her bir şarkısı ayrı güzel olan kendi de güzel lübnanlı hatun.
bazı şarkılarının klipleri dizi gibi devam niteliğinde olmuştur.
çocuklar yararına yaptığı "shakhbat shakhabeet" şarkısı ile bir sürü yardım toplayabilmiştir, ayrıca bu şarkının içinde yer alan "chater chater" (yani akıllı, becerikli, efendi) şarkısı her ne kadar çocuk şarkısı olsa da tarafımdan sıkça dinlenmektedir.
yakın zamanlarda antakya'da bir alışveriş merkezinin açılışına gelmiştir ve ben gidememişimdir, üzgünümdür.
duraid lahham 1934 yılında suriye'de doğmuş olan sanatçıdır. Damascus üniveristesinde kimya okumuş ve bu alanda çalışırken bir yandan da tiyatro ve oyunlarını oynamıştır. daha sonraları tamamen oyunculuğa geçmiştir.
en önemli tiplemesi ghawar el toshi dir. kemal sunal'ın şaban tiplemesine benzer ama ondan daha açık bir şekilde politikayı eleştirmiştir (bkz: )ghawar el toshi.
politikal olaylar onu komedyen olmaktan politik sanatçı olmaya yönlendirdi. 1967 savaşı sırasında ülkesini hiç terk etmedi. hafız esad başta olmak üzere birçok başka arap ülkesinden de üstün başarı madalyası aldı.
ona arapların charlie chaplin'i dendi.
en ünlü tiyatrolarından biri 1979 yılında oynadığı "kasak ya vatan" tiyatrosudur. babası onu cennetten aramaktadır ve dünyada iyiye doğru giden şeylerin olup olmadığını sormaktadır. lahham önce her şey iyi der ama sonrasında ise aslında hiçbir şeyin iyi olmadığını "sadece keramet eksik" diyerek belirtir ve babası "beni tekrar öldürdün" der ve telefon kapanır. bundan sonra da lahham elindeki şişeyi kaldırır ve "şerefine vatanım" der ve ardından şarkısını söyler: "adını batmayan güneşe yazarım, senden başka sevecek ne var ki".
duraid lahham'ın senelerce canlandırdığı film karakteri.
kemal sunal'ın şaban karakterine benzer.
filmlerinde hep aynı karakterler vardır. yasin baqqush, hosni borazan, fattoum, yasmin, ebu 3anter..
ghawar hep fattoum'a aşıktır (yani fatma). fattoum da hosni borazan'ı sever çünkü hosni daha beceriklidir. yasin baqqush ghawar'ın beceriksiz arkadaşıdır. ebu 3anter de kabadayıdır ( anter'ın anlamı kabadayıdır).
birçok filmi vardır aynı karakterler olmasına rağmen hikaye hep farklıdır.
aynı zamanda "gharam fi istanbul" isimli bir filmi ghawar istanbul'da çekmiştir.
ghawar'ın fattoum'a ilan-ı aşkı.
bir kere güldüğünü görsem eriyip biteceğim lübnan'ın çınarı, muhteşem sesi olan sanatçıdır.
her şarkısını ayrı severim.
hele "bektobb ismek ya habibi" (adını yazarım sevgilim) şarkısını sevdiğimin gözlerine bakarak söylemek gibisi yoktur.
hele "li beyrut" u yok mu. her "beyrut'a kalbimden selam" dediğinde tüylerimi diken diken eden, gözlerimi dolduran şarkıdır. Müziği Rodrigo'ya aittir, oradan dinleyince daha ne kadar güzel yorumlanabilirdi ki dememek elde değildir.
hele "amara ya amara" sı yok mu. küçük bir kız çocuğunun ağaca çıkması nasıl yorumlanabilirdi ki. http://www.youtube.com/watch?v=SEyijlvdXu0null
daha nicesi, hepsini anlatsam. ama dinlemekten bıkmayacağım kesindir.
11 cümle yokmuş ama ben 10. cümleyi yazayım.
comte'un ingiltere'de yazıştığı ve ona karşılık gelen filozof John Stuart mill, pozitif bilimden değil, kesin bilimden söz ediyordu; ancak görsel mekanik modeli onun için de aynen geçerliydi: "[insan doğası bilimi] bugün astronomide ulaşılan kesinlik standardının çok gerisindedir; ama tidoloji'nin olduğu kadar ya da astronominin ancak ana olguyla ilgili hesaplamaları yapabildiği, fakat hareketleri hesaplayamadığı dönemindeki kadar bilim olamaması için bir neden yoktur."
Sosyal bilimleri açın, gulbenkian komisyonu'ndan
izmir bornova bu konuda çok kötüdür. okul yolu öyle eziyetli olur ki, bunu göze alıp okula gitmek için evden çıkarsınız ama tam da belediyenin taraflarından geçerken şemsiyeli olmanıza rağmen sudan çıkmış balığa dönüp, gerisin geriye bu sefer de eve dönmeye çalışırsınız.
hadi bakalım kolay gelsinnnn.
dersini sevdiğim ama kendisinden pek haz almadığım,
sınav sorularını başkasına hazırlatan ve derslerinde yoklamayı kendisi alan,
%80 oranında felçli, hasta vs. ama derslere gelmekten hiç ödün vermeyen, bağışıklık sistemi çöktüğü için hasta olan öğrencilerinin derse gelmemesini tembihlediği,
öğrencilerin omuzlarına dayanarak yürümeye çalışan insan.
muhtemelen de onu bir gün dekanlığın sıcak odalarında elinde kağıt ve kalemiyle sonsuzluğa uğurlayacağız.
Şu anda ses kaydını dinlemekte olduğum, hayranı olduğum tez danışmanım.
ses kaydını dinlerken daha iyi anladığım bir şey de vardır. o kadar hızlı düşünmektedir ki cümlenin sonunu hiç getiremez, sürekli yeni cümleler kurar.
örnek vermede üstüne yoktur, zira bilimi sistematik düşünme olarak açıklayıp ardından dedikodunun da en az 3 bilgiyi bir araya getirerek yapıldığı örneğini de kahkahalarımız arasında verebilmiştir.
"hakim, mahkeme, muhakeme, hakem, mahkum" görüldüğü gibi hepsi h, k ve m harflerinden yapılmış anlamları farklı ama birbirine yakın olan kelimeler. arapçada sesli harf yoktur ya hani, bu da onun gibidir. örnekler çoğaltılabilir.
"kitap, katip, kitabe"
Hangi açıdan kıyasladığınıza bağlı olarak değişir. Türkçenin neredeyse yarısı Arapça kelimelerden oluşur. Bunu düşünmeyen varsa bana "mahkum, mahkeme, muhakeme, hakim, hakem" kelimelerinin Türkçelerini tek tek saysın ve yaşamında onları kullansın. Bu kadar gereksiz bir tartışma yoktur, araştırma yapmasını bilmeyen bir grup kişi burada toplanmıştır.
Arapça dünyada konuşulan ilk dillerden birisidir ve diğer çoğu dilin de temelini oluşturur. Ama her dil kendine hastır, her dil ayrı bir güzeldir. Arapçası, Türkçesi, Fransızcası...
Ve söylemeden de geçemeyeceğim, hanginiz daha önce bir Arap ile karşılaştı, ya da bir Arap ülkesini ziyaret etti, ya da hiç olmazsa bir Arap klibi ya da Arap filmi izledi. Her Arap aynı değildir, her Türk gibi. Arabistan'dakiler iğrençtir, ama Lübnan'dakiler candır canandır...
