aslında ba$lık ilkokulda iken insanların ne kadar sahte olduklarını anlayan çocuk olacaktı ama karekter kısıtlamasına takıldı..neyse konumuza dönelim..
içine kapanıkdır.. hayatı boyunca da böyle olacaktır muhtemelen..
bi i$e yaramaz, derdini anlatamaz.. anca eline kalem kağıt vereceksinde yazacak bir$eyler.. ama o ya$ta senin neyine kağıt kalem..en fazla otur ali ata bak yaz.. sonra ne biliyim git arabalarınla oyna,anne$in ile alı$veri$e gidip yapı$ bir$eye bağır çağır.. ne diye dü$ünüyorsun o ya$ta insanların rol yaptığını, samimi olmadıklarını?? insanları toplum içinde sevilmeleriyle, ba$arılarıyla gerçeklik dereceleri arasında doğru oran olmadığını?? daha 7 ya$ındayken bunları dü$ünen bir çocuk nasıl sağlıklı temeller atar size soruyorum.. nasıl kabullenir sahte olan bi hayatı, ona uyum sağlamayı..
daha küçükken öğretmi$ o iğrenç kadın çoçuğuna rol yapmayı.. daha 7 ya$ındasın ya nasıl ki$iliksizliğini böyle bi hünerle kapatırsın sen?? daha o küçücük ya$ında nasıl yıkarsın küçücük çoçukların hayallerini..
bu ya$ta ba$lar 2 hayatın da dramı.. biri yokluk mertebesinde kaybolurken, diğeri ben'in zifirisinde kaybolur..
velhasıl sizden ricam..
o küçüçük çocuk hatrına samimi olun biraz.. lütfen..
kimsenin kimseden çokda farklı olmadığı gerçeğidir bu.. giydiklerinle, hareketlerinle, söylediklerinle ve paranla en çok dikkat çekenin sen olduğunu dü$ünürken, birbirine benzeyen, kopyalanmı$ sürekli biçim deği$tiren insan kalabalığına karı$tığını farketmez insan.. duygular bile birbirine benzer bu kalabalıkta, tabi duygular derken duygusuzluktan bahsediyorum.. insan kendini farklı sandıkça, sıradanla$ır, anlamları olsa dahi anlamlarını yitirir.. duygularını yitirir,
zengin kendini fakirden farklı sayınca.. istediğini istediği zaman yiyebileceğini dü$ünür, altında çalı$an adama hükmedebileceğini, eziyet edebileceğini.. bi türlü aynı kefeye denk gelmez hayatları.. aynı koordinatlarda kesi$mez hudutları.. aynı yolda bile yürümezler, nasıl anlasın zengin fakirin halinden..
belki hastalansa parasıyla satın alabileceğini dü$ünür tıbbı, oysa ne mümkün bazen.. dermansız dert bulmayıversin insanı, ne farkı kaldı $imdi zenginin fakirden..
bu duygusuzla$ma birbirimizi anlamayı zorla$tırıyor.. kimseyi anlamadan en iyi ben bilirim ayakları çeken insanlar çıkıyor ortaya..ve sen, eminim en iyi sen biliyorsundur.. ve sende öyle.. ve sen.. hepiniz en iyiyi biliyorsunuz.. ve her sen'in dı$ındakiler hiç bir$ey bilmiyorsunuz.. yani hem biliyor hem bilmiyorsunuz(!).. çok biliyorum derken ba$kalarının da çok bilebileceğini, ve o sırada senin hiç bir$ey bilmediğini nasıl farketmezsin.. bu nasıl çok bilmektir..
kimliklerimizden kurtulduğumuz an hepimiz aynıyız.. ve i$te o zaman gerçekten farklıyız..
her sevdiğini özlemez insan, her bekleyeni, her beklediğini.. ula$amadıktan sonra mesafeler önemsizdir.. kaç kilometre uzak olduğun kimin umrunda, yanı ba$ımda olsan ula$amadıktan sonra, aramızda bir akdeniz olması neyi deği$tirir.. imkansızlığı mı arttırır, oysa imkansız yeterince imkansız değil midir??.. bence farketmez nerde olduğun, ne yaptığın, kimi dü$ündüğün, nereye ait olduğun..
gereksiz geliyor bana giden sevgilinin ardından ağlamak, bir dostu özlemek.. özlüyorsan zaten yanında hissettiremiyordur, neden yanı ba$ındayken bile seninle olamayan bir insanı özler insan..?? araya kilometreler girince ne deği$ir? kilometreler mi hatırlatır onun aslında yanında olmadığını??
ne kadar uzaga gidersen git, o zaten hep uzakta kalacak, sen ne kadar niceliğini deği$tirsende..
lise yıllarımda boyumun uzun olmamasına ragmen, arka sıralarda oturmaya pek bir hevesliydim.. tabi bunda en ön sırada oturmak zorunda kalı$ım da etkendi.. okulun ilk günü gec gelmenin muzdaribiydim.. yerim o dü$üncesiz insanlar tarafından belirlenmi$ti bir kere, en ön sırada oturacak ve inek olacaktım.. buna dayanamazdım, istemesemde gözüme gözüme giriyordu hocaların tahtaya çiziktirdikleri.. bir zaman sonra kendimi kaptırmı$ ba$arılı bir ögrenci olup çıkmı$tım.. tam da o sıralar sudokusu fırtınası kasıp kavurmaya ba$ladı ortalıgı.. bende eksik kalır mıyım..
o zamanlar her hafta derginin biri yanında sudoku dergisi veriyor.. oturup çözüyoruz arkada$larla, tabi ben iyice kaptırdım.. zaten bir$eye de kendimi kaptırmayıveriyim.. bir zaman sonra tenefüste, öğle arasında deliler gibi sudoku çözüyordum.. tüm çözümsüz sudokular bana getiriliyordu.. artık duramıyor derste bile çözmeye ba$lamı$tım.. tüm konsatrasyonum bozulmu$, derse dikkatimi veremiyordum.. dü$ündüm velhasıl sudoku çözmek için en iyi yerin en arka sıra olduguna karar verdim.. bunun üzerine sınıfı karı$tırarak tüm yerlerin deği$tirilmesini sagladım ve en arkaya yerle$tim..
artık istediğim gibi sudoku çözebilirdim, arkada$lar inanın arka sıranın hakkını verdim, o kadar ki çok geçmeden tüm notlarım dü$tü.. hoca panige kapıldı, beni arka sıraya oturtmanın çok da dogru bi karar olmadıgına karar verdi, sonra ne mi oldu.. beni ön sıraya geri aldı sagolsun*, *
ilk maa$ını alıp, 9 ay boyunca onu karnında ta$ıyan.. hastalandığında ba$ında sabahlayan.. yıllarca daha iyi bir gelecek verebilmek için çabalayan annesine gerçek bir insan evladının verebileceği en büyük hediyeyi verebilmektir onu hacca göndermek..
ingiliz müzisyen ve söz yazarıdır. robert pattinson'un ablasıdır.
edward cullen'ın kafeteryadan içeri girerkenki gülümsemesine e$lik eden müzik onun eseridir..
anlaşıldığı gibi evinin önünden arabayla alınmış kızdır. arkadaşıyla buluşacaktır ama arkadaşı bir anda kapının önünde arabayla biter. orada kızın yapabileceği hiç birşey yoktur. çocuk gelmiş evin önüne binmem diyip daha fazla mı dikkat çekeceksin. yapamazsın tabi sonuçta gelen çok da yakın bir arkadaşın, ailen falanda tanıyor zaten, çok da güveniyorlar. binersin arabasına. neyse gidersiniz, gün boyu çok eğlenirsiniz. gayette mutlusunuzdur dönüş vakti gelir. arkadaşınıza kendisini bırakmasının gereksiz olduğunu söylersiniz, ama yakın arkadaşınız ya inatla bırakacam der. en sonunda ikna olur ve binersiniz arabaya. ama keşke binmesenizdir. eve geldiğiniz zaman mutlaka mahalleden birileri görür. bir bu eksikti ya şimdi konuşacak yeni malzeme oldunuz sevgili mahallenize. anneniz de bilir sadece arkadaşınız olduğunu , ama kızar yine de. mahalledeki birkaç kendini bilmezin ettiği lafı önemseyip üzülücektir. ve adımızı mı çıkaracaksın gibisinden söylenecektir. ve sizinde moralinizi bozar. işte böyle kötü birşeydir arabayla evin önünden alınmak.
bunları yazdım çünkü çok dertliyim be sözlük. arkadaşım ya nolmuş beni evimin önünden aldıysa. neyse biz yaptık bir yanlış bari başkaları yapmasın.
olabilecek en kötü durumdur. kanal d spor'un şifresiz maçı yayınladığını da farketmişsin, her şey o kadar mükemmeldir ki heyecanla kalkıp televizyona doğru koşarken sevgili kardeşin dizi izlediğini ve asla değiştirmeyeceğini söyler. kan çıkar bu işten desenizde içinizden, yapılabilecek hiç bisey yoktur.