ahmet yildiz olmedi
255 (çağından bir adım önde)
beşinci nesil silik 4 takipçi 35.80 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    öz erkek kardeşine tecavüz eden erkek

    1.
  1. vay be. ne muhafazakar bir toplummuşuz biz. meğer hüseyin üzmez' in müslümanlığı kadarmış müslümanlığımız. yalanmış. bu kadar söylüyorum. şu an yazılacak hiçbir edebi eser bunu anlatamaz, yazılamaz bu şerefsizlik.

    anlatıyor arkadaşım, " şükret olm haline" diyor. " adam öz kardeşine tecavüz ediyor" diyor. ağzım açık kalıyor, mına koyim. hani bizdik ibne? hani bizdik orospu? siz neymişsiniz lan? köylerinizde neler dönüyor sizin? kimler kendine eşek eşler buluyor? kimler kuzenleriyle sevişiyor? kimler birbirlerinin bacaklarını am yerine koyuyor? neremiz muhafazakar lan bizim?

    kim bu çocuklar? bi insan nasıl tecavüz edebilir öz kardeşine? ne lan bu? bize " orospu ibneler" derken kendi kardeşinizle yatıyormuşsunuz siz? ne biçim denge bu? ne biçim adalet? biz miymişiz lan orospu olan? biz miymişiz " ibne" olan?

    meğer bize " ahaha birbirini sikiyorlar bunlar" diyenler köyde eşek sikiyolarmış. kuzenleriyle yatıyorlarmış. 6 yaşındaki kardeşlerine tecavüz edip hiçbir şey olmamış gibi devam ediyorlarmış hayatlarına.

    sizin şerefiniz bu zaten, çapınız belli. burda " ahaha parayla kendini satıyor bu çocuk" deyip arkanızı döndüğünüzde kuzenlerinizi sikecek kadar çapınız var sizin. inanmıyor musunuz böyle insanların yaşadığına? sizsiniz bu, her gün selam verdiğiniz bakkal tecavüzcü, her gün selam verdiğiniz insanlar bi delik için kardeşine göz koyuyorlar. uyanın lan artık.

    siz de aynısınız. anahtar deliği görseniz onu bile sikersiniz siz. heterofobiğim lan, var mı? iğrenç geliyorsunuz bana. nickaltıma iğrenç yazanlar varsa ben de bunu söyleyebilirim sanırım. iğrençsiniz erkekler. delik istiyorsunuz lan, sadece delik.

    insan bile değilsiniz ki sizin dediklerinizi takayım kafama. fahişeydim, gurur duyuyorum.

    allah' ım iyi ki heteroseksüel değilim. çok şükür allah' ım. özür dilerim isyanım için...

    allah' ım iyi ki heteroseksüel değilim. gey olarak yarattığın için beni sonsuz teşekkürler olsun sana.

    çok şükür allah' ım. öz kardeşine göz koyan heriflerle aynı havayı soluduğumdan utanan ben, aynı cinsel kimliği paylaşmıyorum onlarla. gey değil çünkü bunu yapan, delik arayan bi orospu çocuğu sadece.

    şimdi sakinim editi: biriyle konuşuyorum msn' de. çok sevdiğim biri. " olm amcanın oğlu elledi seni diye ağlıyosun. böyle bi olay var" diyor. elim çözülüyor o anda, aklım gidiyor. ben ki küfür etmedim şu sözlükte, bana küfür edilse bile sesimi çıkarmadım kendimi savunmak için bile olsa. silmiyorum, üstteki entry ilk entrydir. edit yok, oynama yok.. ama orospu çocuğu olduğu konusuna katılıyorum hala. eşcinselliğimle de gurur duyuyorum ama heterofobik değilim. heterofobik olmak beni diğerleriyle aynı kefeye koyar ama kendimi yazarken bile bu kadar sinirli değildim. 6 yaşında lan, nasıl bi orospu çocukluğudur bu? bak yine küfür ettim. yine edicem. aklıma geldikçe sinirlerim geriliyor, orospu çocuğu, oros...
    27 ...
  2. turkiye de escinsel olmak

    7.
  3. yurtdışına çıkabilmek için damarınızın üç yerinden delinmesi demektir.

    " sağlık raporu alman gerekiyor" diyor arkadaşım. " benim hiv olmadığına dair raporum var, yeni yaptırdım" diyorum. " tamam o zaman" diyor. götürüyorum raporu, kabul etmiyorlar. üç ayrı test daha gerekiyormuş. onları da yaptırıp devlet hastanesine sağlık raporumu almaya gidiyorum. test sonuçlarını koyuyorum önüne. hiv negatif belgemi de koyuyorum. iki ayrı test var elimde, ikisinde de tüm sonuçlar negatif. kadın önündeki kağıtları imzalıyor ve ben soruyorum, " tamam mı?", " tamam" diyor kadın. kafasını kaldırıyor, suratıma bakıyor ve iki dakika sonra kan tüpünü veriyor elime. " celal ..... 571xxx" yazıyor tüpün üstünde. belgelerim elimde, bir hafta olmuş. olmaz. neden olmaz? tipim mi kayık? biraz önce oluyordu ya hani. neyse diyorsunuz ve veriyorsunuz kanınızı. sonuçları ne zaman alacaksınız? 3 gün sonra. mükemmel bir işleyiş.

    ...

    askere gidebilmek için porno film çevirmenizin gerekmesi demektir.

    neyini açıklayayım? askere eşcinsel olduğunuzu söylersiniz, " görsel olarak ikna etmeniz lazım" der. çevirmezseniz ne mi olur? doktorun biri elini arkanıza sokar ya da askere gidersiniz. budur aşağı yukarı. askerde başınıza gelecekleri doktor da bilir ama umursamaz. neden mi? siz eşcinselsiniz.
    ...

    18 ay askerlik yapıp sevdiğiniz insanla evlenememektir.

    devlete olan yükümlülüğünüzü her şekilde yerine getirip, sevdiğiniz insanla evlenebilmek için yurtdışına gitmek zorunda olmanız demektir. verginizi verirsiniz herkes gibi, askere gidersiniz. ve bırakın evlenmeyi sevgilinizle sokakta el ele bile tutuşamamak demektir. polisler tarafından kötü muamele demektir. tıpkı otobüste, tıpkı sokaklarda, tıpkı restorantlarda olduğu gibi.

    ...

    sokakta yürürken tüm gözlerin sizde olmasıdır.

    yanınızda sevgiliniz olmadan, aşırı makyajsız olsanız bile yanınızdan geçen herkesin size " ıyy" diyen gözlerle bakmasıdır. iftar için evinize giderken sakallı bi amcanının sevgilinizle size " yanacaksınız" demesini anlamaya çalışmaktır.

    ...

    türkiye' de eşcinsel olmak copla tecavüze uğradığınızda zevk aldığınızı sanan sapıklarla her gün aynı havayı solumak zorunda olmaktır.

    ...

    daha neler neler yazarım buraya ya, neler neler.

    doldurduğum ilk ukte budur, hayırlı olsun.
    26 ...
  4. bakire kızla yatıp kızıllığını içine çekmek

    1.
  5. sevdiğin kızın masumiyetini ömür boyu içinde taşımak isteyen 15 yaşında bi gencin yaptığı eylemdi bi zamanlar. o genç büyüdü, ne kızın masumiyetini bıraktılar, ne kendi masumiyeti kaldı kendinde.

    ...

    aşık olduğum ilk kız, ilk kez bir kızı arzuluyorum bu kadar, ilk kez aşığım birine. gece oluyor, yatağımıza girip hiçbir şey yapmadan uyuyoruz. dördüncü günümüz sanırım, kulağıma fısıldıyor rusça tek bildiğim cümleyi, " seni istiyorum" u. öpüşmeye başlıyoruz. ilk defa öpüyorum birini. umduğundan daha etkisiz, hatırlamıyorum bir şey. ama boynuma kayınca ruhum çıkıyor bedenimden, ölüyorum işte. dursun istiyorum zaman, her şey dursun. sadece boynum ve dudakları olsun hayatta, öyle kalsın ikisi sonsuza kadar. aşığım, eriyorum.

    benim boynum, onun dudakları...

    boyun kelimesinin bu kadar hoş duracağını sanmazdım hiçbir zaman.

    boyun...

    ...

    oluyor her şey bi anda. sinirli, şiddetli, can acıtıcı bir şekilde. ilkler hep can acıtır, daha sonra o ilkin yerine koyduklarımız gibi. zamanla alışırız başkalarını başkalarının yerine koymaya. hayat bu değil mi zaten? başkasını başkasının yerine koyma sanatı. annemin yerine kız arkadaşım, babamın yerine erkek arkadaşım, erkek arkadaşımın yerine bardaki bi çocuk... iyi bir sanatçıyım ben. sırf bu yüzden.

    ağlıyor çektiği acıdan. bi insan acı çekerken nasıl zevk alabilir? yaranın üstüne tuz döküyoruz resmen ve zevk alıyoruz. acı çekmeyi seviyoruz ve " devam et" diyoruz birbirimize. kulağımda hiçbir şey yok o an, sadece gözyaşı var ikimizin. mutluluktan, acıdan. ikisinin bir arada olduğu hiçbir ilk yok sanırım.

    öpüyorum yanaklarını, gözyaşlarını emiyorum.

    ...

    "bir kadının vücudundan gelen her sıvıyı yalıyorsan onu gerçekten seviyorsundur"

    demiş kürşat başar. gözyaşını emiyorum, ama yetmiyor bana. ona olan sevgimi gözyaşı emmek gibi bir klişeyle anlatamam. daha fazlasını hakediyor o, daha fazla ilki.

    aşağılara kayıyorum, o güzelliği içime çekiyorum. o kadının masumiyeti benim artık, kimsenin değil. bana ait artık o, artık benim. aşık olduğum kız sadece benim bu an. bir daha hiç kimse bakamayacak bu tada, hayattaki hiç kimse. dünyadaki herkesten daha şanslıyım o an. dünya starlarından, film yıldızlarından, devlet başkanlarından... bu kadının tadı bende çünkü, artık kimsede olamayacak zamanı geri alamayana kadar.

    çenem, dudaklarım, dilim, yemek borum, midem... hepsinde kadınımın masumiyetinin tadı, hepsi kan kızılı, hepsi...

    yukarı çıkıp kadınımı bastırıyorum göğsüme, dilimi dudaklarımda dolaştırıp o ekşimsi tadı, o kokuyu içime çekiyorum. gülüyorum...
    77 ...
  6. 15 yasindaki kizin cesedini arabayla parcalamak

    1.
  7. paramparça, otoyol kan olmuş küçük bir beden duruyor ortasında. ruhu bedeninden çıkalı yüz araba olmuş, beden bedenlikten çıkalı elli belki. küçük bir kız çocuğu uzun saçlarıyla. arabalar geçtikçe üzerinden parçalanan bir kız çocuğu. elif ismi.

    ...

    bir müzik çalıyor arabamızda, hep bir ağızdan söylüyoruz, üstlerimizde askılılar, alt taraflarımızda şort. deniz sonrasında yemeğimizi yemişiz. hava yeni yeni kararıyor, güneşin batışı vurmuş otoyola, kırmızılık yansıyor camlarımıza. hep bir ağızdan şarkı söylüyoruz biz, mutluyuz.

    arkadaşım kullanıyor arabayı, ben ön koltukta oturuyorum. yanlamasına oturmuşum, deliler gibi söylüyoruz şarkı. otoyolun karşısında bir et parçası parlıyor, yerler kan olmuş. " bu kadar kan bir köpekten nasıl çıkar?" diye düşünüyorum. arkadaşıma " dikkat et ya biri köpek ezmiş" diyorum, arkadakiler kafalarını uzatıp iğreniyorlar manzaradan. et parçası yerlerde, sırf et. kasaptan alınmışçasına et, parlak et, derisiz. sadece et.

    küçük parçalar dolanıyor yerde. manevra yapıyoruz ama nafile. bikaçının üzerinden geçiyoruz, kötü hissediyoruz kendimizi. otoyolun kan her tarafı, ceset parçaları etrafta.

    ...

    " yuh abi ya, nasıl ezmişler köpeği. paramparça olmuş"

    ...

    lastiklerimizden kan izleri fışkırıyor yolda ilerlerken. üzülüyoruz ama bizim suçumuz değil, kim vurmuş bu köpeğe? nasıl geçmişler üzerinden? manevra yapamamışlar mı? paramparça her taraf, her taraf iğrenç etlerle dolu. kan, pislik.

    eve gelip arabayı açtığımızda arabanın ön tamponuna sıçramış kanları temizliyoruz. fazla değil ama kötü duruyor. iğreniyoruz temizlerken, üzülüyoruz.

    gece oluyor. evimizde biralarımızı içerken haberleri izliyoruz. klasik, klişe haberler. değiştiriyoruz kanalı, ertesi gün gazetenin üçüncü sayfasından öğreneceğiz her şeyi. sabah kahvaltımızı yaparken arkadaşımız gazete okuyor. " abi" diyor, ağzında tıkanıyor cümleleri. gazeteyi koyuyor koltuğa, ben kafamı uzatıp elif' in resmini görüyorum. uzun ve siyah saçlarını, beyaz suratının üzerinde parlayan siyah gözlerini.

    motorsikletten düşmüş elif, ölmüş. bedeni paramparça olmuş. elif' in saçları yokmuş artık, beyaz teni yalnız bırakmış vücudunu, sadece eti kalmış otoyolda. siyah saçları ayrılmış bedeninden, et olmuş elif. doğduğu elbisesini çıkarmış, cenin olmuş, paramparça ölmüş elif.
    28 ...
  8. bir erkeğin ilk seviştiği erkek olmak

    1.
  9. ...

    3 kişilik bir masa, ikisinin sakalı var oturanların, ikisini de tanıyorum. üçüncüsü yabancı. küçük, sakalsız, çıtı pıtı. işaret ediyorlar, gidip oturuyorum yanlarına. çok utangaç, çok naif, çok... çok çocuk. şakalaşıyoruz büyük ikisiyle, konuşuyoruz. " kim bu yakışıklı? " diyorum, anlatıyorlar. onlar anlattıkça çocuk kızarıyor, " gece alemine çıkardık, bilmiyor fazla. yeni üniversiteli abisi" diyorlar, ona dönüp " bu arsızlarla fazla takılma, terbiyeni bozarlar bitanem" diyorum. cevap bile veremiyor. " ismin ne?" diyorum, " ö, önder" diyor. heyecandan kekeliyor çocuk, korkmuş sanırım.

    ...

    tanışıyoruz, telefonlarımız ve msn adreslerimizi alıyoruz. bikaç hafta geçiyor aradan, sevgili olma sürecini anlatmak istemiyorum. gereksiz ayrıntılar, gereksiz mesafeler, gereksiz yapmacık msn gülümsemeleri, samimiyetsiz kibar olma sevdası... sevgililik için gereken tüm gereksiz saçmalıkları bir satırda geçiyoruz. öpüşüyoruz, sarılıyoruz, arkadaşlarımızın arasında şakalaşıyoruz. o utangaç çocuk bir ayın sonunda delikanlı oluyor sanki, eşcinselliğini kabul ediyor, güveni geliyor kendine. sokak ortasında el şakaları yapıyor başka bir şehirde olmanın verdiği rahatlıkla.

    eve davet ediyorum bir gün, bakire kız diye tutturan ezikler gibi mutluyum o gün, huzurluyum.

    hiçbir pürüz yok vücudunda, hiçbir hırpalanma belirtisi yok...

    kızarıklık, leke yok...

    karnımdaki bıçak lekesinden utanıyorum, utandığımı belli etmemeye çalışırken bacağımdaki yanık izi geliyor gözlerimin önüne. farkediyor yanık izini, " ne zaman oldu bu? nasıl?" diyor, " boşver, önemsiz." diyorum sadece. karnımdaki yarada gezdiriyor elini, o zamanlar daha belirgin olan yara izinde. " peki ya burası?" diyor, " orası daha önemsiz" deyip gülümsemeye çalışıyorum. "neden böyleyim? neden vücudumdan, olduğumdan utanıyorum? gururum olmalı o izler benim" diye düşünürken elini çekiyor karnımdan.

    onun vücudu bembeyaz. yeni doğmuş ve doğması ile büyümesi bir olmuş bir bebek gibi. utangaç, öpünce suratı kızarıyor, boynunu öne eğiyor. korkak, öpünce boynuma saklıyor dudaklarını. elimi gezdiriyorum sadece yanaklarında, gözlerime bakınca gözleri doluyor. aşık bu çocuk bana, yanağımı okşuyor benim gibi, gözlerinden yaşlar akıyor dudaklarıma yaklaştığında, " yazık bu çocuğa" diye düşünüyorum. " neden ağlıyorsun? " diyorum gözyaşlarını silerken, " bilmiyorum" diyor.

    dudaklarını yaslıyorum boynuma, sarılıyor bana ve kulağıma " seni seviyorum" diyor, o an sönüyor tüm libidom... hiç doğmamış kardeşime dokunuyorum sanki, içim tuhaf oluyor, tiksiniyorum kendimden. kendimden çekiyorum dudaklarını, saçlarını okşuyorum. allah' a emanet ediyorum onu o gün. " benim değil başkasının olsun bu masumiyet" diyorum, " ben haketmiyorum onu, dokunduğum her güzelliği bozan ben bu masumiyeti haketmiyorum".

    ...
    40 ...
  10. 3 mart dünya seks işçileri günü

    1.
  11. bu yıl ankara' da kırmızı şemsiyelerle bir yürüyüş ile kutlanacak, hemen ardından seks işçileri için kaos gl ve diğer sivil toplum kuruluşlarının desteği ile bir sendikanın kurulmasının adımı atılacaktır.

    daha doğrusu kırmızı şemsiye hareketi buse kılıçkaya öncülüğünde sendikalaşacak ve türkiye' nin ilk seks işçileri sendikası kurulmuş olucak.
    9 ...
  12. türkiye de eşcinsel evliliklere izin verilmesi

    1.
  13. kimi eşcinsellerin 15 ay askerlik yapması, hepsinin vergi vermesi, devletten hiçbir kazançları olmaması - tam tersine devletin eşcinsellerin toplum tarafından dışlanmalarına müsade etmesi-, eşcinsellerin - a,b- transeksüel- derneklerinin bile kapatılması - lambda-, tüm bu olumsuzluklara bir de devletin eşcinsellere sevdiği insanla evlenme hakkını vermemesini de ekleyince ortaya çıkan devlet tablosuna bakıp isyan etmeyecek bir eşcinsel tanımıyorum ben.

    düşünün ki 15 ay doğuda teröristlerle çarpışıyorsunuz, verginizi veriyorsunuz, toplumda dışlanıp ikinci sınıf vatandaş yerine koyuluyorsunuz. buna rağmen devlet sizin sevdiğiniz insanla evlenmenize izin vermiyor.

    bu yüzden kaç kişi terketti bu ülkeyi? kaç kişi belçika' ya, hollanda' ya iltica etti? askerlik gibi zor bir görevde bile ülkesini terketmemiş eşcinseller konu evlilik olunca, konu sevdikleri insanlar yaşlanmak olunca ülkelerini terketmeyi göze alıyorlar.

    ab uyum yasaları çerçevesinde önümüzdeki 10 yıl içinde olmasını beklediğimiz bir gelişme. o gün geldiğinde istiklal caddesi rengarenk olucak, göreceksiniz.
    16 ...
  14. eşcinsel evliliğe izin veren ülkeler

    1.
  15. eşcinsel evliliğe sınırları dahilinde izin veren, bazıları eşcinsel çiftlerin evlat edinmesine dahi - bu dahiyi ben değil onlar koyuyorlar. bile, dahi saçmalık bence- müsade eden ülkelerdir.

    belçika, ispanya, hollanda, almanya, ingiltere, kanada ve amerika nın bazı eyaletleri...

    bu ülkelerden bazıları eşcinsel evliliği normal evlilikten - sadece resmi olarak- farklı bir sözleşme ile ayırıyorlar. ismi evlilik olmasa da çiftler evli bireylerin sahip olduğu tüm haklara sahip oluyor. miras, evlat edinme vs.
    5 ...
  16. escinsel danisma hatti

    1.
  17. gay, a, biseksüel, travesti ve transeksüellerin haftanın belirli günlerinde arayıp soru ve sorunlarını konuşabilecekleri, lambda bünyesinde kurulmuş danışma hattıdır.

    ( çarşamba, perşembe, cumartesi, pazar saat 17.00 - 19.00 arası)

    (212) 244 57 62
    9 ...
  18. 46 saat boyunca yemek yememek

    1.
  19. ne oliver twistimsi bir sığlık üzerimdeki ne de sabah sabah seda sayan' a katılıp suratına maske geçirilen sokak çocuklarının "sokakta kaldık, kimse bize yemek vermiyor" feryadı. benim çığlığım bu, yardım feryadı değil. sadece boş bir çığlık, yardımsız, birileri tarafından duyulması umulmayan bir çığlık.

    iki gün önce, çarşamba günü. köşedeki kebapçıdan bir şeyler söylüyoruz eve. saat 9 falan. karnımızı doyuruyoruz. yatağa girip uyuyoruz. sabah kalkıp gidiyor o, ben kalıyorum evimde. tek başımayım, yalnızlığın keyfini çıkarmak istiyorum. film izliyorum. sözlüğe giriyorum. bikaç kişiye mesajlaşıyorum zaman geçsin diye. akşam oluyor, buzdolabını açıyorum. bi şişe vodka var, 2 kutu bira, bikaç ilaç. bu kadar. başka hiçbir şey yok. cebimde para yok. arkadaşımı arıyorum, param yok demeye utanıp, " ne zaman geliceksin eve?" diyorum, " cuma sabah ordayım canım" diyor. cuma sabahı ordayım... en son çarşamba akşam yemişim yemek, perşembe gecesi ölüyorum açlıktan, vodka koyuyorum kendime. midem delinmek üzere. oturuyorum yere, kafamı koltuğa dayıyorum ve ağlıyorum. midem acıyor, yanıyor. yatağıma gidip uyuyorum.

    öğlen uyanıyorum, karnım ağrıyor. duşa giriyorum ve arkadaşımı bekliyorum. saat 18.00 oluyor, arkadaşım yok hala. arıyorum, " nerdesin, gelmiyor musun merak ettim?" diyorum. merak etmek değil aslında, karnım aç. " ben bugün gelemicem bitanem ya" diyor. " tamam" diyorum. gidip kendime bi çay yapıyorum, içine altı yedi kaşık şeker atıp içmeye başlıyorum. açım, midem ağrıyor.

    televizyon izlerken aç kalan insanlara bakınca " ya nasıl aç kalır bi insan, komşunuzdan bi ekmek parası isteyemiyor musunuz?" der ya insan, öyle olmadığını bu tarz durumlarda anlar ancak. ben bakkala gidicem mesela birazdan. " cüzdanımı evde unutmuşum" numarasını yapıcam. ne ezikçe. insan mecbur olunca düşmeyi nasıl da göze alıyor...

    ...

    nereye kadar sürecek böyle? yurtdışına gittim, geldim. sonra ne olucak? iş bulabilecek miyim? bulsam lise mezunu biri olarak kaç para maaş alıcam? ev tutabilecek miyim kendime yoksa yine herkesin omzunda yük olmaya devam mı edeceğim? ne değişecek yani, nereye kadar böyle? insan böyle durumlarda çok mu karamsar oluyor yoksa? daha dün sabah " her şey çok güzel olacak, eminim bundan" diye sayıklıyordum. şimdi daha gerçekçiyim sanırım. hiçbir şey güzel olmayacak, yurtdışından geldiğinde cebinde parası olmayan, kalacak yeri olmayan lise mezunu adamın biri olucam. oalyın eşcinselliğimle alakası yok, iş bulamamam sorun olacak yine. yine aynı yerlere geri dönücem.

    korkuyorum. bu karamsarlık öldürüyor beni. geleceğimden korkuyorum, belirsiz her şey. korkuyorum çünkü evde, bilgisayar başında vakit geçirmek basit geliyor şu an için, bankta yatmaktan korkuyorum tekrar, tekrar tanımadığım insanların evine sırf yatacak bir yerde uyuyabilmek için gitmek istemiyorum. ama aksini düşünemiyorum şu an, şu an hiç iyi bir fikir geçmiyor aklımdan. ne olucak gidince? geldiğimde ne olucak?

    çözüm yolu istiyorum, gelmiyor aklıma hiçbir şey. bazen çok çaresiz kalınca insan tek kurtuluşu ölüm gibi görür ya... ölsem kimin umrumda olur diye düşününce cevabı bile gelmiyor aklıma. annem ağlar mı arkamdan? onunla görüşmeden önce daha iyimserdim sanki. azıma sıçtın anne, umutlarım gitti senin yüzünden. birisine beklentiniz olmadığını söyleyip aslında içten içe o kişinin sizi sevmesini, sahiplenmesini istersiniz ya... ne acı bir şey bu. beklentim yoktu, tamam. ama tersi olunca içten içe umduklarımın, sahipsiz hissettim kendimi, umutsuz...

    hala soruyorum aynı soruyu, " ne olucak, seneye nerde olucaksın?" bilmiyorum cevabını ve korkuyorum sadece. otuz yaşımı düşünemiyorum hiç, oysa daha dün böyle değildim. daha dün bir kız çocuğu hayalini kuran ben şimdi umutsuzum, otuz yaşımı göreceğimi bile düşünmüyorum.

    " bir serserinin bıçağı karnımda, bir şerefsizin tozu damarlarımda, bir bar tuvaletinde, belki sokak ortasında..."

    sonsuzlukla evleneceğim mevlana gibi. otuz yaşımı göremeyeceğim ben, bu satırlar şahidim olsun...
    21 ...
  20. escinsel evladini reddeden aile

    1.
  21. - sen bizim tek oğlumuzdun, boynumuzu büktün be oğlum. babanın da benim de boynumuzu büktün...

    ağlıyor bunları söylerken. cevap verecek yüzüm de, doğru kelimelerim de yok. savunacağım bir şey yok, suç yok çünkü ortada. ben varım, annem var karşımda duran. etrafımızda insan yok, garson var bir tek. annem karşımda ağlıyor. onu yatıştıracak, sakinleştirecek tek cevabım yok.

    " ama" diye girsem söze, " ama anne ben böyleyim, değiştiremem kendimi." desem. savunma mı olur bu yoksa pişkinlik mi? üzüntüsünü hafifletir mi yoksa daha mı çok ağlar?

    " babam nasıl? " diye giriyorum söze. " sinirli" diyor annem. ondan umduğum da bu zaten. ama annem... sanki telefonla konuştuğumuzda iyiydi her şey. sanki sahiplenecekti oğlunu, sanki alışverişe çıkacaktık beraber. " ne bekliyordun ki?" diyorum kendi kendime. annenin seni sahiplenip " canım oğlum, bitanem." demesini mi bekliyordun? ona ihtiyacın mı oldu şu zamana kadar? neden istiyorsun peki onu? hep yalnız değil miydin? bi farkı mı olacak yokluğunun?

    - sana hırka aldım.

    diyorum. o ağlıyor, üzüntüsünden değil öfkesinden ağladığını o an anlıyorum. öfkeli bana, çok öfkeli.

    - farketmemiş miydin anne? sen değil miydin kaşımı alan? farkememiş numarası yapma bana.

    kaş aldırmamın eşcinsellikle bağlantısını kuramamış, farkında değilmiş. " peki" deyip geçiyorum onu da. suskunluk oluyor bi an. konuşacak çok şeyimiz var da konuşamıyoruz suskunluğu değil bu. konuşacak bir şeyimizin kalmadığı suskunluğu.

    ağlıyorum o sessizlikte. annem ağlıyor, ben ağlıyorum. annem yanıma gelip sarılıyor, " yanlış yaptın." diyor bana. sanki olanlar benim elimdeymiş gibi. sanki suçluymuşum gibi. annemin ellerini çekiyorum üstümden. " özür dilerim." diyorum.

    anlıyorum sanki onu. ben tek çocuğuyum onun ve...

    ona bu acıyı çektirmeye hakkım yok sanırım. yine bi sessizlik oluyor. " ne yapacaksın? nerde kalıyorsun şu an?" diyor annem. " önemli değil. bu beni son görüşün ama." diyorum.

    hiç itiraz etmiyor " bu beni son görüşün." dediğim zaman. nereye gideceğimi bile bilmiyosun anne, sokakta kalıyorum belki. bilmiyosun bunu. paramın olduğunu bilmiyosun. ne yapacağımı bilmiyosun anne... sadece iki gözyaşını mı hakediyorum ben?

    durağa gidiyorum onunla. öpüyorum son kez, hırkasını veriyorum, " gerek yok" diyor. insanın midesi ağrır ya ağlamak istediği zaman. dudakları düğümlenir, konuşamaz. boğazı acır bi de. " beni son defa görüyosun..." diyorum içimden. bu ona verebileceğim en iyi ceza olur diye düşünürken onun umrunda olmadığımın farkında bile değilim.

    ...

    hangi akla hizmetse bi ankesörlü telefona girip babamı arıyorum. telefonu açıyor, beklemeden konuşuyorum. " baba gidiyorum ben, benden haber almayacaksınız bi daha. merak etmeyin beni." diyorum. " neyini merak edicem lan senin, benim senin gibi oğlum mu var şerefsiz ne yüzl..." suratına kapıyorum.

    ...

    eve gelir gelmez internetten bikaç acenta telefonu alıp arıyorum. " getireceğim pasaportumu, ne zaman alırım? peki kaç paraya mal olur bana? tamam..." peh. çok kibarım. vodka dolduruyorum kendime. içim içime sığmıyor siktir olup gideceğim için... içki içmeye başlıyorum, hala da içiyorum.

    trajedi başarılı olduğum tek konu sanırım...

    ne kadar trajik !
    38 ...
  22. turk silahli kuvvetleri nde bir escinsel

    1.
  23. yakın zamanda ayrılacağım sözlükten. bu yüzden biraz daha hızlı yazmak istiyorum. en azından ahmet yıldız ölmedi' nin entrylerine bakıldığında ne yaşadığı anlaşılsın, boşluklar kalmasın. askerlikte neler olduğu gibi...

    ahmet yıldız ölmedi' nin kitabınının ismidir bu.
    ...

    çok korkuyordum askerlikten. hatırladığım tek şey bu. bir de ayakkabılarımın büyük geldiği. bir de zayıf vücuduma oturmayan kamuflajlarım tabi ki. bir koğuş düşünün, içerisinde yüze yakın erkek var ve aralarında bir tek siz eşcinselsiniz. en azından öyle sanıyorsunuz kendinizi ilk zamanlarda.

    ağlıyorum ben tüm gün. revire gidip derdimi anlatıyorum, " yapamam ben, yapamıyorum." diyorum. " ilk başlarda öyle olur herkese. ben sana iki gün istirahat yazayım, kafanı dinle. yani alışmak zorundasınız. başka şansınız yok ki."

    oldum olası eşcinselliğimin değil asosyalliğimin cezasını çektim sanıyorum. askerlikteki hiç kimseye beni kabul etmeleri için bir şans tanımıyordum. tüm gün ağlıyordum sadece. korkudan sanırım. aslında korkulacak o kadar çok şey olmadığını anlayabilsem, bi şans tanısam ordakilere her şey güzel olucakmış. farkında değildim bunun.

    kendime geldikten sonra eğitimler başladı ya da eğitimler beni kendime getirdi. bilemiyorum. sabahın köründe kalkıp soğukta koşmak gibi... kahvaltı yapmak, koğuşa gelmek. herkes için rutin olan işlemler bizim için de rutin olmuştu. alışıyordum zor da olsa.

    arkadaşlarım sahipleniyorlardı beni. zayıf olduğumdan sanırım içlerinde bir acıma oluşmuştu bana karşı. izmirli bir çocuk vardı çağatay isminde. o dost oldu benimle, ağlamalarım kesilmişti artık. alışmıştım ortama ama yine de zorlanıyordum. çağatay bana " eşcinsel misin?" diye sorunca takıldım. cevap veremedim ona, korktum sanırım yine. " ben eşcinselim." diye devam ettirdi çağatay. kendim gibi olan birilerini görünce mutlu olmuştum.

    dağıtımımız olana kadar çağatay' la harika anlaştık. ayrılmadık birbirimizin yanından... çağatay' ın annesi- babası da bilmiyordu eşcinsel olduğunu. zaten o da heteroseksüel bir yaşam sürüyordu. " neden geldin askere? eşcinselsin sen." dedim ben ona, " ailem" dedi. " sen neden geldin?" diye sordu, " kıçıma eldivenli bi parmak girsin istemedim." dedim.

    yemin törenine annem ve babam geldi, izlediler beni. en ön sıralardaydım ben boyumun uzun olmasından dolayı. bana eğilmem söylendi, omzumdan hiza alındı ve tören başladı.

    ...

    dağıtıma kadar normaldi sanırım her şey. en azından bi ay öncesine kadar bir travestiyle aynı evde kalan biri için fazla normal, fazla " heteroseksüel".

    ...

    dağıtımdan sonra da fazla zaman geçmedi zaten, terhis oldum. 6 ay yaptım ben askerlik. sağlık sorunlarım nedeniyle terhis oldum. eşcinselliğin bir hastalık olmadığını savundum ama başka bir hastalıktan terhis edildim. aslında daha çok iş açtı bu olay başıma. neyse.

    ...

    askere gidecek eşcinsellere " korkmayın !" demek en iyi tavsiye olur sanırım. birini bulun sadece, yalnız kalmayın. yoksa dağıtımımdaki " ben" gibi kafayı yersiniz.

    askerden döner dönmez uğur' un yanına gittim. terhis olacağımdan haberi yoktu çünkü. şaşırdı beni görünce... " dönüş ne zaman?" dedi, " izin kullanmadım, terhis oldum ben." dedim. sebebini sordu, anlattım...

    daha sonra da babamın yanına gidip, " bizim bi komutan vardı..." diye başladım anlatmaya...

    sanki postalları ayaklarına büyük geldiği için ağlayan ben değilmişim gibi...
    33 ...
  24. bir eş cinselin sevgilisini ailesiyle tanıştırması

    1.
  25. bir arkadaşımın yapmış olduğu eylem.

    bir eşcinselin babasına- annesine eşcinsel olduğunu söylemesi zorken bunu başarmış insandır bu. artık aileye düşüyor kabullenme- kabullenmeme.

    ...

    serkan adlı biri ile tanıştım geçen gece. anlattıkça yazasım geldi bir şeyleri. şaşırdım çünkü, türkiye' de bu tarz bir olayın yaşanabileceğini tahmin etmezdim ama varmış demek ki. okumuş ve kültürlü bir insanın neler yapabileceğine şahit oldum bir kez daha.

    - nasıl söyledin peki eşcinsel olduğunu?
    - ergenliğe girince kendimdeki değişikliği farkettim ve babama söyledim ilk kez bunu. direkt " baba ben erkeklerden hoşlanıyorum." dedim. babam anlayışlı ve kültürlü bir insandı ama buna tepki göstermesini bekliyordum. babam yatak odamın kimseyi ilgilendirmediğini söyledi bana, " bir şeyler yaşamak istiyorsan önce bundan emin olalım, sonrasını düşünürüz." dedi.

    kendi babam geliyor gözümün önüne. içim bi tuhaf oluyor, " acaba yanlış mı yaptım?" diyorum. " babamın tek çocuğuydum, hazmedemez biliyordum. keşke..."

    arkadaşım konuşmaya devam ediyor:

    - psikoloğa gittim bi süre, sonra psikolog babamla konuşmak istedi ve durumun netliğini açıkladı ona. annem ve babam psikoloğa gidip bana nasıl davranacaklarını soruyorlardı sık sık. o sırada ben biriyle tanıştım, ilk erkek arkadaşımla. annem ve babama psikolog " erkek arkadaşı varsa tanışın, sakın yalnız olduğunu hissettirmeyin oğlunuza." demiş. öyle başladı ilk.
    - babam nasıl karşıladı erkek arkadaşını ?
    - babam ilk başlarda durumu kabullenmek istemedi ama annem ikna etti onu hep. babamın ağladığını çok gördüm, annem olmasaydı babam başaramazdı bu durumu kabullenmeyi sanıyorum.
    - şimdiki erkek arkadaşını biliyor mu ailen?
    - biliyorlar tabi ki. hiçbir şeyimi saklamam ailemden. annemle alışverişe bile çıkıyor erkek arkadaşım.

    ...

    erkek arkadaşım ile babamın tanıştığını düşünemiyorum bile. babama söylerken onun vereceği tepkinin bu tarz bir tepki olmayacağını elbette biliyordum. ama yine de söyledim. babam " önemli değil oğlum, biz seni her türlü seviyoruz." mu diyecekti? tabi ki hayır. dediğim gibi, hayal bile edemiyorum babamın erkek arkadaşımla tanışmasını, bana anlayışla yaklaşmasını.

    babam, annem, ben ve erkek arkadaşım aynı sofradayız. bunu hayal bile edemiyorum. arkadaşım adına seviniyorum ama içim burkuluyor. belki diye umut ediyorum kendi kendime. babam olmaz ama belki annem. annemle buluşmalıyım diye düşünüyorum, belki erkek arkadaşımla tanışır hem. belki alışverişe bile çıkarlar beraber...

    ...

    - babanla arası nasıl yeni sevgilinin?
    - geçen fenerbahçe maçını izlemişlerdi.

    ...
    20 ...
  26. türbanlı travestiler

    1.
  27. son moda muhafazakarlık akımı - ciddiyim-.

    muhafazakarlıkla alakasız olarak düşünürsek travestilerin kendilerini normalleştirme çabasıdır bu - travestiler anormal değil, onları anormal görenlere karşı normalleştirme çabasından bahsediyorum-.

    ...

    düşünün, gece işe çıkan bir travestisiniz. gündüz hayatınızı normal, gözler üzerinizde olmadan, sıradan nasıl yaşayabilirsiniz? türbanınızı takıp, pardesünüzü giyip markete gittiğinizde kim anlıyor travesti olduğunuzu? nahoş bakışlar olmadan rahatça yapabiliyorsunuz alışverişinizi.

    onlar artık her yerdeler. gündüzleri türbanlı pardesülü kamuflajlılar, geceleri travesti. sebebi mi? hayatlarını daha normal, daha insancıl yaşayabilmek için...

    travestiler toplumda kabul görene kadar...

    dışarıda onlara " ıyyy" diye bakılmayana kadar...

    türbanlı travestiler artık her yerdeler.
    23 ...
  28. escinsel oldugu icin otobusten atilanlar

    1.
  29. ezilmişliği ve baskıyı iliklerine kadar hissedenlerdir.

    ...

    dün gece. canım sıkıyor evde, arkadaşımı uyukladığı koltuktan kaldırıp - bugün işi olmasına rağmen- dışarı çıkalım diyorum. zorla giydiriyorum üstünü, makyajını kendim yapıyorum. yarım saat sonra ikimiz de dışardayız.

    arkadaşımızın bi cafesi var, oraya gidelim diyoruz. oturuyoruz, bir şeyler yiyoruz cafede, tavla oynuyoruz. bi saat sonrası sanırım. cafeye kıyafetlerinden ve makyajlarından eşcinsel olduklarını anladığım iki erkek geliyor. arkadaşım beni dürtünce farkediyorum onları. birinde eşofman, birinde kot pantolon. üstlerinde dar birer body var. biri yeşil bir şal takmıştı yeşil bodysinin üzerine. gözlerinin altı da yeşil. diğerinin makyajı ve şalı yok.

    - gidip konuşsana.

    diyor arkadaşım. " sebep?" diyorum, " öyle ya, sosyal ol biraz" diyor. asosyalliğimin cezasını askerde ve reelde çok çekmiş bi insan olarak tutuk davranıyorum. arkadaşım elimden tuttuğu gibi diğer arkadaşların yanına götürüyor beni.

    " merhaba, oturabilir miyiz?" diyor arkadaşım. çok güzel bir kız ve eşcinsel bir erkek diğer iki eşcinselin masasına oturmak istiyorlar. sebebini eminim onlar da merak etmişlerdir. oturuyoruz masaya, arkadaşım önce kendini, sonra beni tanıştırıyor ve " merak etmeyin, bizler yabancı değiliz." diyor gülümseyerek. ben elimi uzatıp " celal ben, merhaba" diyorum. onlar kendi isimlerini söylüyorlar ve sohbete başlıyoruz.

    sigaramdan ikram ediyorum onlara, nargile söyleyip içmeye başlıyoruz. ben anlarıyorum onlar dinliyor, her şeyden konuşuyoruz. konu eşcinsel platformlara, lambda' ya ve diğer kuruluşlara geliyor. o sırada devrimci eşcinsel hareket' ten bahsetmeye başlıyorlar, hoşuma gidiyor anlattıkları. eşcinselliklerini benimsemiş, onu bir özür gibi görmeyen, kendine güvenen insanlarla tanışmak hoşuma gidiyor.

    ...

    bi saat kadar sohbetten sonra konu bana geliyor, ben sözlükten ve yaşadıklarımdan bahsediyorum. şaşırıyorlar, tebrik ediyorlar bunları yazdığımı duyunca. onlara açtığım başlıkları ve sözlükte başımdan geçenleri anlatıyorum. " belki ilerde bir kitap, bir web sitesi, hatta eşcinsellere özel aylık bir dergi..." diyorum. ben kendimden bahsediyorum ve " siz anlatın! " diyorum, "sizin hikayeniz ne? toplum size nasıl davranıyor? başınızdan geçen olaylar, aileniz..."

    - bunları da yazıcak mısın?
    - yazayım mı?
    - yaz. ama bi kitap çıkarcaksan.
    - çıkarayım mı?
    - çıkar.

    ikimiz de gülüyoruz.

    serkan' a senle başlayalım diyorum. yeşilli olan. " baskı gördün mü? neler geçti başından? bi şeyler anlat bana."

    - bir kere otobüse binmiştim. küçüğüm henüz, yirmi yaşında falanım. kulağımda küpe, gözlerimde sürme, sakallarımı kesmişim, şapka var başımda. altımda eşofman ve spor ayakkabı. eşcinsel olduğumu göz önüne koyan- farkedilen fazla bir şeyim yok. bi gözler işte.
    - ee ?
    - otobüste kadının biri inecekti. ben de ayaktayım. otobüs durmayınca kadın şoföre bağırdı, şoför duymayınca ben seslendim. o sırada parayı toplayan muavin oturduğu yerden " ne bağrıyosun, anladık ya." dedi. " bağırmıyorum, düzgün söyledim." dedim. " bağırıyosun, terbiyesizleşme." dedi bana. terbiyesizleşmemiştim, aslında bağırmamıştım da. " ne diyosun sen yahu? ne bağırması, ne terbiyesizleşmesi..." dedim, " adam " sus lan, kadın mısın erkek misin o bile belli değil, saçlara bak, küpeye bak. bi de makyaj yapmış sonra da erkeklik taslıyor."

    kız arkadaşımızla birbirimize bakıyoruz. başımızdan aynı olay geçmişti çünkü. otobüste değil ama laf aynı. " kadın mısın erkek misin belli değil..."

    " ee sonra? " diyorum serkan' a...

    tartışmaya başladık, bana ibne deyince dayanamadım ben, o sırada önümdeki herif " in lan aşşağıya" deyip itti beni otobüsten. araya bi kadın girdi, " rahat bırakın çocuğu" deyip. muavin de baktım geliyor önden, yakamı tutunca muavin kadın çığlık attı, bıraktılar beni. muavin el hareketi yapıp bindi otobüse. kadın " bir şeyin var mı canım? " dedi. " yok" dedim, diğer durağa inip başka bi otobüse bindim.

    o sırada yanındaki arkadaşı giriyor söze. ismi ibrahim. daha karayağız bir delikanlı.

    - burda olay senin eşcinselliğin değil, aynı muameleyi rockçı arkadaşlar da " satanistsiniz siz" diye görüyorlar. sen eşcinsel olmayabilirdin. bu muamele için öyle bir şart da yok zaten.

    ibrahim' e soruyorum " başından böyle bir şey geçti mi?" diye. " yok yahu, bana bi şey diyemezler zaten." doğulu olduğu her halinden belli ibrahim' in.

    serkan' a " ailen biliyor mu eşcinsel olduğunu?" diyorum, " biliyorlar." diyor.

    şaşırıyorum, anlat bakayım diyorum.

    anlatıyor...
    18 ...
  30. escinsel kurtulus cephesi

    1.
  31. devrimci escinsel hareket

    1.
  32. devrimci eşcinsellerden oluşan, marksist-leninist görüş altında örgütlenen türk ve kürt eşcinsel hareketidir.

    türkiye' nin - hatta sanırım dünyanın- ilk eşcinsel sosyalist örgütü.

    faşistlere karşı eylem planları, bildirileri - türkçe ve kürtçe- hatta infaz timleri bile var!

    yoldaş eşcinseller birleşin !

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/30907/+

    ayrıca eşcinselliği devrime bir hakaret olarak gören zavallıların kendilerini komunist- sosyalist olarak tanıtmaları gerçekten devrime ve sosyalizme hakarettir.

    (bkz: #3736057)
    17 ...
  33. bayram harcligiyla fahiseye giden nesil

    1.
  34. yeni ve kaybedilmiş nesil.

    etrafınıza bir bakın. yozlaşmış, kaybedilmiş yeni nesil. onlar işte bunlar. 15 yaşında, babannesinin elini öperek topladığı bayram harçlığını fahişelere yediren bir insan tanıdım, tanıdık.

    hangi insan evladı bayramda topladığı harçlığı fahişeye verir? ne tarz bir şerefsizliktir bu? babannesinden- anneannesinden aldığı parayı nasıl yedirebilir bir insan? aklım almıyor yeni nesili. ne kadar kolay yetişiyor bu nesil? ne kadar yozlaşmış, ne kadar katledilmiş?

    - nerden buldun bu parayı?

    diyor arkadaşım. bayram harçlığım diye cevap veriyor çocuk. bayram harçlığı... vay be. bayram harçlıkları kutsallığını ne zaman yitirdi bu kadar? ne zaman babannenizin elinden aldığımız parayı fahişelere yedirir olduk? ne zaman acıktık sekse bu kadar? ne zaman 15 yaşında gençlerimiz fahişelere gider oldular?

    15 yaş...

    bir insanın 15 yaşındayken bir fahişe ile sevişmemesi eksiklik midir?

    bekleyin, aceleniz niye? nedir bu adilik? bu yozlaşma?

    anlamıyorum yeni nesili, hiç anlayamayacağım sanırım...
    26 ...
  35. travesti arkadasi tinercilerin bicaklamasi

    1.
  36. nerde kalmıştık? yazasım yok şu aralar. ama bunu yazmalıyım. yarım kaldı çünkü, neden, nasıllar sıralandı. yazmalıyım. yazmak zorundayım.

    evimizde oturuyorum tek başıma. hastaneden yeni çıkmışım, midemin yanması geçmiş. fazla yormuyorum kendimi. bilgisayarın başında takılıyorum, internete giriyorum. arkadaşım da çıkmış hastaneden. ismi uğur, travesti. o da yanıbaşımda. şarkı söylüyor bulaşıkları yıkarken. eve gelen arkadaşlar " bırak yahu biz yıkarız" diyorlar. oturtuyor onları, " kahve içer misin?" diye soruyor bana, " içeriz" diyorum.

    güzel her şey. ölümden dönmüşüz, mutluyuz. tek sorun herkese dert anlatmak, " neden?" diye soranlara verecek cevabımız çok, nedenimiz çok çünkü. anlatabiliriz hepsini, " anlatmak istemiyoruz. boşverin" deyip geçiyoruz.

    en zoru tuvalete çıkmak sanırım. midemizi yıkadıktan sonra ilaçların etkisini azaltmak için bize hortumla verdikleri ilaç midemizi kazımış, kömür gibi. uğur tuvalete giriyor, çığlıklar geliyor tuvaletten. " uğur noluyo lan?" diyorum, " tuvalete girince anlarsın" diyor. korkuyorum. aslında korkmanın korkusu daha kötü o eylemden. kasıklarıma iğne yapılacağı zaman da korkmuştum, o kadar büyütülecek bir şey değilmiş. burnuma hortum soktuklarında da korkmuştum, geçti. hepsi geçti. çok şükür. şimdi tuvalet sorununu mu halledemeyeceğiz ?

    ...

    uğur işe çıkmak istiyordu. " benim birikmiş param var, idare ederiz ya" dediysem de hastane masrafları belimizi bükmüştü. üniversite hastaneleri pahalı mı oluyormuş? birisi söyleseydi keşke. ersin diye bi arkaşımız vardı, taksici. tüm masrafları ödemiş. ödeyeceğiz dedik, saçmalayın dedi. lakin ödemek şart, ayıp. " tamam uğur, çık abi o zaman" dedim, " ben de çıkıcam gece, borç falan bulmaya çalışıcam. "

    uğur gece dışarı çıktı, her zamanki yerinde duruyor. ben de çıktım, bildiğim barlara gittim, sevdiğim erkeklerle konuştum. iş bulmam lazımdı, nolursa artık. farketmez. eski bir arkadaşımı gördüm, yanına gidip sohbet ettim. " bir dergi var" dedi...

    sabah 5' te eve geldiğimde uğur uyuyordu. erken gelmişti. üstümü çıkarıp duşa girdim. tekli koltukta öyle uyuyakalmışım...

    ...

    ertesi gün uğur' u son kez göreceğimi bilmiyordum. gece olmuştu, evden çıkmamıştık. playstation oynadık biraz, yemek yedik, geçmiş olsuna gelen misafirleri ağırladık. gece " ben de seninle geleyim uğur, barda takılırım. çıkışta buluşuruz" dedim. beraber çıktık evden, beni bara bıraktı. yüz dolar vardı cebimde, sabaha kadar bitiricektim hepsini. " bu gece içmek istiyorum, doktor umrumda değil, kafam güzel olsun yeter"

    çabuk geçti zaman barda. kafam ağrıyordu. dışarı çıkıp hava alırım dedim, hem uğur' u da görürüm. dışarı çıkıp bi sigara yaktım, bi sigara daha. şarkı söylemeyi özlemiştim, şarkı söylüyordum. uğur' un iş yerine yaklaştığımda ileride bir hareket gördüm...

    o anı anlatamam, o korkuyu, o umut etmeyi, o insanın kendini kötü bir şey olmamıştır fikrine inandırma çaresizliğini... ne kötüdür insanın korkması, korku karşısında ne çaresiziz. allah' a sığınıyoruz hemen, allah' ın karşısına geçecek yüzümüz olmasa bile...

    nasıl koştum, nasıl korkuyla geldim oraya bilmiyorum. 4- 5 kişi vardı yanına, etrafta bir panik... gittiğimde uğur' umu gördüm. yerde uzanmış kanlar içinde. kasıklarından kanlar fışkırıyor...

    etrafta insanlar var az da olsa, kimse müdahale etmiyor. soğukkanlıyım ama kan... çok kötü, etraf kan, hala geliyor kan, hep kan... " uğur dayan, uğur gitme mına koyim..." diyorum. uğur' un yüzüne bakıyorum, rengi değişmiş, çok kötü, çok paniğim... kimseye yaşatmasın allah böyle bir anı, kimseye...

    elim ayağım dolanıyor, panik oluyorum. korkuyorum... kendime gelmem lazım, bir şeyler yapmam lazım, ağlıyorum... yapabildiğim tek şey o. " noluyor, neden kan fışkırıyor? vuruldu mu? offf." elimle bastırıyorum kasıklarını uğur' un, yüzüne eğilip " gitme kardeşim" diyorum, " bırakma beni..."

    ağlıyorum deliler gibi, ağlıyorum kardeşimin başında. kimse bir şey yapmıyor. sadece ikimiz varız o an, sadece uğur ve ben.

    telefonumu çıkarıyorum cebimden. uğur' un başı kucağımda rengi gitmiş iyice... ersin' i arıyorum...

    hatırlamıyorum fazla. ne ara geldi ersin, ne ara bindirdik arabaya. o panik, o çaresizlik... sadece sarıldım uğur' uma... " aradım ersin' i, geliyor. az dayan kardeşim..." diyorum. ağlıyorum, kusmam geliyor. üstüm kan olmuş, yerler kan...

    bi kadın geliyor yanımıza. elindeki suyu eline döküp uğur' un suratını siliyor. " iyi bastır yarayı" diyor bana, ambulansı arıyor. gözyaşlarımı siliyorum. uğur' un yarasını bastırıyorum elimle. elim kıpkırmızı, elim kan...

    ersin geliyor ambulanstan önce, uğur' un renk gitmiş, ersin ile taksisine bindiriyorum uğur' u. kadın orda kalıyor, teşekkür bile edemiyorum. görmüyorum onu bir daha.

    ...

    takside panik yok üstümde, kafam güzel sanki, o kadar içmedim ama sarhoşum, umrumda değil, ağlamıyorum bile artık. uğur' un canı gitmiş bedeninden, bedeni soğuk, suratı renksiz. ersin " noldu" diyor, " bilmiyorum" diyorum. uğur' un suratına bakıyorum, gözümden yaşlar akıyor tekrar... ersin diyorum, ersin...

    uğur can vermiş kucağımda, inanmıyorum. ruhu kucağımdayken terketmiş bedenini... bilmiyorum terkettiğini hastaneye gidene kadar. öpüyorum yanağını, uğur orda bile değilmiş oysaki. başını bastırıyorum göğsüme, uğur yokmuş. hiç varolmamış ki zaten uğur, hiç kimse yokmuş cenazesini alacak. hiç yaşamamış uğur, ben okşuyorum yanağını oysa. elim kan olmuş, kan kurumuş elimde. kıpkırmızı bir el ile okşuyorum yanağını...

    sedyeye yatırdıklarında canı yokmuş bedeninde. doktor söylüyor sonradan.

    evimize bırakıyor ersin beni, ağlamıyorum artık. ruya gibi her şey, " dün tahmin edebilir miydik böyle olacağını..."

    ev sessiz, yalnızım evde. banyoya giriyorum, ağlıyorum deliler gibi. vücudumdaki izlere bakıyorum, karnımdaki bıçak izine, bacağımdaki yanık izine... ağlıyorum. ilk defa yalnız hissediyorum kendimi. ilk defa tekim, korkuyorum. uğur yok artık, param yok, evimiz olmayacak bi süre sonra... uğur yok, ben yokum...

    ...

    uğur' un cenazesi kalıyor hastanede. ailesi almıyor, işlemler, evraklar... " arkadaşlarıyız biz, benden başka kimsesi yok uğur' un..."

    uğur ölüyor, ben ölüyorum...
    35 ...
  37. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük