türk parası resmen "kirli" bir şeydir. kredi kartlarını daha çok sevdirir. teyzeler göğüslerinin arasından çıkardıkça parayı, nemli ve yapış yapış, fenalık geçirtir. darphaneden yeni çıkmış olanı keskinir. kağıt kesiği de malum, sağlam acıtır.
dolar, ne hikmettir bilinmez, ayak gibi kokar. bir deste dolar adamın nefesini keser.
euro doz aşımında tanımsız ama berbat kokar. para kasasını açmadan önce nefesinizi tutar açarsınız. hele gurbetçilerin o paraları nerelerinden çıkardığını gördükçe *,* gözünüzü kapatıp alırsınız o parayı.
peki tüm bunlara ne için katlanılır: ay başında hesabınıza geçecek olan o bir miktar pislik için.
nasıl bir şahs-ı muhterem idiyse, onunla yaşayıp çektiklerinizden sonra, elinizdeki kişinin kıymetini bilmenizi sağladığı için şükranlarınızı sunmaktır.
bir gözü filmde, bir gözü işte olan sevgilinin zırt pırt "o ne, bu ne, şimdi ne oldu, bu kim...." soruları ile filmin canına okuyup, sonra da "benden kıymetli mi, bir daha seyredersin" diye trip atması.
eczaneler sadece reçetenize bakıp ilaçlarınızı çıkartmaz. doktorunuzun dalgınlığına geldiğinde, beraber kullanmamanız gereken ilaçları fark eder, alerjilerinizi bilir, size bir çay ikram edip dizinizin, başınızın ağrısını dinler, utana sıkıla gelen kadınlara doğum kontrol hapı ya da hamilelik testini, erkeklere prezervatifini ya da viagrasını verir. annenizin sağlığını sorar, size daha çok yakışan makyaj malzemesini ya da eşinizin almayı tercih ettiği parfümü hatırlar. üstünüzde para olmadığında, terlik-pijama acil dönüşlerinde "dursun, yarın verirsin" der. ilacınızı almaya gidemeyecek kadar hasta olduğunuzda, kalfa bir koşu getiriverir kapınıza.
marketlerde kahve ikram edilmez. marketler doğum günlerinizi excel tabloları dışında hatırlamaz. size baktığında dozun az ya da fazla gelme ihtimaline karşı doktorunuza bir telefon etmez. gece yarısı size ilaç göndermek için uğraşmaz, borcunuzu yarına ertelemez, sizi hatırlamaz, umursamaz. onlar için bir datadan fazlası değilsinizdir.
birilerine fayda sağlamak adına, bu işten ekmek yiyen bir çok insana ve aynı zamanda hastalara atılmaya çalışılan kazıktır bu efendim...
kişiye özel tapınaklar kurup, her akla geldiğinde, her fırsatta şükür ve tapınma, sizden başka inananların olduğunu öğrenirseniz de, kafa göz yarıp kemik kırma isteği ile delirmekdir.
çok sıkıldıkça arada takılıp, bayaa eğlenilebilir site.
mesela;
--spoiler--
erken boşalma onu o kadar çok heyecanlandırıyormuşum ki, neredeyse öpüşürken boşalacakmış. erken boşalma problemini de benim üstüme yıktın ya be adam, sana daha hiçbir şey demiyorum!
--spoiler--
gece gece yarmıştır....
anneye fazla yakın otururken, annenin elini başınıza koyup, saçlarınızı okşaması ile içinizin anneye sokulma hissi ile dolup taştığının farkedildiği andır.
sağ elin baş ve işaret parmağı itina ile ağza sokulup yalanır. torbanın ağzı hışır hışır sureti ile açılmaya çalışılır.... çalışılır, denenir, hain torba açılmaz. kasadaki kıza bakıp gülümsenip, tekrar parmaklar yalanır, bir yandan akılda domuz gribi, o torbaya sizden önce kimlerin dokunduğu, hangi şartlarda üretildiği gibi düşüncelerle... tekrar denenir... ya başarılır, ya da kasa sırasındakilerden birine sinir gelir, "durun yardım edeyim" denip, "hadi seni bir an önce yollayalım beceriksiz de sıra bize gelsin" denmeyip, o uyduruk torba yığınına beraberce dalınır. tabii ki bu noktada eğlenceli olan o yardımsever kişiliğin de torbayı açamamasıdır. en sonunda kasadaki kız zorlama bir gülümseme ve hudini tadında bir el çabukluğu ile peşpeşe iki üç torbayı açıp elinize tutuştururu ve "bir an önce defol git" bakışında "sıradakiiii" diye bağırır.... rezillik...