Yapı meselesidir. Lise yıllarından beri buz gibi olunmak istenmesine rağmen sadece ve sadece sıcak biri olmaktan ileriye gidilmemektir. Sıcak olsanız da insanlara herşeyi anlatmazsınız. Ama soğuk insanları hiç sevemedim yalnız garip bir şekilde istedim de açıkcası.
çoğu insan özgüvenle ve egoistlikle karıştırır ama gram alakası olmayan bir konudur. egoistlik ; kişinin diğer insanlar arasından sıyrılıp kendine yer edinme çabasıyken özgüven ise bir şeyleri yapabileceğine inanmasıdır. narsistlikte ise kişinin kendini kanıtlamasına gerek duymadığı gibi zaten en iyi olarak kendini gördüğü gözlemlenir. bir aynanın karşısına geçtiğinde ya da yalnızken düşündüğünde bu benden daha mı iyi ikilemine kapılmaz.
gelelim öznel fikirlerime. hayatta çok önemli şeyler başarmak için bazı insanları değil çoğu insanı kulak ardı etmek gerektiğini düşünmekteyim. ve hayattaki başarılı kişilere baktığınızda (istisnalar kaideyi bozmaz.) narsist kişiliklere sahip insanlar göze çarpar. bazı arkadaşlarım ya da yakın çevrem soruduğunda bende "evet narsistim" demeyi yeğliyorum. gerçekten hayatta hırsları ve inatlarınız varsa bu gerekli.
cinsmiyim bilinmez ama cidden yağmurlu ve kapalı havalarda afakanlar basıyor depresif oluyorum . güneşin eksilmediği yerlerde mi yaşasam diye düşünmüyor değilim.
çocukluk mesleğim. çok net hatırlıyorum ankara da kreşe giderken kreş bahçesinde geçirdiğimiz serbest zamanlarda kelebekleri kovalardım. sonra çiçeklere konan kelebekleri yavaş ve sessiz hareketlerle kanatlarından yakalamaya çalışırdım . su şişesine hapseder sonrada bazen salıp bazende saklardım. 25 yaşıma geldim artık kelebekleri eziyet etmiyorum . kırda çiçekte görünce yine eskisi gibi inceliyorum hatta yakalayıp yakından bakıp bırakıyorum .
her insan yapısı farklıdır tabi . aşırı hırslı bir insan olmama rağmen kariyer peşinde koşmayı doğru bulmuyorum. geçen gece tüpraşta çalışan bir arkadaşımla buluştum o anlattı. koç holdingin ceosu mu genel müdürümü ne emin değilim ama eşi tüpraşta bir konuşma yapmış . işte kadın "hep çocuklara babanıza anlatacağınız şey 5-6 cümleyi geçmesin yavrum çok uzatmayın" diyormuş. bren çocuklarımla ilgilenmeyip , her gece onlara masal anlatmayıp , sohbet etmeyeceksem neyleyim o kariyeri ? aylık gelirim 100 bin tl olacaksa ama böyle bir yaşantım olacaksa kati suretle istemem. benim kariyer hedefim 40 ım dan sonra dünyada bazı şeyleri kabul ettirmiş eski iyi bir mühendis acemi bir sığır çobanı olmak.
kısacası aile yanında muhafazakar yerlede büyüyüp er kişinin ya da kadın kişinin (farketmez) dağıtması olayıdır. önceden bara gitmemiş , içmemiş , sıçmamış birey ortamlara akar. şuan ramazan diye aklıma geldi tüm ramazan orucunu tutup başka şehirde okumaya geldiğinde cluplara , barlara kadar takılmaya giden zat-ı muhterem aile yanına bayramda seyranda gittiğinde süt dökmüş kediye döner. ha evet her insan aynı başlamıyor yaşadığı şartlar aynı değil dolayısıyla ama o zaman iki yüzlü olma. cluba gidiyorsan hiç alakan yokmuş gibi davranma ailenin yanında ya da gitme millete özenip. bir de bununla hava yapan ergen tayfa vardır o ayrı bir konu. evet bara , kılaba gidiyorum
zoruna gidenlere edit: başlığımın altında bazı karaktersizler pislemiş , galiba o güruhtan onlarda. karakter sahibi insan olmak çok önemli. kişilerin analiz ederken toplumun geneline bakılır ona göre gözlem yazılır.
her olaydaki şansızlığım işe başlarken de sürdü. işin ilk günü tek seçtiğim yemek taze fasülye vardı . daha sonrabugün ise Fransızlarla görüşme yapacaktım ama şirket arabasının benzini yokmuş o da bana girdi. bu da yetmedi tam alt geçitten geçerken arabanın motoru bozuldu rezil bir şekilde şirketten birini aradım. bir de onu geçtim tünelde kalmak ne demek arkadaş * yeter mi yetmedi kurtarıcı çağırdılar şirketten tabi bu sırada Fransızlar arıyor yaklaşık 1 saate geleceğimi söylüyorum ama herşey bombok. neyse çekici geldi o sırada şirketten biri de beni almaya geldi ama çağırdığı çekici bu değilmiş. fırıldağın birisi almış arabayı neyse 2 çekiciye para vererek sorunu çözdük. sonuç olarak Fransızlarla görüşemedim bugünde başka bir aksilik olmadan sağ salim eve varıp orucumu açarsam amenna.
ülkenin her köşesini sevip bağrına basmak yabancı ülkelerin özentisini ve özlemini çekmemektir benim için. hiç siyasete girmeyeceğim ya da o olmasa bu olmasa gibi şeylere girmeyeceğim . çünkü bıktım bu siyasi ya da sadece göze batan konulardan . hatta yanımda konuşan insandan da adım adım kaçıyorum . ben çok ülke de gördüm çok şehir de gezdim . türkiye de 2 şehir gezip de "türkiyede yaşanmaz abi yaee" diyenlerden oldum olası hiç haz etmedim. ya da almanya ya Hollanda ya halasının amcasının yanına gidip en fazla 2 market alışverişi yapıp yakındaki plazayı gezen insanlardan bahsetmiyorum bile . türkiyede 65 şehir gezdim. 12 yaşımdan beri geziyorum liseden sonra büyük çoğunlukla yalnız ya da arkadaşlarımla gezdim. ha yurtdışına interraile de çıktım. gittiğim yerlerde güzeldi ama öyle ben burada yaşar burada ölürüm de diyemedim. dediğim gibi sosyal hayat falan gibi konuları tartışmıyorum. objektif olmak zorunda da değilim . ama ülkeme döndüğümde yemekleri özledim insanları özledim en sevmediğim şehirleri bile özledim. yurt dışında ise sadece Barcelona , sevilla , alicante , floransa vb. gibi yerleri sevdim . evet insanların sosyal yaşamı derseniz çok iyi taktir ettim cidden . mesela göbekli göbeksiz herkes caddelerde koşusunu yapıyor . türkiye de garip garip izliyorlar bu rahatsız edici tabi. ama dediğim gibi ayrıntılara takılmak istemiyorum .
öncelikle abartmadan söylüyorum aylık 4-5 dergi takip eden bir insan olarak türkiyedeki tarih dergilerinin yetersizliğine dem vurarak sözüme başlıyorum.
öncelikle #tarih adlı pespaye bir dergi ile girişimi yapayım. bu dergi NTV tarih iken çok güzel örnekler veren dolu bir tarih içeren türk tarihin Osmanlıdan ibaret olmayan bir tarih olduğunu herkese gösteren bir dergi idi. ama farklı yazılardan dolayı çok büyük tepkilerde çekiyordu(dersim yazılarından dolayı). fakat kendi kimliğini oluşturup #tarih adına büründüğünde iyice çığırından çıkmış bir müsvedde haline geldi. sürekli azınlıklardan bahseden yok Osmanlıdaki gayrimüslim kitapçılar, ermeni doktorları gibi yazıları baymaya başlamıştı. dengeyi kuracağım derken bazı şeylerin dozunu fazlasıyla kaçırıyordu. son sayısını okuduktan sonra liseden beri takip ettiğim ve arşivlediğim dergileri ilk işim çöpe atmak oldu. ermeni tehcirine ermeni soykırımı diye söz edip doğu anadoluda o dönemde katliam yapıldı diye de eklemesiydi. şuan adını hatırlamadığım Bilkent te öğretim üyeliği yapan karaktersiz bir şahsiyet konu edinmiştir. türkiyede ki en büyük tarihçilerden ilber ortaylı ve halil inancık bile ermeni katliamı yoktur diye üstüne basa basa söylerken hala bazı şahıslar kibirle katliam olduğunu söyleyebiliyorlar. sadece tek üzüldüğüm nokta ise o kağıt parçalarına bunca zaman para verip arşivlemem oldu. kendimi vatan haini gibi hissettim.
derin tarihe gelecek olursak bundan 3-4 sene önce yanlışlıkla NTV tarihle fontları benziyor diye aldım sonrada farklı görüşleri de okumak için yılda 1 kez falan alırdım. sürekli akp nin propagandasını yapan Atatürk' e laf söyleyen şeriatçı bir dergidir. Genel yayın yönetmeni sanırsam mustafa armağandı. kadir mısırlıoğlunun da bu dergide olmamasına şaşırdım açıkçası.
atlas tarihe gelecek olursak en dolgun yayınlı ve objektif tarih anlatan dergi olarak görüyorum. fakat ilber ortaylının da olmasından dolayı mıdır bilmem ama sürekli Osmanlı tarihi pompalanıyor.türklerin tarihinin sadece Osmanlıdan ibaret olmadığını düşünüyorum. en önemlisi Timurlular, hunlar, göktürkler bunun gibi pek çok türk devletinin tarihi incelenmelidir. ve türklerle de kalmayıp atıyorum Filipinler, inglizler, endonezyalılar , ispanyollar gibi devletlerin de kısa tarihinden söz edilmeliler.
ve sözümü tekrar yeterli tarih dergisi olmamasına bağlayarak bu kadar geniş tarihli bir milletin geniş tarih dergisi yayınlarına ihtiyacı olduğunu belirtmek istiyorum.
bazen gerçekten şaşırtıp dumura uğratan olaydır. evet normal bir ilişkide duygu yüklü bakılabilir ama iki anormal insanın ilişkisinde biraz garip kaçabilen bir durumdur. bu durumu şöyle özetleyebiliriz kız arkadaşınız (ya da erkek) genelde size duygularını açmıyorsa ve içinde bazı şeyleri yaşıyorsa tahmin etseniz bile bilemezsiniz. bugün başıma böyle bir olay geldi. sevgilim beni tren istasyonunda yolculamadan 45 dk önce oradaydık. fakat besbelli ortalık hüzün kokuyor sadece benim melankolikliğim değil o sapasağlam duvar gibi gözüken kız bile çözülmüş. o da bana dalıp dalıp gidiyor. sanki içinden gitme diyor fakat düşünceli olduğundan üzmek istemiyor. keşke gözlerinin dili olsa ve konuşabilseydi. her buluşmamızda geç kalan kız bu sefer üzgündü ve doyamadık birbirimize. istasyonda anons sesi duyuldu '' ankara'ya gidecek yolcular ikinci perondan binebilirsiniz. '' diye ve o an elimi tuttu '' bekle en son sen git dedi. '' ben o sıra çakıldım kaldım çünkü hiç beklemezdim. evet çok duygusal olan ama dışarıya bir milim açık vermeyen o kız beni o an istasyonun fayanslarına yapıştırdı sanki. evet en son ben gittim ama gidemedim sanırım. bir kez öptüm sonra bir kez daha... güvenlikten geçtim ve o sıra öyle dalmışım ki omuz çantamı dangalak gibi omzumdayken adama dedektörle kontrol ettiriyorum adamsa '' sende geçeceksin zaten kapıdan '' diyor o an aklıma geliyor tekrar geçiyorum ama allak bullağım cep telefonum bozuk paralarım cebimde tabi ötüyor güvenlik kapısı. güvenlik o salak halime acıdı mı ne bilmem ama '' tamam neyse geç '' dedi. ben aceleyle omuz çantama sarılıyorum içinde tabletim falan olduğundan değil pek umrumda da değil. içinde sevgilimin bana verdiği fuları olduğundan. o sıra sevgilimse hemen yan tarafta duruyor. bir kez daha öpüyorum ve tam dönüp gidecekken içli içli bana bakıyor bende ona...
uludağ sözlük yazarlarının katılabileceği bisiklet sevdalılarının bir araya geldiği topluluktur. yakın tarihte uzun yolculuk rotası da başlatılacaktır.
olymposta bulunan bardır. güzel müzikler çalınmasına rağmen gidenler ihtiyar heyetini andırır. dans yerine masada acı çekermiş gibi kıvranan tipler cabasıdır.
isminin aksine insanlarının çok sıcak kanlı ve sempatik olduğu topluluktur. hatta içlerinden bir tanesi bir mühendise göre çok sosyaldir. flamenko gitar çalar ve aynı zamanda milli kayakçıdır.
gidip bir sürü anı ve macera yaşanılası tatildir. pek kışın kimsenin olacağından umudunuz yoktur fakat karşılaştığınız olaylar bambaşka kişilerle ve maceralarla karşılaştırır. ama odanız soğuk olcaktır ondan çok kalın giyinmeli ve 24 saat klimanız açık olmalıdır.
yapılan genellemelerdir. ama mühendislerin dahi olması kadar giyim zevkleride vardır lakin derslerde kolay olması açısından cepli gömlek tercih ederler bir cebine bilimsel hesap makinesi diğerine kalemler konularak koridorlarda gezerler...
bambaşka tadlar ve hazlar yaşatır insana. çok sıkı giyinilmelidir ve o ana kadar yenen tüm portakalların tadı unutulmalıdır çünkü sabah uydandığınızda ağaçtan koparıp yiyeceğiniz portakalın tadı bambaşkadır. kışın ceneviz kalesinede çıkılmalıdır daha bir başka olur o zaman ...
vizesine hazırlandığım derstir. elektrik-elektonik mühendislerinin bir o kadar sevdiği fakat bir o kadar da küfredip çile çektiği derstir. hele o dersin hocası antikaysa sen gör...
yine kar yağıyor sokaklara
sana yar yol bulamıyorum
dinlenmiyor şu gönlümün kavuşmak endişesi
gözlerin cezayir menekşesi
imdat yine mi yol
imdat yine mi kar
imdat yine mi karlardan
yollar örtülüyor
yaptığın cezaya girer senin
gün olur her alev küllenir
küllenmiyor şu yangının büyüyor hay aksi
gözlerin cezayir menekşesi
bu yağan karlar gönlümün ceza-i müeyyidesi
gözlerin cezayir menekşesi
aynı zamanda gerçekten hasretin ne olduğunu bilen sanatçılardandır. böyle harbi adamlar dünyada bir kaç tanedir onlarda harcanır gider. çok mu retro takılıyorum bilmiyorum ama eskiden aşklar daha iyiydi. elinde telefonlar cık cık mesaj yollamıyordun aksine emek verip yazdığın mektupları heyecanla postacıya verip ulaşmasını bekliyordun. her zaman buluşamıyordun fakat belkide bazı şeyleri değerli kılan buydu dimi sözlük ?