cücüüü.. seviyorum keratayı
televizyonda bir iki kere gördüğüm asıl tanışıklığımız youtube da oldu. bu ara çok dolu içerikli video çekmesede new york sokaklarında gezip harika gülüyor. iyi ki de gülüyor kim kaldı ki gülen insanlardan. izlenimlerini anlatsa bile yetiyor.
valencia, aklıma geldikçe yüzümde bir gülümseme.. çünkü çok güzel bir şehir, tatlı bir huzur var içinde.
merkezindeki tarihi yapıların hepsi korunmuş sizi don kişot dönemine ışınlıyor hepsi. daracık sokaklar ufakcık, şirin restoranlar, küçük atolyeler masal gibi çok çok sevdim.
turia nehrinin yatağını park yapmışlar, ormanımsı park. içinde futfol sahası, luna park, koşu yolları, bisiklet yolları, calatrava'nın o meşhur muzeleri futuristik yapıları vs vs kafanızdaki park kavramanı genişletin bu tam olarak yaşam alanı, yaşıyor nefes alıyor ve sizi davet ediyor. dikkatimi çekti insanlar koşuyor lay lay lom olsun diye değil ciddi ciddi koşuyorlar. maratona hazırlanır gibi ama fitler, güzeller, yakışıklılar ve mütevaziler.
sağlıklı besleniyorlar. deniz ürünleri çok tüketiliyor ve lezzetli yapıyorlar. olay levrek ızgara değil yani. meşhur tapaslarını yedim ama beni benden aldı mı hayır. benim favorim deniz ürünleri çorbası, her yudumun lezzeti farklı her kaşık yeni bir sürpriz bayıldım bayıldım. şarapları çok aromalı ve ipek gibi bir içimi var.
denizine de gittim ama şiddetle tavsiye etmem. deniz için ibiza'ya gidin zaten.
valencia'nın her bir parçası ince ve zarif bir zevkle ile düşünülmüş, gidin doyasıya gezin ve bu şehrin tadını çıkarın.
giydiğim markalar listesinden çıkardığım kadın giyim markacığı diyelim.
kurumsalıktan uzak leyla bir şekilde yönetiliyor. mağazadaki satış elemanları, call centerları vasat. kıyafetlerde o paraya değecek kalitede ve tasarımda değil. pahalı olsun ya pahalı tasarımdır kafasından çıksın.
aldığım bluz ilk yıkamadan sonra dikiş yerlerinden ayrıldı ve bana hediye çeki verdiler o tutarda. sordum bunun bi süresi var mı diye yok dediler. dün gittim kullanayım şu çeki diye. aldğım cevap şuydu süresi bitmiş. e hani süresi yoktu. ama efendim o zaman o mağazaya gidin diyor bana. yahu bütün şubelerde kurallar aynı değil mi? velhasıl benim param çöp. gidip defactodan alsam daha iyi müşteri memnuniyetiyle ayrılıyorum. ipekyol olmamış canım. artık mağazaya bile girmem ve ertafıma da hakkınızda hayırlı şeyler söylemem. hayal kırıklığısınız.
sözlük. dermansızım. kötüyüm. ağlıycam. saçlarımda beyazlar var artık. yıllar geçiyor. acele ediyorlar. sonra geri dönüp bakıyorum. yok yok gerek yok...
içim de bir ağırlık. yalnızlık ömür boyu. çok şey söylemek istiyorm dünyaya sonra bir susma geliyor. anlaşılmadığımı konuşsam bile çare bulunmaz gibime geliyor ve içime gömüyorum dertlerimi.
bitsin artık bu dram demek istiyorum sonra onunla vedalaşamıyorum. hiç olmayacak fikri beni korkutuyor. mutlu olamıyorum mutlu edemiyorum. bu da geçer mi?
tek istediğim sevmek ve sevilmek, beraber anı paylaşıp çılgınca sevişmek. sonra sonrası sonrada kalsın. ama yok yanımda yokum kalbinde yokum aklında yokum onda. onun için yapmayacağım şey yok gitmeyeceğim yol yok. sevdim sadece utanılacak bir şey yapmadım. sonra onlarca kitap okuyorum ayrıl boşver diyorlar sonra kalbim bir serçe gibi oradan ses veriyor ve o kitaplar uzmanlar boşa konuşmuş oluyor. hayatta kaç kere aşık olabiliyoruz? satırlar uçuyor aklımdan...
yangın yeri içim. allah'ım sen yardım et dermansız dertlere düşen kullarına. dermanı sen göster. aydınlat yollarımızı. sevgi ve şefkat ile iyileştir bizi.
kadınlık neydi? bunun cevabını arıyorum bu günlerde.
kalabalık bir yerdeyiz. yakışıklı ve çapkın bakışlı, flörtöz biri geliyor nanıma. gülüyoruz biraz sonra elimi istiyor ve öpüyor. sonra birden dans etmeye başlıyoruz. uyum ve ahenk içinde. uçuyoruz. mutluyuz. gülüyoruz. hiç uyanmasaydım. sonsuza kadar sürseydi. geliyor beni alıyor, beni yönetiyor, nasıl hissetiğimi önemsiyor. beraber keyif aldığımız için mutlu. zorlamasız. kendiliğinden akan ilişkileri seviyorum.
litvanya masalların içinde yaşayan ülke. nasıl minik nasıl minnoş ama çok güzel bir yer tavsiye edilir efendim.
Ufacık bir havaalanı var neresi gibi desem mudanya ido iskelesi.
ben klaipeda'ya geçtim litvanyanın tek liman şehri. zaten otel limna sıfırdı. bir tarafta baltik denizi ve o tatlı huzurlu manzarası.
rus ve iskandinav kültür sentezi. insanlar iyi niyetli. bunu söylemek çok zor ama türk insanı gerçekten uyanık bunu iyi anlamda kötü anlamdada anlayabilirizsiniz. biz de şark kurnazlığı var.
pek pahalı da değil ama medeni, insancıl. tabi bir de benim müşterim vardı 25 mağaza ve alçakgönüllük kitabını yazmış bir kadın. eyvallah bacım.
sizin de başınıza geliyor mu bilmiyorum? farklı tarzlada insanların yanında kendimi değişik bir duyguda buluyorum. aidiyet duygum farklı oluyor. kafamda dönen soru da şu oluyor ben buraya ait miyim? Ne hissetiriyorlar bana?
mesela fazla sanatçı tipler beni itiyor, fazla dindarlarda aynı şeyi hissetiriyor. yapamayız biiiz gibi bir iç ses. fazla entel olanların yanında da cahil hissediyorum, boş hava yapanların yanında sıkılıyorum.. çok konuşanın yanında bunalıyorum, kibirli insan sevmem. ben de zorum galiba napıyım arkadaş napıyım. adam olun. boş yapmayın. kafalar binbeşyüz.
bu konu çok uzun ve bu kadar yüzeysel anlatılmamalı.. devamı gelecek.. very soon
şimdi bu öylesine bir yazı. başlıklara sığmayan bir çığı
sevgili biricik sözlük. nasılsın? uzun zamandır görüşemiyoruz? ama yine geldim. kişisel algılama lütfen böyle bir dönem buda. az vefasız, çok hareketli, uçarı, yaramaz biraz da yalnız.
cuma akşamları çok manidar oluyor ya..işte öyle bir gece şu an telefonum açık olsaydı belki eve gelmezdim planlar yapardım ama açmak istemedim. black friday nedeniyle bijuteriye uğradım kendimi ödüllendirdim ve buradayım. sevgilimin yanında da olabilirdim. vefasız burnu havada depresyonda olan sevgilim.belki de başkasıyla. onu düşünmek istemiyorum hayatımı s.yor. kaygılı bağlanmalarımın bir örneği daha. içimden her gün onunla ayrılıyorum. karşımda durunca eriyorum. çocuk da aramızdaki statü farkına takmış. kendini kraliyet ailesinden sanıyor. yani boğazda yaşaması vs ama bir kere boğaza çıktık mı hayır neden çünkü yaşamayı bilmiyor. başka bir alemde, başka kaygıları var. ya hayat kısa bir dur iki gülümse yok asık surat yoruyor beni. oyun oynuyor bir de sinir sinir oluyorum. en sonunda ben de öğrendim oyunu eskisi kadar ızdırap vermiyor bari. neyse bu ara çok derin depresyonda işallah iyi olur da avustralya'ya gider kurtuluruz. gitsin istiyorum. bitsin bu saçma sapan haller. iyi olsun istiyorum yine mutlu olsun. gerçi ben herkesin mutlu olmasını isteyen biriyim. uzun zaman kin tutamıyorum. geçiyor. buharlaşıyor. iyi de oluyor uzun zaman aynı frekansta kalmak boğardı benim gibi yerinde duramayan birini. neyse şarkı açayım bir dakika canım.Jim Croce - time in a bottle. off şarkıya gel. içimdeki arabesk kibariye ses verdi. sofistike olacaktık yok ya nerde kültür karmaşası içinde nereye sofistike oluyorsun.
bugün korayı gördüm, konuşamadım ama onu seviyorum. enerjisine bayılıyorum. çapkın gülüşü. yok yok dişçim * onu görünce günüm neşeli geçiyor.
farklı insanlar farklı iletişimler ve ben. beni de herkes farklı mı algılıyor? herkese farklı bir şey mi hissetiriyorum? ilginç gizemleri var bu var oluşun. allah'ın gücü, güzelliği. sen allah de,başkası başka bir şey desin onun güzelliği bizi var eden. iyi bak sen, sev, öp, sarıl, uç gönlünce. tasavvuf da öyle güzel ki beni pamuk gibi yapıyor. o katı duvarlarımı yere indiriyor iyi ki de indiriyor.
iş.. ya iş işte. çalışıyoruz. proje vs. birileri para kazanıyor. ya maaşlı çalışmak beni mutlu etmiyor. benim için adrenalin olacak heyecan olacak. şimdi de var ama sonu beni mutlu etmiyor. ama bir gün edecek biliyorum. müşterileri sonunda mutlu görmek bana acayip haz veriyor. sonunda teşekkür ediyorlar ya ayy canlarım benim. neden seviniyorum çünkü canla başla çalışıyorum. işim gereği hep yeni insanlarla tanışıyorum o da güzel. yeni ülkeler yeni kültürler...
spor var. bu hafta astım biraz ama seviyorum spora gitmeyi de. hayat akıyor be canım öyle böyle akıyor.
ev aldım. g.tü de verdik bankaya. mutluyuz. marjinaliz anacım. ama pişman mıyım hayır. onun arkasında da manevi sebepler var. kimse evi var tapusu var diye mutlu değil. ailesi varsa, akşam olunca kendini güvende hissediyorsa paylaşıyorsa sevincini, kederini vs vs böyle şeyler mutluluk. gezmek mutluluk. tutkuların mutluluk. sevdiğin işi yapmak mutluluk. sıkı dostların varsa mutluluk. ev, kıyafet mutlu etmez sadece özgüveni pekiştitirir o da insanın doğasında olan bir şey.
kitap okuyorum. saçma kitaplar. 7 kitap aynı anda. baya da iyi gidiyor. okurken ağlayabilirim. dostoyevski'ye aşık oluyorum. o nasıl biri yazma, derin düşünme, kurgu sen kaç sene önce nasıl uçuyordun. iyisin adamım.
hygge yapıyorum. herkese anlatıyrum. anlamsız bakıyorlar. o da bir şey değil mi? anlamamak da bir eylem. da de ki leri hala yanlış yazıyorum. ne fark eder çok tatlıyım.
yemek alışkanlıklarımı değişricem er ya da geç. ekmek yemiycem. sadece israil'de belki biraz oranın ekmeği çok lezettli. vedat milor ve tayfasına da bayılıyorum. o nasıl seçkin zevkler. herifler michelin, japonya'da 1 sene sonrasına alınan rezervasyonlar o ifade biçimleri. dünya insanı olmak böyle bir güzellik. ama üstlerine oturuyor 2 beden büyük durursa sıkıntı.
ooo efendim mikla'ya gidince biz de sosyete olmadık. mehmet gürs'deki tarz bir başka tabi. hayalimdeki adam resmen herif. neyse ben geldiğim yeri, aileyi, kültürü biliyorum. vedatlar, mehmetler 3 4 beden büyük anlıyor musun. küçük bir kasabada kısıtlı imkanlarla büyümüş, azınlık bir toplumun kızıyım. kültür karmaşam dan oradan geliyor.
ama hala 4 yaşında hadi kuduralım diyen kızım. küçükken en sevdiğim sözdü. kuduralım. bu akşam macera akşamı derdim. kuzenleri toplardım. bütün gün çadır yapardık akşam dışarda uyuyalım diye. akşam kimse kalmazdı. herkes sıcacık aydınlık eve geçerdi ben kalırdım sap gibi o benim davam olurdu. yıldızları izlerdim uzun uzun sonra babamın kalın ve gür sesiyle içeri girerdim.
ilk paramı nasıl kazandım? çuha çiçeği satarak. kazlar ve köpeklerin korkusuna yine toplamıştım. yaş 5.
neden bazı şeyleri unutmayız? dün gibidir aklında.
nedeni vardır illa. herkesin her şeyin. kimse boşuna girmez hayatına..
dün döndüğüm ülke. türk ve rus kültürünü harmanlamış bir ülke. dili, kültürü, şarkısı, tavrı, yemeği...
bakü'ye çok güzel makyaj yapmışlar da ülkenin geri kalan kısmına ne olacak. terk edilmiş. sıfır gelişmişlik.
ülkenin yarısı başkentte yaşıyor geri kalanı da orda burda. resmen orda burda. bakü dışında güzel bir şehir yok.
2 gün gence'de kaldım. gidin bi görün allahınızı severseniz. yeni avm yapılıyor (olay resmen onlar için) ama akşam ondan sonra sokaklarda insan yok. zindan gibi karanlık.
restoranlar oda oda. bildiğin oda. içeri garson geliyor siparişi alıyor getiriyor. odanın içinde masa bir de oturma grubu var. insan görmüyorsun. namus bekçileri bunlar da. kimse kimseyi görmesin aman haa. ama görünce affetmiyorlar allahına bakıyorlar.
rahatsız edici bakışları var erkeklerin kadın görmemiş gibiler.
kadınlar süslü ama fazla süslü. benim sevmediğim kadar boyalı.
yemek kültürleri var diye kimseyi kandırmasınlar. çünkü yok sofra adabı bile rusyadan çakma. ki bana göre ruslar bu konuda çok kaba. sevmedim. başlangıç diye önüme yoğurt, peynir, kiraz dan dan koydu çocuk kaçtı. kabalar yahu. çorbaları güzel. ana yemekler zaten hep et. kahvaltı da çay bal kaymak. bir de buna şahane kahvaltı diyorlar. geleneksel kahvaltı diye yedik. kaymak da yeni mayalanmış yoğurdun üzerinden toplama. her yer eski sovyet birliğinden kalma. masalarda kül tablaları hani şu kocaman cam olanlardan. çay içiyorlar habire. türk kanalları izliyorlar. türkleri seviyorlar ama rusları da seviyorlar.
petrol çıkarıyorlar boyuna.
normal bi türk gitse yadırgar ama ben de öyle bir yerde büyüdüğüm için hiç de ayıplamadım ne de hor gördüm.
thy uçağı full gidiyor, full dönüyor. bütün uçak sanki bisuness class. ben bakü'de çok takılamadım ama demek ki millet çatır çatır iş yapıyor. ne iş yapıyorsunuz aydınlatın.
uçakta duygusal film izleyip ağlamayı adet edindim akşam uçuşlarında. rimellerim akarken köfte yediğim için o seksi halimle kimseye laf atamadım.
azerbaycan kendinizi özünüzü anlamak için iyi bir fırsat. türklere uzaktan bakın. sıcakkanlı, yardımsever olmaları da hoşuma gitti.
tunus benim yaşadığım, gördüğüm kadarıyla doğal güzellikleri olan bir ülke. bir de öyle böyle değil çok güzel bir ülke.
bi bodrum bi yunan adası kadar şirin, sokaklar dar beyaz akdeniz evleri camları kapıları maviş maviş. insanları çok düzgün kimse size öküz gibi bakmaz türkiye'deki gibi. bunlar da müslüman ama edepleri bizlere göre çok daha gelişmiş. o deniz ah o deniz yok böyle bir güzellik. hani ben demiş miydim denizin ve gökyüzünün birleştiği yeri seviyorum diye. o öpüştükleri yer varya en güzel denizin ve gokyüzünün öpüştüğü yer. ben kendimi çok turistik bir yerde hissetim. bi fransız tatil köyü gibi.
aa canım sen de hep sosyetik yerlere gitmişsin halka da karışsaydın diyin. birazdan dersiniz. karıştım. karışmaz olur muyum. insanları arap bağırıyor ediyor ama mütevazi insanlar. fakirlik var ama hoş da bir havaları var kendilerine has.
yemek nerdeyse yemedim. ülke oruç tutuyor. her yer kapalı. bakkal, market, restoran herkes evde uyuyor gece açıyor. dolayasıyla geleneksel yemek yiyemedim. hurma aldım bol bol.
hava çok çok sıcak. gölgede 35 derece hep böyle diyorlar. hiç bir şey yapma yoruluyorsun. sonra araplar tembel diyorlar, o hava şartlarında beynin sulanıyor yahu.
en kötü şey tunusair kazığı oldu. 2 saat rotar yaptı uçak ve çok normal bir şeymiş gibi lanse edildi. ufak gecikme için özür dileriz.
20 dk falan değil 2 saat geç kalıyorsun. aktarmalı uçuş olsa yedin ayvayı. zaten havaalanı çirkin. hayatımın 5 saatini çaldı helal etmiyorum. internet yok falan rezalet ya. tunusair berbatsın. yemeklerin de kötü. thy den o konuda ders al canım.
ama tunus'a tatile gidilir. hadi çıkın çıkın gidin seversiniz.
bu yazı serimize devam ediyoruz hasta revan perişan halde. yalnızlığın en çok anlaşılan anlardan biri hasta olunca işte. ateşin çıkar,
her yerin ağırır sanki hücrelerinin içi ağrıyor. ve yine herkes işini yaptırmaya çalışır şuraya git, bunu çiz, onu gönder, yapsana etsene. robot muyum ben? işe yaramayınca ne kadar gereksiz bir nesne oluveriyoruz insanlar için. çok sinirliyim sözlük şu anda herkes beni öyle görüyor ama aslında ben üzgünüm. ateşin mi var eve git bi duş al sana çorba yapayım diyen biri. kötü gün dostu. gözlerimin içi yanıyor ateşten. herkes hayatının rutininde. istediğim fazla değer galiba.
ama sikeyim diye mesaj atan terbiyezler bile var şu dünyada. allah sizi de bildiği gibi yapsın. pipiniz kurusun.
ciddi ciddi çünkü kafanızın içine pipi var sıvı yerine.
bilinçli yalnızlık, kaliteli yalnızlık. şimdi bunlardan dem vurmayacağım. şu anda akşam eve geldiğimde şu dünyadaki milyarlarca sesten, tını vs varya onlardan birisiyle konuşup nasılsın, seni çok özledim, sana sarılmak istiyorum ve öylece kalmak istiyorum diyeceğim kimsenin olmaması. bir can, bir nefes. işte bu çok vurucu bir yalnızlık hem de 20 milyonluk şehirde. yalnızlık içimde mi? tenime mi sinmiş? naftalin mı kokuyorum?
arkadaşında mı yok ya senin der gibisiniz. bazen arkadaş her derdinize deva değil. aileniz en büyük ilacınız, onlar bile deva değil bu yalnızlığa. sevgi paylaştıkça, güldükçe, gezdikçe, seviştikçe, koklaştıkça, sarıldıkça çoğalan bir şey. bunlar mutluluk hormonlarımızı yükselten eylemler bunlar da sevgili biricik pıtırcık sevgilinizle yapılıyorsa güzel tindar'daki fucking kafalarla değil. son zamanlarda bu söylemi çok duyuyorum. seviş iyi gelir ya. sanki 2 duble viski atıyorum iyi gelsin. sevişmek için bile yakınlık hissetmen lazım, bir kimya lazım sonuçta kim olursa olsun onu mahremiyetine alıyorsun. sevişiyorsun. tamam çok güzel, çok iyi okey sevişelim de bu konuyla alakası yok. çare değil yani. sevişsen ne olur 2 saat sonra yine aynı realitede olursun. friend with benefits yapsan o sıçmık bir durum. ben samimiyet, sevgi, güven diyorum siz ne diyorsunuz. mesele sevişmek değil insan kazanmak. benim de felsefem o arkadaş.
üzgünüm tabi dünyanın beni anlamadığını düşünüyorum. ama ağlayacak, sızlanacak boyutta değil. ben böyle de mutluyum, eğleniyorum ama o olursa daha da güzel olur değil mi?
gecenin sonunu merak ediyor musunuz: dergi okudum, şiir okudum, kendimle bir sükutu sohbet eyledim. uyudum.
bu gün hayatım boyunca uğradığım en ağır suçlama, ithamla karşı karşıya kaldım. yani iftira. insanların bu kadar çirkin olabileceklerini hiç düşünmedim. hiç ama. işin güzel yanı benim vicdanım, kalbim o kadar rahat ki. çamur atma tabirini de kullanabiliriz bu durumda. bu yaştan sonra mahkeme de göreceksem o insanlar zaten bu dünyada rahat yaşamazlar, kızları hiç yaşamaz. bir de şantaj var işin içinde. entrika filminde yaşıyormuşum haberim yok. ben de ortada gezen saf bir şeyden haberim yok.
millet ilim yapıyor, bilim yapıyor biz dedikodu, iftira. bu mikropların yüzünden ben utanıyorum yaşadıklarımızdan. ben bu enerjinin içinde olmak istemiyorum. çok üzgünüm.
bu sabah da çok kötü bir rüya gördüm. hatta bu hiç hayra alamet değil ama ne olabilir o kadar dedim. al sana sürpriz.
masum birinin adını kirletmek bu kadar kolay demek ki.. vay be. yuh be. analar sizi de mi doğurdu. keşke taş doğursalarmış.
dünya döndükçe daha neler yaşayacağız ama hata ben de böyle kalitesiz bir popülasyonun içinde yaşarsan olacağı bu.
sevdiğin her şeyi er ya da geç kaybedeceksin, ama sonunda sevgi sana başka bir surette geri dönecek.
kaybediyoruz, yitiriyoruz, acı çekiyoruz, kalbimiz hiç bu kadar kötü kırılmadı sanıyoruz. bu acı hiç geçmeyecek gibi hissediyoruz. ama işin aslı şu ki bu dünyaya sınavlardan geçmek ve birilerinin sınavı olmak için geldik. kayıplarımızın listesini tutup kazançlarımızı görmezden gelirsek mutsuzluk kaçınılmaz sonumuz. her şey biz insanlar için tasarlanmış. her acı, her kötülük, her iyilik, her mutluluk. bunlardan biri eksik olunca aslında biz eksik oluruz. mükemmel dengeyi bu zıtlıklar ayakta tutuyor. hepsine ihtiyacımız var. birini yaşamadan, tecrübe etmeden bir diğerinin kıymetini anlayamayız. kabullenmek bu dünyadaki tek lüksümüz. kabullenmek bir yetenektir. gelmek isteyene de gitmek isteyene de kapılarınızı sonuna kadar açın. elbet doğru misafir çalacak kapıyı. yeter ki misafiri ağırlayacak mecalimiz olsun. umut etmekten vazgeçmeyelim. çünkü yaralarımızın, hayal kırıklıklarımızın, huzursuzluklarımızın tek bir şifası var - umut.
şimdi kalbim, aklım, güzel hayallerim, yanan içim size son kez anlatmak istiyorum biz neden beraber olamıyız. beni yıpratıyorsunuz, günlerce, aylarca üzülüyorsunuz. bu kadar mazoşist olmaya gerek var mı?
tamam çok yakışıklı, bir içim su bakınca için ferahlıyor. tamam çok bilgili. tamam çok estetik yaptığı her şey. salata soyuşu bile hayran bıraktırıyor insanı. adam zeus.
amaa
onunla plan yapmak güzel deme bana bok gibi. bir yere gitmek için 2 ay plan yapıyorsun. hadi kalk gidelim desen üşenmekten benim de enerjimi öldürüyor. markete gitmeyi aktivite saymaya başlamıştım.
güzel bir sözü var mıydı? ayda bir kere duyarsan şanslısın.
ailesi otoriter. beni ezerdiler yeminle. o da benim aileme uyum sağlayamazdı. ya da her şey olurdu da çok istemek gerekirdi. biz de o sevgi var mıydı? bende vardı da onda yoktu, sen de biliyorsun. seven adam görmeseydik katlanırdık belki.
arkadaşları bak harikaydı. acayip eğlenirdim onlarla. hala çok severim.
şimdi gidiyormuş. yolu açık olsun. mutlu olsun uzak diyarlarda. adam nerdeyse uzaya taşınıyor. 2 günde gidiliyor anca. 2 sokak altta yaşasa ne olur aynı yöne bakmadan. onlarca hatıra, yüzlerce hayal kırıklığı, milyonlara bedel tecrübeler..
konu şu: sana değer vermeyen bir insanla beraber olunca senin kendine saygın kalmıyor. kendine değer vermeye başlayınca kendini ön plana koyunca da adamın hayatından gitmesi gerekiyor. bu çok basit bir denklem. yoluma devam etmek istiyorum kendi amaçlarım, kendi hayallerimle; çünkü onlarda ben varım. benliğim, gülüşüm, nefesim.. ve ben eminim bu kadar içten olunca bu enerjime aşık olacak adam da çok uzak değil.
bir gün bana mutlu edebilir misin diye sormuştu. ben de cevap vermemiştim. geçen gün sen çok mutluedebiliyorsun yazmış. ama sen etmedin... elveda
izletiyor. akıcı bir dizi ama son 5. ve 6. bölüm tam turk filmi modunda. biz turkler de ne boktanız diye değil. alışkanlıkların dışına çıkmıyor, ikinci adımı ben de biliyorum şaşırtmıyor. özcan deniz dizisi modunda.
reklam konusu zaten göze sokula sokula yapılıyor. abartılıyor. samsung, audi, vodafone. e napsın onlarda ekmek parası.
o değilde deniz'lerin oturduğu ev kimin? deniz'in ise duru ile deniz ayrılınca niye adam evden gidiyor. kız kılını kıpırdatmıyor. akşam can'ı eve çağırıyor. kız öğrenci de pardon nasıl bir öğrencilik hayatı? biri fakir akademisyen öbürü öğrenci ama private villada yaşıyorlar. real olmuyore sanırsam. aileden zengin herhal.
berrağın da hesabındaki 750 TL harca harca bitmiyor. bisküvi gofret yiyormuş bak hele. ülke şartlarından haberleri yok. su içsen biter o para. metrobüsle bile gezsen. fakir ama idealist gazeteci. can manay akıl hastanesinde yattı ortaya çıkardın noldu intikam mı aldın, halk kahramanı mı oldun anlamadım. ne olacak adam rezil olacak amaç bu mu? e olur böyle şeyler adam tedavi olmuş vs vs yükünü almış. ben olsam iki gülerim zaten bu kadar egolu bir adam normal değil. etrafınıza dikkat edin egosu çok çok yüksek insanlar illa bir boklukları var.
fotoğraftaki ikinci çocuk kim? kanalın sahibi mi? bir de eti'nin saatlik ücreti 1000TL. duru öğrenci ama bir aklına esiyor gidiyor.
öyle böyle ama ozan güven iyi. karakterini iyi oynuyor adam. başka bir karakter gibi değil yapmacık değil. gayet yaşıyor.
serenay balerin mi? pardon da aşırı amatör, basit, kazma gibi duruyor. mavi reklamı gibi olmamış dur çekelim bacak görelim.
balerin esteğine biraz uzak.
dizinin sonunda deniz s.cek gibi geliyor bana. duru zaten egolu ne yaşasa hak ediyor. can manay deli o da ölür.
şu öğrenci kız o da şoförle mi e ne de olsa türk dizisi demiştik. berrağı da inşaat temeline gömerler kurtlar vadisi olur çıkar hadi hayırlı olsun.
cem yılmaz'ın rölü neydi öyle. artık güldüremiyorum diyor sanki artık kalkmıyor der gibi olmuş. bir daha gelsin.
derinlik olsun, dialoglarda psikanaliz olsun, olsun yahu. hayat kadını van gogh dan bahsetsin vs vs. ver coşkuyu biraz.
boşluğa düştüm. ne yapıcam ki ben pazartesi günü? kiminle görüşeceğim? nereye gideceğim? baharda geldi. her yer çok güzel.
kış olsa evde film izlerdim.
ben kimseye mi emek vermedim. ben kimseyi mi sevmedim. hayatı sorguladım pazartesi tatil diye..
nasıl bir yalnızlık kapladı bakır misali içimi.. kalay derler bizim orada. su geçirmez misali benimki de yapıştı gitmiyor.
yalnızlık iyidir. dinlendirir. yalan.
şimdi sevgilim olsa hadi adalara gidelim dese. büyük adada bisiklet kiralasak yorulup dondurma yesek. dönüşte heybelide dursak rakı balık yapsak. çakır keyif olsak. omzunda uyusam dönüş vapurunda. sarılınca dünya ayaklarımın altından kaysa.
yine mi romantiksin demeyin bana, canım romantik olmak istedi. kısıtlamıycam, çok görmiycem kendime. hayatta sevmek sevilmek kadar şahane bir şey varsa lütfen bana anlatın.
bu arada ben hep seni suçladım. neden gelmiyorsun neden beni bulmuyorsun diye. geçen gün anladım ki senin kadar ben de suçluyum. ben de seni bulmadım. bana en çok ihtiyacın olduğu anda sana sarılamadım sevgilim. belki yapamayacağım çok şey oldu ve olacak senin için ama sana söz veriyorum seni çok güzel seveceğime ve seni bulduğumda hiç ama hiç bırakmayacağıma..
şimdi bu ufak ama fazla işlevsel ülke hakkında bir kaç izlenimimi sizlerle paylaşacağım:
benim sınır kapısında hiç bir zaman güzel şeyler yaşamadığımı biliyorsunuz. sorgular, xray lar, beni soymalar vs vs insanlık dışı olaylar. ama bu sefer size farklı bir noktadan anlatacağım israili. insanlarını yemeklerini, sahillerinden söz edeceğim.
önce dünyadaki herkesten çok farklılar. ufacık bir ülke ama içinde yaşanan o dinamik havayı hissetmeniz lazım.
ben bayılıyorum bunlara iş yapma şekillerine hayranım. para konuşup hep iş yapan bu kadar kafa insanlar olamaz. pozitifler iş iyi gittiği sürece. bir işin sonu bir konuşmanın sonu paraya bağlanmıyorsa onlar sıkılıyor. zaman kaybı olarak görüyorlar bir işin sonunda çıkar olacak. mesela bir kızla erkek konuşuyor sonuç yoksa evlenmeyeceklerse, sevişmeyeceklerse zaman kaybı olarak görüyorlar.
eskiden beni çıkarları doğrultusunda kullandı cümlesi bana çok acıklı gelirdi. artık gelmiyor. biz fazla duygusalız. çok real bir durum herkes herkesi kullanıyor dünyanın kanunu bu. sen bu durumu farkettin ama bir şey yapamıyor musun iki seçeneğin var ya U dönüşü yapacaksın ya da zevkini çıkaracaksın.
hiç bir başarı tesadüf değildir. yahudiler zengin diye bir efsane var ya. zenginler ama sorun niye. çünkü çalışıyorlar. çalışıyorlar. çalışıyorlar. en ufak bir olayı anlatayım size. toplantıdan çıktık baya baya 1 saat laf anlattık birbirimize. toplantı odasından çıktık bunlar yine çalışmaya başladı ben oturdum hadi kahve içelim dedim. karınca gibi gömülmüş hepsi tıkır tıkır çalışıyorlar. kendimi kötü hissetim. türkiyede biz toplantı set edip projelere go veriyoruz arada break yapıp kahve çay sigara muhabbet oluyor. toplantı sonrası notları toplayalım email atalım ama o email anca yarın gelir... arada kumaş farkımız var bu insanlarla
satranç oynar gibi ticaret yapıyor.
uçakta acayip yakışıklı bir çocukla tanıştım 34 yaşında 3 kere şirket kurup battım diyor şu an da hong kong da mermer fabrikası varmış. işler iyi çok şükür diyor. en büyük hayali evlenip 5 çocuğu olsunmuş. hong kong da mı dedim. eşim nerede iserse dedi.
toplumda kadın çok değerli. eş olarak değerli. sevgili olarak değerli. eğtimli, kültürlü, güçlü bir kadın, bir anne. bunlar hep zihniyet.
yemekler hep organik biliyor musunuz. her şey çok lezzetli. ben gidince ekmeğin tadını unuttuğumu anlıyorum. sabahları avokado ezmesi yiyorlar zeytinyağı ile. kinoa tohumu yeniyor. kahvaltıları biz den zengin bunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim.
tencere yemeği kültürü aşırı yok bizim gibi ama ne yediysem her şeyi çok beğendim. kırmızı et ustası bunlar. döner vs yok arap kültürüne ait bir şey bulmanız çok zor. daha çok amerika'da hissediyorsunuz kendinizi.
sahili... nefesim kesildi bir saniye. suyu çok temiz. sörf yapan atletik insanlar. güzel restoralar. cıvıl cıvıl publar. keyif alabiliyorsunuz hayattan. şimdi dubai sahillerini de görmüş, lübnan sahillerini de görmiş biri olarak burada rahat ediyorsunuz. çığlık atsan kimse dönüp bakmaz özgürsün. arap yarım adası sonuçta. bir sınır nelere kadir dimi.
sınırlar hep kafada.
bu arada bu yazıyı ve her yazımı hiç bir siyasi görüşe yakın hissetmeden yazıyorum. ben hissetim ben ne yaşadım o bağlar beni gerisi teferruat.
yıllarca kaçıyorum bu durumdan.dokunmayın bana diyorum. ailem de başımın etini yiyor al al diye. ya kimse kimsenin durumunu bilemez ama artık annem abarttı olayı.en sonunda beni sıkıştırdılar. bağladılar krediyi şimdi kendimi hiç bir şey yapamazmışım gibi, tatile vs gidemiycem gibi hissediyorum. ben daha okumak istiyordum ne okuması artık para kazan dediler.
3 gündür zor nefes alıyorum. ya şimdi iş değiştirmek için 100 bin kere düşünücem. dün burgera girdim bir menü 15 lira dedim ne kadar pahalı. hiç böyle bakmamıştım burger bile lüks oldu bir anda.
10 sene sonra evim olacak. 39 yaşımda. en güzel yıllarım. arjantine gitmek istiyordum ben, finlandiya da yüksek lisans yapmak istiyordum. hayatımı siktiniz tebrikler.
3+1 neyime. allahım sen en iyisini bilirisin. yardımcım olsun.
şimdi sözlük bunu söylemek istiyorum. adam gelmiş direk ya direk çok hoşuma gidiyorsun seni s. mek istiyorum dedi. ben şok. küfür edecek biri de değil seviyemiz o değildi ama adam cazibeme dayanamamış yemin ederim çok çekiciyim. bak bak bende de ego tavan. neyse 1 takmadım 2 takmadım ama adamın olayı bu, beni s.cek pardon kim kimi s. orası belli değilde.
neyse ben duygusal bir nutuk çektim buna çocuk arkasına bakmadan gitti. erkek kaçırma yöntemi duygusala bağlayın.
hayır s. sin tamam da olayın ne. niye seninle yapayım? neden sen? bana bunu bir açıkla.
tanımıyorsun etmiyorsun. neden yani. olay sevişme değil dikkatinizi çekerim ortada şizofren bir durum var. cinsel açlıklar. bu tiplere sorarsanız da türk kızı kezban türk kızı birey olamamış. bir sürü modern erkeğim lugatı yapar. sen avrupalı olmak istiyorsun da bi git gör öğren. sadece ayakların gitmesin ama ruhun da görsün olayı. adam takmış s.cek. belki vardır buna ok diyecek kız da önce bir öğren karşındaki kişi buna müsait mi. kimsin lan sen? belli beni hiç tanımamış. boğarım haberi yok.
sevişmek yemek yemek gibiymiş tamam normal bir şey de ben herkesle yemek yemiyorum.
bir de küçük mü acaba??
hem tam bir ahır hayvanı gibi davranacan hem de sana kendini michelangelo gibi hissetiricem. ait olduğun yerde kal.
sözlük içimde bir hanım yatıyor. sürekli yemek yapıp birilerine ellerimle yedirmek istiyorum. içgüdüsel bir şey bu. içimden geliyor.
yani diyorum ki kocam olsun çocuğum olsun ayy ben onlara bakarım. allahım sen nasıl yaratıyorsun bizi. ben hiç bu kadar anaç tavırlara girebileceğimi sanmıyordum. eve insan çağırıyorum sürekli yemek yapıp yedireyim diye.
içimde yatan ev hanımı uyandı. bunun temizlik kısmı da var onu anlatmamayım. sabah işe gidicem diye kalktım evi temizledim. 11 de işe geldim. yani atomu falan parçalayacağım yok isterdim tabi öyle dahiyane icatlarım olsun ama şu an içimden gelen ev hanımı olmak.
başıma taş düştü benim. ciddi ciddi istiyorum.
ben o kocayı hem beslerim hem her sabah mutlu uyandırırım tabi ben de mutlu.
trip bile atasım yok tamam hayatım öyle yapalım modundayım.
Tam umudu kesmişken
Kalbim buzla kaplıyken
Hayatı sorgularken
Kimseye güvenmezken
Umutsuz bir şarkıda
Aşksız da olur derken..
Seni buldum buldum seni
Kapat artık gözlerini
Sonunda gördüm seni
Hergün daha daha güzel
Her an yalnız bana özel
Ne mutlu buldum seni...
şu cümleleri yüzüne söyleyebilmek ümidiyle, seni kalp dolusu sevmenin hayali içimde. çok çok çok severim tamam şımarmayacağım. sadece seni severken kendimden geçerim o kadarcık sevgilim..
şimdi gelir poağaçacı börekçi takımı, bir de bir kupa çay alırlar gazeteleri okuyup ay öyle böyle şöyle oldu memleketi kurtarırlar poağaçalardan büyük yudumlar alarak. sonra bu tiplerin işe çok keskin bir girişi olur. bir anda ya şu projenin şurasında 56cm var beyaz mat boyalı lamine cam yapalım oha be oha ne ara ordan oraya geçtin. duygu geçişlerinize sizin..
diğer tür de sağlıkçılar kahvaltıda müslü yer, 10 da yeşil elma, glütensiz bilmem ne, avokado içini nasıl yapalım diye kafa ütüler, siyah sarımsağın faydaları etilerden nerden alacağımız konusunda engin bilgiler saçar etrafa. arkadaş sen pazadarda satılan beyaz halis muhlis yerli malı sarımsağa burun kıvırmıyor musun. ıyy kokuyor ıyy ben almıyım. gavur yapınca bok olsa yiceniz. hayır ye hobi olarak yine ama kıçınız başınız ayrı oynuyor ya bir karakteriniz yok ya o uyuz ediyor. yarın başka bir moda çıksa ona uyarsınız. bu ara her şey glutensiz. 1 seneye kadar ne olduğunu bilmiyordunuz. bir de ne çıktı şimdi chia. chia ne ya biri bana söylesin. 4 de yoğurtlu chia. tiksinti geldi bu kafalardan. bir de yogacılık çıktı. yogacılık yapıyoruz. daha düz yolda yürüyemiyon neyine yoga. o yoga hocalarına da afferim bu kerizleri iyi geçiriyorlar. bu aralar aletli pilates out mu olmaya başladı.
bu tipler bir de instagramda video yüklemeye bayılıyorlar. ayy yüzümdeki ne yasstık izi mi. bize ne lan senin yastık izinden. arabada giderken müzik çalıp bize bön bön yolu izletmeler. hayır chia nasıl bir kafa yapıyor.
dedemin bir sözü vardı'' bir dön bak nereden çıktın'' diye. bir özünüze dönün. özbenlik. ilim. araştırma. duruş. karakter.
tüketim topluğu olduk çıktık da bu kadar boş beleşlik çok ya.
insanların işi gücü yokmuş nasıl nasıl amaçsız aptal bir mekan yapalım diye düşünmüşler bu çıkmış. restoran desen değil, lounge desen değil, bar desen değil, club desen değil. piyasa mekanı, cilalı o. mekanı. kodaman kodaman yaşlı adamlar yanlarında aptal boyalı kızı yaşında dişiler. chilai bu işte.
ilk defa mekan görsem diyin ezik diyin fakir diyin görgüsüz diyin diyin anacım ama işte fazla görmenin de zararları var. olmamış chilai. o güzelim boğaza o güzelim manzaraya yazık. zaten bunu hep söylüyorum bizim elimizdeki cevherleri işleyemiyoruz. en basitinden burası italyanların olsun nasıl bir yaşatırlardı oraları standart getirip insanları da o manzaranın o mekanın parçası yapıp. şimdi kol gibi hesap öde ve anlamsızca aptal bir kızın kürküne bak.. türk olmakla ben bir zamanlar gurur duyuyordum neden neden beni bu hale getirdiniz.
arabası olup ruhu 5 para etmeyen insanlardan da uzak olalım.
söylemeden bitiremem canım benim mekanın içini yapan iç mimara da buradan selam söylüyorum. tuvalet nasıl yapılır gel müsait bir zamanda anlatayım. hiç bilmiyorsan da sıçarken biz içerdekini görmek istemiyoruz. lake cam yapmışsın ama kapıda 1cm açıklık var. yani etilerde ego şişirmekle olmuyor bu işler.
bahreyn efendim çok güzel, çok şirin bir ada ülkesi nereye gidersen git etrafın su. sevmem ben öyle, özgürlük yok basıp gideceksin ohhh mis gibi. basıp gideceğinden değil fikri güzel işte. bahreyn bastı beni o yüzden yok canım şaka şaka. son günlerde düşüncelerimi toplayamıyorum o yüzden bir saçmalamadan sonra bahreyn hakkında izlenimlerimi aktarayım size..
1. arap ülkesi. dubai'den sonra arap ülkelerini sevmiyorum. IQ düşük demek isterdim ama aslında tek sorun o değil düzen yok, görgü çok düşük seviyede, çok namusluyuz kadınlar kapalı ama itici bir tarzları var, kafalar çok ağır dumanlı
2. paraları değerli sağ olsun amerika
3. yemekleri lübnan mutfağı
4. elle yemek yemek bir kültürse kabul ediyorum ama yabancıya bari çatal bıçak hadi bıçaığı geçtim kaşık ver. çorbayı yemekten sonra getirme.. rezaletlerden rezalet beğendikten sonra güzel bir yere gittik kralın yemek yediği bir restorana buranın köşebaşı kıvamında bir yer, eh işte
5. lüks mekanları da var roof bar olayını biliyorlar. hani orada da bir dubai değil ama iyi. türkiye'den açık ara iyi bir gece hayatı var kalite bakımından
6. pakistanlı, filipili, indus işçi çalıştırıyorlar çalışan arap çok az dubai'de hiç yoktu
bahreyn'in küçük bir pazar ama allah'tan petrolü var yoksa adada develerle geziyor olurlardı..