istanbul Kadıköyde bulunan yurtdışı eğitim danışmanlığıdır. Yurtdışında dil eğitimi, ingiltere dil okulları, malta dil okulları,fransa dil okulları, italya dil okulları, ispanya dil okulları, yurtdışında üniversite eğitimi,yurtdışında yükseklisans,yurtdışında doktora,yurtdışında master, yurtdışı yaz okulları gibi konularda hizmet vermektedir. web adresi: www.canedu.co
Sarkılarını ilk defa Mozambikte dinlediğim ve Mozambik doğumlu olan Mariza'ya duyduğum hayranlığı bile zaman zaman geri plana atan nara attıkça sesi daha bir kadifeleşen şeker kız terasa'nın solistliğini yaptığı gökyüzünden dünyamıza teşrif ettiği sanılan Portekizin dünyamıza bahşettiği bir gruptur. Hayatım boyunca hiç bir şarkıcının şarkılarını onların şarkıları kadar dinlediğimi hatırlamıyorum. Yine sayelerinde Lisbon Story adlı film en fazla izlediğim filmler arasına girmiş bulunuyor. Madredeus, mariza ve dulce pontes'i dinledikten sonra brezilya portekizcesinin kulağınızı tırmaladığının farkına varabilirsiniz. Belkide portekiz portekizcesini bildiğimden bana öyle geliyor ama fado'nun tadını alan birinin hamiyet yüceses dinlemiş gibi çarpılması gayet tabiidir.Bir de şunları deneyin derim: vem (além de toda a solidão),o pastor, fado das duvidas, alfama, guitarra.
hiçbir zaman dogrulugu tam olarak ıspatlanamamış bir varsayımdır.örnek olarak ne zaman bir sarısın mavi gözlü "güzel" bir bayan arz-ı endam etse evliligin temellerini sarsacak derecede bir infial meydana gelebilmektedir.bu kadarla kalsa iyi, afrikalı siyahi insanların bile "güzel" bir beyaz bayan -hele ki sarışın renkli gözlü bir güzel - gördügünde dipleri düşmektedir.ister mars'a götürün ister kars'a cindy crafford güzeldir,göreceli olan naomi campbell'dır.velhasıl, güzel güzeldir.
Gel derse Fuzuli ki güzellerde vefa var
Aldanmaki şair sözü elbette yalandır.
eger fuzuli güzellerde vefa derse inanma muhakkak ki şair sözü yalandır güzellerde vefa yoktur;eger şair sözü yalansa fuzulide bir yalancıdır ve güzellerde vefa vardır, şeklinde bir kısır döngü oluşturan bir paradokstur.
mısır'da ses denince akla iki isim gelir.elbetteki bunlardan birincisi mustafa ismail'dir ikincisi ise ümmü gülsüm'dür.mustafa ismail bir kur'an-ı kerim "kari"sidir.çocuk yaşlarda bir çok makamı ögrenmiş ve karilik hayatı botunca bu makamları kur'an okurken tatbik etmiştir.onu dinleyen sanatçılar makamdan makama muhteşem bir ahenkle atlayışını dinlerken adeta kendilerinden geçiyorlardı.onu dinleyenler kur'anın yeniden nazil oldugu hissiyle dinliyorlar ve heyecanlarına hakim olamıyorlardı ki bir gün onu dinleme şansına sahip olursanız ne demek istedigimi çok iyi anlarsınız.sizi bazen yusuf ile züleyha'nın yanında kapıya dogru koşturur bazende yakup ile birlikte aglatır.
1942 tahran dogumlu iran'ın efsanevi divası.iran devriminden çok kısa süre önce ingiltere'ye göç etmiştir.verdigi son konserden saatler sonra vefat etmiştir ve bu konserde okudugu son şarkının ismide "allah'ın evine gitmek istiyorum" olmuştur.faryad adlı şarkısını şiddetle tavsiye ederim.dinlemeden önce kafanıza sağlam bi şeyler takın çünkü efkardan duvarlara kafayı vurma istegine karşı koyamayabilirsiniz.
Her köşede kasvetin var ve her tarafta hicran
Hemdem oldum senin derdinle aşkın bana zindan
Izdırabımla inliyor yer; ağlıyor asuman
Söyle ey gül yüzlüm, gümüş tenlim vuslat ne zaman
Her köşede kasvetin var ve her tarafta hicran
Kalakaldım orta yerde, baş açık, ayak çıplak
Çekilmez oldu artık, yürekler kavuran firak
Düştüm yoluna..Heyhat yollar uzun sen ırak
Dön ey sevgili..Dön de bu garibin haline bak
Kalakaldım orta yerde, baş açık, ayak çıplak
Bir ah edeyim dedim vefa etmedi dağlar
Kargalar hep şarkı söyler, bülbüller ağlar
Köprüler bir bir yıkılmış viran olmuş bağlar
Izdrap üstüne ızdırap..Gözlerim çağlar
Bir ah edeyim dedim vefa etmedi dağlar
Latincesi Anacardium Occidentale olan ve türkiyede kaju ismiyle nam salmaya başlayan bir tür fıstık çeşidi.Fıstık ağaçta yetişir mi diye gülenlere kapat olsun dercesine (günümüz uyduruk şiir diliyle umarsızcasına)ağaçta yetişen bir türdür.
güney afrika'nın kuzey dogusunda bulunan şirin bi şehridir.mozambik'le sınırı vardır.mozambik konsoloslugu mevcuttur.ucuz bi otel ararsanız formula 1 bu iş için idealdir.ayrıca beyazların yogun olarak yaşadıgı bir yerdir.
joburg yada johanzburg şeklinde söylenir.çok gelişmiş bir şehirdir.rakımı yüksek oldugundan kışları soguk geçer öyleki bu sene bu şehre kar bile yağmıştır.diger afrika ükelerinden aşırı göç aldıgı için banliyo dedigimiz suç oranları yüksek yerleşim yerleri ki -bunların başını soweto denen yer çeker- bütün ülkenin başını agrıtır.johannesburgda gece gezintiye çıkmak intiharla eşdeger görülür.
eski adı lorenço marques olan mozambik'in başkenti.hint okyanusuna kıyısı ve istanbul bogazını andıracak güzellikte bir körfefizi vardır.başkente girdiginiz anda ülkenin ne kadar fakir oldugu hakkında bi çıkarım yapabilirsiniz.gezilecek fazla bi mekanı yoktur aslında ama holiday inn ve dengi bazı otellerde mevcuttur.akşamları coconut denen discoya gidebilir balık yemeye costa de sol adındaki sahildeki balık restoranına ugrayabilir hint okyanusu ve maputo körfezine hakim bir tepecikteki surf'te cayınızı kahvenizi yudumlayabilirsiniz.maputo'da beyazlarda azımsanmayacak kadar mevcuttur.genellikle zengin kesimi teşkil ederler.birçok özel okul (bir taneside türk koleji) ve birkaç tanede özel üniversite mevcuttur.
mozambik adı musa bin beg'den gelmektedir.sebebi ise portekizlilerden çok önceleri buraya gelen arap tüccarlardır.musa bin beg burayı ülke haline sokan kişidir.arapların o zamanki ticaretleri mozambik'e gelip köle almaktı.bu sayede ülkenin büyük bi bölümü müslüman ama müslümanlık hakkında pek bir malumatları oldukları soylenemez isimleri her ne kadar müslüman ismi bile olsa.tabi bunda çeşitli etkenler var: yıllarca portekiz sömürüsünde olmaları hatta koministlikle idare edildikleri dönemler en önemli faktörler.tarihte mozambik nerdeyse afrikanın yarısı elinde olan büyük bir imparatorluktu.çöküş dönemlerinde portekizlilere karşı osmanlıdan yardım istedigi osmanlının bir gemi askerle portekizlileri dize getirdigi ancak bir gece baskını sırasında bütün bu osmanlı fedailerinin şehit oldugu ne kadar kanıtlaması zor olsada bilinmektedir.ülkede açlık sorunu var mıdır bilemem ama fakirligin hat safhada oldugunu söyleyebilirim.bir memurun maaşı ortalama 70 dolar kadar.hemen komşusu olan güney afrika ile ekonomik açıdan ciddi bir uçurum vardır.2008 ocak ayı itibarıyla bir dolar 24 metikaldir.dogal yapısı fevkalede güzeldir.tabiki özellikle sahilleri ve denizi.başkenti eski adıyla lorenço marques yeni adıyla maputo'dur.başkentte bile bu fakirligi rahatlıkla hissedebilirsiniz.halk avrupadan ithal edilen ikinci el giysiler giyer.o yüzden bir gün bir yerde üstünde levis yada dizel marka elbise giymiş bir mozambikli görürseniz şaşırmayın.ayrıca kadınların neredeyse alayının saçı gerçek saç degildir.mahalle bakkallarında bile bu saçlardan bulunur.ülkenin en büyük fabrikaları mozal alüminyum ve 2m bira fabrikalarıdır.içmeyi çok severler.iki tane devlet üniversitesi bulunur :eduardo mondlane ve universidade pedagogica.ülkenin resmi dili portekizcedir ve başlıcaları şangana ve ronga olmak üzere 20nin üzerinde yerel dil vardır. insanları cok sıcak kanlıdır ve diger afrika ülkelerine kıyasen güvenlik sorunu yok gibidir.
biraz daha ekleme yapayım her ne kadar bütünlük arzetmese ve tekrar gibi olsada..
portekizliler somurmus bu ulkeyi dıye kizabilirsiniz ama ben bir kere daha dusunun ve gidin bı gorun kim mozambik icin ne yapmis derim.soyle ki,maputo'nun lorenco marques oldugu donemlerde portekizliler ulkeyi muhtesem bir sekilde imar etmisler butun sehri parklar saraylar bahceler fabrikalarla mamur etmislerdi.zaten mozambik ilk zamanlar bir somurge degil portekize bagli bir eyaletti ve vali tarafindan yonetiliyordu.ta ki samora machel denen capulcu gerilla ve arkadaslari dis gücler tarafindan gaza getirilip silahlandirilip portekizlilerin bolgedeki hakimiyeti sona ersin diye isyana tesvik edilinceye kadar.zaten bu elemanlarin ekmek almaya gücü yetmesi mumkun degilken devrin portekizine karsi bir savasi kazanmalarini dusunmek akil kari degildir.bagimsizlik hareketinde basarili oldular ancak yaptiklari tek sey yikmakti.cunku bu bir gerilla savasiydi onlerine gelen herseyi yikip yakmak ve ulkede kaos ortami yaratmaki ve de bunda basarılı oldular.ama hesaba katmadiklari bir sey vardı o da ulkeyi nasil yonetecekleriydi.derken samoranin kurdugu frelimo ve diger bir grup olan renamo iktidari ele gecirmek icin yaklasik 15 sene suren kiyasiya bir savasin icine girdi.iste portekizlilerin bile tarih boyunca yapmadiklarini kendi halkina yapmaya basladialar.onbinlerce insan oldu milyonlarca insan yaralandi.tabi ki bunlar masum halkti.bu kiyim italyanin arabuluculuguyla 1992 senesinde roma antlasmasiyla son buldu.portekiz yonetimi sonrasi samora machel zamaninin ic isleri bakani ve su zamanlarda halen cumhurbaskanliginda olan armando guebuza ulkedeki portekizlilere ulkeden cikmalari icin 24 saat sure verir.bu bildiginiz tehcir hadisesidir.ve odonem tam 200.000 portekizli dogduklari topraklardan zorla goc ettirildi.ve portekizlilerden kalma bag bahce park fabrika ne varsa askeri yonetim tarafindan yagmalandi.ve tek bir civi dahi cakmadan (bu abarti degil) 40 yil boyunca bu yapilar bu gune kadar geldi,ve ozel tesebbusun yaptigi yeni bir iki tane binanin disinda ulkede yeni bir yapi gormeniz adeta mumkun degildir.
yoruldum yazmaktan kusura bakmayin:) yeri geldikce bi seyler eklerim.amacim portekizlileri savunmak yada siyahalari kotulemek degildi sadece sezarin hakkini sezara vermek istedim.ayrica mozambik insaninin bizlerden daha hosgorulu ve daha demokratik oldugunu ister katilin ister katilmayin eklemek zorundayim.sevgiler
