şimdi asıl değinmek istediğim konu şu; nasıl oluyor da dibe vurmayı başarıyorlar? buna akıl sır erdirmek imkânsız.
tamam geri zekalısın anlarım, hiçbir işten çaktığın yok onu da anlarım da sefalete düşmeyi nasıl beceriyorsun onu anlayamıyorum işte.
şimdi kabaca bir hesap yapalım:
bu seneyi baz alırsak ikramiye 50 milyon. böl dörde 12,5 milyon. hadi 2,5 milyonun vergiye gitsin. kaldı 10 milyon. 10 milyonun 3 milyonunu eşine dostuna verip dağıttın diyelim kaldı 7 milyon 1 milyona da bir ev bir araba bir yazlık aldın kaldı 6 milyon.
ulan yaa nasıl sinirimi bozuyor geri zekalıya bak!
o 6 milyonla hiçbir şey yapamayacak kadar salaksan koy aylık faize sana ayda 50.000 tl getirir bre deyyus!
Bazen öylesine çileden çıkaran bir durumdur ki anlatılamaz. Hele ki benim gibi takıntılı birisi için.
Anlatayım,
Küçükken yaşıma hitap eden kitapları değil de annemin kitaplığından romanlar, öyküler okuyordum. Özellikle öyküler beni çok mutlu ediyordu. Bir öykü derlemesi kitabı.. Bir kadın yazar... Cevo ya da Cemo adında hapishanede annesiyle birlikte yaşayan bir çocuğun, yine o hapishaneye girip çıkmış bir kadın tarafından bir iki günlüğüne eve götürülmesini anlatan bir hikaye.. Yazarın kocası başlarda çocuğu istemiyordu ama sonradan ona üzülüp yakınlık gösteriyordu. Hatırladıklarım bunlar...
iki yıldır bu öyküyü yeniden okumak için çırpınıyorum.
internet aramaları mı dersiniz, kütüphane kütüphane gezmek mi.. Nadir kitaptan siparişler mi dersiniz, kadın öykücülere dair tezler okumak mı... Yok, yok, yok!
Kadın yazarlarla ilgili bir derneğe mail bile attım. Yok!
tanım: kişinin mensubu olduğu dinin peygamberine yazdığı mektup.
iki cihan güneşi, gül simâlı peygamberim, dürr-i yetîm;
hayatta 'ölçü' kabul edilecek tek insan sensin. huzur, mutluluk ve iki cihanda refah yalnızca seni 'ölçü' kabul edenlerindir.
yarın 'mevlid kandili' ve seni kapitalizmin bir metası haline getirmek isteyenler sadece zenginlerin katılacağı ve ihtiyaç sahiplerinin; fakirin, borçlunun, yetimin kabul edilmeyeceği konferans salonlarında senin adını kullanarak egolarını tatmin edecekler. islam ahlakında yeri olmayan batılı geleneklere senin adını alet edecekler. seni anlamak ve yaşamak yerine...
sevgili peygamberim, anam babam yoluna feda olsun, şefaatini gerçek müminlerin üzerinden eksik etme.
eksik etme ki binlerce müslüman bebeğin kanına giren yahudi katillerine 'çığır açan lider', 'büyük komutan' diyen münafıklar kirli emellerine ulaşamasınlar.
'kişi sevdiği ile haşrolacaktır.' diyorsun, inandık ve iman ettik.
ve bil ki biz seni seviyoruz. senin sancağın altında haşrolmak istiyoruz. bizi bu şereften mahrum bırakma. sancağın altına kabul eyle.
başka bir hastalık sebebiyle hastanede yatan ve refakatçi olarak yanında bulunduğum kuzenimin doktoru (aynı zamanda akrabamız) kivide limondan 6 kat daha fazla c vitaminin bulunduğunu, günde 1-2 kivi tüketenin bu gribe asla yakalanmayacağını, yakalananların da bol miktarda su ve kivi ile kurtulabileceğini söyledi.
almanya'ya çalışmak için karısından anlaşmalı olarak ayrılan ve anlaşmalı olarak helga adında bir kadınla evlenen ali'nin serüvenini anlatır. beş yıl sonra alman kadın 'ya bana 40 bin mark verirsin ya da beni de türkiye'ye götürürsün' diye bir dayatmada bulununca alman kadını abimiz köye getiriyor. sırım gibi ilik gibi bu alman karısı dururken 120 kiloluk ayşe ile halvet olma çabaları, alman karıyı köyden kaçırmak için oyunlar oynama üzerine dayalı hayat siken bir film.
ıslık gibi evrensel ve insani bir hareketi bile ırklaştırma gayreti içerisinde olanların devrimci, halkların kardeşliği taraftarı olduğunu iddia etmesi ne kadar gülünç değil mi?
memleketteki her olumlu gelişmenin müsebbibi olarak kendisini ön plana çıkaran son kalıntılarını da günümüze bırakan hastalıklı bir psikolojiye sahip nesil.
türkiye'deki hakim kaos ortamının bir parçası olmakla suçlu bu nesil, neredeyse güneşin batıdan doğmamasının yegane sebebi olarak yine kendisini gösterir. bu derece benliğine aşıktır.
öyle bir an gelir ki, insan öyle şeyler hisseder ki ruhunun derinliklerinde... ve öyle gel-gitler yaşar ki ve hatıralar, başaramamışlıklar, yenilgiler bir vakit sanki saatlerini ayarlamışlar gibi bir anda topyekun öyle çullanırlar ki...
an gelir geriye dönüp baktığında bıraktıkların çöreklenip yüreğine öyle bir yer eder ki.
survivor'ı hazırlayanların türkçe imlâ özürlüsü olma durumudur. adamlar sürekli yazım hatası yapıyor. birilerinin bunlara soru eklerinin ayrı yazılacağını, bağlaç olan "de"nin ayrı yazılacağını, "muhaffak" diye bir kelime olmadığını söylemesi gerekiyor. aha da ben söylüyorum.
Acuncuğum, dil ve anlatım'dan çaktın kuzum, otur! sıfır!
sana bir türkçeci lazım, bu mühim göreve talibim. canım benim.
baskı altındaki toplumlarda sıklıkla görülür. Verilmek istenen mesaj, bazı imgelerin arkasına saklanır. Çünkü edebiyatçının karşısında ve üstünde ya hakim bir emperyalist devletin baskısı ya da silahlı bir yapılanmanın baskısı mevcuttur.
mesela;
Cengiz Aytmatov'un Gün Olur Asra Bedel adlı eserinin başında romandan bağımsız olarak, Sarı Özek bozkırına acıktıkça gelen bir tilkiden bahseder. burada aslında tilki, orta asya'daki türk devletlerine acıktıkça gelen sömürgeci sovyet rusya'dır.
25 Ekim 1956'da komünist zulmüne dur demek için başlayan bir öğrenci protestosu ile patlak veren ihtilal. neticede rus tankları bu girişimi kanlı bir şekilde bastırdı. fakat kızılların orta avrupa'da aldığı ilk tokat oldu ve bu sistemin türk coğrafyasında tutmayacağı bir kez daha görüldü.
bir medeniyetin başka bir medeniyet üzerinden mirasçılık yapmaya çalışması.
cumhuriyet devrinin başlarında yapılan hatalar zincirinin bir halkası da eti, sümer gibi ölü medeniyetlerin enkazından mirasçılık yapmak olmuştur. bu hatadan da vaktinde dönülüp vazgeçildi, dil devriminde olduğu gibi...
bu noktadan hareketle, şimdi sümerce-türkçe ilişkilerini abartarak ısıtıp ısıtıp önümüze sürmenin bir manası yok.
biz aracısız, koşulsuz, komisyoncusuz, ilk kaynağından "buz gibi orta asyalıyız, türk'üz."
kelime anlamı olarak "çalışkan kişi". bozkurtlar serisinin canlı karakterlerinden biri.
romanın başında yüzbaşıdır, daha sonra binbaşılığa yükselir. almıla adında bir kızı vardır ki nice yiğitlerin gönlünü yakmıştır.
Kıraç Ata'dan "büyük günler geliyor... kıtlık olunca ay parçalanacak. kara kağanı öldürmeyeceksin... onu tasa öldürecek... bir ulu şehirde toplanmış kırk er görüyorum... aralarında sen de varsın... yağmur yağıyor... irmağın kıyısında dövüşüyorsunuz... budun kurtuluyor... adınız unutulmayacak... 1300 yıllık ölümden sonra dirileceksiniz... acunun batımına dek adınız gönüllerde kalacak..." sözlerini işiten (yanlış hatırlamıyorsam) ışbara alp'ın onbaşısı, ya da Çinli Şen-King'in yüzbaşısı da olabilir.
hayır! sanmayın ki bütün cd'yi aynı şarkıyla dolduran arkadaşı tenkit edeceğim! hayır!
evet, replay tuşu şarkıyı baştan dinleme konusunda oldukça işlevseldir. Ancak baştan sonra aynı şarkıyla doldurulmuş cd'nin bir ruhu vardır bu inkar edilemez.
corum'a uc bes km kala yuksekce bı yerden gozuken tabela. Bunu her gordugumde yuzumde engel olamadıgım pıcımsı bır gulumseme ıle yakalıyorum kendımı, oyle oldu yıne az once.