ahmet yildiz olmedi
255 (çağından bir adım önde)
beşinci nesil silik 4 takipçi 35.80 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    hoşlanılan erkeğin annesinden çocuk sahibi olmak

    1.
  1. genetik...

    kendini beğenmişlikten uzak mavi gözler, beyaz ten, sağ yana hafifçe taranmış sarı saçlar, beyaz ten, küçük ve kibar bir burun, beyaz ten, beyaz ten... aşığım. deliler gibi aşığım.

    bir insanın aşık olduğu insandan küçük bir parça istemesi, bir mavi göz, küçük bir burun istemesi, beyaz bir ten istemesi, genetiğini istemesi, doğacak çocuğunda onu görmek istemesi. bu mudur bize çok görülen yaratan tarafından? bizleri her türlü kusurumuzla; aşklarımızla, cinselliğimizle, hüznümüz, isyanımız, benliğimizle yaratan o kendini beğenmiş ukala, şimdi aşık olduğumuz insana benzemesini istediğimiz kızımıza karışıyor. "hayır" diyor, "aşık olduğun çocuğa benzeyen bir çocuğu kucağına alamayacaksın hiçbir zaman".

    bilim- yaratan, laboratuvar- camii, hz muhammed- darwin, anarşizm- şeriat...

    imkansız...

    hayaller? her gece yatağımızda düşündüğümüz isimler... ayçe, mısri, vera, deniz, aleksandra, ira, mina, abir... yetiştirilme tarzı, alacağımız oyuncaklar, gideceği okul, seveceği erkek, öğreneceği diller, siyasi tercihi, cinsel kimliği, dini, dili, ırkı, ülkesi...

    ya ömrümüzü, cinselliğimizi, benliğimizi o ufak kız çocuğu için hiçe sayıp heteroseksüel bir kadın ile evleneceğiz... ya da kız çocuğu hayalimizden vazgeçip cinselliğimizi yaşayacağız.

    her şeyi konuşuyoruz detaylı bir şekilde. "evet, senden bir çocuğum olmasını deliler gibi istiyorum" diyorum imkansız olduğunu bilerek. bir ihtimal daha var aklımda lakin söylemeli miyim?

    annesi, ben, yapay döllenme, küçük bir burun, beyaz bir ten, bir kız çocuğu sevgilime benzeyen...

    her şey tuhaf. kızımın hem babası hem dedesi mi oluyorum bilmiyorum. kızımın babannesi hem babannesi hem annesi olacak, eminim. kızımın birbiriyle sevişen iki babası -ki bu babalardan biri kardeşi de oluyor aynı zamanda-, aynı zamanda babannesi de olan bir annesi, ufak bir burnu, beyaz teni, sarı saçları... yazmam bile heyecanlanmama yetiyorken, bir de yanımda olursa o velet...

    nolur allah' ım, her şeye karşı çıkmak ya bu, tüm kuralları hiçe sayıp seninle iddialaşmak ya, sevdiğim çocuktan bir kızımın olmasını sağlamak ya yaratılıştaki boşlukları kullanarak, nolur allah' ım. af dilemek değil amacım, ama bir de olursa bu saydıklarım, işte o zaman en büyük tapınağında sabahlayıp gece gündüz sana dua etmek boynumun borcu olsun.

    ...

    kız: mısri vera
    erkek: boran andre

    xx/xx/xxxx
    16 ...
  2. ahmet yildiz olmedi

    466.
  3. evet, o kadar konuşulmuş, her zamanki gibi arkamızdan küfürler edilmiş. e biz de bir açıklama yapalım madem. karışmış ortalık bakıyorum da, yine üstünüze yok küçük düşürmekte kendinizi.

    ayşe arman olayı... biri mail atmış, ahmet yıldız ölmedi' yim ben diye. yayınlanmış o mail ayşe arman' ın köşesinde. öncelikle o maili atan ben değilim. arkadaşlarımdan biri "deneyeyim yahu, belki yayınlanır" demiş, mail atmış. yayınlanacağını düşünmediğinden çok şaşırmış gazetede görünce. neyse, konumuz bu değil. konumuz sizin tavrınız, sizin eleştirileriniz. cevap vermek istediğim şeyler bunlar.

    bu sözlükte ne kadar zaman geçirdim bilmiyorum. iki- üç aydır en fazla. yazdığım entry sayısı 49. tahammülsüzlüğünüzü gözler önüne seriyorum bakın. ne kadar önemsizmişim ben bu sözlükte değil mi? 3 milyon mu entryniz var? 3 milyonda 49 yani benim yazdıklarım.

    şimdiii...

    cevap verelim madem. öncelikle arkamdan sövenlere cevap vereyim. sözlükte olduğum sürece birisine kötü bir söz, bir hakaret etmişliğim var mıdır? vardır diyen olamaz. sözlükte mesajlaştığınız kişi bendim. gayet de kibar ve anlayışlıydım sanırım küfürlerinize ve hakaretlerinize ki bu yüzdendir hiç kimsenin beni sevmemesi.

    ee, ilginç bir halkız biz. halbuki ben de diğerleri gibi sırf başını örttüğü için bir kızı aşağılamalıydım. eee, sosyalist değil miyim ben? sözlükteki tkp' liler sahiplenirlerdi pekala. he? bakın, bluevelve' i sahiplendiler, arkasındalar.

    aslında 49 entry değil bin entry girmeliydim. hepsinde farklı bir hikaye, offf. nickaltım da dolardı, şöhret olurdum anacığım. bir allah' ın kulu ses çıkartabilir miydi? ne yazsam okunurdu. hayalgücü ile de alakası olmazdı yazacaklarımın. röportaj kayıtlarım var, en olmadı her gün başımdan geçen olayları yazarım. dün yaşadığımı anlatsam mesela olay olur bu sözlükte. eee, ne de olsa sığ hayatlar süren insanlar çok burada.

    baksanıza, fahişelik yapmış birinin hayatını anlatınca bile "aaa nası yaaaa" tepkisi geldi. fahişelik yahu, buradaki tüm erkeklerin en az bir kere muhatap oldukları bir meslek dalı. buna bile "yuh be yuh yuh" şeklinde tepkiler geldiğine göre...

    arkamdan sövülmüş, "hepimizi aldattı lanet olsun şerrrrefsiizzzzz" haykırışları her tarafta. öncelikle ben sizi aldatmadım, bunu bilin. aldatmak istesem dediğim gibi, 49 entry değil 2 bin entry girerdim. tekrar da etmezdim kendimi biliyor musunuz? buz dağının görünen kısmı sadece yazdıklarım.

    dedim ya, sizlere yaranmak için 2 bin entry girip sadece türbanlılara küfür etmem lazımdı sanırım. belki de hiç tanımadığım birinin nickaltına "bu çocuk kadar şerefin yok" demeliydim. ağzımdam kötü bir söz çıkmadığı için suçluyum. ne yapalım? ben beceremedim onu insan olduğum için, üzgünüm.

    mesajlaştığım insanlara bir şey demek istiyorum. samimi olduğum insanlarla. msn' de konuşurken, sözlükte mesajlaşırken "çok iyi bir insansın sen" kalıbını kullanan insanların ikiyüzlülüğüne şahit oldum. meğerse yazdıklarım ilginç diye iyi bir insanmışım ben, yazdıklarım gidince "puf", bir anda insandan demona evrim geçirmişim. aşağılık olmuşum, şerefsiz olmuşum. e hani insandım ben? hani "celalciğim çok seviyorum seni" falan? e ne oldu? ne oldu da evrim geçirdiniz? ben aynı benim, değişen kim peki? bu olay bunu görmeme vesile olduğu için mutluyum. gerçekten beni ben olduğum için sevenler "celal' im" demeye devam ediyorlar. bana da onlar lazım zaten.

    uzatmayayım efendim...

    yazdıklarım gerçektir, kimini dinledim, kimini yaşadım. eşcinselim. kardeşim balkondan düşerek hayatını kaybetti, ismi gerçekten ceren' di. bir kızın ve bir erkeğin ilk seviştiği erkek oldum, en yakın arkadaşımın ilk öpüştüğü erkek benim. uğur isminde travesti bir arkadaşım var, babam eşcinsel olduğumu biliyor ve bildiği günden beri görüşmüyorum kendisiyle. arkadaşlarımda kalıyorum.

    49 entry yazdım, bıraktım. sebebi daha fazla yazarsam "ilgi çekme amacı" ile yazdığımı düşünen insanların çıkabileceğini düşünmemdir. beni ilgi çekmeyi istemek ya da sizleri aptal yerine koymakla suçlayamazsınız. söylenmeyenleri söyledim. bakın, hiçbir sosyalist, türbanlıları kötülemenin sosyalizmle bağdaşmayacağını söyleyebilecek cesarete, en azından benim kadar "kararlı" bir cesarete sahip değilmiş. sizi kandıran onlardır efendim. yoksa benim 49 tane yazım ne sizi kandırır, ne ilgi çekme amacı güder.

    hoş kalın.

    not: kendimle ilgili de birkaç bilgi vereyim madem. öğrenciyim, 3 yabancı dil biliyorum. şu an hem bir şirkette çalışıp hem okuyorum. eşcinselim ve burdaki herkesten gerek bilgi birikimimle, gerek kültürümle, gerek toplumdaki sosyal konumumla üstünüm. gerçekler... yani bugün burada bana ve eşcinsellere "ibne" diyen insanlar, sırf yazdığım iki- üç yazıdan dolayı eşcinsellere fahişe genellemesini yapabilen insanlar, yarın sırf benim "altımda" -altımda. uuu ye- çalışabilmek için bana "ah celal beyciğim rica ederim, ben cinsel kimliklere saygılı bi insanım" diyecekler. bu yüzdendir ki biz gerçekten "insan" olanlar, başkalarına her zaman saygı duyanlar, bize edilen küfürlere küfürsüz karşılık verenler hep kazanacağız, siz ise hayatınızdaki tek başarı olan kıçınıza başka bir erkeğin elinin değmemesiyle övünüp duracaksınız. biz kazandık, siz kaybettiniz. hadi, eyvallah.
    36 ...
  4. ahmet yildiz olmedi

    398.
  5. " bitti"

    aslında buraya " sık sorulan sorular" diye yazıp aklınızdaki karışıklıkları gidermek isterdim. o zaman da gizemim kalmazdı. gizem olmadan çekicilik de olmaz sanırım. boşverin.yine de aklınızda soru işareti kalmasın. sorduğunuz her soruya verebilecek cevabım var. mantıklı cevaplar hepsi emin olun.

    - evet. hepsi gerçek.

    sizi ilgilendiren cevap burda. bununla yetinin şu an için.

    eşcinsel arkadaşlarım varsa üzdüğüm, yanlış tanıttığım... aflarını diliyorum. amacımın onları kırmak, üzmek, yanlış tanıtmak olmadığını bilmeleri içimin rahat etmesi için yeterli olucaktır.

    bir sürü nick verip teker teker teşekkür etmek isterdim. yapamıyorum malesef. kesin birisini unuturum, hafızam kötüdür çünkü. teşekkür ederim, çok çok teşekkür ederim. onlar biliyor kendilerini. bu teşekkürleri üstlerine alınacak olanlar bellidir.

    çok ilginç bir hüzün var üstümde. beni tanımadan- görmeden savunan, seven insanlar, tanımadan sevdiğim insanlar. hüzünlü aslında. neden bilmiyorum ama farketmeden alışmışım sanki buraya. şimdi gidiyorum ve bir daha burdaki insanlar olmayacak hayatımda. çok kötü, çok acı. yolda karşılaşsak beni savunan insanları tanıyamayacağım, belki onlar hatırlamayacak beni bir eşcinsel gördükleri zaman. acı ve tuhaf.

    " hatırlayın beni" demek geliyor içimden. unutmayın sakın.

    bir gün görüşürüz umarım. kendimi bizzat anlatmaktan memnuniyet duyarım. gerçi ben o özgüvene erişene kadar siz beni unutmuş olursunuz ama olsun. sözüm olsun bi zirveye gelip, " aaa aktif mi pasif mi acaba?" şeklinde bakan gözlere cevap vermek.

    arkadaşıma sözlük şifremi verdim. ayda bir mesajlarımı kontrol edecek, edepsiz mesaj atmayın*. ben de girerim belki arada ama yazmayacağımdan emin olabilirsiniz.

    kalitemi bozmadığımı düşünüyorum. bana msn' de- sözlükte küfür edenlere ağzımı açıp bir kötü laf etmişliğim yoktur. bu bile gururdur benim için. arkamda ekmek kırıntıları bırakıyorum. kendinizi benden zeki sanmamanız şartıyla toplayabilirsiniz.

    hepinize teşekkür ederim. hoş olanlar hoş kalmaya devam etsin, diğerleri umrumda değil.

    aylar sonra sevgiliden gelen edit: bu entryleri başka yere kopyalayan, bu entrylerin sahibi değildir. bu entrylerin sahibi sadece bu sözlükte yazmaktadır. ne diğer sözlüklerde, ne diğer bloglarda, ne diğer gazetelerde. ahmet yildiz olmedi nickli yazarın kendisi şu an yurtdışındadır, sözlükle ya da internetle bir bağlantısı yoktur. bu editi koyduğumdan haberi, selam söyleyenlere selamı var. saygılar.
    28 ...
  6. düşük yapmak

    4.
  7. " yaşadığım yerin cennet olmadığını anladığımda içimdeki umut kan kızılına döndü. çığlığını duydum biraz sonra bacaklarımdan akacağını bilmediğim, doğmamış ve doğmayacak kızımın. "

    ...

    uyuyorum yatağımda. uyuyoruz. çoğul konuşmaya başlayacak kadar benimsemişim, benimseyebilecek kadar alışmışım karnımdaki toprak kokan bedene. hz. meryem gibi masum hissediyorum kendimi o içimdeyken. asiliğim, hırçınlıklarım, geçmişim, pişmanlıklarım... göğe yükselmiş hepsi ve yeniden doğmaya hazırlanmışım karnımdaki "ben" ile birlikte.

    uyuyorum yatağımda. dünyanın en masum kadınıyım o an. kimse umrumda değil " biz" den başka. o ve ben varız şimdi, o ve ben olacağız hep. sonsuza kadar biziz artık. yaratıldığımız toprakta buluşacağız. uyanacağız uykumuzdan, sarılacağız birbirimize sonsuza. beraber alacak tanrı bizi cennetine. sonsuzluğum, sonsuzluğa eriştirecek bizi. kanım, tenim, bedenim... hepsini içinde barındıran bu ufak beden heyecanlandırıyor beni. başka birini yaratıyor tanrı içimde. tanrı' nın emaneti karnımda, kanım, tenim, bedenim...

    henüz tanışamadığım tenim kız olacak. eminim.

    uyuyorum yatağımda. ters giden bir şeyler var. ölmüş annem başucumda karnımı okşuyor, ellerini açıp dua ediyor tanrıya. gözlerimi aralıyorum, ıslaklık bedenimde, yatağım ıslak. açamıyorum gözlerimi, ilk defa yalnızım bu kadar. gözlerim geri kapanıyor, kurumuş bir kuyudan çekiliyor gözyaşım, ölmüş annem dua ediyor başımda. gözlerim ıslak, yatağım ıslak, bacaklarım kan kızılı.

    bir ağrı duyuyorum kasıklarımda. sıçrıyorum yataktan. bacaklarımdan kızıl kızım akıyor. korkuyorum deliler gibi. çaresizim yine. " nolur allah' ım, bacaklarımdan akan o olmasın". çaresizce sığınıyorum allah' a. " nolur allah' ım, nolur..." diye yalvarıyorum. ağlayarak elimi götürüyorum kasıklarıma. kan değiyor elime, bağrıyorum deli gibi.

    biraz önce yaşama sebebim olan kızım akıyor kasıklarımdan. bir anne düşünün evladını yitirmiş. bir anne düşünün ki kızının kanı kasıklarından akan. bi anne, kızının kanı ellerine bulaşmış çaresizce yatakta bekleyen.

    ayağa kalkıyorum ağlayarak. duşa girmek oluyor ilk işim. yine, yeniden... bu sefer üstümdeki temizliğimden arındırıyorum vücudumu. suyu tuttukça üstüme, doğmamış kızım kanalizasyona gidiyor sessizce. bir gün önce hayata bağlayan beni, şu an banyonunu küvetinden akıyor annesini hiç düşünmeden. oturuyorum küvete, bacaklarımı kafama dayayıp ağlıyorum. "belki ölmemiştir, nolur ağlama. gitmemiştir belki. hem gitmesi için bir sebep bile yok. gitm...". hıçkırıklar kesiyor düşüncemi, kabullenilemeyen gerçeklerin gerçekçiliği kadar keskin bir şey yok hayatta. şimdi bileklerimi kesiyor o kesin gerçekler, bileklerimdeki kanla beraber götürüyor umudumu, tenimi, bedenimi.

    saate bakıyorum. dört olmuş. üstümde bornozumla oturuyorum koltuğuma. telefonu elime alıp arıyorum onu. gecenin köründe geliyor, arabaya bindiriyor beni, gidiyoruz. doktorun cevabı açıklayıcı, net. elimi tutuyor, " üzülme" diyor. " operasyon şart" diyor doktor. sabah oluyor biz hastanede beklerken. " acil" diyor birisi doktora. o benle gelmek istiyor, " yanında olamazsınız" diyor görevli. yalnız başıma bir sedyeye uzanıyorum. " bacaklarını aç" diyor doktor.

    bi kadın kendini ne kadar bok hissedebilirin cevabıyım bugün. arabada olduğumu hatırlıyorum. ağlarken yanımdaki tutuyor elimi. kafamı cama yaslayıp yolu izliyorum. gözlerimden yaşlar süzülüyor.

    ...

    eksiğim.

    ...

    ertesi gün dönüyorum evime. " bir gece istirahat yeter" demişti doktor. daha dün iki kişi girdiğim evime yalnız giriyorum bugün. kapıyı açıyorum, geçiyorum içeri. yatak odasına giriyorum, yatağımdaki kızım kızıl olmuş, birazdan kanalizasyona gidecek o da.

    çarşafları toplarken midem bulanıyor. oturuyorum koltuğuma, kafam dizlerimde. ağlıyorum kızıma, kızılıma.

    ...

    bir yemek masasındayım akabinde. " ufaklık nasıl?" diyorlar. ufaklık? en berbat kısmı dostlara anlatmaktır sanırım. " kaybettik" dersiniz, " neden, nasıl, durup dururken mi oldu?" lar başlar baştan sona. o küçük şeyin artık sizde olmadığı gerçekliğine kendinizi bile inandıramamışken, şimdi başkalarına inandırmaya çalışıyorsunuz. başkalarının bileklerini kesiyor şimdi o keskinlik. lakin onların bilekleri acımıyor. sadece ilgi bekleyen bir genç kızın intiharı onlarınki. bir annenin acısını hissedemez o insanlar, o bilekler.

    annelerin bileklerini kanatır kızlarının vücudundan akan her kan. düşer çocuk, dizi kanar. anne ölür, kanar bileği.

    geçmiş olsun denmez bir anneye. çünkü geçmez çocuklar annelerinin içinden. ne şimdi, ne de sonra. başın sağolsun denmez bir anneye. çünkü başı önemli değildir çocuğunu kaybetmiş bir anne için.

    kızı kan olup bacaklarından akan bir anneye ise hiçbir şey denmez.

    harfler utanır kelime oluşturmaya, kelimelerin boynu zaten bükük.

    ...

    bitti.
    19 ...
  8. bluevelve

    379.
  9. popüler olma uğruna davasını satabilecek kadar sosyalisttir.

    uludağ sözlük özgürlük bildirisi diye bir şey okuduk geçenlerde. kendilerini aydın addeden, bir çoğu gerçekten de öyle olan insanlar altına imzalarını attılar. ben de attım.

    sosyalist gençlik msn' de toplantılar düzenledi. " x yaparken y yapan sosyalist" tarzı başlıkların sığ, aptalca, siyasi bir altyapı barındırmayan başlıklar olduğuna hepimiz
    karar verdik. bunları yaparken sosyalisttik hepimiz. ama özeleştiri yapamadık sanırım.

    ...

    midem bulanıyor bu yazarı okurken...

    " arabayla kuran kursuna giden alkollu turbanli kiz"

    bu yazıyı okuyorum ve dini inancı gereği başını örten bi genç kızımız geliyor aklıma. siyaset demiyorum. sadece dini için kapanmış bir kız. ben de sosyalistim, bluevelve' den daha çok mitinge gitmişliğim vardır eğer kıstasınız buysa. beni küçümsememeniz için söylüyorum bunları.

    bu adam sosyalistim diyor. ben dünyada bu kadar sığ bir sosyalist olabileceğine ihtimal vermiyorum. che devrimi " orospu çocuu faşistler" diyerek yapmadı çünkü. bu yazarın yaptığı budur. " orospu çocuu türbanlılar" başlığını açmaya yeltenemediği için yolu uzatıyor sanırım.

    ben sosyalistim. bu adamdan daha çok sosyalistim hem de.

    ama " ninjalardan harac kesen turbanli kiz" başlığını açan birine sosyalist diyorsanız bana orospu çocuğu deyin.

    orospu çocuğu deyin ki haddimi bileyim. ben sosyalist değilim deyip çekilirim, siz de bu tarz adamlarla devriminizi yaparsınız.

    oluyorsa öyle.
    176 ...
  10. öz erkek kardeşine tecavüz eden erkek

    1.
  11. vay be. ne muhafazakar bir toplummuşuz biz. meğer hüseyin üzmez' in müslümanlığı kadarmış müslümanlığımız. yalanmış. bu kadar söylüyorum. şu an yazılacak hiçbir edebi eser bunu anlatamaz, yazılamaz bu şerefsizlik.

    anlatıyor arkadaşım, " şükret olm haline" diyor. " adam öz kardeşine tecavüz ediyor" diyor. ağzım açık kalıyor, mına koyim. hani bizdik ibne? hani bizdik orospu? siz neymişsiniz lan? köylerinizde neler dönüyor sizin? kimler kendine eşek eşler buluyor? kimler kuzenleriyle sevişiyor? kimler birbirlerinin bacaklarını am yerine koyuyor? neremiz muhafazakar lan bizim?

    kim bu çocuklar? bi insan nasıl tecavüz edebilir öz kardeşine? ne lan bu? bize " orospu ibneler" derken kendi kardeşinizle yatıyormuşsunuz siz? ne biçim denge bu? ne biçim adalet? biz miymişiz lan orospu olan? biz miymişiz " ibne" olan?

    meğer bize " ahaha birbirini sikiyorlar bunlar" diyenler köyde eşek sikiyolarmış. kuzenleriyle yatıyorlarmış. 6 yaşındaki kardeşlerine tecavüz edip hiçbir şey olmamış gibi devam ediyorlarmış hayatlarına.

    sizin şerefiniz bu zaten, çapınız belli. burda " ahaha parayla kendini satıyor bu çocuk" deyip arkanızı döndüğünüzde kuzenlerinizi sikecek kadar çapınız var sizin. inanmıyor musunuz böyle insanların yaşadığına? sizsiniz bu, her gün selam verdiğiniz bakkal tecavüzcü, her gün selam verdiğiniz insanlar bi delik için kardeşine göz koyuyorlar. uyanın lan artık.

    siz de aynısınız. anahtar deliği görseniz onu bile sikersiniz siz. heterofobiğim lan, var mı? iğrenç geliyorsunuz bana. nickaltıma iğrenç yazanlar varsa ben de bunu söyleyebilirim sanırım. iğrençsiniz erkekler. delik istiyorsunuz lan, sadece delik.

    insan bile değilsiniz ki sizin dediklerinizi takayım kafama. fahişeydim, gurur duyuyorum.

    allah' ım iyi ki heteroseksüel değilim. çok şükür allah' ım. özür dilerim isyanım için...

    allah' ım iyi ki heteroseksüel değilim. gey olarak yarattığın için beni sonsuz teşekkürler olsun sana.

    çok şükür allah' ım. öz kardeşine göz koyan heriflerle aynı havayı soluduğumdan utanan ben, aynı cinsel kimliği paylaşmıyorum onlarla. gey değil çünkü bunu yapan, delik arayan bi orospu çocuğu sadece.

    şimdi sakinim editi: biriyle konuşuyorum msn' de. çok sevdiğim biri. " olm amcanın oğlu elledi seni diye ağlıyosun. böyle bi olay var" diyor. elim çözülüyor o anda, aklım gidiyor. ben ki küfür etmedim şu sözlükte, bana küfür edilse bile sesimi çıkarmadım kendimi savunmak için bile olsa. silmiyorum, üstteki entry ilk entrydir. edit yok, oynama yok.. ama orospu çocuğu olduğu konusuna katılıyorum hala. eşcinselliğimle de gurur duyuyorum ama heterofobik değilim. heterofobik olmak beni diğerleriyle aynı kefeye koyar ama kendimi yazarken bile bu kadar sinirli değildim. 6 yaşında lan, nasıl bi orospu çocukluğudur bu? bak yine küfür ettim. yine edicem. aklıma geldikçe sinirlerim geriliyor, orospu çocuğu, oros...
    27 ...
  12. eşcinselliğin türk kültürünün bir parçası olması

    4.
  13. eşcinsellik üzerinden prim yapmaya çalışan tosuncukların uydurmasıdır.

    bunu diyen insanı türk silahlı kuvvetlerine askerlik için psikoseksüel raporu almaya yollamak lazım ki aklı başına gelsin. işi bitince fatih parkında dolaşsın 10 dakika, ondan sonra da kadıköy parkında dolaşsın 5 dakika. ne demek istediğimi anlayacaktır.

    eşcinsellik türk kültürünün bir parçası değildir. cinsel kimliktir ki bu cinsel kimlik türkiye' de hor görülür, aşağılanır.

    madem türk kültürünün bir parçasıdır eşcinsellik, o zaman atatürk' e eşcinsel denildiği zaman " atam' a hakaret var" deyip youtube' u kapatmayacaksın.

    anladın mı ufaklık ? şimdi beşinci kata çıkıyosun, çözmen gereken 300 soruluk bir eşcinsellik testi ve seni bekleyen eldivenli bir el var.

    kolay gelsin.
    25 ...
  14. kardeşin ölmesi

    1.
  15. 16 yıl olmuş...

    beş yaşındayım. o kadar az hatırlıyorum ki doğduğunu. hastane koridoru, anneannem oturuyor ve ben onun yamacında ağlıyorum. doğumuna dair tek hatırladığım an bu. bir hastane koridoru sadece. evimize getirildiğini, büyüdüğünü hatırlamıyorum. sadece televizyonun altındaki cam bölmeyi düşürdüğün an geliyor aklıma, bir de babamın aldığı arabayı kırdığın için sana sinirlendiğim.

    annemin bana yazmayı öğretirken etrafta emeklemen geliyor aklıma hayal gibi. defterimin her tarafına yazdığım " ali" kelimesi geliyor. anneme soruyorum, " ali, ali diye yazdım. olur mu?". çok iyi hatırlıyorum eniştemin gelip yazdığım sayfa başına bana para vermesini, bu küçük yaşta okuma yazmayı söktüğümü annemin tüm komşulara anlatmasını.

    okula başlıyorum. sen varsın. korkuyorum ilk başlarda, annem kucağına seni alıp geliyor okuluma beni teselli etmek için. öğretmenimizin ismi " ismet". " okuma yazma biliyorum ben" diyorum, " oku" diyor cebrail gibi, sınıfın peygamberi gibi okuyorum gururlanarak.

    en ön sıraya oturtuyor beni öğretmen. yanıma da başarısız bir öğrenci oturuyor. ona öğretiyorum okumayı.

    ...

    bir gün yengem geliyor okula. öğretmenimle konuşuyor, kabanımı giydiriyorlar bana. yengemin elinden tutup gidiyorum. " nereye gidiyoruz?" diye soruyorum. " ceren balkondan düştü, bi şeyi yok. hastaneye gidiyoruz." diyor. beşinci kat evimiz.

    annemle ceren balkonda oturuyorlar. annem sepeti sallandırıyor aşağıya, ceren kucağında. demir parmaklıklar var balkonda. ceren atıyor kendini, annem bir çığlık atıyor. önce bi alt kattaki çamaşır iplerine takılıyor, yavaşlıyor ceren' in bedeni. bakkalın ayaklarının dibine düşüyor cansız bedeni. kan yok hiç, sadece gözleri açık havaya bakıyor ceren.

    annem nasıl iniyor aşağıya, nasıl atlamıyor peşinden... o beş katı nasıl iniyor kızının ardından. bakkal alıyor ceren' i kucağına, annem koşuyor. arabaya biniyorlar bikaç kişiyle. gözleri açık ceren' in o sırada. ağlamıyor hiç. kalbi atıyor ama. annem, " yaşıyordu kucağımdayken ama sesi yoktu hiç" diyor sonradan anlattığında.

    hastaneden babamı arıyorlar, babam gelene kadar ölüyor ceren. babam sabahleyin öptüğü kızının cenaze masraflarını ödemek için işyerini arıyor. işçinin biri para getiriyor babama.

    hastaneye geldiğimi hatırlamıyorum. tek hatırladığım ceren' in bedenini arabanın bagajına koyduğumuzda gözlerinin açık olması ve benim gözlerimi kapatmam. ertesi gün yengemle evde yalnız kaldığımızda polislerin gelmesi, balkonumuzu inceleyip sandalyenin yüksekliğini ölçmeleri. sanırım daha sonra annemden de ifade almışlar. kuralmış bu, yasaymış.

    yan komşumuzun gelip olayı anlatması, benim atari oynamam. annem geldiğinde annemin bana sarılarak ağlaması, babamın ağlamamasına şaşırmam. aynı şaşırmayı ben sünnet olurken gazete okuyan bir babaya sahip olduğumu anladığımda da yaşayacağım, farkında değilim. dört gün sonra ben yedi yaşımı bitiriyorum. annem yatağında baygın gibi yatıyor, babam ortalıkta yok. yengeme " doğum günüm benim" diyorum. annem içeride baygın gibi yatıyor. ağlamaktan uyuyakalmış sanıyorum. yengem, " sırası değil şimdi" diyor. ben de " yedi mi oldum sekiz mi?" diyorum kendi kendime.

    bugün mezarlığına gelesim vardı. annemle karşılaşmamak için gelemedim. belki yarın, belki.

    ceren ka...

    1990, 1 nisan.
    1992, 26 ekim.

    " iyi uykular ufaklık. hoşçakal. hep böyle hoş kal. olur mu?"
    246 ...
  16. turkiye de escinsel olmak

    7.
  17. yurtdışına çıkabilmek için damarınızın üç yerinden delinmesi demektir.

    " sağlık raporu alman gerekiyor" diyor arkadaşım. " benim hiv olmadığına dair raporum var, yeni yaptırdım" diyorum. " tamam o zaman" diyor. götürüyorum raporu, kabul etmiyorlar. üç ayrı test daha gerekiyormuş. onları da yaptırıp devlet hastanesine sağlık raporumu almaya gidiyorum. test sonuçlarını koyuyorum önüne. hiv negatif belgemi de koyuyorum. iki ayrı test var elimde, ikisinde de tüm sonuçlar negatif. kadın önündeki kağıtları imzalıyor ve ben soruyorum, " tamam mı?", " tamam" diyor kadın. kafasını kaldırıyor, suratıma bakıyor ve iki dakika sonra kan tüpünü veriyor elime. " celal ..... 571xxx" yazıyor tüpün üstünde. belgelerim elimde, bir hafta olmuş. olmaz. neden olmaz? tipim mi kayık? biraz önce oluyordu ya hani. neyse diyorsunuz ve veriyorsunuz kanınızı. sonuçları ne zaman alacaksınız? 3 gün sonra. mükemmel bir işleyiş.

    ...

    askere gidebilmek için porno film çevirmenizin gerekmesi demektir.

    neyini açıklayayım? askere eşcinsel olduğunuzu söylersiniz, " görsel olarak ikna etmeniz lazım" der. çevirmezseniz ne mi olur? doktorun biri elini arkanıza sokar ya da askere gidersiniz. budur aşağı yukarı. askerde başınıza gelecekleri doktor da bilir ama umursamaz. neden mi? siz eşcinselsiniz.
    ...

    18 ay askerlik yapıp sevdiğiniz insanla evlenememektir.

    devlete olan yükümlülüğünüzü her şekilde yerine getirip, sevdiğiniz insanla evlenebilmek için yurtdışına gitmek zorunda olmanız demektir. verginizi verirsiniz herkes gibi, askere gidersiniz. ve bırakın evlenmeyi sevgilinizle sokakta el ele bile tutuşamamak demektir. polisler tarafından kötü muamele demektir. tıpkı otobüste, tıpkı sokaklarda, tıpkı restorantlarda olduğu gibi.

    ...

    sokakta yürürken tüm gözlerin sizde olmasıdır.

    yanınızda sevgiliniz olmadan, aşırı makyajsız olsanız bile yanınızdan geçen herkesin size " ıyy" diyen gözlerle bakmasıdır. iftar için evinize giderken sakallı bi amcanının sevgilinizle size " yanacaksınız" demesini anlamaya çalışmaktır.

    ...

    türkiye' de eşcinsel olmak copla tecavüze uğradığınızda zevk aldığınızı sanan sapıklarla her gün aynı havayı solumak zorunda olmaktır.

    ...

    daha neler neler yazarım buraya ya, neler neler.

    doldurduğum ilk ukte budur, hayırlı olsun.
    26 ...
  18. bakire kızla yatıp kızıllığını içine çekmek

    1.
  19. sevdiğin kızın masumiyetini ömür boyu içinde taşımak isteyen 15 yaşında bi gencin yaptığı eylemdi bi zamanlar. o genç büyüdü, ne kızın masumiyetini bıraktılar, ne kendi masumiyeti kaldı kendinde.

    ...

    aşık olduğum ilk kız, ilk kez bir kızı arzuluyorum bu kadar, ilk kez aşığım birine. gece oluyor, yatağımıza girip hiçbir şey yapmadan uyuyoruz. dördüncü günümüz sanırım, kulağıma fısıldıyor rusça tek bildiğim cümleyi, " seni istiyorum" u. öpüşmeye başlıyoruz. ilk defa öpüyorum birini. umduğundan daha etkisiz, hatırlamıyorum bir şey. ama boynuma kayınca ruhum çıkıyor bedenimden, ölüyorum işte. dursun istiyorum zaman, her şey dursun. sadece boynum ve dudakları olsun hayatta, öyle kalsın ikisi sonsuza kadar. aşığım, eriyorum.

    benim boynum, onun dudakları...

    boyun kelimesinin bu kadar hoş duracağını sanmazdım hiçbir zaman.

    boyun...

    ...

    oluyor her şey bi anda. sinirli, şiddetli, can acıtıcı bir şekilde. ilkler hep can acıtır, daha sonra o ilkin yerine koyduklarımız gibi. zamanla alışırız başkalarını başkalarının yerine koymaya. hayat bu değil mi zaten? başkasını başkasının yerine koyma sanatı. annemin yerine kız arkadaşım, babamın yerine erkek arkadaşım, erkek arkadaşımın yerine bardaki bi çocuk... iyi bir sanatçıyım ben. sırf bu yüzden.

    ağlıyor çektiği acıdan. bi insan acı çekerken nasıl zevk alabilir? yaranın üstüne tuz döküyoruz resmen ve zevk alıyoruz. acı çekmeyi seviyoruz ve " devam et" diyoruz birbirimize. kulağımda hiçbir şey yok o an, sadece gözyaşı var ikimizin. mutluluktan, acıdan. ikisinin bir arada olduğu hiçbir ilk yok sanırım.

    öpüyorum yanaklarını, gözyaşlarını emiyorum.

    ...

    "bir kadının vücudundan gelen her sıvıyı yalıyorsan onu gerçekten seviyorsundur"

    demiş kürşat başar. gözyaşını emiyorum, ama yetmiyor bana. ona olan sevgimi gözyaşı emmek gibi bir klişeyle anlatamam. daha fazlasını hakediyor o, daha fazla ilki.

    aşağılara kayıyorum, o güzelliği içime çekiyorum. o kadının masumiyeti benim artık, kimsenin değil. bana ait artık o, artık benim. aşık olduğum kız sadece benim bu an. bir daha hiç kimse bakamayacak bu tada, hayattaki hiç kimse. dünyadaki herkesten daha şanslıyım o an. dünya starlarından, film yıldızlarından, devlet başkanlarından... bu kadının tadı bende çünkü, artık kimsede olamayacak zamanı geri alamayana kadar.

    çenem, dudaklarım, dilim, yemek borum, midem... hepsinde kadınımın masumiyetinin tadı, hepsi kan kızılı, hepsi...

    yukarı çıkıp kadınımı bastırıyorum göğsüme, dilimi dudaklarımda dolaştırıp o ekşimsi tadı, o kokuyu içime çekiyorum. gülüyorum...
    77 ...
  20. 15 yasindaki kizin cesedini arabayla parcalamak

    1.
  21. paramparça, otoyol kan olmuş küçük bir beden duruyor ortasında. ruhu bedeninden çıkalı yüz araba olmuş, beden bedenlikten çıkalı elli belki. küçük bir kız çocuğu uzun saçlarıyla. arabalar geçtikçe üzerinden parçalanan bir kız çocuğu. elif ismi.

    ...

    bir müzik çalıyor arabamızda, hep bir ağızdan söylüyoruz, üstlerimizde askılılar, alt taraflarımızda şort. deniz sonrasında yemeğimizi yemişiz. hava yeni yeni kararıyor, güneşin batışı vurmuş otoyola, kırmızılık yansıyor camlarımıza. hep bir ağızdan şarkı söylüyoruz biz, mutluyuz.

    arkadaşım kullanıyor arabayı, ben ön koltukta oturuyorum. yanlamasına oturmuşum, deliler gibi söylüyoruz şarkı. otoyolun karşısında bir et parçası parlıyor, yerler kan olmuş. " bu kadar kan bir köpekten nasıl çıkar?" diye düşünüyorum. arkadaşıma " dikkat et ya biri köpek ezmiş" diyorum, arkadakiler kafalarını uzatıp iğreniyorlar manzaradan. et parçası yerlerde, sırf et. kasaptan alınmışçasına et, parlak et, derisiz. sadece et.

    küçük parçalar dolanıyor yerde. manevra yapıyoruz ama nafile. bikaçının üzerinden geçiyoruz, kötü hissediyoruz kendimizi. otoyolun kan her tarafı, ceset parçaları etrafta.

    ...

    " yuh abi ya, nasıl ezmişler köpeği. paramparça olmuş"

    ...

    lastiklerimizden kan izleri fışkırıyor yolda ilerlerken. üzülüyoruz ama bizim suçumuz değil, kim vurmuş bu köpeğe? nasıl geçmişler üzerinden? manevra yapamamışlar mı? paramparça her taraf, her taraf iğrenç etlerle dolu. kan, pislik.

    eve gelip arabayı açtığımızda arabanın ön tamponuna sıçramış kanları temizliyoruz. fazla değil ama kötü duruyor. iğreniyoruz temizlerken, üzülüyoruz.

    gece oluyor. evimizde biralarımızı içerken haberleri izliyoruz. klasik, klişe haberler. değiştiriyoruz kanalı, ertesi gün gazetenin üçüncü sayfasından öğreneceğiz her şeyi. sabah kahvaltımızı yaparken arkadaşımız gazete okuyor. " abi" diyor, ağzında tıkanıyor cümleleri. gazeteyi koyuyor koltuğa, ben kafamı uzatıp elif' in resmini görüyorum. uzun ve siyah saçlarını, beyaz suratının üzerinde parlayan siyah gözlerini.

    motorsikletten düşmüş elif, ölmüş. bedeni paramparça olmuş. elif' in saçları yokmuş artık, beyaz teni yalnız bırakmış vücudunu, sadece eti kalmış otoyolda. siyah saçları ayrılmış bedeninden, et olmuş elif. doğduğu elbisesini çıkarmış, cenin olmuş, paramparça ölmüş elif.
    28 ...
  22. hrant dink

    263.
  23. Arkadaşımız Hrant Dink 19 Ocak 2007 Cuma günü öldürüldü.

    Adalet istedik.

    Hrant'ın öldürülmesinin üstünden 535,
    Katilin yakalanmasının üstünden 534 gün,
    ilk duruşmadan bugüne 1 yıl geçti.
    535 gün, beş duruşmada bir adım yol alınmadı.

    Adalet istedik.

    O.S., Ogün Samast'a dönüştü, planlı pusunun hikayesi ekranlarda anlatıldı.

    Adalet istedik.

    Er ya da geç ortaya çıkacağını umduğumuz gerçeklerin
    adalet tarafından da görülüp, anlaşılması ve değerlendirilmesi için
    ne kadar daha beklemek zorundayız?

    Aklımızda canımızı acıtan birçok soruyla, ilk kez kamuya açık gerçekleşecek olan
    Hrant Dink'i katledenlerin yargılandığı davayı izlemeye gideceğiz.

    Hrant için, adalet için yine mahkemede olacağız.
    Biz susalım istediler. Susmadık. Vazgeçmedik.
    Susmuyoruz, vazgeçmiyoruz.

    Adalet istedik.

    Adaletin tecelli edeceğine şahit olmak istiyoruz.
    Hrant için, adalet için toplanıyoruz.

    13 Ekim'de
    Beşiktaş iskelesi'nde
    saat 9.30'da

    hrant' ın arkadaşları
    24 ...
  24. bir erkeğin ilk seviştiği erkek olmak

    1.
  25. ...

    3 kişilik bir masa, ikisinin sakalı var oturanların, ikisini de tanıyorum. üçüncüsü yabancı. küçük, sakalsız, çıtı pıtı. işaret ediyorlar, gidip oturuyorum yanlarına. çok utangaç, çok naif, çok... çok çocuk. şakalaşıyoruz büyük ikisiyle, konuşuyoruz. " kim bu yakışıklı? " diyorum, anlatıyorlar. onlar anlattıkça çocuk kızarıyor, " gece alemine çıkardık, bilmiyor fazla. yeni üniversiteli abisi" diyorlar, ona dönüp " bu arsızlarla fazla takılma, terbiyeni bozarlar bitanem" diyorum. cevap bile veremiyor. " ismin ne?" diyorum, " ö, önder" diyor. heyecandan kekeliyor çocuk, korkmuş sanırım.

    ...

    tanışıyoruz, telefonlarımız ve msn adreslerimizi alıyoruz. bikaç hafta geçiyor aradan, sevgili olma sürecini anlatmak istemiyorum. gereksiz ayrıntılar, gereksiz mesafeler, gereksiz yapmacık msn gülümsemeleri, samimiyetsiz kibar olma sevdası... sevgililik için gereken tüm gereksiz saçmalıkları bir satırda geçiyoruz. öpüşüyoruz, sarılıyoruz, arkadaşlarımızın arasında şakalaşıyoruz. o utangaç çocuk bir ayın sonunda delikanlı oluyor sanki, eşcinselliğini kabul ediyor, güveni geliyor kendine. sokak ortasında el şakaları yapıyor başka bir şehirde olmanın verdiği rahatlıkla.

    eve davet ediyorum bir gün, bakire kız diye tutturan ezikler gibi mutluyum o gün, huzurluyum.

    hiçbir pürüz yok vücudunda, hiçbir hırpalanma belirtisi yok...

    kızarıklık, leke yok...

    karnımdaki bıçak lekesinden utanıyorum, utandığımı belli etmemeye çalışırken bacağımdaki yanık izi geliyor gözlerimin önüne. farkediyor yanık izini, " ne zaman oldu bu? nasıl?" diyor, " boşver, önemsiz." diyorum sadece. karnımdaki yarada gezdiriyor elini, o zamanlar daha belirgin olan yara izinde. " peki ya burası?" diyor, " orası daha önemsiz" deyip gülümsemeye çalışıyorum. "neden böyleyim? neden vücudumdan, olduğumdan utanıyorum? gururum olmalı o izler benim" diye düşünürken elini çekiyor karnımdan.

    onun vücudu bembeyaz. yeni doğmuş ve doğması ile büyümesi bir olmuş bir bebek gibi. utangaç, öpünce suratı kızarıyor, boynunu öne eğiyor. korkak, öpünce boynuma saklıyor dudaklarını. elimi gezdiriyorum sadece yanaklarında, gözlerime bakınca gözleri doluyor. aşık bu çocuk bana, yanağımı okşuyor benim gibi, gözlerinden yaşlar akıyor dudaklarıma yaklaştığında, " yazık bu çocuğa" diye düşünüyorum. " neden ağlıyorsun? " diyorum gözyaşlarını silerken, " bilmiyorum" diyor.

    dudaklarını yaslıyorum boynuma, sarılıyor bana ve kulağıma " seni seviyorum" diyor, o an sönüyor tüm libidom... hiç doğmamış kardeşime dokunuyorum sanki, içim tuhaf oluyor, tiksiniyorum kendimden. kendimden çekiyorum dudaklarını, saçlarını okşuyorum. allah' a emanet ediyorum onu o gün. " benim değil başkasının olsun bu masumiyet" diyorum, " ben haketmiyorum onu, dokunduğum her güzelliği bozan ben bu masumiyeti haketmiyorum".

    ...
    40 ...
  26. ahmet yıldız

    11.
  27. " Yalan söyleme, maskeni çıkart ve onur duy"

    Ben çok soru sorarım. Nedenini araştırırım her olayın. Lise yıllarında arkadaşlarımın bana taktığı lakaplardan biri "Nedenahmet" ti hatta. Derslerde kafama bir şey takıldığı anda dersi fütursuzca durdurur, sorularımla öğretmenimi ve sınıfı darlardım. Çevremdeki biriyle ilgili öğrenmek istediğim bir şey olduğunda, o kişiye özenle yaklaşır ve sorularımı dikkatle sorarım. Dinlemekten asla sıkılmamam ise karşımdaki insanları bazen yorar ama ben inatla öğrenme yolları bulurum. Yaşları benden büyük olan arkadaşlarımın kimi zaman dizine kimi zaman güzel göbeğine uzanır, kolay yoldan bilgi almaya çalışırım. Okumak zor gelir bana. Benden yaşça büyük gey arkadaşlarıma en çok soru yönelttiğim konular; uzun ilişkilerini yürütürken karşılaştıkları zorluklar ve ebeveynlerine (eğer olmuşlarsa) out olduktan sonra onlarla geçirdikleri süreçlerdir.

    Birçok arkadaşımdan ebeveynleriyle yaşadıkları süreci dinledim. Teorik olarak tecrübeli olduğumu söyleyebilirim. Ve bu tecrübelerime göre benim ailem out olunmaması gereken tipte bir aile tipi idi. Babam doğulu bir Kürt ve annem de yine aynen doğulu bir Kürt olmasının yanına islamiyet'e çok bağlı yaşamayı tercih etmiş bir annedir çünkü. Küpe takan erkeklere tepki vermek, kısa etek giyen kadınları namussuz gözüyle görmek gibi marjinal tepkileri olan bir ailedir. Daha çocuk yaştayken başlayan cinselliğimi tanıma vakaları ergenlik dönemi, yetişkin dönem derken sürekli hayatımda oldu. Ve çocuk yaşımdan lise yıllarının sonlarına kadar aileme bu vakalardan dolayı 4 defa yakalandım. Ailem durumumu çözmek istedi. Sürekli sorular sordu, sıkıştırdılar, araştırdılar. Cep telefonumu, bilgisayarımı kurcalamak, kardeşimle beraber yaşamaya zorlamak, kapılarımı dinlemek gibi ve benzerlerini çok hatırlamak istemediğim birçok olay yaşadım. Özgürlüğümü elimden almaya çalışıyorlardı durumumu öğrenmek için. Öyle bir yere geldik ki söylemek zorunda kaldım.

    Söyledim. Babama. Telefonda. Şimdi bile kalp atışımı hızlandıran bir diyalogdu. Uzun zamandır gey olduğumdan emin olduğunu kardeşime söyleyen ve öğrenince bana neler neler! yapacağını söyleyen babam artık telefonda sadece şoke olmuştu. Günlerce birbirimizi aramadık. Çünkü 1. dönem başlamıştı ilişkimizde. Onlar çıkış yolu arıyorlardı. Kendi yaşamlarına benzemeyen bir hayatı olacak, kendi kurallarını benimsemeyen torunlarının olmasını engelleyen bir cinsel duruma sahip oğullarını acilen değiştirmeleri gerekiyordu.

    işim çocukları eğitmek olduğundan ebeveynlerin çocuklarını istediği modele sokmak için ne gibi oyunların oynayacağını, hangi maskeleri takacağını çevremdeki insanlardan biraz daha fazla biliyor olmam bu oyuna benim biraz daha önde olarak başlamamı sağlamıştı. 8 ay kadar yüz yüze görüşmedim ailemle. Görüşmeden geçireceğimiz zamanın onların durumumu kabul etmelerini sağlamasını bekledim. Ama böyle bir şey olmadı. inançları, örfleri ve ananeleri ahlaksal olayları kendi iç dünyalarında bile tartışmaya asla izin vermeyen cinsten korkular oluşturmuş cinstendi.

    En çok sevgiyi koz olarak kullanmaya çalıştılar. Benim durumuma üzüldükleri için işleri bozulan babam! Durumumu kaldıramayan kardeşim, üzüntüden kilolar kaybeden annem gibi silahlar doğrulttular. Her şey telefonda gelişiyordu halen. Telefonda görüştükleri oğullarının işlerinin nasıl olduğu, sağlık sorunları olduğunda kimin ilgilendiği, neler hissettiği gibi şeyleri sorgulamayan ailem her telefon görüşmesinde bir süre konuştuktan sonra herhangi bir bahane bulup hemen bir silah doğrultuyordu bana değişmem için. Ya annem 1 kilo daha kaybetmiş oluyordu, ya küçük kardeşimin bu durumumu öğrenmiş olması onu çok etkilemiş ve bir uykusuz gece daha geçirmiş oluyordu ya da babam hüngür zangır ağlıyordu benden dolayı. Yahu hani o kadar sigara içerken sigarayı bırakmıştım? irademe hani sahip biriydim? Dolayısıyla ben bu illeti de bırakabilirdim? Bir doktor varmıştı yaşadığım metropolde. Babam gelecekmişti gidecekmiştik o doktora. Ve beni tedavi edecekti.

    isteyeni tedavi edermişti. Hastalıkmıştı gey olmak! Anlattım onlara. Yok, kardeşim değil, Hastalık değil bu. Gey olmak insanların ela gözleri olması, siyah saçları olması, kıllı olması, ayrık parmaklı veya birleşik parmaklı olması gibi genlerle taşınan bir özellikti. Dinliyorlardı. Çünkü görüşmemi istedikleri psikologun hastalarından biri arkadaşım çıkmıştı.

    Doktor, arkadaşımın gey oluşunun hastalık olmadığını kabul etmişti karşısında iSTiSMAR EDEMEYECEĞi biri olduğunu görünce! Doktora girmeyi refüze edebilmiş, anlatabilmiştim gey olmayı. Sigarayı bırakmak gibi bir yaklaşımla bana yol göstermemeleri gerektiğini de söyledim ve anlattım. Birer defa yüz yüze görüştüğüm ebeveynlerimle görüşmelerimizden sonra anladığım şey kendi inanç ve ananelerine göre yaşamamın, benim içinden gelen mutlu olduğum şekilde yaşamamdan çok daha üstün olduğuydu. Asla vazgeçmeyeceklerdi.

    Görüşmemizden sonra da silahlar doğrultuldu. SMS ler geldi, aramaların ardı arkası kesilmedi. Ben ailemi kazanmak istiyordum. Dostum olarak yaşamımda olmalarını istiyordum. Ama sanırım vazgeçmek daha doğru. Onların bu konudaki düşüncelerini değiştirmek istemem ne kadar haklı bir istekti ki onlar da aynısını benden isterken? Bir taraf vazgeçmeyecek, vazgeçmemelerimiz ise sadece huzursuz görüşmeler yaşatacak bize. Sanırım yine zamanın gücüne inanmak ve görüştükçe ağlatan iletişimlerimizi azaltmak zorundayım. Evet, inanıyorum zaman halledecek. Bir süre daha AiLESiZ kalmalıyım.

    Arkadaşlarımdan dinleyerek edindiğim teorik tecrübelerim, doğruyu söyleyip onur duyacağımı söylüyordu. Evet, onur duyuyorum yalandan kurtulduğum için. Ama zor bir savaş içine gireceğinizi bilin ve söylemekten her zaman kaçının derim, ailenizin sizi anlamasının zor olacağını zannediyorsanız.

    ahmet yıldız, Beargi, Mayıs 2008, Sayı 28
    15 ...
  28. 3 mart dünya seks işçileri günü

    1.
  29. bu yıl ankara' da kırmızı şemsiyelerle bir yürüyüş ile kutlanacak, hemen ardından seks işçileri için kaos gl ve diğer sivil toplum kuruluşlarının desteği ile bir sendikanın kurulmasının adımı atılacaktır.

    daha doğrusu kırmızı şemsiye hareketi buse kılıçkaya öncülüğünde sendikalaşacak ve türkiye' nin ilk seks işçileri sendikası kurulmuş olucak.
    9 ...
  30. türkiye de eşcinsel evliliklere izin verilmesi

    1.
  31. kimi eşcinsellerin 15 ay askerlik yapması, hepsinin vergi vermesi, devletten hiçbir kazançları olmaması - tam tersine devletin eşcinsellerin toplum tarafından dışlanmalarına müsade etmesi-, eşcinsellerin - a,b- transeksüel- derneklerinin bile kapatılması - lambda-, tüm bu olumsuzluklara bir de devletin eşcinsellere sevdiği insanla evlenme hakkını vermemesini de ekleyince ortaya çıkan devlet tablosuna bakıp isyan etmeyecek bir eşcinsel tanımıyorum ben.

    düşünün ki 15 ay doğuda teröristlerle çarpışıyorsunuz, verginizi veriyorsunuz, toplumda dışlanıp ikinci sınıf vatandaş yerine koyuluyorsunuz. buna rağmen devlet sizin sevdiğiniz insanla evlenmenize izin vermiyor.

    bu yüzden kaç kişi terketti bu ülkeyi? kaç kişi belçika' ya, hollanda' ya iltica etti? askerlik gibi zor bir görevde bile ülkesini terketmemiş eşcinseller konu evlilik olunca, konu sevdikleri insanlar yaşlanmak olunca ülkelerini terketmeyi göze alıyorlar.

    ab uyum yasaları çerçevesinde önümüzdeki 10 yıl içinde olmasını beklediğimiz bir gelişme. o gün geldiğinde istiklal caddesi rengarenk olucak, göreceksiniz.
    16 ...
  32. eşcinsel evliliğe izin veren ülkeler

    1.
  33. eşcinsel evliliğe sınırları dahilinde izin veren, bazıları eşcinsel çiftlerin evlat edinmesine dahi - bu dahiyi ben değil onlar koyuyorlar. bile, dahi saçmalık bence- müsade eden ülkelerdir.

    belçika, ispanya, hollanda, almanya, ingiltere, kanada ve amerika nın bazı eyaletleri...

    bu ülkelerden bazıları eşcinsel evliliği normal evlilikten - sadece resmi olarak- farklı bir sözleşme ile ayırıyorlar. ismi evlilik olmasa da çiftler evli bireylerin sahip olduğu tüm haklara sahip oluyor. miras, evlat edinme vs.
    5 ...
  34. escinsel danisma hatti

    1.
  35. gay, a, biseksüel, travesti ve transeksüellerin haftanın belirli günlerinde arayıp soru ve sorunlarını konuşabilecekleri, lambda bünyesinde kurulmuş danışma hattıdır.

    ( çarşamba, perşembe, cumartesi, pazar saat 17.00 - 19.00 arası)

    (212) 244 57 62
    9 ...
  36. 3 ekim 2008 aktütün karakoluna pkk saldırısı

    65.
  37. "bir düş sanki olanlar uzayan ve uzadıkça acıtan"

    ...

    " vatan sağolsun"

    benim oğlum, benim evladım sizin kirli savaşınızda ölmeyecek kadar temiz, benim evladım 20 yaşında henüz, benim evladım silah tutmayı bile bilmiyor. hala çocuk benim evladım, silah tutamayacak kadar çocuk belki.

    gidin şehit annelerine anlatın " vatan sağolsun"u. gidin, tek evladını sebebini bile bilmediği bir savaşta kaybeden anneye anlatın. vatan sağolsun di mi? gidin bunu o anneye anlatın, tek oğlu öldükten sonra hangi vatan umrunda olur o annenin? vatan sağolsun demek kolay, gidin o tek evladını kaybeden annenin yanına, her gün tadıcak o acıyı o anne. siz 2 hafta sonra kıçınızı yayarak klavye başında orospu çocuu pkk diye yazarken o anne unutmuş olmayacak evladını. kaç anne var böyle? kaç annenin acısı duruyor içinde? otuz bin mi? otuz bin kere vatan sağolsun demişiz, hala sağolmayacaksa bu vatan siktir olup gidelim bu topraklardan, haketmiyoruz demek ki.

    bir yapmacık " türk ordusu görevinin başındadır, bu hain saldırı... bu vahim olay... başsağlığı..." açıklaması daha duymasın o anneler, onların başlarının sağolması umurlarında değil çünkü, çocuğunu kaybetmişsin. daha büyük bir acı var mı? bitsin bu terör, barış istiyorum ben artık.
    ...

    " durdurun bu savaşı! "

    ...

    bizim sorunumuz yok yanıbaşımızdaki insanlarla, ben kürt kardeşime selam veriyorum her gün, aynı yerde çalışıyorum kürt kardeşimle, aynı sudan içiyorum, askerlerimiz ölünce farkı dillerde aynı ağıtı yakıyoruz, aynı toprak için kan döküyoruz...

    bu savaş bizim savaşımız değil. sebebini bile bilmiyoruz bu savaşın. neden bitmediğini bilmiyoruz, her gün ölüyor orda insanlar. biz çaresiziz burda, kürt de çaresiz, türk de çaresiz. haykırıyoruz sadece, durdurun bu savaşı! ne yaparsanız yapın ama bir anne daha ağlamasın. bir ağıt daha yakmasın o anneler... türkçe, kürtçe...
    20 ...
  38. vaudeville for vendetta

    177.
  39. kendisiyle hiçbir muhabbetim olmamasına rağmen nickaltıma yazdığı yazıda bana şerefsiz diyen, özel mesajla sadece şerefsiz kısmını silmesini rica ettiğimde bunu kabul etmeyen biri.

    tanımıyorum ben bu yazarı, tanımam mümkün değil zaten. ama o şerefsiz kısmını silseydi ne olucaktı çok merak ediyorum. daha mı az oy alacaktı o entrysi? ordaki şerefsiz kelimesi ne katıyor o yazıya? ben rica ettim, kötü bir söz söylemedim kendisine, zaten söylemem de.

    o şerefsiz yazısının onun yazısına ne kattığını bilmiyorum. tıpkı neden silmemekte ısrar ettiğini bilmediğim gibi.

    şunu da ekleyeyim, biri istediği kadar iyi yazar olsun, isterse herkesi gülmekten sıçırtsın. tanımadığı bi insana şerefsiz diyorsa birisi ve bunu ağızdan kaçırmadan, kasten diyorsa bu insanın kişiliğini sorgulamamız gerekir. " sen fahişenin tekisin, sana mı kaldı herkesin kişiliği?" diyebilirsiniz, o da sizin kişiliğinizi belli eder zaten.

    o şerefsiz yazısı senin entryni şiddetten besleyecek, ajite edecek insanları. o yüzden silmene gerek yok sence, o yüzden iyi bir yazarsındır belki. zirvede de suratıma tükürürsün artık, ama karşıma geçtiğinde " ben öyle demek istemedim" deme lütfen. benden daha şereflisin çünkü, sana yakışmaz.
    81 ...
  40. 46 saat boyunca yemek yememek

    1.
  41. ne oliver twistimsi bir sığlık üzerimdeki ne de sabah sabah seda sayan' a katılıp suratına maske geçirilen sokak çocuklarının "sokakta kaldık, kimse bize yemek vermiyor" feryadı. benim çığlığım bu, yardım feryadı değil. sadece boş bir çığlık, yardımsız, birileri tarafından duyulması umulmayan bir çığlık.

    iki gün önce, çarşamba günü. köşedeki kebapçıdan bir şeyler söylüyoruz eve. saat 9 falan. karnımızı doyuruyoruz. yatağa girip uyuyoruz. sabah kalkıp gidiyor o, ben kalıyorum evimde. tek başımayım, yalnızlığın keyfini çıkarmak istiyorum. film izliyorum. sözlüğe giriyorum. bikaç kişiye mesajlaşıyorum zaman geçsin diye. akşam oluyor, buzdolabını açıyorum. bi şişe vodka var, 2 kutu bira, bikaç ilaç. bu kadar. başka hiçbir şey yok. cebimde para yok. arkadaşımı arıyorum, param yok demeye utanıp, " ne zaman geliceksin eve?" diyorum, " cuma sabah ordayım canım" diyor. cuma sabahı ordayım... en son çarşamba akşam yemişim yemek, perşembe gecesi ölüyorum açlıktan, vodka koyuyorum kendime. midem delinmek üzere. oturuyorum yere, kafamı koltuğa dayıyorum ve ağlıyorum. midem acıyor, yanıyor. yatağıma gidip uyuyorum.

    öğlen uyanıyorum, karnım ağrıyor. duşa giriyorum ve arkadaşımı bekliyorum. saat 18.00 oluyor, arkadaşım yok hala. arıyorum, " nerdesin, gelmiyor musun merak ettim?" diyorum. merak etmek değil aslında, karnım aç. " ben bugün gelemicem bitanem ya" diyor. " tamam" diyorum. gidip kendime bi çay yapıyorum, içine altı yedi kaşık şeker atıp içmeye başlıyorum. açım, midem ağrıyor.

    televizyon izlerken aç kalan insanlara bakınca " ya nasıl aç kalır bi insan, komşunuzdan bi ekmek parası isteyemiyor musunuz?" der ya insan, öyle olmadığını bu tarz durumlarda anlar ancak. ben bakkala gidicem mesela birazdan. " cüzdanımı evde unutmuşum" numarasını yapıcam. ne ezikçe. insan mecbur olunca düşmeyi nasıl da göze alıyor...

    ...

    nereye kadar sürecek böyle? yurtdışına gittim, geldim. sonra ne olucak? iş bulabilecek miyim? bulsam lise mezunu biri olarak kaç para maaş alıcam? ev tutabilecek miyim kendime yoksa yine herkesin omzunda yük olmaya devam mı edeceğim? ne değişecek yani, nereye kadar böyle? insan böyle durumlarda çok mu karamsar oluyor yoksa? daha dün sabah " her şey çok güzel olacak, eminim bundan" diye sayıklıyordum. şimdi daha gerçekçiyim sanırım. hiçbir şey güzel olmayacak, yurtdışından geldiğinde cebinde parası olmayan, kalacak yeri olmayan lise mezunu adamın biri olucam. oalyın eşcinselliğimle alakası yok, iş bulamamam sorun olacak yine. yine aynı yerlere geri dönücem.

    korkuyorum. bu karamsarlık öldürüyor beni. geleceğimden korkuyorum, belirsiz her şey. korkuyorum çünkü evde, bilgisayar başında vakit geçirmek basit geliyor şu an için, bankta yatmaktan korkuyorum tekrar, tekrar tanımadığım insanların evine sırf yatacak bir yerde uyuyabilmek için gitmek istemiyorum. ama aksini düşünemiyorum şu an, şu an hiç iyi bir fikir geçmiyor aklımdan. ne olucak gidince? geldiğimde ne olucak?

    çözüm yolu istiyorum, gelmiyor aklıma hiçbir şey. bazen çok çaresiz kalınca insan tek kurtuluşu ölüm gibi görür ya... ölsem kimin umrumda olur diye düşününce cevabı bile gelmiyor aklıma. annem ağlar mı arkamdan? onunla görüşmeden önce daha iyimserdim sanki. azıma sıçtın anne, umutlarım gitti senin yüzünden. birisine beklentiniz olmadığını söyleyip aslında içten içe o kişinin sizi sevmesini, sahiplenmesini istersiniz ya... ne acı bir şey bu. beklentim yoktu, tamam. ama tersi olunca içten içe umduklarımın, sahipsiz hissettim kendimi, umutsuz...

    hala soruyorum aynı soruyu, " ne olucak, seneye nerde olucaksın?" bilmiyorum cevabını ve korkuyorum sadece. otuz yaşımı düşünemiyorum hiç, oysa daha dün böyle değildim. daha dün bir kız çocuğu hayalini kuran ben şimdi umutsuzum, otuz yaşımı göreceğimi bile düşünmüyorum.

    " bir serserinin bıçağı karnımda, bir şerefsizin tozu damarlarımda, bir bar tuvaletinde, belki sokak ortasında..."

    sonsuzlukla evleneceğim mevlana gibi. otuz yaşımı göremeyeceğim ben, bu satırlar şahidim olsun...
    21 ...
  42. escinsel evladini reddeden aile

    1.
  43. - sen bizim tek oğlumuzdun, boynumuzu büktün be oğlum. babanın da benim de boynumuzu büktün...

    ağlıyor bunları söylerken. cevap verecek yüzüm de, doğru kelimelerim de yok. savunacağım bir şey yok, suç yok çünkü ortada. ben varım, annem var karşımda duran. etrafımızda insan yok, garson var bir tek. annem karşımda ağlıyor. onu yatıştıracak, sakinleştirecek tek cevabım yok.

    " ama" diye girsem söze, " ama anne ben böyleyim, değiştiremem kendimi." desem. savunma mı olur bu yoksa pişkinlik mi? üzüntüsünü hafifletir mi yoksa daha mı çok ağlar?

    " babam nasıl? " diye giriyorum söze. " sinirli" diyor annem. ondan umduğum da bu zaten. ama annem... sanki telefonla konuştuğumuzda iyiydi her şey. sanki sahiplenecekti oğlunu, sanki alışverişe çıkacaktık beraber. " ne bekliyordun ki?" diyorum kendi kendime. annenin seni sahiplenip " canım oğlum, bitanem." demesini mi bekliyordun? ona ihtiyacın mı oldu şu zamana kadar? neden istiyorsun peki onu? hep yalnız değil miydin? bi farkı mı olacak yokluğunun?

    - sana hırka aldım.

    diyorum. o ağlıyor, üzüntüsünden değil öfkesinden ağladığını o an anlıyorum. öfkeli bana, çok öfkeli.

    - farketmemiş miydin anne? sen değil miydin kaşımı alan? farkememiş numarası yapma bana.

    kaş aldırmamın eşcinsellikle bağlantısını kuramamış, farkında değilmiş. " peki" deyip geçiyorum onu da. suskunluk oluyor bi an. konuşacak çok şeyimiz var da konuşamıyoruz suskunluğu değil bu. konuşacak bir şeyimizin kalmadığı suskunluğu.

    ağlıyorum o sessizlikte. annem ağlıyor, ben ağlıyorum. annem yanıma gelip sarılıyor, " yanlış yaptın." diyor bana. sanki olanlar benim elimdeymiş gibi. sanki suçluymuşum gibi. annemin ellerini çekiyorum üstümden. " özür dilerim." diyorum.

    anlıyorum sanki onu. ben tek çocuğuyum onun ve...

    ona bu acıyı çektirmeye hakkım yok sanırım. yine bi sessizlik oluyor. " ne yapacaksın? nerde kalıyorsun şu an?" diyor annem. " önemli değil. bu beni son görüşün ama." diyorum.

    hiç itiraz etmiyor " bu beni son görüşün." dediğim zaman. nereye gideceğimi bile bilmiyosun anne, sokakta kalıyorum belki. bilmiyosun bunu. paramın olduğunu bilmiyosun. ne yapacağımı bilmiyosun anne... sadece iki gözyaşını mı hakediyorum ben?

    durağa gidiyorum onunla. öpüyorum son kez, hırkasını veriyorum, " gerek yok" diyor. insanın midesi ağrır ya ağlamak istediği zaman. dudakları düğümlenir, konuşamaz. boğazı acır bi de. " beni son defa görüyosun..." diyorum içimden. bu ona verebileceğim en iyi ceza olur diye düşünürken onun umrunda olmadığımın farkında bile değilim.

    ...

    hangi akla hizmetse bi ankesörlü telefona girip babamı arıyorum. telefonu açıyor, beklemeden konuşuyorum. " baba gidiyorum ben, benden haber almayacaksınız bi daha. merak etmeyin beni." diyorum. " neyini merak edicem lan senin, benim senin gibi oğlum mu var şerefsiz ne yüzl..." suratına kapıyorum.

    ...

    eve gelir gelmez internetten bikaç acenta telefonu alıp arıyorum. " getireceğim pasaportumu, ne zaman alırım? peki kaç paraya mal olur bana? tamam..." peh. çok kibarım. vodka dolduruyorum kendime. içim içime sığmıyor siktir olup gideceğim için... içki içmeye başlıyorum, hala da içiyorum.

    trajedi başarılı olduğum tek konu sanırım...

    ne kadar trajik !
    38 ...
  44. turk silahli kuvvetleri nde bir escinsel

    1.
  45. yakın zamanda ayrılacağım sözlükten. bu yüzden biraz daha hızlı yazmak istiyorum. en azından ahmet yıldız ölmedi' nin entrylerine bakıldığında ne yaşadığı anlaşılsın, boşluklar kalmasın. askerlikte neler olduğu gibi...

    ahmet yıldız ölmedi' nin kitabınının ismidir bu.
    ...

    çok korkuyordum askerlikten. hatırladığım tek şey bu. bir de ayakkabılarımın büyük geldiği. bir de zayıf vücuduma oturmayan kamuflajlarım tabi ki. bir koğuş düşünün, içerisinde yüze yakın erkek var ve aralarında bir tek siz eşcinselsiniz. en azından öyle sanıyorsunuz kendinizi ilk zamanlarda.

    ağlıyorum ben tüm gün. revire gidip derdimi anlatıyorum, " yapamam ben, yapamıyorum." diyorum. " ilk başlarda öyle olur herkese. ben sana iki gün istirahat yazayım, kafanı dinle. yani alışmak zorundasınız. başka şansınız yok ki."

    oldum olası eşcinselliğimin değil asosyalliğimin cezasını çektim sanıyorum. askerlikteki hiç kimseye beni kabul etmeleri için bir şans tanımıyordum. tüm gün ağlıyordum sadece. korkudan sanırım. aslında korkulacak o kadar çok şey olmadığını anlayabilsem, bi şans tanısam ordakilere her şey güzel olucakmış. farkında değildim bunun.

    kendime geldikten sonra eğitimler başladı ya da eğitimler beni kendime getirdi. bilemiyorum. sabahın köründe kalkıp soğukta koşmak gibi... kahvaltı yapmak, koğuşa gelmek. herkes için rutin olan işlemler bizim için de rutin olmuştu. alışıyordum zor da olsa.

    arkadaşlarım sahipleniyorlardı beni. zayıf olduğumdan sanırım içlerinde bir acıma oluşmuştu bana karşı. izmirli bir çocuk vardı çağatay isminde. o dost oldu benimle, ağlamalarım kesilmişti artık. alışmıştım ortama ama yine de zorlanıyordum. çağatay bana " eşcinsel misin?" diye sorunca takıldım. cevap veremedim ona, korktum sanırım yine. " ben eşcinselim." diye devam ettirdi çağatay. kendim gibi olan birilerini görünce mutlu olmuştum.

    dağıtımımız olana kadar çağatay' la harika anlaştık. ayrılmadık birbirimizin yanından... çağatay' ın annesi- babası da bilmiyordu eşcinsel olduğunu. zaten o da heteroseksüel bir yaşam sürüyordu. " neden geldin askere? eşcinselsin sen." dedim ben ona, " ailem" dedi. " sen neden geldin?" diye sordu, " kıçıma eldivenli bi parmak girsin istemedim." dedim.

    yemin törenine annem ve babam geldi, izlediler beni. en ön sıralardaydım ben boyumun uzun olmasından dolayı. bana eğilmem söylendi, omzumdan hiza alındı ve tören başladı.

    ...

    dağıtıma kadar normaldi sanırım her şey. en azından bi ay öncesine kadar bir travestiyle aynı evde kalan biri için fazla normal, fazla " heteroseksüel".

    ...

    dağıtımdan sonra da fazla zaman geçmedi zaten, terhis oldum. 6 ay yaptım ben askerlik. sağlık sorunlarım nedeniyle terhis oldum. eşcinselliğin bir hastalık olmadığını savundum ama başka bir hastalıktan terhis edildim. aslında daha çok iş açtı bu olay başıma. neyse.

    ...

    askere gidecek eşcinsellere " korkmayın !" demek en iyi tavsiye olur sanırım. birini bulun sadece, yalnız kalmayın. yoksa dağıtımımdaki " ben" gibi kafayı yersiniz.

    askerden döner dönmez uğur' un yanına gittim. terhis olacağımdan haberi yoktu çünkü. şaşırdı beni görünce... " dönüş ne zaman?" dedi, " izin kullanmadım, terhis oldum ben." dedim. sebebini sordu, anlattım...

    daha sonra da babamın yanına gidip, " bizim bi komutan vardı..." diye başladım anlatmaya...

    sanki postalları ayaklarına büyük geldiği için ağlayan ben değilmişim gibi...
    33 ...
  46. ahmet yildiz olmedi

    226.
  47. şimdi arkadaşıma anlatıyordum ben de...

    eşcinsel bir yazar...

    ...

    dördüncü sınıftaydım sanırım. yanıma yakışıklı bi erkek oturmuştu. ismi ismail. hoşlanmaya başladım ondan, fark etmiyordum ne olduğumu ama korkuyordum. çok konuşuyorduk çocukla, öğretmen ayırdı bizi. yanıma enes diye bir çocuğu oturttu. çocuk çirkindi. benle sohbet etmek istediği zaman tersliyordum çocuğu.

    başkasını anlatayım...

    annem yoktu bir gün evde. annemi daha önce izlemiştim ruj sürerken. aynanın karşısına geçip rujumu sürdüm. daha sonra dudaklarımı içime çektim. rujun tadı hoşuma gidiyordu. öyle izledim kendimi aynada. daha sonra lavaboya gidip çıkarmaya çalıştım ruju. aynaya geri baktım, dudaklarım kıpkırmızı. gitmiyor ruj izi. banyoya girdim hemen, korktum annemin anlamasından. soyunup girdim küvete, lifi alıp dudaklarımı kanatırcasına ovdum çıkartmak için ruju.

    liseye geçtiğimde ne olduğumun farkındaydım. en iyi arkadaşım hakan' dı, ben ondan hoşlanıyordum. teneffüslerde elimi atıp omzuna dolaşıyorduk koridorda. eşcinsel olduğumu bilse attırmazdı o eli, biliyorum.

    sıkıldım ben bu sözlük işinden. şu aralar işsiz olduğum için giriyorum artık. eskisi kadar umrumda değil açıkçası. yazmam da zayıflamıştır belki, bilemiyorum. ama yazdığım şeyin doğruluğunu kimseye sorgulatmam. karnımdaki bıçak izi şahidimdir yaşadıklarımın. tıpkı bacağımdaki yanık izi gibi.

    kendimi de sorgulatmam kimseye. doğrularım benim doğrularımdır, yanlışlarım benim yanlışlarım. hepsi benim günahlarımın, sahipleniyorum onları ve utanmıyorum yaşadıklarımdan.

    sizin ne düşündüğünüz, ne konuştuğunuz umrumda değil.

    lakin yarın bir gün zirveye geldiğimde ya da sokakta başka biri beni eliyle gösterip " makyaj yapmış ıyyy" dediğinde sanmayın ki o laf karşılıksız kalacak.

    ben eski ben değilim çünkü, hiçbir eşcinsel eskisi gibi değil.

    artık susmuyoruz, haberiniz olsun.
    33 ...
  48. bir eş cinselin sevgilisini ailesiyle tanıştırması

    1.
  49. bir arkadaşımın yapmış olduğu eylem.

    bir eşcinselin babasına- annesine eşcinsel olduğunu söylemesi zorken bunu başarmış insandır bu. artık aileye düşüyor kabullenme- kabullenmeme.

    ...

    serkan adlı biri ile tanıştım geçen gece. anlattıkça yazasım geldi bir şeyleri. şaşırdım çünkü, türkiye' de bu tarz bir olayın yaşanabileceğini tahmin etmezdim ama varmış demek ki. okumuş ve kültürlü bir insanın neler yapabileceğine şahit oldum bir kez daha.

    - nasıl söyledin peki eşcinsel olduğunu?
    - ergenliğe girince kendimdeki değişikliği farkettim ve babama söyledim ilk kez bunu. direkt " baba ben erkeklerden hoşlanıyorum." dedim. babam anlayışlı ve kültürlü bir insandı ama buna tepki göstermesini bekliyordum. babam yatak odamın kimseyi ilgilendirmediğini söyledi bana, " bir şeyler yaşamak istiyorsan önce bundan emin olalım, sonrasını düşünürüz." dedi.

    kendi babam geliyor gözümün önüne. içim bi tuhaf oluyor, " acaba yanlış mı yaptım?" diyorum. " babamın tek çocuğuydum, hazmedemez biliyordum. keşke..."

    arkadaşım konuşmaya devam ediyor:

    - psikoloğa gittim bi süre, sonra psikolog babamla konuşmak istedi ve durumun netliğini açıkladı ona. annem ve babam psikoloğa gidip bana nasıl davranacaklarını soruyorlardı sık sık. o sırada ben biriyle tanıştım, ilk erkek arkadaşımla. annem ve babama psikolog " erkek arkadaşı varsa tanışın, sakın yalnız olduğunu hissettirmeyin oğlunuza." demiş. öyle başladı ilk.
    - babam nasıl karşıladı erkek arkadaşını ?
    - babam ilk başlarda durumu kabullenmek istemedi ama annem ikna etti onu hep. babamın ağladığını çok gördüm, annem olmasaydı babam başaramazdı bu durumu kabullenmeyi sanıyorum.
    - şimdiki erkek arkadaşını biliyor mu ailen?
    - biliyorlar tabi ki. hiçbir şeyimi saklamam ailemden. annemle alışverişe bile çıkıyor erkek arkadaşım.

    ...

    erkek arkadaşım ile babamın tanıştığını düşünemiyorum bile. babama söylerken onun vereceği tepkinin bu tarz bir tepki olmayacağını elbette biliyordum. ama yine de söyledim. babam " önemli değil oğlum, biz seni her türlü seviyoruz." mu diyecekti? tabi ki hayır. dediğim gibi, hayal bile edemiyorum babamın erkek arkadaşımla tanışmasını, bana anlayışla yaklaşmasını.

    babam, annem, ben ve erkek arkadaşım aynı sofradayız. bunu hayal bile edemiyorum. arkadaşım adına seviniyorum ama içim burkuluyor. belki diye umut ediyorum kendi kendime. babam olmaz ama belki annem. annemle buluşmalıyım diye düşünüyorum, belki erkek arkadaşımla tanışır hem. belki alışverişe bile çıkarlar beraber...

    ...

    - babanla arası nasıl yeni sevgilinin?
    - geçen fenerbahçe maçını izlemişlerdi.

    ...
    20 ...
  50. türbanlı travestiler

    1.
  51. son moda muhafazakarlık akımı - ciddiyim-.

    muhafazakarlıkla alakasız olarak düşünürsek travestilerin kendilerini normalleştirme çabasıdır bu - travestiler anormal değil, onları anormal görenlere karşı normalleştirme çabasından bahsediyorum-.

    ...

    düşünün, gece işe çıkan bir travestisiniz. gündüz hayatınızı normal, gözler üzerinizde olmadan, sıradan nasıl yaşayabilirsiniz? türbanınızı takıp, pardesünüzü giyip markete gittiğinizde kim anlıyor travesti olduğunuzu? nahoş bakışlar olmadan rahatça yapabiliyorsunuz alışverişinizi.

    onlar artık her yerdeler. gündüzleri türbanlı pardesülü kamuflajlılar, geceleri travesti. sebebi mi? hayatlarını daha normal, daha insancıl yaşayabilmek için...

    travestiler toplumda kabul görene kadar...

    dışarıda onlara " ıyyy" diye bakılmayana kadar...

    türbanlı travestiler artık her yerdeler.
    23 ...
  52. escinsel oldugu icin otobusten atilanlar

    1.
  53. ezilmişliği ve baskıyı iliklerine kadar hissedenlerdir.

    ...

    dün gece. canım sıkıyor evde, arkadaşımı uyukladığı koltuktan kaldırıp - bugün işi olmasına rağmen- dışarı çıkalım diyorum. zorla giydiriyorum üstünü, makyajını kendim yapıyorum. yarım saat sonra ikimiz de dışardayız.

    arkadaşımızın bi cafesi var, oraya gidelim diyoruz. oturuyoruz, bir şeyler yiyoruz cafede, tavla oynuyoruz. bi saat sonrası sanırım. cafeye kıyafetlerinden ve makyajlarından eşcinsel olduklarını anladığım iki erkek geliyor. arkadaşım beni dürtünce farkediyorum onları. birinde eşofman, birinde kot pantolon. üstlerinde dar birer body var. biri yeşil bir şal takmıştı yeşil bodysinin üzerine. gözlerinin altı da yeşil. diğerinin makyajı ve şalı yok.

    - gidip konuşsana.

    diyor arkadaşım. " sebep?" diyorum, " öyle ya, sosyal ol biraz" diyor. asosyalliğimin cezasını askerde ve reelde çok çekmiş bi insan olarak tutuk davranıyorum. arkadaşım elimden tuttuğu gibi diğer arkadaşların yanına götürüyor beni.

    " merhaba, oturabilir miyiz?" diyor arkadaşım. çok güzel bir kız ve eşcinsel bir erkek diğer iki eşcinselin masasına oturmak istiyorlar. sebebini eminim onlar da merak etmişlerdir. oturuyoruz masaya, arkadaşım önce kendini, sonra beni tanıştırıyor ve " merak etmeyin, bizler yabancı değiliz." diyor gülümseyerek. ben elimi uzatıp " celal ben, merhaba" diyorum. onlar kendi isimlerini söylüyorlar ve sohbete başlıyoruz.

    sigaramdan ikram ediyorum onlara, nargile söyleyip içmeye başlıyoruz. ben anlarıyorum onlar dinliyor, her şeyden konuşuyoruz. konu eşcinsel platformlara, lambda' ya ve diğer kuruluşlara geliyor. o sırada devrimci eşcinsel hareket' ten bahsetmeye başlıyorlar, hoşuma gidiyor anlattıkları. eşcinselliklerini benimsemiş, onu bir özür gibi görmeyen, kendine güvenen insanlarla tanışmak hoşuma gidiyor.

    ...

    bi saat kadar sohbetten sonra konu bana geliyor, ben sözlükten ve yaşadıklarımdan bahsediyorum. şaşırıyorlar, tebrik ediyorlar bunları yazdığımı duyunca. onlara açtığım başlıkları ve sözlükte başımdan geçenleri anlatıyorum. " belki ilerde bir kitap, bir web sitesi, hatta eşcinsellere özel aylık bir dergi..." diyorum. ben kendimden bahsediyorum ve " siz anlatın! " diyorum, "sizin hikayeniz ne? toplum size nasıl davranıyor? başınızdan geçen olaylar, aileniz..."

    - bunları da yazıcak mısın?
    - yazayım mı?
    - yaz. ama bi kitap çıkarcaksan.
    - çıkarayım mı?
    - çıkar.

    ikimiz de gülüyoruz.

    serkan' a senle başlayalım diyorum. yeşilli olan. " baskı gördün mü? neler geçti başından? bi şeyler anlat bana."

    - bir kere otobüse binmiştim. küçüğüm henüz, yirmi yaşında falanım. kulağımda küpe, gözlerimde sürme, sakallarımı kesmişim, şapka var başımda. altımda eşofman ve spor ayakkabı. eşcinsel olduğumu göz önüne koyan- farkedilen fazla bir şeyim yok. bi gözler işte.
    - ee ?
    - otobüste kadının biri inecekti. ben de ayaktayım. otobüs durmayınca kadın şoföre bağırdı, şoför duymayınca ben seslendim. o sırada parayı toplayan muavin oturduğu yerden " ne bağrıyosun, anladık ya." dedi. " bağırmıyorum, düzgün söyledim." dedim. " bağırıyosun, terbiyesizleşme." dedi bana. terbiyesizleşmemiştim, aslında bağırmamıştım da. " ne diyosun sen yahu? ne bağırması, ne terbiyesizleşmesi..." dedim, " adam " sus lan, kadın mısın erkek misin o bile belli değil, saçlara bak, küpeye bak. bi de makyaj yapmış sonra da erkeklik taslıyor."

    kız arkadaşımızla birbirimize bakıyoruz. başımızdan aynı olay geçmişti çünkü. otobüste değil ama laf aynı. " kadın mısın erkek misin belli değil..."

    " ee sonra? " diyorum serkan' a...

    tartışmaya başladık, bana ibne deyince dayanamadım ben, o sırada önümdeki herif " in lan aşşağıya" deyip itti beni otobüsten. araya bi kadın girdi, " rahat bırakın çocuğu" deyip. muavin de baktım geliyor önden, yakamı tutunca muavin kadın çığlık attı, bıraktılar beni. muavin el hareketi yapıp bindi otobüse. kadın " bir şeyin var mı canım? " dedi. " yok" dedim, diğer durağa inip başka bi otobüse bindim.

    o sırada yanındaki arkadaşı giriyor söze. ismi ibrahim. daha karayağız bir delikanlı.

    - burda olay senin eşcinselliğin değil, aynı muameleyi rockçı arkadaşlar da " satanistsiniz siz" diye görüyorlar. sen eşcinsel olmayabilirdin. bu muamele için öyle bir şart da yok zaten.

    ibrahim' e soruyorum " başından böyle bir şey geçti mi?" diye. " yok yahu, bana bi şey diyemezler zaten." doğulu olduğu her halinden belli ibrahim' in.

    serkan' a " ailen biliyor mu eşcinsel olduğunu?" diyorum, " biliyorlar." diyor.

    şaşırıyorum, anlat bakayım diyorum.

    anlatıyor...
    18 ...
  54. escinsel kurtulus cephesi

    1.
  55. devrimci escinsel hareket

    1.
  56. devrimci eşcinsellerden oluşan, marksist-leninist görüş altında örgütlenen türk ve kürt eşcinsel hareketidir.

    türkiye' nin - hatta sanırım dünyanın- ilk eşcinsel sosyalist örgütü.

    faşistlere karşı eylem planları, bildirileri - türkçe ve kürtçe- hatta infaz timleri bile var!

    yoldaş eşcinseller birleşin !

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/30907/+

    ayrıca eşcinselliği devrime bir hakaret olarak gören zavallıların kendilerini komunist- sosyalist olarak tanıtmaları gerçekten devrime ve sosyalizme hakarettir.

    (bkz: #3736057)
    17 ...
  57. anal seks yaparken partnerin bağırsağını delmek

    1.
  58. kim olduğunu hatırlıyorum. o anki surat ifadesi benim ağlamakta olduğum gerçeğini değiştirmiyordu.

    - acıyor !

    diye bağırabildim son takatimle. nasıl anlatılır yumuşatmadan bilemiyorum ama acı çekiyordum. sebebi malum. çok acı çekiyordum, ağlıyordum deli gibi. yanıyor bedenim, yanıyorum. hiç kimse söndüremez şu an beni, berbat bi haldeyim. gözyaşlarım akıyor gözlerimden.

    bardaydı...

    kim olduğunu bu yüzden hatırlamıyorum zaten. tek hatırladığım acıdan kendimi kaybettiğim. dizlerimin artık beni taşımadığı, acıdan yere kapaklandığım. ve ben yerdeyken arkamdaki insanın zevk almaya devam etmesi, surat ifadesi, benim " acıyor" deyip ağlamam...

    işi bittiğinde yanıyordum, ağlıyordum. tuvalete koştum hemen. oturup taharet musluğunu açtım serinlemek için. yanıyordum, inanılmaz bir acı bu. anlatılmaz.

    arkam akıyor arkamdan, ne bu akan deyip elimi götürüyorum arkama. önce onun pisliği geliyor. kırmızı pislik, kırmızı geliyor arkamdan. kan geliyor, elimi götürüyorum arkama, elim kırmızı, ağlıyorum oturmuş. korkuyorum. öyle duruyorum, arkamdan su gibi kan akıyor. dursun diye dua ediyorum allah' a. durmuyor, durmuyor...

    taharet musluğunu açıyorum yine. serinliyorum sanki, ama akıyor hala. durmuyor kan, kan bir türlü durmuyor.

    bir ara kalkıyorum ayağa, tuvalete bakıyorum. tuvalet kıpkırmızı, kan... sifonu çekip oturmaya devam ediyorum. gelen kapıyı çalıyor, arkadaşıma mesaj atıyorum " kötüyüm, tuvalete gel" diyorum. geliyor kapıya, " noldu?" diyor, " kan sıçıyorum mına koyim" diyorum ağlayarak. " ayağa kalk" diyor, tuvalet kağıdıyla siliyorum kanı. pantolonumu çekiyorum.

    lavaboda kanlı ellerimi yıkıyorum. yürüyecek takatim yok.

    " eve git, dinlen. geçer o, merak etme" diyor arkadaşım. eve gidiyorum taksiyle, uzanıyorum. tuvalete gitmeye korkuyorum. ne zaman geçmiş yaram farkında bile değilim.ne oldu? neden oldu? bilmiyorum. doktora gitsem bilirdim belki, dinlenince geçiyormuş ama. öğrendim.

    kan görmeye dayanamazdım ben, hangi ara alıştım? hangi ara kan sıçmak bu kadar normal gelmeye başladı bana?

    daha dün dizimi kanattığımda bayılacak gibiydim oysa.

    ne kadar çabuk değişiyormuş hayat...
    24 ...
  59. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük