ufak tefek elde ettiği arkadaşlar hem daha iyidir hemde daha fazla mutlu eder bu insanı. valla bu sözlükte düzgün insan bulmak zor zaten, ondan böyle durum.
ulan daha 3 hafta önce galaxy wonderla takılan, yırtık converslerimi inadına giyen bi adamdım ben. gittim htc one m9, harley bot falan aldım. şimdi kendi samimiyetimi sorguluyorum bu yüzden. bende biliyorum, artık telefonun kendini zor açtığını, yırtık conversle yağmurda yürünmeyeceğini. ama sizin o yavşak tavırlarınız, son model telefonlarınızı, havalı kıyafetlerinizi çok bi haltmış gibi göstermeniz yüzünden bu tavır. yoksa bakmayın, castroya bile sorduklarında neden nike giyiyosun diye. olum rahat demiş. ama bunlar oranıza buranıza sokmak için değil, siz herkese paramı gösteriyim derken onu unutuyonuz, gerçi paranızda oraya ait.
arkadaşım yaz dedi geçen gün. söv biraz, seni bıraktı öylece ki haketmiyor mu sanki gibisinden. bende yapmadım. dün matrix izlerken milyonlarca kelimenin ardında saklanan bi cümle çarptı gözüme. "ne olduğunu açıklayamam ama biliyorum." galiba o yüzden onu anlayabiliyorum bende. bana "çok konuşuyosun be, kimse dinlemezki seni o kadar. ne kadar iyi olursan ol sıkıyo işte." demesi gibi. bendeki hissi farkedememesini dert edemiyorum. uzun cümlelerle tanımlayamayışım yüzünden kendimede kızamıyorum. kaldım böyle.
diğer sınavlar gibi, meslek edinme çabasından çok insanların ailesinden veya bulunduğu şehirden kaçmak için gireceği sınav. bi fırsat ya, yeterli bi bahane kaçmak için.
ankarada olsam sana sarılmak isterdim. izmirdeyim yine sana sarılmak istiyorum. bu sözlükten geriye kalan güzel şey sensin benim için. soru sorduğunda sen olduğunu da anlamıştım aslında, ama ne biliyim. uzaklık bi engel oldu bizim için. hep diyodum ya gelicem diye. gelicem bi gün, hala imlaya dikkat etme sebebimken sen, benim bunları yazarken seni unutmam kadar ironik oluyo oysa, gelicem bi gün demem. ki biliyorum hiçbir zaman beceremedim tam anlamıyla sevgimi göstermeyi. dün uzaklardan bir arkadaşımla karşılaşınca anladım galiba. neden bu kadar uzakları özlediğimi de. sana söylemem gereken bişeyler var hala. bilmiyorum lanet yastıktan sıkıldım belki. sevgili dostlarım kendilerine mathilda leon misali diyolar ben gülemiyorum onların sevgisine. 2013 te 2 mayıstı o mathilda kolyesini aldığımda, hala sana veremedim. hala yalnız hissediyom. bu kadar insanla karşılaştım, bu kadar insan sevdim, sevildim belki. farkettimki sevmemişim, sevmiyolarmış. ya da sen farklı sevdin, biz farklı sevdik uzaklardan. ben sevsem nasıl seviyorum biliyo musun ya. bu aptal halimi görememen nasıl üzüyo beni. bi gün oralara gelebilirsem eğer bi bahaneyle, sana sarılmaya gelmişimdir. neyse 16 sında doğum günüm var diye yazıyorum bunları da buraya, belki görüpte anlarsın diye, galiba biliyorum anlayacağını. özledim be mathildam özledim işte.
hayatımda elde ettiğim en güzel şeyi kaybetmekten korktuğum için kaybetmek istemiyorum. öyle veya böyle ne kadar iyi olursan ol, hatta ne kadar başarılı olsan ne kadar zenginde olsan, bi insanla arandaki duygusal bağa ve onun hissettiklerine hiç etki edemezsin. beni korkutan bu değil sadece korktuğum şey, şu boktan hayatta sadece 1 kere böyle bi kadınla şansım olucak. bunun önemi öyle fazla ki benim için anlatamam sevgili sözlük.
serideki yönetmenlerin farkından veya kitaptaki latince kökenli çoğu büyü ve diğer adlandırmalar, kelimelere kada vs. tartışılabilecek olan bir konu aslında. bence seriye hakkını verebilecek bir yönetmen eksikliğinden kaynaklı ilk filmler için kısmen geçerli kısmen haksız bi önerme. öte yandan lotr gibi yeterince büyük bir fantastik dünyaya hakimiyet ve herkese hitap edebilme niteliği yok tabi.
hayattayken bir oyununu izlemeye gidemedim, pişman mıyım diye sormayın bile. severim kendisini öyle veya böyle. bir nesle çok fazla şey öğretti, çoğu insandan çok daha güzel güldürdü..
bi kızla yaptım bunu. satır satır şiir yazdık salladık denize şarap şişesini sonradan öğrendimki bütün o sular arıtmadan geçiyor. karayip adalarına ulaşma hayali yoktu ama her hayal yalan oldu yani. sonra kendisine söyleyince bunu dedi ki bana. aksakallıbademdede gitti şişe artık bir kara balık değil ama oda dener belki yoluna devam etmeyi. içimden o an dediğim tek şey. niye abarttık harbi bu kadar. şarap şişesi boşalınca mı değerli yoksa doluyken mi hala karar veremiyom.
belki de hayvan gibi bilim kurgu ve fizik(kavramsal) hastası olduğumdan kaynaklıdır ama bana o kadar da karmaşık gelmeyen filmdir. bazıları hadi lan ordan diyicekler kesin ama gerçekten filmin yorumları filmin kendisinden hem daha abartılı hem de filmi etkiliyo. ben yorumları okuyup filmi izleyince ilk dediğim, lan noluyo hangi filme geldim ben oldu. bazı sahneleri atlatınca filmin genel mantığını buldum ki tam o sırada film kendi dünyasını yıktı al sana bi karmaşa daha çöz bakalım izleyici dedi. ama zor muydu tamam belki, yorumlar kadar zor muydu o zaman hayır. diğer taraftan film gerçekten ellen page'inden leonardosuna kadar sağlam bir oyunculuk ve kaliteli çekim tekniklerine sahip. ama bakarsak filmin efektleri bile filmin karmaşa yorumlarına dayanamadı ve geride kaldı. ama efektlerde gerçekten azımsanamaz. neyse son olarak izleyecek olanlara, zannetmeyin ki film çözülemez "armada" ama karmaşa içerir sonuna kadar. izlemesi hem zevkli hemde inanılmaz potansiyelinden dolayı eğlenceli bi film. imdb'deki yerini kesinlikle hak ediyor bence.
köyde tarladayken. domates koparır ikiye böler tuzlar tuzlar yerdik. şimdi basit gibi geliyorda o köydeki domatesin tadı bir başka olurdu cidden benzemiyor burdakilere. olsada yesek.
kaderini bekleyen insanlardır artık. kaldı ki "97 li mi ahaha" diyen insanlara "büyümek isteyen kim" diye sorasım var. geldik zaten 18'e ve üniversiteye sonrasında aile beklentileri yok evlen, torun istiyoruz, git iş bul. bence zor durumda olan sizlersiniz, yaşlanmanın neresi güzel be istersen 20 istersen 30 ol zamanın azalıyo.
iyi tamam çok seviyoruzda. turnuvalardaki çok şerefli! ve çok başarılı hakemlerimiz sağolsunlar, piyasayı bize öyle sevdirdiler ki bende bıraktım sinirlenip. zaten 2 madalyayla 1 mp3 le bizi kandırıyorlar resmen herkesten 25 tl toplanan turnuvalarda bile var bu. sadece belirli kişilere haber verilen turnuvalar falan. hani küfretmemek elde değil. swiss manager kullanarak bile bana yaptığınız hileyi unutmadım zamanında. kendi adamlarınız8ı kayırmakta üstünüze yok. özellikle sen kel sana çok küfrediyorum. görücez bi gün vaktim olsun yeniden giricem piyasaya, o zaman maç kaybetmezsem eğer ne halt yapacaksınız merak ediyorum.
h.g wells ile birlikte bilimkurgunun lideridir bana göre. öte yandan tubitak yayınları haricinde düzgün ve tam baskı kitabını bulmak zordur. çocuklara göre densede çocuklardan çok herkes içindir jules verne. agartha'yı arayıp bulmalıyız onun için.
son zamanlarda filmlere büyük ölçüde girmiş olan konudur aslında. bu yıl vizyona giren ex-machine ve chappie filmlerinde robotik bir zekanın(doğru cümleyse) yanında yapay zekanın getireceği temel duygularıda yargılamaya çalışmışlardı ve bu konuda ex-machine biraz daha başarılıydı. öte yandan özellikle amerikan sinemasında 90'lardan başlayarak inanılmaz bi akım var bu konuya. popüler sinemada terminatör türün en büyük örneklerindendir. öte yandan star gate, star trek veya star wars gibi efsane bilim kurgularında temel kurgularından bu konu. ulaşılabilir mi evet fakat sonuçları hawking amcanın dediği gibi mi olur orası meçhul.
o kadar kimya okuduk. ve biliyorum ki bunların eski bataryalar gibi hemencecik ömürlerinin azalma şansı yok. ama telefon üreten şirketler nasıl li-on? bataryalar kullanıyorsa bazı bataryaları sarja takılıyken kullansanız bitiyor. resmen çin malıyım diye bağırıyorlar bizde satın alıyoruz salak gibi. gerçekten o kadar testten geçip aldıkları sertifikalara bile güvenemiyor insan artık.