit olan 2 polisin de yetkisizliğiyle ölmüş olduğunu hatırlatmakta fayda var.
Türkiye şartlarında ele alınacak olursa, tek taraflı düşünüldüğünde çok karamsar tablolar çizilecek; ancak empati yapıldığında ya da en azından birkaç tanesine mesleği hakkında 'meraklı' sorular sorulduğunda, ülkenin gerçekleri hakkında çok çarpıcı tespitler yapılması mümkün olan meslek grubudur.
eğitim almamış herhangi birinin, eğitim almış herhangi birinden farkı neyse, eğitim almamış bir polisin, eğitim almış polisten farkı da odur. aslında polis 'herhangi biri'dir. ne gökten inmiş, ne de ithal edilmiştir. niceliksel olarak bire bir eşitlenmese de, niteliksel olarak polis, toplumun ta kendisidir. değilse de aynasıdır. o yüzden aynasız olan polis değil, toplumdur. o zaman, geçelim aynanın karşısına ve soralım aynaya, kazın ayağı nasılmış:
önerme: polis eğitimsizdir.
doğru! çünkü toplum eğitimsizdir. toplumumuzda;
-dışardan bitirme, kredili sistem ve benim dönemimde olmadığı için anlamadığım bir yığın yöntemle en azından lise bitirmenin, eğitimli olmanın ön koşulu sayıldığından,
-'kişi başına düşen kitap' istatistiği, 'kitap başına düşen kişi' olarak ifade edildiğinden,
-kısacası, eğitim kavramının içini, fiilen daha çok öğretim kavramının içeriğiyle doldurmuş olmamızdan bunun aksini iddia etmek mümkün değildir.
önerme: polis rüşvet alır.
doğru! çünkü toplum rüşvet verir. dostlarımız, polis hakkında açılan başlıkların altına, "3-5 milyon atıp paçayı kurtardım" türevi entry'leri, tepki görmeden ne kadar rahat yazıyorlarsa, polis de o kadar rahat rüşvet alır. kuralsızlığın bir tarafı olmak, "polis olsaydım ben de rüşvet alırdım" demekten farklı değildir. bu şikayetin çıkış noktası, maddi değer kaybeden taraf olmaktan duyulan rahatsızlık olsa gerek. şunun teminatını veririm ki: siz rüşvet vermeseniz, ima ile ya da zorla almaya yeltenen polisimsilere ne pahasına olursa olsun direnseniz; polisi kötülemek için harcayacağınız enerjiyi de, gerekli makamlara başvurup, o polisi gerekirse mesleğinden etmek için harcasanız, o zaman rüşvet hakkında pek az şey konuşuyor oluruz.
önerme: evime hırsız girdi, polis uyuyor./suç mağduru oldum, polis ilgilenmiyor.
doğru! çünkü, hırsızlık suçunu işleyenlerin de toplumun bir parçası olduğu gerçeğini göz ardı ederek, başka toplumlara uyum sürecine (bkz: ab uyum yasalari), kendi toplumundan önce hızla sokulmaya çalışılan bir meslek grubundan bu konuda harikalar yaratmasını bekleriz. bir yandan polisin görev ve yetkileri yine toplumun çoğunluğunu temsil edenlerce kısıtlanır; bir yandan da, ülkedeki muazzam iş gücü değerlendirilmez, insanın işi gücü olmadan, havadan besleneceği ve giyineceği sanılır. siz, bir doktorun semt pazarına kapkaç yapmak için çıktığını hiç gördünüz mü? ya da daha dar geliriyle, evinize bir kasabın hırsızlık yapmaya girdiğini? önce, insanları suça itecek nedenleri ortadan kaldırmak gerekir. sonra da, vatandaş olarak üzerimize düşen görevleri bilmek... nerdeyse tüm emniyet içerikli dökümanlardan okuyabileceğimiz uyarılara dikkat etmeyiz, evimize hırsız girince faturayı kesecek yer ararız. mesela, pencerenizi ardına kadar ayırıp yatmayın. allah korusun, hırsızlıktan yakalananların polisten önce savcılıktan çıktığı bu devirde, dükkanı kapatıp evine dönen kasap bile niyeti bozabilir. polisi aradığınızda da, kapısı kilitlenmeyen arabadan teyp çalan doktorun peşinde olabilirler, haberiniz olsun... latife bir yana, polisin kusurunu inkar etmek aymazlık; tüm suçların faturasını polise kesmek de insafsızlıktır.
önerme: polis trafikte ihlal yapar, hiç kural tanımaz.
doğru! çünkü bizim ülkemizde trafik kuralı yoktur. trafik kültürünü ilk olarak çarpışan otolarla kazanan bir toplumun bireyi olmakla, trafikteki saygınlığını kullandığı aracın büyüklüğünün belirlediği, 'kimin eli kimin cebinde' sistemi birleşince ortaya doğal bir kuralsızlık çıkar. polis de kural ihlali yaparken bu moddadır. polisin kural ihlalini destekleyen fazladan sadece bir nedeni vardır: sahiplik duygusu. hulasa, trafik magandasının üniformalısı, sivili, sürücüsü, yayası olmaz. kural kuraldır; maganda da maganda.
akla gelen başka önermeler de var tabii ama işin özü bunları ezberlemek değil, olaya her açıdan bakabilmek, özeleştiri yapabilmektir. emin olunması gereken bir şey vardır: herkes iyi olursa polis de iyi olur. son önerme: "polis daha iyi olmak zorundadır." doğru! bu şartlar oluşursa zaten polis daha iyi olacaktır. çünkü:
-arkadaşlarıyla arabada içtiği birkaç bira yüzünden kaza yapan 19 yaşındaki gencin cesedini kaldırır. ailesine haber verir, çocuğun başında dövünen ailenin, 19 yıllık umutlarını ne için kaybettiğini kendi gözleriyle görür.
-gariban bir ailenin yeni doğan bebeğinin yastığına takılan 3 tane çeyrek altın çalınır. olayın araştırıldığı günlerde, bir başka hırsızlık daha olur. bir hakimin evinden birkaç eşyası çalınmıştır. hakimin evine girilmesiyle, o yerleşim biriminde ne kadar kravatlı büyükbaş varsa, hakimin evine giren hırsızın bulunması için girişimde bulunur. kenar mahalledeki fakir ailenin durumu unutulur. çalıntı eşyanın bile hiyerarşisi olduğunu kendi gözüyle görür.
-trafik uygulama noktasında durdurduğu araçlara sırasıyla ceza yazacaktır. kural ihlali yapanlar, ehliyet ruhsat vermeden önce bilmem nerenin belediye başkanı, bilmem nerenin genel müdürü, bilmem nerenin komutanı olduğunu söyler. ceza yemekten kurtulmaya çalışmalarının rezilliği bir yana, kural ihlali yapanların konumlarının rezilliğini kendi gözleriyle görür.
işte, polisin kafasındaki, adalet,sevgi ve idealizm gibi kavramlar, sık sık yaşadığı bu olaylarla oluşur. toplum iyi olursa, o zaten daha iyi olmak için yeterli nedene sahiptir. yeter ki, bu keşmekeşin içinde eriyip gitmesin...