her berberin bir tanesi üzerinde uzmanlaştığı, yüzün belli bölgelerindeki kılların (tüylerin) temizlenmesi için kullanılan yöntemlerdir.
bu yöntemlere kısaca göz atmak gerekirse şunları sıralayabilirz:
1) en çok kullanılan ve acı verme derecesi yüksek olan, "ip kullanarak kıl çekilmesi" yöntemidir. bu yöntemde uzmanlaşan berber, el-göz-ip koordinasyonunu geliştirerek yüzdeki mutelif kıl bölgelerini (yanaklar,alın...vb), parmaklara dolanan ve diğer elle çekilerek daralan ipin (ki halat da diyebiliriz)kılları sıkıştırıp çekmesi suretiyle temizler. yetenek gerektirir, bu tür berberler önceki hayatlarında büyük ihtimalle sanatçıydılar.
2) bir diğer yöntem ise genellikle tehlikeyi seven, doğa sporlarıyla yakından ilgili, maceraperest berberlerin kullandığı "ateşli pamukla kılların temizlenmesi" yöntemidir. önceki hayatlarında rus sirklerinde ateş cambazı olarak çalışmış olmaları çok yüksek olan bu berberler koltuktaki "erkeğin" korku dolu bakışlarına* aldırmayıp işlerine... pardon gösterilerine devam ederler.
3) hala cımbızla çeken berberler vardır ki; bunlar sıkıcı berberlerdir.
4) işte geldik en sonuncu ve en vahşi olanına. bu yöntemin adı "sıkıştırılmış yay ile kıl çekme" yöntemidir. önceki hayatlarında seri katil veya nazi subayı olma olasıkları çok ama çok yüksek olan bu berberlerin, eylem sırasındaki bakışları ise korku verici olmaktan çok koltuktaki talihsiz müsteriyi hissizleştirmek amacını taşır. yöntem ise bire bir vahşet tiyatrosu'dur. sıkıştırılmış 5-6 cm boyundaki yay bükülür, hemen ardından surata bir darbe indirilerek, kıl (yada tüy bu durumda hiç farketmiyor) yayların arasına sıkıştırılır ve psikopatça çekilir. koltukta oturan insan ise artık acıdan çok pişmanlık duymaktadır.
genelde yobaz diye tanımlanan insanların mağdur olduğu psiko-misikosal hastalıktır. öyle ki; bu tür insanlar gofret yerken bile bunu dine bağlayarak algilarındaki gericiliğin ne durumda olduğunu kanıtlarlar. bazen öyle bir zaman gelirki karşısındaki insanı deli eder başka türlü pisiko-misiko hastalıklara yol açarlar.
normalde anket muamelesi görmesi kaçınılmaz olan "bilmem ne bilmem ne gibi bilmem neler" türünde ancak, en sondaki "bilmem neler" kısmı yerine "yazarlar", "uuserlar" gibi meclis içi tartışma yaratacak birtakım sözcükler bulunan başlıklardır. özellikle başlığa konu olan yazarın ya da uuserın kötü bir sıfatla anılması gerkiyorsa başlık uktelerle dolup taşar, onca başlığa anket muamelesi yapan yurdum yazarı da boş bkz'larla süsler başlığı.
bir elysian fields şarkısı. sabahın yedisinde radyo eksende çalan ve sevgili radyo çalışanına "öğren şunun adını cismini neymiş bakalım" dedikten sonra bulunup saatlerce dinlenen şarkı.
sözleri;
Whirlwind, take me there
Where I will be his lady fair
Sheets of night hiding us
Gusts of wind riding us
I'm blown away into his hands
I'm weak and high, can barely stand
In the web of dizzy leaves
Virgins all, elude the trees
Touch me now
Touch me
The black acres
are claiming me
They're claiming me
He holds me up like a babe
Pressing close I can't behave
I need to have this little death
I'm up against his downy chest
In the web of dizzy leaves
Virgins all, elude the trees
The chill is flush with burning flesh
It's so refined, this little death
Touch me now
Touch me
The black acres
are claiming me
They're claiming me
Touch me now
Touch me
The black acres
are claiming me
They're claiming me
Black acres
I'm running away from home
Black acres
The wind, the wind is blowin'
Black acres
And the weathervane, it's heathen song
Lulls the world with silver tongue
Touch me now
Touch me
The black acres
are claiming me
They're claiming me
...
sevgilden uzak yaşamaya alışmamak için çabalayan uuserın, o gittiği anda otomatik olarak devreye soktuğu moddur. onsuz olunduğunda, kafanın bir yanında onun yüzü, bir yanında özlemeye ilişkin tüm şiirler ve en güzel şarkılar sarılır ve şizofren bir balık yaşamaktadır adeta kafasının içinde...
sensiz mod ile cep telefonundan gelen ses kafandakiyle birleşir, en uzak ülkede olsa bile hep yanındadır artık.
herhangi birinin yaptığı en abuk şeyin bile sanat eseri sayıldığı,yaratıcılıktan uzak sadece gözleme dayalı ve hiçbir estetik kaygı güdülmeden yapılan herşeyin "özel" ve "güzel" olduğu dünyamıza özgü rahatlıktır.
örneğin gün gelir entellektüellerimiz müslüm gürses dinlemeye başlar çünkü artık post ve oldukça modern olmuşlardır.
ya da biri çıkar bilmem kaç yıldır sakladığı spermli peçeteyi sergisine koyarak* "bunu ilk ben yaptım sanat tarihine geçtim" diyebilir neden çünkü adam post modern bir rahatlığa sahiptir.
"Yüksek Seçim Kurulu Siirt'te 9 Şubat'ta yapılması planlanan milletvekili seçimini 9 Mart tarihine erteledi.
Ertelemeyle, Adalet ve Kalkınma Partisi Lideri Recep Tayyip Erdoğan'a başbakanlık yolunun açılabilmesinin amaçlandığı yorumu yapıldı.
3 Kasım seçimleri sırasında Siirt'te oy verme işlemlerinde usülsüzlük yapıldığı gerekçesiyle bu ilde seçimin yeniden yapılmasına karar verilmişti.
Erdoğan, 1998 yılında dini nefreti kışkırtmak suçundan yargılanmış ve hüküm giymişti. Aldığı ceza nedeniyle 3 Kasım seçimlerinde aday olamayan Erdoğan, AKP'nin iktidara gelmesinden sonra anayasa değişikliğine gidilerek AKP Lideri'ne başbakanlık yolunun açılması sağlanmıştı.
Recep Tayyip Erdoğan'ın Siirt seçimlerine katılamayacağına dair çeşitli değerlendirmeler var. Bu değerlendirmelerin temelinde, Siirt seçimlerinin aynı adaylarla tekrarlanması gerektiği iddiası yatıyor.
Siirt seçimlerinde aday olacağını belirten Adalet ve Kalkınma Partisi Lideri'nin adaylığının Yüksek Seçim Kurulu tarafından onaylanması gerekiyor"du.* sizce ne oldu.
sen ne kadar iyi insan olduğunu düşünsen de, para kazanmaya başlayan tiki arkadaşın, bunun verdiği heyecanla eve kız getirmeye başlaması durumudur bir nevi. üstelik kız arkadaşı da aynı mahallede oturmaktadır. *
bir silinme nedeni olarak ayrıca incelenmesi gereken durumdur. öyleki linkler hatalı olsun diye yazılmıştır entry, olayın özü odur zaten. ama yapacak bişey yoktur eller kollar bağlıdır.
vapur sefasını bir gazeteyle (ya da dergiyle) pekiştirmek isteyenler için oyun haline gelen olaydır.
durum şöyle gelişir; okur, vapurun en çok rüzgar alan yerine oturur (rüzgarın yüzüne doğru gelmesine dikkat ederek...), gazetesini çıkarır. bu sırada "deli mi bu" bakışları okura yönelmiştir ama o aldırmaz ve ilk hareketini yapar. gazeteyi açarak rüzgara doğru havaya kaldırır ve istediği sayfayı açar, gazete "rüzgar gücü" ile kendine doğru kıvrılır ve ellerin kıvrık bir hareketiyle katlanır, ama sonra gazete okunmaz büyük ihtimalle çay içilir boğaz seyredilir.
yaşadığı yerdeki herkesi en ince ayrıntısına kadar tanıyan, tanımakla yetinmeyip alakasız insanların tanışmasına sebep olan insanlardır. arkadaş mı istiyosun ona danış, canın mı sıkıldı ara ve konuşmak istediğin kişinin özelliklerini sırala ve o sana bulsun en uygun kişiyi; çünkü o bir insan mahsülleri ofisi.
şu anda başlattığım kampanyanın adıdır. şöyleki moderatörlere yardım amacı falan gütmeyen, yalnızca sözlük formatını benimsediğini ifade amaçlı eylemdir.
örnek: (#564001)
öyle bir çağ ki bu, tamamen doğru olduğunu düşündüğün şeyi bile savunmaktan aciz insanlar olup çıktık. çünkü biz siyasi entry girmemesi gereken, hiçbir yılana dokunmadan 65 yaşına kadar yaşayıp ölmeden kısa bir süre önce emekli olan insanlarız artık. bu bizim varoluş amacımız.
kelimenin tam anlamıyla hiçbir şey yapmadan, olabildiğince zengin, huzurlu ve en önemlisi güvende yaşamak.
80 kuşağı olarak o çok göklere çıkardığımız yücelttiğimiz zamanlar, fakında olmadan uyuşturuluyomuşuz meğerki
dersimizi iyi anlamış olmanın mutluluğu,
annemizin babamızın söylediği herşeyi harfiyen yapmış olmanın mutluluğu,
faşist örgütlenmelere dahil olarak kendimize arka yapmanın verdiği dayanılmaz güven duygusu,
bilgisayar kullanmayı öğrenmenin verdiği büyük gurur, hemen ardından yıllar boyu mirc'ta bilmem ne kanalından ya da kauntırsıtrayk taki düşmanından başka birşey görmeden zaman öldürmenin rahatlığı... vb gibi insanı insan yapan herşeyden yoksun eylmler bütününü benimseyip, bunları yaşamdaki amaçları haline getiren tüm insanlarız biz. iyiki varız yoksa büyüklerimiz kiminle gurur duyacaklardı.
Kurucusu Antonin Artaud olan Vahşet tiyatrosu'nun 68'lerde varisi olan Living Theatre da bunlardan biridir. Kendilerine göre Living Theatre bir kumpanya değil, özgürlük savaşçıları idi. Onlar cenneti burda kurmayı hedefleyen insanlardı ve kanun ve düzen adındaki baskıcı totaliter devlete karşı mücadele veriyorlardı.
Nietzsche'nin tanrının öldüğü mesajıyla geldiği günden beri yapılan en kışkırtıcı gösterilere sahne oluyordu salonlar. Living Theatre'da amaç seyircileri şaşırtmak, sarsmak, provoke etmek, harekete geçirmekti. Tam bu sıralarda onları izleyen bir Nietzsche hayranı daha vardı. Bu 68'lerin ünlü acid rock grubu The Doors'un solisti Jim Morrison 'dan başkası değildi. Üniversitenin ilk yıllarında (sinema okulunda okuyordu) yaptığı kısa film (çok da sevilmeyen ve bu yüzden müzik yapmak için okulu bıraktığı film) Nietzsche'nin bir sözüyle başlar: "Tüm büyük şeyler insanlığın kalbinde iz bırakabilmek için korkunç ve gaddar maskelerini takmalıdırlar. Ve devam eder Nietzsche'nin sözleriyle. Toplumun ahlaksal ve siyasal yapısılya uyuşmayan ve ondan yabancılaşan her insan gibi Morrison'da içki ve uyuşturucu bağımlısı olmuştur. Ama yazdığı şarkılarda ve konserlerindeki konuşmalarında bir "yıldız" dan çok karşısındaki kalabalığa gerçek dünyayı anlatmaya çalışan bir haberci olmuştur ki, son konserinde bu doruk noktasına çıkmıştır; şarkıyı bölmüş ve karşısındaki kalabalığa "silme salaksınız. itilip kakılıyorsunuz ve sesinizi çıkarmıyorsunuz. Size ne söylenirse yapıyorsunuz. Daha ne kadar boyun eğeceksiniz? "Köle"siniz hepiniz. Bunu değiştirmek için ne yapmayı düşünüyorsunuz ha?....."şeklinde seslenerek o ünlü teşhirini gerçekleştirmiştir ve bu şekilde dünyanın ne durumda olduğunu kendince açıklamaya çalışmıştır. Kullandığı kelimelerde Nietzsche, tarzında ise bir Living Theatre kokusu olduğu açıktır. Bunlar gibi daha onlarca örnek verilebilir ama bunlar en çok ses getirenler olmuştur.
Bu kısa ama bir o kadar da büyük söz Nietzsche'nin son çalışmalarının ana konusunu oluşturur. Ona göre her tür etkin güç, güç istemi olarak öne sürülebilir
Ona göre tüm üreme ve beslenme sorunlarının nedeni güç istemiyle açıklanabilir. insanın tarihine genel olarak baktığımızda bunu daha iyi görürüz. Örneğin her dönemde savaşlar olmuştur bunların nedenleri yine dönemin özellikleri göz önünde bulundurulduğunda değişebilir ama yeni toprakları ele geçirmede, sömürge arayışında, doğal kaynaklara sahip olamaya çalışmada ya da bilgi teknolojileri geliştirmede yaşamı devam ettirmekten çok egemen olma arzusu vardır. Darwin'le Nietzsche'nin görüşlerindeki çatışmanın da sebebi budur. Nietzsche'ye göre hayatın en genel ve temel boyutu ne ihtiyaç, ne de açlıktır, fakat daha ziyade zenginlik ve bolluktur...
Burada güç isteminin en temel istenç olduğu ve diğer bütün istençlerin onun türevleri olduğu unutulmamalıdır. Yani genişletilmiş anlamıyla zulmün ve hükmetmenin hayatın ayrılmaz bir parçası olduğu açıktır. Çünkü egemenlik kurma hiçbir zaman savaşsız ve ölümsüz olmamıştır. Aynı zamanda dinin kurduğu ahlak değerleri olmasaydı güçsüzler güçlülerin güç istemleri nedeniyle yokolup giderlerdi.
Bu kabullerden sonra Nietzsche güçlünün hakim olduğu bir doğaya özlem duymaktan öte birşey ister. Ki ölçüsüz vahşiliğe de karşıdır. Antik yunan ve Roma törenlerinin karşılaştırması bile onun için yeterlidir.Belkide o hala diyonisosların özlemi içindedir. Karşılıksız çekilen tüm acılara karşıdır.
Tam bu noktada çileci ideal acıya bir anlam yükler. Bu gücü reddetmekle başlar. Hiçcilikle ayrıldığı nokta ise oldukça basittir. Çünkü hiçliği istemek de güç isteminin türevlerinden biridir. Bir öte dünyaya inanan ve orada sonsuz mutluluğa kavuşacağına inanan insan bu dünyayı küçümser ve burayı olumsuzlaştırır. Ama bunun tersini kabul eden insan da görüşlerini tanrı kavramından (örneğin varolana duyulan bir hınçtan) alırlar. Onlara -ve tabiki Nietzsche'- göre bu dünyanın varolan tek dünya olduğu ve "tanrının en büyük yalanımız" olduğu kadar net bir gerçektir. Bunun farkına vardığımızda artık ruhumuz özgürleşir. Ve özgür istenci zincirleyen bir şey kalmaz. Üstüninsan artık herşeyden daha yakındır.
Isıtılan bir madde parçası kızdıkça ışıldamaya başlar.Daha yüksek sıcaklıklarda kızıl kor, sonunda da akkor haline gelir. Yüksek ısılarda böyle siyah cisimler
tarafından ışınlar yayılır. Bu "kara cisim ışıması"dır. Kara cisim üzerine düşen tüm ışınımı frekansına bakmadan soğurur.
Davisson-Germer deneyi elektronun dalga özelliğini öncelleri olan deBroglienin hipotezini doğrulayarak göstermiştir. Bu deney sayesinde dalga-tanecik ikilisi deneysel yöntemlerle açıkca belirlenmiş ve kuantum mekaniğinde yeni bir çığır açmıştır. Bragg yasası ayrıklık kuralını yalnızca X-ışınlarında göstermişti bu deneyle ise madde dalgaları terimi ortaya konmuştur.
Davisson ve Germer saçılan elektronların enerjilerini saptayabilmek için bir vakum tüpü kullandılar. Isıtılan filamandan (ince tel) saçılan ve belli bir voltaja sahip elektronlar Nikel plakaya çarpacaktı. Davisson ve Germer saçılan elektronları saptayabilmek için yay biçimindeki bir elektron dedektörü kullandılar. Bu dedektörün adı faraday kutusuydu ve şekli sayesinde farklı açılarda saçılan elektronları saptayabiliyorlardı. Bu deney sırasında elektron saçılım yoğunluğunun belli açılarda çok yoğun olduğu gözlendi. Bu elektronun dalga yapısında olduğunu gösteriyordu. Nikel metalinin kafes yapısı böyle yoğunlaşmaların olmasını sağlıyordu Ki bu da Bragg'ın teorisinde bahsettiği bir şeydi. Bu pikler ancak elektron enerjisinin kesikli olabileceği ile açıklanabildi.
tuzla kadıköy hattında çalışan e-7 otobüsünün yandaki dijital ekranında yazan yazıdır. asıl arızalı otobüs olsa da, aflterxosruanrgise'ı aynı gün içerisinde ard arda bindiği iki otobüsle yolda koymayı başaran istanbul büyükşehir belediyesi, dijital ekrandan beyinlere akan yazısıyla gerçekten "arıza" olduğunu kanıtlamıştır.
sözlüğün geliştikçe güzelleşen yerlerinden biri olacak istatistik bölümü için öngörülen yeni istatisksel bilgilerdir. daha çıkmamıştır piyasaya bu bilgiler. fizibilite çalışmalarının yapılmakta olduğu 3. şahıslardan duyulmaktadır.
paranoyak yolcunun yol açtığı durumdur. ancak bu sendromu ikiye ayırmak gerekir. şöyleki;
ilk durumda yolcu durağa metreler kala düğmeye basar, durağı gördüğünde basar ve durağa yaklaşıldında tekrar basar. içine sinmemiştir çünkü. ya durmazsadır o korkunç* otobüs.
ikinci durum ise biraz daha karışıktır.ilk durumdaki kadar paranoyak olmayan yolcu ise durağa yaklaşıldığında, bir başkasının düğmeye bastığını görür ama bu ona yetmez o da basmalıdır. otobüsün durmasına neden olacak kişi o olmalıdır, bir başkası onun rolünü üstlenemez. ve bu onun için her gün tekrarlanan bir rituel halini alır. **
şu an itibariyle başladığım uuserların hadi koçum yaparsın nidalarını ensemde şimdiden hissettiğim rekor denemesidir. ayrıca bu denememde bana yardımcı olacak tüm uludağ sözlük ahalisine şimdiden teşekkür ederim.
(bkz: haydi bismillah)
yazarın o anki halet-i ruhiyesiyle sosyal ortamlardan kaçınması, bununla birlikte sıkıntıdan patladığı için, yaratıcılığını kullanıp ürettiği oyunlardır.
örnek vermek gerekirse bir uuser yalnızlıktan sıkılmışken biraz kendini kasar entry sayısını arttırırsa hemen sağda mesgaleyi bulacaktır ki bu oynamak ve sıkılmamak için yeterli görünebilir.
eğer uuser entry yazmaya kasmaktansa web sayfası açmak, linkleri yönlendirmek ve sıkıcı üyelik işlemlerini yapmayı seçiyorsa ondan korkunuz çünkü bi 20 dakika sonra kendi kendine radyoculuk oynamaya başlayacaktır. (bkz: radyo aflterxosruanrgise)
ayrıca hiçbir tıklama yapılmadan da sıkıntıdan kurtulmak isteyen uuser'lar da olacaktır *. onlar içinde bir kaç önerimiz olacaktır haliyle
- bir sonraki "refresh" sol framede hangi başlığın olacağını tahmin et oyunu.
- en fazla başlığı alt alta okuma rekor denemesi.
- kendi nickine alternatif telaffuzlar bulma oyunu (bkz: alfterikzosruyanarciz)
- sürekli değişen online yazarlar ve gizemli yazar sayıları arasındaki ilişkiyi ebced hesabı kullanarak cıkartmak, bu sayede sözlüğün şifresini ele geçirerek gizemli yazarların kimler olduğunu bulmak oyunu...