tru cut biopsi dedikleri memeden canlı bir doku alınması olayına verilen isim.
memenizde kist oluşumu varsa ve tehlikeli olarak görünenlerden patalojik inceleme istiyorlar.
anladığım kadarıyla bir kisten 3 doku örneği alacaklarmış. o iğne bir kiste 3 kere girip çıkacak.
nerdeyse bir ay biliyorum bunu ama hiç aldırmıyordum. yarın sabah 3 kist 9 örnek.
kimseye çaktırmıyorum. olur böyle şeyler diyorum. * heyecan bastı. **
Hastalıkta sağlıkta yanında olacağına söz veriyorsun ama bir gün o hastalanıyor ve sen toplantıda olduğun için yanına gidemiyorsun. Akşam televizyonda bir filme denk gelip kanepede yanına kıvrılmak geliyor içinden ama sabah yedide kalkman lazım. Sabah mırıl mırıl sarılıp biraz daha uyumak istiyorsun ama dokuzda işte olmalısın. Öyle birkaç kez gecikirsen atılırsın. O zaman ev kirasını, kredi taksitini ödeyemezsin, buzdolabına mama koyamazsın ve artık birbirinizi sevmemeye başlarsınız.
Bir insanı sevip birlikte bir hayat kuruyorsun ama onu günde sadece üç saat görebiliyorsun. Çocuğun oluyor, hasta oluyor, elini alnına koyup “geçti bak yok bir şey” diyemiyorsun. Ona mutlulukla hatırlayacağı çocukluk anıları bırakamıyorsun. Onun nasıl güzel güldüğünü, nasıl güzel oynadığını, senin adını ilk nasıl söylediğini göremiyorsun. Fırtınalı bir okul çıkışında sürpriz yapıp elinden tutamıyorsun.Bütün günün hastalıkta sağlıkta yanlarında olacağına yemin ettiğin ailenle değil, başkalarının yanında geçiyor.
Hayatımızı sevdiğimiz insanlarla geçiremeyeceksek niye yaşıyoruz? Onlara sarılmak için akşam olmasını bekleyeceksek, akşam sarılmaya çalışırken sadece hayatımızın çözülmesi gereken sorunlarını konuşacaksak, ortak hayatımız sadece problem çözmek haline gelecekse ve biz bu yüzden birbirimizden bıkacaksak niye aile kuruyoruz?
Birlikte yemek yapamadığımız, misler gibi sofralar hazırlayamadığımız, “Sen soğanları doğra, salatayı ben yaparım” demediğimiz insana karı, koca ya da sevgili diyebilir miyiz? Bunu yapamıyorsak, yaşadığımız hayata hayat diyebilir miyiz?
insanın bir ailesi yoksa hiçbir şeyi yoktur. Ailenin tanımı da kadın-erkek-çocuk-kardeşler değildir. Dostlar da ailedir. “Haberleşelim” diye kapatılan telefonun ucundaki sesler, bir kahve bile içemediğimiz, alelacele bir araya gelip dağıldığımız, başımıza bir hal gelince aklımızdan, karnımızdan konuştuğumuz insanlar da ailemizdir.
Geçip giden her an bir anı ve mutlu anılar biriktirerek yaşamaktan daha önemli bir şey yok. Her şeyi, herkesi yitirdikten sonra o anlar kalıyor. Geçip giden koca bir hayatın tek tesellisi parmaklarınla toplayabildiğin hatıralar, hepsi o kadar. Güzel anıların yoksa dünyanın tapusu üzerine olsa ne olur ki?
Ne bütün gün ısıtıp içinde oturamadığımız evlere, ne üzerinde oturup eskitemediğimiz koltuklara sahip olmanın bir anlamı var. Özleyecek bir kokun, kolun kanadın kırıldığında bütün yükünü bırakacağın bir kucağın olmadıktan sonra parayla aldıklarını ne yapacaksın?
Bir gün her şeyini bir anda yitirebilirsin ve geriye sığınacağın anların kalır. Biriktirebildiysen şanslısındır.
sabahları için içine sığmaması durumu. öyle mutluluk ki uçmak havalanmak bulutların içinde dans etmek geliyor içinden.
böyle bir enerji sinerji adına ne derseniz deyin.
kendimi bildim bileli bu böyle. sabahları mutlu uyanıyorum. seviyorum herkesi herşeyi.
akşam mutsuz mu olunuyor diye sorarsanız. hayır. akşamları realist oluyorum. ikiye üçe bakmam takır takır söylerim.
gerçekler bazen mutlu olmaz. ama işte o sabahları yok mu. beni deli edip başımı döndürüyorlar. sonra manzaralı kahvaltılar..
mimaride yeni bir akım. bir günde evinizi yeniliyorlar.
gelip ön görüşme yapıyorlar sizinle. bütçe konuşuluyor. 10 gün sonra takur tukur bir günde evinizin enerjisi değişiyor.
harika bir şey.* hızlı tüketim dünyasında baya iş yapacak olay. insanlar artık çok çabuk sıkılıyor
herşey den herkesten. sadeliğe gideceğimize daha da abartıyoruz ama gittiği yere kadar. bu insanlık bunları bir yerde kaldırmıycak.
ve biz kendi pimizi kendimiz çekeceğiz sonunda.
koton'nun kurucusu eş değer başkanı. aslında öğretmenmiş kendisi.
hayatımda gördüğüm nadir insanlardan biri. etrafına yaydığı enerji bir harika. pozitif güler yüzlü. size bir sarılışı var. sanki kardeşine sarılçasına içten.
böyle biriyle çalışmaktan mutlu oluyorsunuz ve işinizi daha iyi yapıyorsunuz.
arkasında dev gibi bir ekip var ama gülden hanım müthiş bir kaptan.
koç erkeği enerjiktir. ama çabuk alevlenir çabuk söner. birde sevmediği bir şeyi yaptıramazsın koç burcu erkeğine o da uyuz eder. zıtlaş zıtlaş nereye kadar.
boğa. hmm. çok sahiplenir. çok kıskanır. çılgın ama içinde geleneksel. değişik bir adam. aşık olunca gözü görmez. dünyayı değiştirir. çok şımartır çok sever ama onun için en önemlisi güven bir kere kaybetti mi bitti.
ikizler erkeği. baştaki ilgiyi sonuna kadar koruyamıyor bu adamlar.
yengeç ayy bu çok romantik bir adamdır. butun gün şiir okuyup akşam yanına usulca yatar. kedi gibi. yavaş sevenlerin tercihi yengeç olmalıdır. evcimendirler. ama belli zaman sonra sıkar.
aslan adamım ya. bir enerji var aslan erkeklerinde uçurur seni. gözlerine bakınca uçarsınız. tabi ki aranızdaki uyum çok önemli. konuşkan neşeli çalışkan egoları müthiş yüksek.
başak ıyyy. başak erkek olmasın ya. ya nasıl tür bunlar. soğuk. kafası sürekli karışık. neye kırıldı neye darıldı zaman kaybı. arkadaş olarak edinin başak erkeğini ama sevgili yaramaz.
terazi ---- hiç tanımadım
akrep mmm. o ortada dönen şehir evsaneleri varya akrepler için. doğru. tam öyleler.
yay ---- tanımadım ama söylediklerine göre tam benim içinmiş.
oğlak. karamsar. yenilikleri çok zor kabul eder bu erkekler. uğraşılmaz.
kova erkeği eğlencelidir. hep belli bir seviyenin üzerindedir zevkleri. özgürlüğne müthiş düşkündür. ama iyidir kovalar.
balık yani bunlarda başak erkeğinin değişik bir versiyonu. alıngan kırılgan çıtkırıldım. adama birsey demeden beş kere düşünmen gerekiyor. ama o da nereye kadar.
bu yorumlar belki genellemedir. belki bu gözlemler size çok zıttır. tabi ki sizin diğer burçlarla uyumunuz çok önemli. ben ateş grubunun gözünden paylaştım bunları. başağı tükürdük ettik ama o da
içinde iyi biridir. *
son bir aydır içimdeki sahiplenme duygusunu nasıl tarif etsem ki şimdi. her genç iç mimarın başına gelir mi acaba.*
yaptığım evi o kadar sahiplendim ki anahtarı sahibine vermiyorum. adam benden habersiz eve gittiği zaman ona sinirleniyorum. içten içe orasının benim olduğuna inandırmışım kendimi.
proje ve şantiye esnasında her detayıyla ben ilgilendiğim için çok emeğim var orada çok. oyle diğer mimarlar gibi şantiyeye 15 dk uğrayıp gitmedim. sabah demedim gece demedim çalıştım.
kimse bilmiyor gece 2 de paspas çektim ben oraya. kırılan avizenin parçalarını sardım bir gece. yere doğal taş döşedik olmadı söktürdüm. gündüz çalışmaları etkilemesin diye ustaya
gece 11 de taş döşettim ben de başında. tek tek milimetrik taş döşedik biz. aklımdam zorum var evet. klozetini mi ben takmadım, ustalara yemek mi yapmadım. ulan yaptım da yaptım.
sonra müşteri çat gidiyor. bana da haber vermiyor. geçen beni arıyor yatak ölçüsü neymiş de hizmetçilere nevresim aldıracakmış. oraya taşınıyor demek bu. nasıl yapar bunu. benim evime.
gözüm gibi koruduğum canım evime. benim değil ama emeklerim hatıralarım orada. ya şimdi bu çok mu duygusal oldu.
olaya şöyle mi bakmak lazım. işi yaptım paramı aldım, deneyimimi yaptım, network lerimi kurdum. önümüzdeki projelere bakmak lazım.
olmuyor işte. biri ottomare dediğinde yüreğim kalkıyor benim. anahtarı da vermedim. adam da kibar gönder diye aramıyor.
parayı istemek için bile aramıyorum. alacaklılar beni arıyor ben sallıyorum. evin sahibi beni arıyor paranızı ne zaman alacaksınız diye. arada ben rahat boşverin ya alacağımız para olsun
triplerinde. işin özü buydu işte evi sahiplendiğim için onunla bağımın kopmasını istemedim. adam parayı gönderdi, ustalara dağıttık. iş bitti sadece geriye benim anahtarı vermem kaldı.
onu da güneşli bir günde ....
son aylarda hayatıma yeni bir yön veren hastane. börek yemeye gittim tel taktılar. * oldu bitti. gülüyoruz eğleniyoruz. sonra afi bir hafta yemek yiyemiyor. telleri sık. teli değiştir. diş ipi, özel fırçalarım, normal fırçam ve tabi ki de diş macunu ayrılmaz bir parça olduk. ben zaten yavaş yemek yiyen biriydim şimidilerde biri yavaş mı dedi. karşımdaki kişi yeniden acıkıyor ben hala yemek yiyorum. yiyorum derken de öyle herşeyi yiyemiyorsun. fındık fıstık kabus. yemeyi bile deneme.
kilo vermek isteyenlere tavsiye edilir. spora gideyim diyet yapayım lütfen dişlerinize tel taktırın. 34 beden olursunuz. bir de spora gidin fit olun. pardon konumuz ortodonti hastanesiydi.
doktorlar super neşeli kafa adamlar. içeride portofino müzikleri duyabilirisiniz. gezgin ruhlu tipler.
güler yüzlü tatlı insanlar.
ağzımda açtıkları yaralar için onları kınıyorum. acıyor. tam geçiyor derken yeniden gidiyorum yeniden sıkıyorlar. *
istanbul'daki yeni residencelardan bir tanesi. boğaz ayaklarınızın altında. gemiler geçiyor.
şantiyesinde bulunmak bile keyifli. ve önümüzdeki aylarda çalışma mekanım ottomare.*
napçaz en fazla ustalarla çay içeriz. *
sonra şantiye çizmelerimi çıkarıp topuklularımı giyer toplantıya giderim. *
sonra düz taban ayakkabımı giyer mobilyacıya, seramikçiye giderim alırım da alırım.
hepsinden önce de ofis süreci vardı bir ay. çiz. boz. olmadı. bu ne. şahane. cuk diye oturdu evreleri.
ondan önce de projeyi alma süreci. ruyalarıma girmesi. ruyasında şantiye gezen bir varlık olmak.
ünlü mimarları rüyamda görüp ben bu projeyi nasıl yapıcam diye sormalarım.
bugunden bakınca keyifli ama o
günlerde keçi sürüsünü dağıttığımı düşünmeye başlamıştım.
bu şarkıların içinde öyle sözler geçiyor ki kıpır kıpır olan içinizi iyice bir coşturuyor. yani heyecan dorukta dinlemek lazım. bazıları fındık fıstık yer bazıları da böyle şarkılar dinler.
mesela buna örnek vermek gerekirse
bu gündüzlerin bir de geceleri olmalı. dünya çapında prezervatif satışları patlama yapıyor sevgililer gününde. ama oyle sadece sevişmek olmaz mutlaka ateşli fantaziler olması lazım....
mesela Saten yataklarda Yorgun uykulardan uyanıp yeniden tutuşup Alev alev yanmak. Erimek sönmek ölmek bitmek gibi gibi, ama daha neler neler..
bugune kadar cok ters gelen bir olaydir. yabanciyla evlenilmesine cok hos gozle bakmazlar bizim oralarda. hele benim yasadigim topraklarda bir turkle bir bulgarin evlenmesi eskiden aileler icin bir yikim olurdu. ama artik cok daha fazlalasan bir durumdur. yinede oldugu zaman firtinalar kopar. iki taraftan biri kulturunu dilini oldurur mutlaka. dogan cocukta birinden birini secer ya da sectirilir. o yuzden cok hoslanmadigim bir durumdu. ama simdi baska cografyalara gelince bu durumun cok farkli oldugunu gordum. insanlar cok rahat baska milletten biriyle evleniyor ve kendi kulturunude koruyor. cocuklari iki dili birden ogreniyor. iki ulkedede seyahat ediyorlar. birbirini kesfetmekten keyif aliyorlar. evet hristiyanlar. dinleri ayni ama beni cok etkileyen bir cift daha gordum. adam turk kadin belcikali. kadin burada gordugunuz bir cok turkten daha iyi biliyor turk kulturunu. en son ikimiz hacivatla karagoz kuklalari yapmaya gittik. bir fasil olur kadin en onde. bir turk daveti olur kadin orada. ama bizim turk adam da ayni sekilde sahiplenmis ve sevmis belcika kulturunu. hersey birini sevmekle basliyor. sonra birbirine yeterince alan biraktikca o hep sana geliyor, sana yaklasiyor. guzel seyler bunlar. yasli olmalarina ragmen birbirine asik olduklari o kadar belli ki. her iki toplumda onlara cok saygili ve herkes onlari cok sever. boyle asklar, iliskiler lazim bize... *
gold fm de her sabah ise giderken dinledigim radyocu. hani bir yorum yapmam gerekiyorsa ne diycemi bilemiyorum muallakta kalmak bu olsa gerek. tamam konusmalari yorumlari uslubu dogru ve ya yanlis saygi duyuyorum ama o dinleyicilerden gelen mesajlar yok mu. hani gulsem mi aglasam mi cinsinden. kenan bey de ayni o uslupta bir cevap verince programin kalitesi dusmuyor degil. bir ara her gun ayni sarkiyi caliyordu vs tuhaf adam ama gideri var..
bir senenin değerlendirmesidir bu. her yıla yeni umutlarla ve hayallerle gireriz. her şey çok güzel olacak deriz. ama bir meçhul de yaşadığımız için başımıza ne geleçeği belli değil... işte 2012 ye girerkende daha dün gibi aklımda hep güzel şeyler dilemiştim. her normal insan gibi huzur, aşk, iş istemiştim. allaha çok şükür eğtim konusunda çok başarılı bir yıldı aldık gittik. iş konusu senenin başında çok sıkıntılıydı hayatımı kararttı. ama hazirandan sonra o da iyi oldu. ama aşka gelince.. hayatımda hiç bu kadar b.ktan bir yıl olmamıştı aşk açısından. 2013 den fazla bir şey beklemiyorum.. nasılsa içine ediyor sonunda.
18. yuz yilda belcikada yasamis mimar. simdilerde adi cok anlamli bir sokaga verilmis.
avrupa parlamentosu sehir ve bolge planlama ve mimarlik islerinin yurutuldugu binalarinin bulundugu sokaga.
bu kavram kendi icinde cok guzel calisir. insanlar bunu yapmak icin ozel gunler, davetler duzenliyor. sirf tanismak cevre edinmek icin. ben seni tanidim sen baskasini taniyorsun cevre edinelim is yapalim buyuyelim. bir zincir olusturmaya calisiyorsun. bu iyi hos ama surekli networking yapan insanlarda cok itici bunun bir dozunu da ayarlamak lazim.
Küçük istavrit, yiyecek bir şey sanıp
hızla atıldı çapariye
önce müthiş bir acı duydu dudağında
gümbür gümbür oldu yüreği,
sonra hızla çekildi yukarıya...
Aslında hep merak etmişti
denizlerin üstünü
neye benzerdi acep gökyüzü.
Bir yanda büyük bir merak,
bir yanda ölüm korkusu.
"Dudağı yarıklar" denir,
şanslıdır onlar, hani
görüpte gökyüzünü, insanı,
oltadan son anda kurtulanlar.
Ne çare balıkçının parmakları
hoyratça kavradı onu
küçük istavrit anladı; yolun sonu.
Koca denizlere sığmazdı yüreği.
Oysa, şimdi yüzerken
küçücük yeşil leğende,
cansız uzanıvermiş dostlarına
değiyordu minik yüzgeci.
insanlar gelip geçtiler önünden,
bir kedi yalanarak baktı gözünün içine
yavaşça karardı dünya,
başı da dönüyordu.
Son bir kez düşündü derin maviyi,
beyaz mercanı, bir de yeşil yosunu.
işte tam o anda eğilip aldım onu.
Yürüdüm deniz kenarına
bir öpücük kondurdum başına,
iki damla gözyaşından ibaret sade
bir törenle, saldım denizin sularına.
Bir an öylece baka-kaldı
Sonra sevinçle dibe daldı.
Gitti tüm kederimi söküp atarak,
teşekkürü de ihmal etmemişti.
Bir kaç değerli pulunu
Elime, avuçlarıma bırakarak.
Balıkçı ve kedi şaşkın baktılar yüzüme.
Sorar gibiydiler, neden yaptın bunu, niye?
"Bir gün dedim, bulursam kendimi
yeşil leğendeki
küçük istavrit kadar çaresiz,
son ana kadar
hep bir umudum olsun diye..."
bu öyle bir şeydir ki yaşamayan bilmez hatta anlayamaz. işsizliği 25 senedir sürüyorsada bir babanın inanın o evde huzur yoktur.
evde bir tek anne çalışır. çocuklarına bakar üstelik bıkmadan kocasına da bakar. bu kadın elleri ayakları öpülesi bir insandır. üstelik fabrikada çalışır. gecesi gündüzü yoktur. kocası evde uyurken gece çalışmaya gider kocaman makinelerin arasına. böyle bir hayat. böyle bir çile. kocası evde durup iş yok diye yakınır bütün gün. hazıra bekler önüne yemeği ve yatıp gün boyunca televizyon izler. kimseyede laf söyletmez kendine. üstelik annesin de getirir ona da baktırır. çocukalr artık babasını sevmeyeye başlar. görürler çünkü anneye yaşatığı ızdırabı.
ve gün olur bu aileden gelen çocukalr büyürler. çok okurlar. çalışırlar.
kendilerine eş seçmeye kalktıklarında o kadar korkak ve ürkek davranırlar ki. babası gibi işsiz biri olmasın diye. bir mesleği olsun diye duğa ederler. içleri gider işsiz bir koca bulurum diye. çoğu zamanda eleştirirler karşındakini daha iyi olsun diye. tabi karşı taraf bunu anlayamaz. beni yargılıyor beni iğneliyor gözüyle bakar bu kızlara. ama onların içleri öyle bir yanmış ki işsizlikten korkar olmuşlar başarız erkeklerden.
bu bir zincir işsizlik - parasızlık - huzursuzluk - ve sonunda yanlış biriyle boşuna harcanan mutsuz bir hayat.
tam bir araştırma konusu. kadınların çoğu evli ve mutlu olmayı hayal ediyormuş. kariyer istemezler mi acaba. zaten mutlu olmanın yolu oradan geçiyor. kadın önce bir birey olarak kendine yararlı olması gerekir.
evlenirken ise kadınlar genelde zeki erkekleri tercih ediyormuş. birazda esprili olsun, ıq su yerinde olsun ama bunlara ne gerek var sen mühimsin aşk diyenlerin oranıda çok yüksek.
yeryüzündeki en duygusal millet türklerdir. sadece türkiye'de yaşayan biri bunu pek anlayamaz. yurtdışındaki insanlar çok daha direktir, çok alıngan değildirler, hatta mizah anlayışları da biraz tuhaf olmakla birlikte kırıcıdır. türk insanı bir başkadır. hemen gözü dolar. hemen acınızın bir parçası oluverir. sıcakkanlılardır. tribün coşkusu bile başkadır. hemen can ciğer oluverirsiniz. hiç tanımadığınız kızlarla sevdiğiniz bir dizinin son bolumunu izlerken sarılarak alayabilirsiniz.
sizi seviyorum, biz sizsiz ne yaparız, siz bizim canımızsınız gibi cümleler kurarsanız konuşmanın başında sonunda ne söylediğiniz pek önemli değil çünkü işin başında durumu kurtarmışsınızdır.
duygusalız vesselam. duygusal olmakta ruhsuz olmaktan daha iyidir.
Kalbim büyüdü artık aşkının karşısında... Kalbime dar gelen aşk, sevincime bol gelen hüzün, nasıl ulaştırır beni vuslatsız yollardan sana? Kasıp kavuran sevdaydı içimde kopmayan kasırgalar... Bütün yolları sana çıkartan çıkmaz sokaklardan geldim yokluğunun yangın yeri yüreğime...
Kalbim büyüdü artık... Aşkın küçük kalıyor kalbimin karşısında.
Hüzün rengi kelimelerle dolduruyorum hayatın boşluklarını...
Hicran koyusu günlerle kovaladım zamanı... Saatler simsiyah ırmaktan geçiriyor yelkovanını, akrebi beynimi kemiriyor. Şubat soğukluğundaki soba yani ısınışlarım, ağustos sıcaklığındaki mavi suların serinliği var küflenmeye yüz tutmuş beynimde. Kelepçeli sakinliğim var benim... Kelepçeli düşlerim, kelepçeli düşüşlerim var!
Ben ne sevdasıyla tanınan Mecnun, ne hakka kendini adamış Yunus, nede acılarıyla şöhret bulmuş KAHRAMAN´ım... Süpermen´de değilim, kurtaramam dünyayı devrik cümlelerimle... Yüreğimi giydim üstüme, açtım kalbimin kapısını cümlelere... Mecnun gibi aşık, Yunus gibi yalınayak, Kahraman gibi yalınkalem gidişim var cümlelerin üstüne... Bundandır yalınlığı harflerimin, bundandır anlaşılmazlığı öznelerimin...
Ama sevda yitirilmiş cümledir şairin lugatinda... Peşine düşer harflerin, izini sürer kaybedişin, kelimeleri yenik düşer hayata, sessizce dökerler gözyaşlarını beyaz sayfalara... Sevda kayıp cümledir şairin lugatında... Uçurumların kenar mahallelerinde konar geceye, zilzallerle sarsılır ruhu... Onu bulmak için yazar bir ömür boyu... Oysa, SEVDA siyah cümledir gece karanlığında, bulunmaz kalem oynatmakla... Hiçbir sevda bulunmaz el yordamıyla...
Kahırdan kararan yüzüm, esmer bir bakış yapıyor gözlerimi kimi zaman... Kendi bakışlarında kendini kaybeden aynalara bırakıyorum yüzümü... Yüzsüz gezmek korkaklığımdan değil, kendimi taşıyamamaktan! Sabırla bekliyorum, kendi yangınında yanan, kendi denizinde boğulan bir "ben" in karşısına çıkıp korkusuzca; "buradayım, işte buradayım" demeyi... Acıdan yas tutmuş ömrüme yeni devrim yaratmayı... Tahammülsüz ayak durmuyor isteklerimin üstünde!! içim geçiyor içimden, içim düşüyor içime... Kaza süsü verilen yaşantımda intiharlardan geçiyor ömrüm... Hasretler bırakıyorum mavi okyanusuna kalbimin, kasım kaybedişleriyle ıslatıyorum gözlerimi... Beynime geçirilen prangalar, ruhumun dizginleri şimdilerde! Dilime mühürlenen bitimsiz suskunluklarımda kayboluyorum... Artık susuyorum bir sürü kelimeye... Çünkü sevgili; gidişinin gözlerinden öperken dudaklarım kaldı yokluğunda... Günahlarım kaldı sırtında... Veballerim kaldı boynunda... Bu yüzden yokluğunu oruç gibi dilimde tutuşum ve bu yüzden kelimelerin dilsizliğinde, dilsizce susuşum...
Gerçekleşmeyen düşlerim, sonu gelmeyen düşüşlerim var bu kentin kaldırımlarında... Her imkansızım sen oldun, her engelim hasretin oldu...
Oysa ne çok istemiştim bir kerede mutluluktan dolmasını gözlerimin, bir kerede sevinçten dönmesini başımın, yüreğime çelme takmasini sevdanın, düşürmesini beni bu kentin yorgun kaldırımlarına... Ama olmadı... Mutluluk hep Keloğlan´ın padişahın kızıyla evlenmesinde kaldı... Geçemedi bir türlü bir varmıştan öteye...
Artık zamansızlık vuruyor kapılarımı... Saatler durdu, zaman seni tam sen geçerken.. Akrebi beni, yelkovanı seni öldürdü... Tamda sen beni alıp gitmişken benden!! Kendimi sende kaybettim, yoluma çıkan her "ben" bu kadar "sen" olmuşken...
Sen yoksun artık sevgili...
Sen yokluğa giden yol´sun artık...
Bense suskunum... Çünkü sendin benim en büyük cümlem... Aşk´tı sırtımdaki ağır heybem... Acıyla dolmuştu kara kaplı sırdaş güncem... Yoksulduk sevdadan, yoksunduk mutluluktan... Sevdadan yoksulluğumuzdu mutluluktan yoksunluğumuz...
Sen yoksun artık sevgili! Dudaklarım sensiz kaldı, yani kelimesiz...
Ben sende kendimi bulmuştum sevgili, sen yoksun artık...
Sen vuslata varmayan çıkmaz yolsun artık...
Aranmayan bir kayıptın mutluluk kumsallarında...
Bir varmış bin yokmuştun tüm sevda masallarında...
Bense kaybettim kendimi aşkta... (ölümsüzdür)
Önüm düş, arkam aşk, sağım acı, solum sevda... Bulsaydım kendimi, sobelicektim bu defa!!