Bak ardacım fenerbahçeye olan aidiyet duygunu fenerbahçeye olan bağlılığına hepsine saygı duyuyorum ama fenerbahçe sana hiç bir zaman aynı hisle yaklaşmıycak yaşın daha çok genç biraz araştır senin gibi zamanında kaç yeteneği bu çapsızlar harcadı biliyormusun ne yetenekleri klübelerde çürüttüler bir bilsen bu klüp sana birşey vermez güzel kardeşim eminim içinden ee ben düzenli oynamazsam bana düzenli şans verilmezse ben nasıl gelişim kaydedicem klübüme nasıl katkı sağlıycam diye içinden geçiyor diğmi ha işte sezon sonumu olur artık ne zaman olur kaç bu klüpten potansiyelini yeteneklerini ve gelişimine katkı sağlıycak bir avrupa klübünde kariyerine devam et Misal bundesligadan sana bir talip çıkarsa düşünme bas git ligdeki konumuna da bakma örnek neden dortmund bayern yada leverkusen değilde leipzig köln frankurt diye düşünme o klüpler birer futbolcu fabrikası almanlar potansiyelli yetenekli ahlaklı çocukları severler sana fenerbahçede hayatın boyunca göremiyceğin gelişimi eğitimi sunucaklar duygusal olma duygusal düşünme güzel kardeşim çünkü senin şu an oynadığın klüpte en başta başkanın olmak üzere duygusal olan hiç kimse yok.
Çin, yalnızca ihracatını veya Çin dışındaki pazar payını artırmak için satın almalara yoğun bir şekilde harcama yapmak gibi önceki hatalarından ders çıkaran bir ülke. 2007-2019 yılları arasında Çin'in gayrisafi milli hasıla (GSMH) hacmi 3,5 trilyon dolardan 14 trilyon doların üzerine çıktı, yani yaklaşık 4 kat yükseldi.
Çin ekonomisinin hacmindeki bu artış, dikkate değer bir teknolojik gelişme ile aynı zamana denk geldi.
Bunun sonucunda yüksek teknoloji ürünleri ihracatı iki katına çıkarak 343 milyar dolardan 715 milyar dolara yükseldi.
Yüksek teknolojik ürün ihracatı, ülkenin teknik endüstrilerdeki kabiliyet ve kapasitesinin yanı sıra, bu endüstrilerin küresel olarak rekabet etme ve diğer gelişmiş ülkelerin endüstrilerine üstün gelme gücünü de yansıtıyor. Peki Çin bu dönemde ileri teknolojilere dayanan endüstrilerini ikiye katlamayı nasıl başardı? Son on yılda çin kalkınmada üç ana politika izledi. Birincisi, tersine mühendislik ve bu Çin'in en çok bilinen politikası. Bu politika kapsamında Çin, gelişmiş ürünler satın alıyor ve benzer ürünler üretmeleri için mühendislerini ve bilim adamlarını bu ürünleri incelemekle görevlendiriyordu.
Çin, bu ürünleri taklit etmekte öyle başarılı oldu ki, Çin endüstrisinin adı gelişmiş Batılı endüstrileri taklit etmekle ilişkilendirildi.
Çin bu yöntemi konvansiyonel silahlardan savaş uçaklarına kadar askeri endüstrilerde çok kullandı.
Birçok Batılı şirket tersine mühendislik yöntemini kullandıkları için Çinli şirketlere dava açmaya devam ediyor. Bu davaların en sonuncusu, Huawei'yi tersine mühendislikle teknolojisini çalmakla suçlayan Apple'ın açtığı davaydı.
Çin, diğer ülkelerin yapmadığı bir şey yapmıyor. Avrupa, endüstri kollarını geliştirmek için ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra fikri mülkiyet yasasını ihmal etti.
ABD de Avrupa'daki sanayi devriminden sonra bu devrimi yakalamak için aynısını yaptı.
Bu dönemde Sovyetler Birliği, ABD'nin askeri üstünlüğüyle yarışmak için nükleer bomba tasarımlarını çalmıştı.
Çin de ticari veya askeri amaçlarla olsun teknolojik olarak gelişmek için aynı şeyi yapıyor.
Çin'in takip ettiği ikinci politika, teknoloji şirketlerini satın alma, ardından teknolojilerini (zorla veya başka şekilde) Çin'e aktarma politikası.
Bunun en belirgin örneklerinden biri, 2010 yılında Çinli otomobil şirketi Geely'nin, o zamanlar Ford bünyesinde bulunan ünlü isveçli Volvo Şirketini satın almasıdır.
Ford, geçen 10 yılda yaşanan finansal krizden etkilendiği için birçok şirketini satmak zorunda kalmış ve Volvo da onu 1,3 milyar dolardan fazla bir fiyata satın alan Çinlilerin payına düşmüştü. Bugün bunun sonucunda, Çin dışında Geely otomobilleri önemli ölçüde gelişti ve yükseldi.
Başka bir örnek, IBM'in kişisel bilgisayar (PC) üretim bölümünün satışıdır. Çinli Lenovo Şirketi bu birimi 2005 yılında yaklaşık 1,25 milyar dolara satın aldı. Bugün Lenovo, PC pazarında en büyük küresel paya sahip (dünyadaki PC satışlarının dörtte biri Lenovo'ya ait).
Çin, dış yatırım ve satın alımlarında özellikle robotik, yapay zeka ve artırılmış gerçeklik teknolojileri, sürücüsüz otomobiller, genom düzenleme teknolojileri gibi geleceğin endüstrilerini etkileyen teknoloji şirketlerine odaklandı.
Bu yatırımlar arasında birleşmeler, satın almalar, melek yatırımlar, startupları kapsamak, desteklemek, hızlandırmak ve finanse etmek yer alıyor.
Bu operasyonların çoğalması, Trump'ı Çinli şirketlerin Amerikan teknoloji şirketlerini satın almasını engellemeye sevk eden faktördü.
Nitekim bu politika 2015 yılında yani Trump göreve başlamadan önce doruğa ulaşmıştı.
Çin'in bu alandaki üçüncü politikası ise Ar-Ge'dir. Ar-Ge, teknik endüstrilerini geliştirmek amacıyla Çin'deki şirket ve araştırma kurumları tarafından yürütülen orijinal operasyonlardır.
Bugün Çin, 2 trilyon doları aşan küresel Ar-Ge harcamalarının yaklaşık yüzde 21'ini oluşturuyor ve ABD'den sonra ikinci sırada yer alıyor.
Çin'in Ar-Ge harcamaları yılda yüzde 18 oranında artarken, ABD'nin harcamaları yalnızca yüzde 4 artıyor. Yani Çin'in önümüzdeki yıllarda ABD'yi geçmesi bekleniyor.
Ar-Ge alanında çalışan Çinli insan gücü 2000 yılından bu yana 5 kat artarak 1,65 milyon kişiye ulaştı. Çin, öğrencilerinin Çin dışında eğitim alması için büyük yatırımlar yaptı. Yalnızca 2014 ve 2015'te, çoğunluğu ingilizce eğitim veren üniversitelerde olmak üzere Çin dışında eğitim alan Çinli öğrencilerin sayısı 800 bini aştı.
Çin'in ekonomik davranışlarını inceleyenler, gelecekte ekonomik büyümenin kılcal damarlarını oluşturacak alanlara odaklandığını görecektir.
Çin, yalnızca ihracatını veya Çin dışındaki pazar payını artırmak için satın almalara yoğun bir şekilde harcama yapmak gibi önceki hatalarından ders çıkardı.
Kısa süre önce bu stratejiyi, uzun vadede kendisine daha fazla fayda sağlayacak satın almalara odaklanmak şeklinde değiştirdi. Çin bugün bu 3 politikayı uygulamaya devam ediyor.
Sürekli olarak Batı'nın teknolojilerini inceliyor. Dünya çapında, teknoloji şirketlerini, özellikle de yenilenebilir enerji alanında faaliyet gösteren şirketleri satın almayı, Ar-Ge'ye cömertçe harcama yapmayı sürdürüyor.
Bu politikalar, analistlerin Çin ekonomisinin büyüklüğünün önümüzdeki 20 yıl içinde ABD ekonomisinin büyüklüğünü aşacağı, 2050'de Çin ekonomisinin büyüklüğünün ABD'li muadilinin yüzde 150'sine ulaşacağı tahmininde bulunmaya sevk etti. Neticede hobi sahibi ve sosyalleşmeden çok robot gibi hayvan gibi toplumunun tamamına üretme ve geliştirme politikasını benimsetmeyi başarmış bir ülkenin enflasyonunun yüzde 1’e gerilemesine şaşırılmamalı.
Allahan cahili yardımlar kesilir yazmış o yardım fonunun daha nerden geldiğindenden bi haber otobüse bindirilir bu iş biter demiş bide bu salağan uluslararası hukuktan’da haberi yok hatırlatıyım herifler artık vatandaşlığa geçti devlet yardımı olmazsa bu iş biter demiş. Ee gerizekalı sana paragrafın başında söyledik o yardım dediğin fon araştır bakalım nerden geliyor . Sonuç Cahil insanlar davul gibidir. Sesi çok çıkar ama içi boştur. Haa keşke çok sağlam temeller üzerine kurulmuş istikrarlı bir ekonomimiz olur teknolojide sanayide bilimde level atlamış bir ülke olmuş olsak tamam herkesi karşına alır banane ulan benim sorunummu der çıkarsın işin içinden e öyle uluslar arası platformda öyle bir pozisyondada değilsin söyle bakalım nasıl olucak. Birde bana trol diye laf sokmuş Gerçii bunları yazan salağanda sayfasındaki paylaşımları görünce bunları yazmasınıda yadırgamadım.
Şuan bulunanları göndermek ne yazıkki imkansız o tren kaçtı siz avrupa birliğinin türkiyeyle yaptığı mülteci anlaşmasından haberdarmısınız? peki o mülteciler için her ay türkiye ödenen fondan haberdarmısınız? Bırakın göndermeyi siz buna kakıştığınız anda ekonomisi pamuk ipliğine bağlı olan türkiyenin yediği amborgolar sonrasında burda ete iki haftada bir zam gelmesi başlığı yerine ete iki günde bir zam gelmesi başlığını açar durursunuz Üstelik bunların kaç milyonu vatandaş oldu haberiniz varmı ne yapıcan vatandaşlıktanmı atıcan şu saatten sonra yenileri gelmesin yeter bizim için.
Yıllardır hem premier ligde hem şampiyonlar liginde bir türlü istenilen o çıkışı yakalıyamamış klüp aslında fena futbol oynamıyorlar fakat rotasyonu olmayan bir kadroyla’da eski günlerine yavaş yavaş dönen bir milan karşısında’da turu evinizde böyle verirsiniz işte Bu klübün her zaman yaptığı yanlış transfer dönemlerinde takıma doğru takviyeleri bir türlü gerçekleştirememesidir üstüne daniel levy gibi son derece pinti kaliteli değilde daha çok iş görsün tarzında oyuncu tercihleri seçimi olan bir başkanada sahip olmaları işleri sportif olarak iyice çıkmaza sokuyor bir kere en başta Pochettino’yu harcamıycaklardı sonrasında morunhio tercihleride bir halta yaramadı neden çünkü morunhio futboldaki taktiksel olsun bilimsel olsun tüm yeniliklere kapalı bir hoca sonrasında tercih edilen nuno espirito denen cemaat kaçkını kılıklı çapsızın takımın başına gelmesi dibin başlangıcı oldu bir kere conte denilen suratından bok akan herif turnuva teknik direktörü değildir kariyerine bakın başarıları daha çok lig başarısı şampiyonlar liginde bir icraat’ı yok thomas tuchel kloop guardiola gibi turnuva hocası olarak tanımladığımız hocalar gibi bir isim değil sadece a ve b planı olan bir adam. O kadar Sonrası yok bahsettiğim isimlerin dikkat edin meredeyse her yarım saatte bir karşılaşma içinde farklı dizilimlerle farklı varyosyonlar’la oynuyorlar tabii birde tüm bunlara contenin oyuncularına level atlatabilen bir özelliğinin olmamasıda eklenince yıllardır beklenen o başarı bir türlü gelmemekte ben yönetimin en kısa sürede conte denen vasıfsızı şutlayıp Pochettino‘yu takımın başına getirmesi gerektiğini düşünüyorum eğer önümüzdeki sezonda conteyle devam kararı alırlarsa şu anki konumlarından west ham united konumuna düşmeleri kaçınılmaz.
Tüm insanlık olarak el ele tabiatın doğanın sonunda içine ettik dünya kaynakları artık insan oğlu için yetersiz çünkü dünya nüfusu hayvan gibi artmakta egzoz salınımları sanayi atıkları ve daha birçok faktör bizleri bu günlere getirdi başta fransa amerika çin almanya gibi ülkelerin bunda rolü çok büyük siz zannediyormusunuzki bu ülkelerin sanayi vs gibi atıkları yada benzeri şeyleri doğaya bırakmama üzerine bazı projelere kafa yorduğunu umurlarında bile değil emin olun ama tabii tabiatın bu umursamazlığa’da yanıtı çok sert olucaktır en basit istanbul’un iklimi gitgide bildiğin tropikalleşiyor yakın bir gelicekte belki mevsimsel olarak ne anormalliklere tanıklık edicez hele hele bu yaz ben baraj doluluk oranlarınıda düşününce cümbüşü hayal bile edemiyorum insanoğlu gerçekten bir kanser türü hayvanlar kadar bile doğaya tabiata sahip çıkamadık . Sonuç olarak doğanın insanlığa ihtiyacı olmayabilir fakat insanlığın doğaya ihtiyacı var.
Yine yeniden şampiyonlar liginde ikinci turda elenmiş takım şu mal araplar parayı basarım yıldızları kaparım başarıyada ulaşırım gibi futbolda varolmayon bir düşünceye sahip oldukça ikinci turlarda daha çok tokatlanırlar bu klüpte sorun oyuncularda ruh olmaması geeçekten sahadaki oyuncular başta olmak üzere tüm klüpte ruh yok ee zaten takımdaki oyuncuların bir çoğu hemen hemen her başarıyı kariyerlerinde elde etmiş bu yüzden…kine takmama havası hakim futbolcularını bu kadar şımartan başka bir klüp herhalde dünya üzerinde yoktur düşünün carlo ancelotti bile bu oyuncu grubunu adam edemedi herifler sporcu kimliğinden çok internet fenomeni gibi takılıyor üstüne takımın başında ne halt olduğu belli olmayan mal bir teknik adam’da olursa bayern gibi bir alman panzeri sizi iki maçtada tokatlar bu kadronun baştan sona revize edilmesi gerek çünkü hiç bir oyuncunun klübe karşı bir aidiyet duygusu yok klübe saygısı yok hatta oyuncuların birbirine bile saygısı yok Takımdaki oyunculardan tut yönetimdekilere kadar herkes …kimden aşşağa kasımpaşa modunda Bu felsefeylede şampiyonlar ligi gibi bir organizasyonda yıllarca hep ikinci turlarda rakiplerinize tokatlandığınızla kalırsınız.
Reis şu havuz medyasına bi söyleyiverde bi osmanlı dizisimi olur yada bordo bereli dizisimi olur şunu bir dizide araya sıkıştırsınlar yoksa esra erol programında yorumculuğa kadar düşücek.
Reisin yenilgiyi ilk kez tattığı hemde tam 2 kere ve ikincisin’dede tarihi farkla istanbulu teslim ettiği seçimdir binali en baştan zaten yanlış bir adaydı adamın profili ortada vizyonu ortada hiç şüphem yok kendi seçmeni bile binali’nin ismi açıklandığında lan bunlar bizle ….şakmı geçiyorlar diye içlerinden geçirmişlerdir aynı hata ankara içinde geçerliydi ve orayıda mansura elleriyle verdiler gerçi özhaseki binali gibi bir model değildi ama millet adeta mansur yavaşı oya boğdu Aslında yerel seçimlerde özellikle istanbul seçimi belkide türkiye tarihinin en gerilimi yüksek seçimiydi diyebiliriz ama reis ilk siyasi hatasını bence istanbul seçimlerini tekrar ettirmekle yaptı ne olursa olsun bakmayın bizim milletimiz böyle böyle anlarda mağdur olana devasa bir destek verir reiste sanırım istanbula olan rant aşkından bunu hesaba katmadı ve türkiyenin iki büyük şehrini muhalefete hediye etmiş oldu.
Canım ülkemde ruh hastalarının tekrar haberlere konu olan bir başka manyaklığı yani boşuna hukuk hukuk diye bi yerlerimizi yırtmıyoruz buyrun işte cezalar caydırıcı olmazsa bu ve bunun gibi daha nelere tanıklık edicez adam biliyorki başına hiçbir şey gelmiycek hakim karşısına sade takım elbise giyip çıksa iyi halden yırtıcak kıza yaptığının aynısını bu manyağa ceza olarak yap bakalım bir daha ne kendisi nede kendisinden sonrakiler böyle birşeye cesaret edebilir yazık 21 yaşındaki gencecik bir kızcağaz yaşamı boyunca hem yüzündeki izle hemde zihnindeki o anın travmasıyla hayatına kaldığı yerden devam edicek ne desek boş.
Dizi önerileriyle başlamıştm filmlerle devam ediyorum. 1:) Platform Her katında iki kişinin kaldığı çok yüksek hapishane benzeri bir binada, haksız düzenin ve sınıfsal farklılıkların incelendiği sosyal bir deney anlatılmaktadır. Yemek önce üst kattakilere veriliyor arta kalanlar ise alt katlara gidiyor. Üsttekilerin bolluk içinde yaşadığı, alttakilerin açlıkla mücadele ettiği bir sistem ve muazzam bir kaos. ispanyollar geeçektende sinemada iyi işler çıkarmaya başladılar. ( kesinlikle atlamayın derim). 2:) 22 Jully Filmimiz, 2011 yılının 22 Temmuz'unda Norveç'i tam anlamıyla kana bulayan gerçek bir terör saldırısını konu alıyor... Öncelikle "Şimdiye kadar nasıl izlememişim!" diye yakındığım bir film oldu bu. Söylemek istiyorum ki bu filmin ilk çeyreğinde, görüp görebileceğiniz en gerçekçi, en sarsıcı, en etkileyici saldırı sahnesine şahit olacaksınız. Öyle sade, öyle gerçek ve öyle sarsıcı bir saldırı sahnesi çekmişler ki, bir an bir filmi değil de 22 Temmuz 2011'de olanları kaydeden bir kameraya ait görüntüleri izliyorum sandım. Hani birden çok kötü bir şeye şahit olursunuz da kan birden beyninize sıçrar, kalp atışınız hızlanır bir anlık afallarsınız ya, işte bu filmin ilk çeyreğinde tam olarak başıma bunlar geldi diyebilirim. Ciddi anlamda çok etkinlendim. Filmin devamında ise, bu saldırıdan sonra yaşananları izliyoruz. Peşin peşin uyarayım; Bu filmde gördüğünüz pek çok sahne sizi çok ama çok kızdırabilir. "Neden böyle yapmıyorsunuz abi?!" diye çıldıradabilirsiniz fakat Norveç, tarihlerindeki bu kanlı olayı filmleştirerek, bir teröriste demokrasi ile nasıl ders verilir tam olarak tüm dünyaya onu anlatmaya çalışıyor. Kızdığınız anlarda bu cümlemi aklınıza getirin ve filmin sonuna kadar gidin derim. Tüm bunların yanında filmin 4-5 yerinde gözümden birkaç damla da düştü şimdi yalan yok biz bizeyiz. Yani "Ağlatsın" kategorimize eklenecek kadar değil tabi fakat yaşananların gerçek olduğunu bilmek ve öyle izlemek gerçekten insanı çok ama çok etkiliyor. 3:) Dracula bir bbc kanalı yapımı aslında 90’ar dk’dan oluşan üç bölümlük bir dizi ama sineme tadında iddağa edebilrimki Christopher Lee’den sonra beyaz perdenin en karizmatik draculasıyla karşılıaşıcaksınız zaten ingiliz bbc kanalının’da dandik dizi yada yapımları yok denicek kadar azdır. 4:) El camino breking bad’i hepiniz zaten biliyorsunuz ha işte el caminoda walter white sonrası jesse pinkman karekterinin dizi sonrası yaşadıklarını anlatıyor yani bir bakıma breaking bad’in devamı diyebiliriz. 5:) Batı cephesinde yeni birşey yok. Aslında herkes tarafından izlenmesede adı duyulmuş muhteşem bir alman savaş filmi savaşın bu denli iğrenç yüzünü gerçekçi olarak anlatan başka bir yapıy herhalde yoktur yalnız epey uzun bir filmdir. 6:) Spiral Testere devam ediyor yorumlamaya gerek görmüyorum 7:) The Wailing Güney Kore'deki sakin bir kasabada işlenmeye başlanan gizemli cinayetler ve sebepsizce ortaya çıkan bir hastalığı araştıran polis memuru Jong-goo'yu merkezine alan The Wailing, Netflix’in bünyesine kattığı en başarılı korku filmlerinden biri. Sadece izleyiciler ve eleştirmenlerden aldığı yorumlarla değil, fragmanının da başarısıyla akılda kalan Kore korku filmi, 8 milyon dolarlık bütçesini katlayarak 51.3 milyon dolar gişe hasılatı elde etmiş. Netflix, en iyi korku filmlerini bünyesine katmak konusunda hiç vakit kaybetmiyor olacak ki, The Wailing, vizyona girişinden kısa süre sonra dijital olarak yayınlanmaya başlamış. Filmin Türkçe'si Kara Büyü; Korece'siyse Goksung.
Cannes Film Festivali’nde yarışma dışı bir film olarak da gösterimi yapılan gerilim dolu Kore filmini izlemenizi kesinlikle öneririm. 8:) Under the Shadow 2016 Sundance Film Festivali’ndeki gösteriminin ardından, Netflix’in vakit kaybetmeden bünyesine kattığı filmlerden biri olan Under The Shadow, iran yapımı bir korku filmi. A Girl Who Walks Alone At Night’tan sonra, iran yapımı popüler korku filmleri arasına giren yapım, 1980'lerde yaşanan iran islam Devrimi sonrasında yaşanan olayların ortasında kalan bir anne ve kızını konu alıyor.
84 dakika gibi oldukça kısa bir süreye sahip olmasına rağmen, izleyicileri ve eleştirmenleri etkilemeyi başarmış olan en iyi korku gerilim filmlerinden olan Under The Shadow'un konusu, bu anne ve kızın bir takım varlıklar tarafından rahatsız edilmesi etrafında dönüyor. Eğer klasik Hollywood korku filmlerinden farklı alternatifler arıyorsanız, Under The Shadow mutlaka izlenmesi gereken yapımlardan birisidir. 8:) Don't Breathe. Kör bir adamın evine hırsızlık amacıyla giren bir grup genç, ev sahibinin aslında oldukça tehlikeli bir adam olduğu gerçeğiyle yüzleşir. Korku ve gerilim öğelerinin tavan olduğu filmde psikolojik olarakda gerilmemek kaçınılmaz. 9:) The call Bu koreliler git gide korku yapımlarında kendilerini aşmaya başladılar Filmdeki kahramanımız uzun bir aradan sonra eski aile evine döner ve evin içindeki telefon çalar. Hattın diğer ucundaki kişi, tanımadığı bir kişi olan Young Sook’tur Seo Yeon, Young Sook ile konuşup evin içinde ipuçları bulur. Sonunda Young Sook’un 20 yıl önce aynı evde yaşayan bir kişi olduğunu anlayacağı parçaları bir araya getirir. ikili yakınlaştıkça çok tehlikeli bir karar alırlar: Mevcut yaşamlarını değiştirmek. Young Sook, Seo Yeon’un babasını 20 yıl önce ölmekten kurtarır. Bunun üzerine Seo Yeon da, Young Sook’un geleceğini bilmesini sağlar. Ancak, geleceğinin sahip olduğu korkunç gerçeği öğrenen Young Sook’un psikotik eğilimleri gelişir ve Seo Yeon kendini büyük bir tehlikenin içinde bulur. Sağlam bir gerilim ve korku yapımı şans vermenizi öneririm.
Varoldukları için minnet duyduğum güzel insanlar. Şu anlamlı sözde onlar için amlamlı olan bir günde kendileri için inandığım düşünce olsun inanmak gerekir ki, dünya yüzünde gördüğümüz her güzel şey kadınların eseridir.
Uefa’nın yüksek ihtimalle 2022 2023 sezonu için şahsi düşüncem tabii bayernle real madridi istanbuldaki finalde futbolseverlerle buluşturucağa organizasyondur.
Derdi hiçbir zaman bundesligada şampiyon olmak şampiyonlar ligini hadi kazanmayı bırakalım üst turlada bile yer almak gibi bir hedefi olmayan klüp adamların olayı belli futbol piyasasındaki inanılmaz yetenekli oyuncuları keşfet uygun diyeceğimiz fiyata kadroya kat sonra o muhteşem disiplini ve oyunculara kazandırdıkları gelişimlerle inanılmaz rakkamlara diğer klüplere kitle Jordan sancho erling haaland bunlardan sadece bir kaçı tabii adamlar tam anlamıyla bir futbol fabrikası bence strateji doğru başarılı uzun vadede finansal olarak klübün kasasını doldurmak istiyorsanız en doğru hamle’de budur bayern zamanında bunu çok güzel uyguladı ve şimdi hem finansal hemde sportif olarak yeraldıkları konum ortada şimddi ellerinde belingham ve ademi gibi iki potansiyelli oğlan var transfer sezonunda seyredin bu adamları devlere kaça kitliycekler gerçekten az kafaları çalışşa bizim klüplerdeki başkanların şu adamlardaki transfer stratejilerini analiz etmeye kafa yorsalar klüpleriniz finansal olarak nasıl bir seviyeye ulaşırlardı siz hayal edin sonuç olarak uzun vadede klübün bu planları kendilerini bayern seviyesine mutlaka getiricektir. Haa tabiiki bayern’de o zaman nasıl bir seviyeye ulaşmış olur onuda sizin hayal gücünüze bırakıyorum.
Aylık olarak yaklaşık milyon dolarları bulan işlem hacmi ile Mücevher altın sektörü’de bunlardan birisidir pek bilinmez ama kapalıçarşı piyasasında en çok işlem hacmi parekendiciliktedir. Ve inanın rakkamlar kozmetik sektörüyle kafa kafayadır.
Bir cafede yada benzeri bir yerde otururken sokak hayvanlarının etraftaki insanlar tarafından hoşt hüsst git diye itilip kakılması . Allahan çomarları ananızamı halleniyo hayvanlar.
Başkan Ahmet Ağaoğlu ve Abdullah Avcının peşpeşe istifalarıyla sarsılan klüp sebebi neydeki acaba hakkını verelim ahmet ağaoğlu başkanlığı süresince klüp adına bir çok başkanın yapamadığı harika projelere imza attı yusuf yazıcı’ ahmet kaplan gibi daha bir çok oyuncuyu yüsksek bonservis bedelleriyle avrupaya satarak klübe finansal anlamda rahat bir nefes aldırmıştı ayrıca klubün scoot sistemi gerçekleştirilen yatırımlarla bir çok yetenekli ismide bünyesine katmıştı abdullah avcı için aynı düşüncelere sahip değilim fakat iyi kötü takımı ligde idare ediyordu ama dikkat ederseniz abdullah hocanın genlerinde çalıştığı klüplerde birden istifa etmek gibi bir alışkanlığı vardır ( bu istifa kararınıda ne gariptirki hep sezon ortasında alır). Benim temennim umarım başkanlık koltuğuna kurtlar vadisindeki laz ziya modunda takılan ibrahim hacıosmanoğlu gibi bir modelin başkanlığa seçilmemesidir adam resmen hem sportif hem finansal olarak klübün içine sıçtı neticede türk futboluna bir çok yetenek yıldız kazandırmış bir klubün başkanlığa yine ağaoğlu gibi kafası çalışan transfer hamlelerinde akıllıca davranan finansal yapıya hakim bir başkan seçilir umarım yok tersi olursa trabzon ligde şuan’ki konumundan hızlıca dibe çöküşü görebilir.
M.Ö.13 temmuz 100’de doğan Gaius Julius Caesar , eski bir Patrici ailesine mensup idi. 16 yaşında iken babasını kaybetmesi onun hayata erkenden atılmasına vesile olucaktır. Praetexta giyerken eski Konsül Cinna’nın kızı ile evlenerek kendisini önemli bir konuma getirtmişti.(M.Ö.84) Eniştesi Marius olduğu için dönemin konsülü Sulla ile arası hiçbir zaman iyi olamadı. Caesar , halk partisi ile yakınlaşarak politikaya atılmaya ve siyasette iyi olduğunu göstermeye başlayınca , Sulla , Caesar’dan karısından boşanmasını ve siyasetten uzaklaşmasını istedi.Çünkü Caesar’ın siyasetle uğraşması Sulla’yı tedirgin ediyordu. Ama Caesar bunu kabul etmedi. Bunun üzerine hakları elinden alındı ama araya giren yüksek mevkili insanlar ve Vesta Rahibeleri sayesinde Caesar canını kurtarabilmiştir. Caesar , Roma’da artık kalamayacağını anladıktan sonra doğuya , Anadolu’ya gelerek askeri kariyerine başlamıştır.(M.Ö.82) Anadolu’da büyük başarılar göstererek rütbe olarak yüksek bir yere geldi. Diktatör Sulla M.Ö.78’de öldükten sonra Gaius Julius Caesar artık kendisi için bir tehlike kalmadığını düşünerek Roma’ya geri döndü .Marcus Lepidus ve yandaşlarının devlete karşı yapacağı darbeye katılmadı , onun yerine hitabet yeteneğini kullanarak avukatlık yaptı. Caesar, avukatlık işinde de önemli başarılar elde etti ve küçük bir birikim yaptı ilerde bu birikimini halk partisinde kullanıcaktır. Hitabet yeteneğini daha iyi bir seviyeye getirmek için Cicero’nun da hocalığını yapmış Apollonius’tan ders almak için Rodos’a gitti . Adalar Denizi’nde (Ege Denizi) korsanlar tarafından kaçırıldıktan sonra fidye ödemesi sonucunda serbest bırakılmıştır. Ama Caesar italya’ya dönüp bir donanma topladıktan sonra korsanları yakalayarak çarmıha gerdirmiştir. Roma’ya geri dönen Caesar burada politik kariyerine devam etmiştir. Gaius Julius Caesar , ilk olarak Tribun seçilmiş ardından da Quaestor seçilmiştir.(M.Ö.69) aynı yıl içerisine eski konsül Marius’un karısı ve Caesar’ın da teyzesi olan Julia ve Caesar’ın eşi Cornelia ölücektir. Bu sene Caesar için gerçekten hüzünlü bir sene olacaktır. Daha sonra Caesar Quaestorluk görevini yerine getirmek için Hispaina’ya (ispanya) gidicektir. Caesar burada askeri başarılar göstererek fetihler yapacaktır. Ama Roma’da yükselmek istediği için izin alarak görevinden erken ayrılarak Roma’ya dönecektir. Caesar Roma’da yerini tekrardan sağlamlaştırmak için eski diktatör Sulla’nın torunu Pompeia ile evlendi. Aedile seçildikten sonra gerekli yerlerden borç paralar alarak bunu halkı kendi tarafına çekmek için kullandı. Bu ilerde Pompeius ile olan hakimiyet mücadelesinde halkın onun tarafında olmasını sağlıcaktır. M.Ö.63’te rakipleri Optimates Kliğinden eski konsüller Catulus ve Isauricus’u geride bırakarak Pantifex Maximus oldu. M.Ö.62’de ise Bone Dea (iyi tanrıçalar) festivalinde karısının da içinde bulunduğu bir seks partisinden ötürü “Karım hakkında hiçbir şüphe olmamalı” diyerek Pompei’dan boşanmıştır. Gaius Julius Caesar ,Hispania Eyaleti’ne yönetici (vali) olarak atanmıştır fakat alacaklılarına borcunu Roma’nın en zengin adamlarından biri olan Crassus ’tan borç alıp , borçlarını ödedikten sonra gidecektir. Hispania’da Callaici ve Lusitani’lerin topraklarını fethetmiş ve ordusundaki askerleri arasında imparator diye anılmaya başlanmıştır. Hispania’daki başarılarından dolayı Roma’da zafer alayına layık görüldü fakat buna katılırsa asker olarak kalmak zorunda olacağı için Roma’daki en yüksek Magistralık (memurluk) olan konsül olma hedefinden vazgeçemeyeceği için askerliği bırakıp , zafer alayına katılmadı ve Roma’ya sıradan bir vatandaş olarak döndü aynı daha önce Pompeius’un yaptığı gibi. Senatoda konsüllerin kendisine bu kadar toprağı nasıl romaya kattığı sorusuna Gittim,Gördüm, Aldım gibi muhteşem bir yanıtla cevap vermiştir.
Malum parti öncesi der susarım iyi kötü rayında giden bir ekonomi birçok şeye ulaşılabilir bir alım gücü toplumun henüz kutuplaşmadığı birbirine daha saygılı hoşgörülü yaklaşımı hukukun iyi kötü işliyor olması azda olsa devlet kurumlarındaki liyakat esaslılığı sansürün olmadığı eleştiri özgürlüğünün daha serbest olduğu medyanın bu denli lağım çukuruna dönmediği tarikatların ortalarda gözükmediği dönemler tüm hepsi hafızalarımızda bir anı olarak kaldı.
Dönmemin çocuk yıldızı olan Umut Ulaş’ın başrollerini paylaştığı rahmetli Necati Eri’in sapık bir katili canlandırdığı 1986 yapımı olan. Kuşatma isimli film’dir bir çok gerilim türü diye yutturulan filme taş çıkartır bu film . https://galeri.uludagsozluk.com/r/2293014/+