Sanırım en kötü yanlarından biri bu ifade özgürlüğünün, özellikle de sözlük ve forum gibi ortamlarda. çok kaliteli troller de var tabi acayip yaratıcı pislikler yapıp milleti çaktırmadan birbirine düşürüyor tartışma ortamlarını bozup tatmin oluyorlar ama güzelim ülkemde iletişim yeteneği kuvvetli ve insanları manipüle edebilecek insanların sözlüklerde takılmak yerine iş adamı ya da politikacı olmasından dolayı sanırım bütün gereksiz trollükler sözlükleri buluyor.
zaten sözlükte edinilmesi gereken ortamın belirli bir çizgisi olmadığı ve herkes kendi yazdığından sorumlu olduğu için de moderasyonun bu tür gerzekliklerle uğraşmaması da belki anlaşılabilir ama kişisel görüşüm bu tür yeteneksizlerin ve sırf tartışma çıkarmak için provokatif başlıklar açıp absürd entryler giren tiplerin belirli kurallar çerçevesine yaptırıma uğratılmasıdır.
Başbakan Erdoğan geri adım atmamakta kararlı. Ancakverdiği bu tepki gerçekten neye? Bu halk itiraz ederken neye itiraz ediyordu?Bunu başbakan kendisine samimi olarak sorma gereği duydu mu merak ediyorum.Sanırım sormadı, çünkü sorsaydı bu şekilde tepki göstereceğini düşünmüyorum.
Başbakan'ın herşeyi yapmaktaki argümanı kısaca şu;"Biz %50 ye yakın oy aldık halk tarafından, dolayısıyla çoğunluk temsiliçin bizi seçti bu nedenle biz de istediğimizi yapıyoruz." Tabi kidemokrasi her zaman çoğunluğun isteğinin gerçekleşmesini gerektirmiyor. Ancakbaşbakanın sanırım bu pek umrunda değil. Temsili demokrasinin işleyiş tarzıhalkın seçtiği temsilcinin genel olarak aldığı kararları halka birlikteuygulamasıdır, halka rağmen değil. Aradaki bu ince çizgiyi birbirinekarıştırmayı çok seviyor malesef kendisi. Eğer alınan bir karara toplumsal birtepki gösteriliyorsa karar tekrar değerlendirilir veya önemli bir siyasikonuysa referanduma bile gidilebilir. Ancak bu konudaki tek sıkıntı bu dadeğil.
2008 yılında Uğur Dündar dökümanlarına kadardökerek yaptığı araştırmada istanbulun farklı ilçelerinin farklı mahallelerindekütüğe kayıtlı ancak ölmüş olan "seçmenlere" oy kullandırıldığıortaya koyulmuştu. Bunun detaylarını ve haberin kendisini google ve youtube'ayazarak çok rahat bir şekidle bulabilirsiniz. Söz konusu bu iken 2006 yılındanitibaren yapılan diğer seçimlerde bu tür adaletsizliklerin yapılmadığınınereden bilebiliriz. Sonuçta bu tür hareketler bize bu insanların "kazanmakyolunda herşey mübahtır" gibi bir ahlak anlayışına sahip olduklarıizlenimini veriyor. Ancak esas durum bu haberlerin neden bu kadar çabukunutulduğu? Neden peşinden gidilmedi, muhalefet niye kovalamadı, neden haladaha ortada bir seçim adaletsizliği olup olmadığı tartışılmıyor? Bu sorununcevabı halen bekleniyor.
Erdoğan'ın "delikanlı başbakan"kıvamından çıkmamak için bu kadar direniyor olması sanırım davos çıkışları gibiiyice geçmişten gelen bazı davranışlarının halk tarafından yine"delikanlıca" görülmesinden dolayı onu içten içe gazlamış olmasıolabilir. Bir süre sonra ise çizgisini kaybedip padişahlığını ilan etmeyebaşladı kendisi. Dikkat ederseniz sadece Erdoğan'dan konuşuyorum. Çünkü bu birAKP sorunu değil. Bu ülkenin sorunu başbakanın despotik, geri adım atmayan,yaptığı hatayı kabul edemeyecek kadar sahte bir gurur sahibi ve diktatör varikonuşmaları ve kararlarıdır. AKP bile kendi içinde bunun farkında. Ancakkendisi biat kültürünü zamanında oluşturduğu ve kimse zamanında buna kendi partisiiçinde dahi ses çıkart(a)madığı için tekil güç olarak istediğini yapabilmekte.Kişisel olarak AKP'ye oy vermedim ancak çok rahat anlayabiliyorum ki halkınverdiği oy bu başbakana değil, o balkon konuşmasını yapan kucaklayıcı vebirleştirici konuşmalar ve davranışlarda bulunan başbakanaydı.
Devlet içi kadrolaşmadan bahsetmeye bile gerek yokdoğal olarak. Zam dengesizliği, enflasyon, çekilen peşkeşler, bir gecede komikrakamlara kapanan ihaleler, yabancı sermayeye satılan ( daha doğrusu hediyeeder şekilde verilen) kamu varlıkları, imf'ye borcun kapanması ama buna rağmenvergilerin zamlanması, intikam dürtülü söylemler gibi durumlar başbakanınsadece ağzının iyi laf yaptığını ortaya koyuyor malesef. intikam demişkenbahsetmeden olmaz, son yıllarda özellikle çok başvurduğu bir yöntem bu da,"geçmişte zülum ettiler şunlar şunlar oldu o yüzden bizim hukuksuz olsa dabunları bunları yapmamız meşrudur" davranışları, söylemleri ya da imaları.Başbakan hatayı hatayla çözmeyi planladı hep sanırım. Bunu yaparken de hukukunüstünden geçip gerçek süreçleri atladı ve bunun cezasını da yine halk çekti.Çünkü insanlar bunları hep görüyordu ve korku imparatorluğu iliklerimize kadarişledi. Bazı insanlar ben böyle bu düzenin yanlışlarını saydığımda hep kötütarafından baktığımı iyi işlerin de yapıldığını söylüyorlar. Ancak yapılanfaydalı şeyler size yaptığınız haksızlıktan, yediğiniz kul haklarından,günahlarınızdan kurtulma kartı sağlamaz. Ne yaptıysanız onun hesabınıverirsiniz. Vermelisiniz. Demokrasi böyle işler. Bizim ülkede tarih boyunca pekişlemedi ama olması gereken budur.
Bugün TRT'deki içten gelen haberlerde resmen zorlayalan haber yapıyoruz, kanımıza dokunuyor diyordu çalışanlar. Sokakta polisleyapılan görüşmede nasıl iç ikilemde olduklarını ancak yaşam tarzını ve ekonomikgücü kaybetmenin verdiği korkunun ne denli onlara üstün geldiğini 36 saattiruyumadan meydanlarda görevlerini yapmaya çalışmalarından anlıyoruz. Her ikitarafta da yanlışlar, provokasyonlar gerçekleşmekte tabi ancak polisin kendisibile kendilerine gelen emirlerin aşırı olduğu konusunda hemfikir.
Peki son durum nedir? Ülke bir ikileme girdi. Halkvs Erdoğan durumu söz konusu. Halk söz konusu yapıların yapılmasınıistemediklerine dair çok açık bir tepki koydu. Erdoğan ise her zamanki gibigeri adım atmamak benim karakterimdir tadında devam ediyor. Arınç ise biryandan çıktı Erdoğan yokken ortamı yumuşatmak için elinden geleni yapıyor amaErdoğanın halka hiçbir değer vermediğini Arınç bile biliyor. Çünkü bu eylemlereve bunu yapan insanlara bir değer veriyor olsaydı Erdoğan bugün bu ülkede olurve nerede yanlış yapmış olabileceğini değerlendirirdi. Bu umursamazlığıkullandığı çapulcu gibi kelimelerden de anlıyoruz zaten. Halk izin vermeyecek,Erdoğan yapıcam diye ısrar edecek. Eğer Erdoğan yarın orayı yıkıp yerine yenibirşey yaparsa bu savaşı kazanacak ve tekilliğini devam ettirecek. Eğer halkbir şekilde Erdoğan'a geri adım attırabilirse birlik olduklarında güçlüolabildiklerini fark edecekler. Bu da Erdoğan'ın düşüşünün başlangıcı olacak.Eğer Erdoğan hiçbir şekilde geri atmaz ise kendi halkının üstünden geçmesigerekecek ve bu üstünden geçme pek micaz anlamda gerçekleşmeyeceğe benziyor.Neler olacağını bekleyip göreceğiz.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan,halkını (en azından düşünen, sorgulayan, günü kurtarmak yerine geleceğe dairahlaki sorumluluğu olduğunun farkında olan kesimi) kendisine oy vermiş olsun yada olmasın hayal kırıklığına uğratmıştır. Halkın saygısını kaybeden birbaşbakan ise cumhuriyet rejiminde ayakta kalamaz. Pragmatik açıdan bakacakolursam kendisi ya rejimi bir an önce değiştirmek için elinden geleni yapmalıya da bu oyundan elini ayağını çekip Amerika'ya Fetullah Hocasının yanına gidiporadan ülke içini örgütlemeyi ve nihai amaçlarını yerine getirmeyi denemelidir.
doğduğundan beri 12 yaşına kadar* kızının sürekli videosunu çekmiş ve bunu kısa bir video ile düzenleyip time lapse olarak birleştirmiş bir babanın azim ve kararlılık dolu sanatsal çalışmasını izliyoruz. video şöyle birşeydir:
seksi ne kadar tabu yapmış bir toplumuz arkadaş. bir süre önce sürekli yazıyordum sonra biraz ara verdim geri geldim hala aynı başlıklar. ya ateistler dincilere dinciler ateistlere giydirmeye çalışıyor ya da "ruhu orospu kız" yok "handjob yapan kız" yok "gösteren ama vermeyen kız" yok "porno izleyen kız orospudur" gibisinden rantlarla karşılaşıyorum. hadi din vs tartışmalarını biraz anlıyorum türkiye bir değişim sürecinde birşeyler olup bitiyor, ama bu kızlara giydirme başlıkları hiçbir boka yaramıyor onu biliyorum.
şimdi arkadaşlarım, bu iş böyle gitmez, ülke olarak bazı şeyleri aşmamız gerekiyor. zaten bildiklerimizi bilmiyormuş gibi yapmamamız gerekiyor.
kızların da cinsel hormonları vardır, cinsel istekleri vardır. türk toplumunun size gösterdiği türk kızları böyle değildir imajına bakmayın siz, onlar sadece rahatça açılabilecekleri kişileri bekliyorlar. açıldıklarında da gerçek cinsel açlıklarına tanık oluyorsunuz. * ve şunu anlamanız gerekiyor, insanlar sevişir, sevişmek isteyebilir. bu insanların doğasında olan bir şey. insanlar tecrübe etmek isteyebilir, yaşadıkları şu 5 kuruşluk, tonlarca acının ve zorluğun ama çok az güzelliğin olduğu dünyadan biraz haz almak isteyebilirler. bunu yaşadığınız kültür size cinselliği çocukluğunuzdan beri farklı yansıttığı için böyle olmadığını düşünebilirsiniz, ama böyledir. biyolojimiz böyle işler, bunu ister tanrı yaptı deyin isterseniz evrim bu hale getirdi deyin, bu sonucu değiştirmez.
iki insan birbiriyle sevişmek istediği zaman, handjob, blowjob, kamasutra yapmak istedikleri zaman bu insan onlar için bir anlamda sevinmeniz gerekir. çünkü bu mutluluk hormonu salgılanmasıyla ilişkilere ciddi anlamda katkısı olabilen birşeydir.
açtığınız şu başlıklar hepinizin bilinç altını yansıtıyor, seksüel olarak ne kadar aç olduğunuzu gösteriyor. ha bunu göstermek yanlış bir şey olmayabilir ama yöntemi de bu değildir. ya açıp adam gibi kendinizi sorgulayarak yazın ya da ona buna bok atmaktan vazgeçin, yazmayın. kaliteyi yerlere düşürdünüz artık yeter.
bu tabu bizi ülke olarak yaralıyor, geri tutuyor, beyinlerimizi gerçekten önemli olan meselelere vermemizi engelliyor. çünkü görüyorum ki kafalarımız hep o tatmin edemediğimiz ihtiyaçlarımızda. peki bu nasıl aşılır? samimi düşünerek, empati kurarak, doğanın nasıl çalıştığını anlamaya çalışarak çözülür. ad hominem yapıp insanları yargılayarak değil. bunun farkına varmanın vakti geldi geçiyor artık.
saflık insanların vücutlarını paylaştıklarında veya duygularını açık bir şekilde paylaştıklarında bozulmaz. saflık tecrübelerden çıkarılan kötümser sonuçlarla bozulur. olayları iyi veya kötü yapan olayların kendisi değildir, olayları algılayış şeklinizdir. doğada iyi veya kötü yoktur. bir aslan ceylanı ve yavrusunu acımadan dişeriyle boğazını sıkarak öldürebilir veya canlı canlı derisinden parçalar koparmaya başlayabilir. evet, bu ceylan açısından bakıldığında dayanılmaz bir acıdır ve üzücüdür, ama bu böyledir. aslan bir düzenin parçasıdır, görevini yerine getirir. iyi veya kötü değildir, o sadece olduğu şeydir. doğduğundan itibaren de ne olduğunu keşfeder ve bunu kabullenmeyi öğrenir.
bizim de doğadaki durumumuz böyledir. genel geçer ahlak kurallardan oluşmuş, kanunlara dayalı bir toplumsal yapımızın olması bir arada yaşamamız için gereklidir. ama seks bunlardan birisi değildir, hiç olmamıştır. seks yaşamın bir parçasıdır ve tecrübe ile sabit olunur, öğrenilir ve ne kadar çok tecrübeye sahip olunursa çoğu zaman alınan haz da fazlalaşır ve insanların seçimleri de aslında ne istediklerinin farkına varmalarını sağladıkları noktaya doğru yönelir. bu yararlı birşeydir.
aslında bu konuda daha yazacak çok şeyim var ama hepsini yazmak istersem aşırı zaman harcamam gerekir, pdf yapıp yayınlasam daha makbul olur yani. o yüzden son noktaya tekrar değiniyim;
- insanları sürekli yargılamayın, bu sizi daha güçlü, daha mükemmel bir insan haline getirmez.
- insanların her davranışını sadece mantıksal olarak değerlendirmeyin, davranışların arkasında çoğu zaman sadece mantık yoktur, duygular, hisler, arzular vardır. bunların empati kurarak neden böyle olduklarını anlamaya çalışın.
- işe sadece abazalık olarak bakmayın, sevdiğiniz insanla geçireceğiniz tek bir gece tüm hayatınız boyunca ben neden yaşamışım sorusunun cevabı olabilir.
- carl sagan'ın dediği gibi dünyayı sizden ayrı, bağımsız değil de tek bir organizmaymış gibi algılamaya çalışın. bunun bir parçası olarak neyi ne derece yapmak ne kadar doğrudur bunu çözmeye çalışın.
- ahlaki öğretileri okuyun, dini kitapları da okuyun, filozofları okuyun ama hiçbir şeyi sorgulamadan, nedenlerini ve niçinlerini merak etmeden kabul etmeyin. çünkü şu anki durumunuzla çok yüzeyselsiniz, kendiniz dahil etrafınızdakilere bir katkınız olmaz. böyle gelmiş böyle gider diyip abazalığınıza teslim oluyorsunuz sadece.
ha şimdi ben bu kadar yazdım, millet sikler mi ya da okurlar mı onu da tam olarak kestiremiyorum. tabi kimse bana katılmak zorunda değil, yazdığım her şeyin doğru olduğunu da iddia edecek kadar ego sahibi değilim ama bir kısmının doğru olma ihtimalini bir düşünün en azından, samimi olun, dürüst olun.
Bir sesli konuşma, konferans yapma, felsefe, bilim, müzik dahil her türlü şeyi paylaşma programıdır. türkiye bölümünde çeşit çeşit kanal bulunsa da ciddi anlamda objekitf tartışma ortamı academia odasında gerçekleşir. görülüyor ki sözlük dahilinde felsefe, bilim, din, tanrı gibi şeyleri tartışmaya hevesli yazarlarımız var. bu konularda düşüncelerini paylaşmak isteyenler bu programı kullanarak türkiye bölümünün academia kanalında bize ulaşabilirler. bu tür tartışmalar genelde akşamdan bazen geceden itibaren başlayıp 3-4'e kadar sürebilmektedir. hafta sonları detaylı tartşmaların veya sunumların olması daha muhtemeldir. yüklenişi ve detaylı anlatımı için şu site ziyaret edilebilir:
bazılarının evrim teorisine hala "evrim yoktur az allah vardır" mantığıyla yaklaşması beni üzüyor be sözlük. bu yüzden evrim teorisi başlığında yok olmaması için bu önemli konuda ayrı bir başlık açıyorum. hala daha evrimin insanın maymundan geldiğini iddia ettiğini sananlar, insanın ilk varoluş noktasıyla ilgili bir önermesi olduğunu sananlar ve bu yüzden kendi kendilerine ayak üstü teori çürütenler var bu sözlükte. daha önce çok yazdım sayın sözlük kullanıcıları ama şu teoriyi kötülemeden yada övmeden önce alıp bir okumak, neymiş bu gerçekten diye meraklanıp sadece internette dahi kaynakları olan wikipedia gibi sitelerden kaynakları olan bilgi edinilebilir. niye işin bilgi kısmıyla değil de sadece magazinel kısmıyla ilgileniyorsunuz yav? evrim teorisi başlığı altında okuduğum yorumların %90'ı ya evrimin teorisinin ne olduğunu bilmiyor ya da teori ve olgu kavramlarını yanlış biliyor. işin ilginci aslını öğrenmek bu kişilerden çoğunun umurunda değil. bu nedenle tartışma da zenginleşemiyor, detaylandırılamıyor çünkü daha evrim teorsini bilmeyen, ortak bir tanımda buluşamayan insanlar var. kısır döngü laflar ve kulaktan dolma bilgilerle olmaz bu işler arkadaşlar. eğer biz bunu "gerçekten" tartışmak istiyorsak ya araştırıp destekli veriler üzerinden tartışırız ya da bilgi eksiğimiz olduğunu bildiğiniz bir konuda yazmayıp, ilk önce bilgi ediniriz ve spesifik noktaları konuşuruz. bu son yazdığımın geçerliliği sadece evrim teorisi için de değil, çok yapıyoruz bunu biz bilmediğimiz birçok konuda atıp tutarak kimse bik bik etmesin.
benim önerim sadece bu tür internet özetleriyle sınırlı kalmamanız ve john maynard smith, douglas futuyama, richard dawkins gibi yazarların evrim üzerine olan kitaplarını da okumanızdır.
Aşağıdaki yazı bir youtube videosunun çevirisinin transkriptidir. Mantıksal hataların ve eleştirsel düşüncenin gerekliliğini belirtmek açısından sözlükle paylaşıyorum. Biraz uzun gözükse de sonuna kadar okumanızı tavsiye ederim.
Çevrilen video:
Çeviren: Şüpheci Melek (Teşekkür Ediyorum)
Bir odaya girdiğinizi ve odada bulunan bir bilgisayarın size binanın bir yerinde bir küp olduğunu söylediğini hayal edin. Bilgisayar sonra size şunu soruyor : "küpün içinde ne var?"
Çoğumuz bu soruyu abes bir soru olarak kabul ederiz. Küp büyük ya da küçük olabilir. Küp içi dolu katı bir nesne ya da içerisinde gaz partikülleri dışında hiç bir şey olmayan bir boşluk olabilir. Ya da tanıdık veya bilinmeyen milyarlarca cisim ve bunların permütasyonlarını içeriyor olabilir. Bu soruya kesin ve meşru bir cevap veremezsiniz.
Ancak size "küpün içinde ne yok?" diye sorulsaydı bir çok cevap verebilirsiniz. Örneğin küp kesinlikle Amazon Nehrini, Mars Gezegenini ya da "uykudan mamül bir yatak" gibi absürt nesneleri içeriyor olamaz. Hatta, bu ikinci soruya verilebilecek sayısız geçerli cevap vardır.
Bu da bu küpün içeriğine dair ilginç bir asimetriyi ortaya çıkarıyor. Küpün içinde olabilecek ve olamayacak sayısız olasılığa rağmen, kanıt olmadan küpün içinde gerçekten ne olduğuna ya da ne olmadığına dair kesin ve meşru bir cevap verebilmemiz imkansız.
Birisi küpün içerisinde tahta bir kaşık olduğunu iddia ederse haklı olma olasılığı vardır, ancak kanıt olmadığı ve bu iddiaya dair meşru bir dayanak gösteremedikleri için bu iddiayı doğru kabul etmek için hiç bir sebep yoktur.
Peki sözkonusu olan bizim evrenimizin dışında ve tıpkı küp gibi ulaşılamaz olan bir yer olsa idi, şartlar değişik mi olacaktı? Bu evren dışı yerde ne olduğunu (örneğin ilahi bir varlık gibi) kesin olarak söyleyebilecek miydik? Hayır, aynı asimetri burada da mevcut. Sayısız şey bizim evrenimizden bağımsız olarak var olabilir. Sayısız mantıksal olarak imkansız şey de var olamaz. Mantıken imkansız oldukları için sayısız şeyi sıralayabilsek de, gerçekte var olan şeyleri sıralayamayız. Evrenin dışındaki ulaşılamaz alemde belli bir ilahi varlığın var olduğunu iddia etmek, ya imkansız olanın var olduğunu, ya da bilinemeyecek bir şeyin var olduğunu iddia etmektir.
Mantık, imkansız şeyleri çürütebilir, ancak imkan dahilindeki şeylerin varlığını kanıt olmadan tek başına ispatlayamaz. Eğer herhangi bir noktada ölçülebilir, teyit edilebilir ve somut bir kanıt gösteremezseniz, dünyadaki tüm argümanlar bile iddianızın gerçekliğini ispatlayamaz. Bu yüzden karşımızdaki insan mantık yoluyla kişisel bir yaratıcıyı gerektirecek bir argümanı olduğunu söylüyorsa bu iddianın geçersiz olduğunu biliriz zira karşımızdaki kişi bu türden bir "varlık" iddiasını kanıtlamak için ne gerektiğini anlamamıştır. Bu noktadan sonra iş hatanın nerede olduğunu bulmaktadır.
Örneğin, teolog William Lane Craig evrenimizin bir ilk sebebi olduğunu, bu ilk sebebin bizim uzayımız ve zamanımızı yarattığı için bizim uzay ve zamanımızın dışında var olması gerektiğini söyler. Ancak bir şeyin bizim zamanımız ve uzayımızın dışında olması tüm uzay ve zamanın dışında olmasını gerektirmez.
Ancak, Craig'in bu fani olmayan, uzaysal olmayan ilk sebebinin değişmez ve fiziksel vücudu olmayan bir zihin olduğu iddiası daha ciddi bir şekilde hatalıdır. Değişmez bir zihin, tanım itibariyle işlemeyen bir zihindir. Zihinlerin ve kasti yaratmanın değişime ihtiyacı vardır. Craig'in değişmeyen yaratıcısı kendiyle çelişmekte ve "mantıksal olarak imkansız" kategorisine girmektedir.
ihtiyatsız ya da hali hazırda ikna olmuş kişilere ne kadar makul görünse de, spesifik tanrıların varlığına dair tüm popüler argümanlar yanlış önkabuller ve/veya sonuçlar ve ispatlanamayan varsayımlara dayanmaktadır. 100 tane geçersiz argümanı topladığımızda tek bir geçerli argüman oluşturmazlar. Bir çok inançlı insan bu geçersiz argümanlarla uğraşmaz. Mantıkla tanrıları ispatlayamayacaklarını bilirler ve buna ihtiyaçları yoktur. inançlarının kişisel olduğunu bilirler ve başka insanların da farklı fikirleri olabileceğini kabul ederler.
Ancak farklılıklara saygı duymaya niyetiniz yoksa, sizin görüşünüzü kabul etmedikleri için başkalarını kötüleyecek, onlara saldıracak ya da onların zararına olacak şekilde hareket ederseniz, ezmeye çalıştığınız kişilerin bu kabul edilemez tavrı ve hatalı argümanlarınızı ortaya çıkarmasına ve afişe etmesine şaşırmamanız gerekir.
Bir Tanrı ya da tanrılara inanmak sizin hayatınızda pozitif bir etkiye sahip olabilir, ancak başkalarına kendi görüşlerinizi kabul etmeleri için ve bu görüşün getirdiği sorumlulukları yüklenmeleri için baskı yaparsanız, o zaman kendi görüşünüzü izah etmeme lüksünden vazgeçiyorsunuz demektir. Kendinize ispat yükümlülüğünü yüklüyorsunuz ve bir inancı kendinize haklı göstermek için kullandığınız ve makul görünen sebepler ne kadar ihtiraslı savunulursa savunulsun diğer insanlar için geçerli değildir. insanları önce taciz edip sonra kabadayılık edip, sonra davranışlarınız ve tavırlarınıza birisi karşı çıktığında inancınızın arkasına saklanamazsınız. Eğer Tanrı'nın var olduğunu gösteremiyorsanız, insanların inanmasını sağlamak için duygusal şantaj yapmak (cehennemde yanacaksınız), hilekarca bir taktiktir.
Tanrılara inanmayanlar Teistik iddiaların geçersiz olduğunu gösterdiğinde genellikle Tanrı'nın var olmadığını ispatlamaya çalıştıkları söylenir. Aslında, yaptıkları tek şey hatalı akıl yürütmeyi açığa vurarak entelektüel dürüstlüğü özendirmektir. Bazı insanların iddiaları çürütüldüğü zaman bunu hoş karşılamayacakları anlaşılabilir bir şeydir ve hatalı olduklarını kabul etmektense tartışmayı ilgisiz argümanlarla başka bir yere çekmek daha çekici gelir. Ancak tanrıların varlığına dair iddiaları çürütmek sadece bu iddiaları dile getirenlerin hükme bağlamaya çalıştıkları şeyi kesin bir hükme bağlayamayacaklarını göstermektir.
ilahi varlıkları tanımlama aşaması problemlerin başladığı yerdir. Bir Tanrı'yı tanımladığınız anda niye onu o şekilde tanımladığınızı, ona atfettiğiniz her özellik için ayrı ayrı izah etmeniz gereklidir. Tanrı'ya atfettikleri özellikleri meşru bir şekilde açıklayamayacağının farkında olan insanlar, bu tanımları yapmaktan kaçınırlar. Ancak belli özelliklere sahip olan bir Tanrı tanımı olmadan, inanılacak bir şey de yok demektir ve bu da varolduğunu iddia ettikleri tanrıyı tanımlaması istenen insanların tökezledikleri yerdir. ilahi varlığa dair tanımlar daha net ve detaylı oldukça meşru bir şekilde kanıtlanması gerekenler de artar. Kurulan mantıktaki hatalar daha bariz olur ve bunları çürütmek kolaylaşır. Diğer taraftan, tanımlar muğlaklaştıkça var olduğu iddia edilen varlığın herhangi bir ilintisi, önemi kalmaz. Yine de, ironik bir şekilde, bir çok insanın yaptığı tanrı tanımı mantıksal olarak desteklenemediği gibi kanıtlarla da ispatlanamamaktadır.
Örneğin, ";Tanrı X fiziksel değildir"; dediğiniz zaman bir varlığın ölçülemeyeceği, sınanamayacağı hatta prensipte bile algılanamayacağını söylüyorsunuz. Yani aslında elimizde üstünde konuşacak hiç bir şeyimiz yok. insanlar fiziksel olmayan, gözle görülmeyen varlıkların var olduğunu iddia ederken, gözle görülemeyen başka şeylerden örnek verirler, rüzgar ya da hisler gibi. Ancak buradaki sorun, bu şeylerin de fiziksel dünyada etkileri olmasıdır. Rüzgarı göremesek de ölçebiliyoruz, hissedebiliyoruz ve fırtına olduğu zaman yol açtığı zararı gözlemleyebiliyoruz. Benzer şekilde hislerin vücuttaki fiziksel etkilerini gözlemleyebiliyoruz, hormon salgıları, dışarıdan gözle görülebilen etkiler (korkunca gözbebeklerinin büyümesi gibi) bize hislerin gerçek olduğunu gösteren somut kanıtlardır. Buna karşın, "fiziksel özelliklere sahip olmama"nın ne anlama geldiği bile net değildir. Eğer bir varlığın bilinenden değişik bir fiziksel varlığa sahip olduğunu ve insanlar tarafından farkedilmesinin imkansız olduğunu söyleseniz bile, bu sefer sizin bunu nasıl bilebildiğiniz izah etmeniz gereklidir.
Bir çok insan belli tanrıların varlığının gösterilebileceğini, güçlerinin fiziksel sonuçlara sebep olduğunu ve bu fiziksel olayların kanıt yerine geçtiğini iddia eder. Ancak bizim anlayışımızın çok ötesinde ve olağanüstü gibi görünen bir olaya tşahit olsak bile, bu herhangi bir şekilde ilahi bir gücün var olduğuna kanıt olamaz. En fazla doğası ve miktarı bilinmeyen güce, zekaya ve/veya teknolojiye işaret edebilir.
Günümüz teknolojisini tanımayan ve bilmeyen bir grup insan hayal edin. Bu insanlara bir adamın bilgisayar animasyonu kullanılarak hazırlanmış bir aslana dönüşmesi izlettirildiği takdirde bu insanlar ilahi bir mucize gördüklerini düşünebilirler, ancak biz onların bu çıkarımının yanlış olduğunu ve aslında olayın sadece deneyimlerini ve bilgilerini aşan bir teknolojik olay olduğunu biliriz. Benzer şekilde, siz de gerçekten inanılmaz bir şey gördüğünüz zaman, örneğin yıldızların gökyüzünde kelimeler oluşturması gibi, şahit olduğunuz olayın kaynağına dair meşru bir sebep söyleyebilmek için temel alabileceğiniz hiç bir şey yok. Uzaylılar beyninizi kontrol ediyor olabilir. Sizi gerçeklikten koparan bir sinir krizi geçiriyor olabilirsiniz. Beyinlerimizin rüya görürken çok detaylı ve canlı hayaller oluşturabildiğiniz ve beyin fonksiyonlarında bozukluklar olduğunda aynı inandırıcılıkta halüsinasyonlar gördüğümüzü halihazırda biliyoruz. Eğer şahit olduğunuz olaya herhangi bir zeki varlık sebep olduysa bile, fiziksel maddeyi veya algılarımızı manipüle edebilen bir varlık kolaylıkla kendisini de gizleyebilir ve varlığın esas doğasını asla bilemeyebiliriz. Yanılmaya çok müsait beyinlerimiz ve ilkel teknolojimizle, bu çapta bir olay anlayabileceğimiz ve inceleyebileceğimiz şeylerden çok öte bir olay olurdu.
Şimdiki algımız ve teknolojimizin ötesinde çok zeki ve çok güçlü varlıklar bulunabilir mi? Kesinlikle. Ancak daha zeki ve daha güçlü varlıklara dair kanıtlar elde etsek bile bu belli tanrıların varlığına kanıt olamaz. Evrenimizin oluşmasına zeki bir varlık sebep olduysa ile, bu zeki varlığın doğasına dair hiç bir bilgiye sahip değiliz :
* bu varlığın tek bir varlık mı yoksa birlikte çalışan varlıklar mı olduğuna;
* bu varlığın ya da varlıkların bırakın insanların yaşamlarını, evrenle ilgilenip ilgilenmediklerine;
* bu varlığın bırakın insanlarla iletişim kurmak, bizim minik gezegenimizin varlığından bile haberdar olup olmadığına;
* hatta bu varlığın hala var olduğuna
dair hiç bir güvenilir bilgimiz yok.
Evreni yaratan ilahi bir varlığın her insanın hayatını izleyip yargıladığı gibi bir iddiayı tarafsızca incelediğiniz zaman, bu türden bir iddiayı oluşturan meşru bir temele dayanmayan varsayımların oluşturduğu katmanlar bariz bir şekilde görünmektedir. Bir kişinin "Evreni üstün bir uzaylı ırkının çok gelişmiş bir makineyle yarattığı ve yaratma esnasında kendilerini de yok ettiği"ni söylemesi, daha az meşru bir iddia değildir.
Doğası herhangi bir şekilde ölçülemeyen ve prensipte bile algılanamayan bir şeyin var olduğunu iddia ettiğiniz anda, mantık ya da kanıtlarla desteklenemeyen bilim dışı bir şeyden bahsetmiş oluyorsunuz. iddianızı mantık ve/veya kanıtlarla destekleyemediğiniz zaman da kimsenin sizinle aynı fikirde olmasını isteme hakkınız olmuyor. Hele sizinle aynı fikirde olmadıkları için insanları taciz etme, kabadayılık etme hakkınız hiç yok. Ancak eğer özgür düşünceyle başa çıkma yönteminiz bu ise, inanca dayalı bu argümanlarınız, siz herkesin sizin inancınızı paylaşması ihtiyacınızdan vazgeçene kadar açığa vurulacaktır.
Neyi bilip neyi bilmediğiniz hakkında kendi kendinize dürüst olmaya başladığınız zaman, muhtemelen kural koyacak ve bu kuralların uygulanmasını isteyecek pozisyonda olmadığınızı göreceksiniz. Bunu anladığınız zaman da hayatlarımıza etkisi olan şeyin davranışlar olduğunu, hangi tanrılara inandığımız ya da inanmadığımız değil, insanlara nasıl davrandığımızın karakterimiz hakkında en çok şeyi söylediğini göreceksiniz.
Sizin tanrı inancınızı paylaşmayan insanlara saldırır, duygusal şantaj yapar ya da onları lanetlerseniz bu davranışlarınızın sizin hakkında ne söylediğini ve kabul ettiğinizi söylediğiniz değerlerle ne kadar örtüştüğünü düşünmelisiniz.
Tanrı inancının bilimsel kanıtlar ve mantıktan daha ötesine dokunan özellikleri var. Tanrı inancını bırakmak Dünyanın evrenin merkezi olmadığını kabul etmek gibi basit bir şey değil.
Tanrı inancından vageçmenin en önemli sonucu, ölüme dair olan düşüncelerinizin değişmesidir. Sevdiğiniz kişilerin öldükleri zaman daha iyi bir yere gitmeyeceği ve sadece sonsuza kadar yok olacaklarını kabul etmek gerçekten de çok zor bir şey. Kaybettiğiniz sevdikleriniz sizi izlemiyor, size destek olmuyor, sizi yönlendirmiyorlar. Sizi artık sev(e)miyorlar. Bu kabul etmesi cidden zor bir fikir.
Dinlerin ölüm fikrini daha kabul edilebilir bir hale getirdikleri bir gerçek. Birisi öldüğü zaman onunla tekrar (cennette) buluşacağınızı düşünmek size ölümü daha kabullenilebilir kılıyor. Çünkü ölen kişi aslında ölmüş olmuyor. Sadece sizinle ileride buluşmak üzere bir başka yere yolculuk ediyor. Telefon, e-mail ve posta servisi olmayan bir yere.
Cenneti reddedip ateizmi kabul etmek bilimsel kanıtları değil, sevdiğiniz ve kaybettiğiniz insanların gerçekten öldüklerini kabul etmek demektir. Sevdiğiniz herkesin bir gün öleceğini, sizin de bir gün öleceğinizi kabul etmeniz demektir.
Yaşlandığınız ve bir çok sevdiğiniz insanı kaybettiğinizi düşündüğünüz takdirde bu inancı terketmenin çok daha zor olacağını görebilirsiniz. Tanrı inancını ve cenneti reddetmek, bugüne kadar kaybettiğiniz ama cennette buluşmayı umduğunuz tüm sevdiklerinizin arkasından tekrar yas tutmayı gerektirir.
Ölüm karmaşık bulmacanın sadece bir parçası. Eğer tüm hayatınızı inancınızı temel alarak yaşadıysanız, kararlarınızı inancı temel alarak verdiyseniz ve bu kararlar sonucunda başınıza kötü şeyler geldiyse, Tanrı inancından vazgeçmek artık suçu Tanrıya yükleyip "Tanrının benim için bir planı vardır" diyememek manasına gelir. Verdiğiniz kararların kozmik bir planın parçası değil, belli bir noktaya kadar kendi sorumluluğunuz olduğunu kabul etmek manasına gelir. Kararlarınızın yükünü kendi omuzlarınıza almanız gerektiği manasına gelir.
Reddetmeniz gereken bir diğer nokta, Tanrının hayatınızı yönlendirdiği, sizinle yoldaş olduğu ve size yardım ettiği fikridir. Bir adamın karanlıkta bir tahta köprüde yürüdüğünü hayal edin. Adam köprüdeki büyük delikleri görmediği için sağlam bir köprüde yürüdüğünü düşünüyor. Ancak ışıklar açılınca adam tehlikenin farkına varıyor. Tanrının sizi koruyup kollamadığını kabul etmek, ışıkları açmak gibi bir etkiye sahip. Bu da kabul etmesi kolay bir şey değil. Tanrıyı reddetmek, sizi koruyan birisi olmadığnı kabul etmek düşebileceğinizi ve düştüğünüz zaman çok kötü düşebileceğiniz ihtimalini kabul etmektir. Bu noktaya kadar şanslı olduğunuzu ama bundan sonra attığınız her adımı hesaplayıp atmanız gerektiğini kabul etmektir.
Eğer hayatınızı dini yaşamak için harcadıysanız, dini öğrenmek için sayısız saatlerinizi harcadıysanız ve attığınız hemen her adımda dini referans aldıysanız bunu boşuna yaptığınızı kabul etmek de kolay değildir. Bu düşüncedeki birisine Ateizmden bahsetmek o kişiye hayatının önemli bir bölümünün anlamsız, yanlış yönlendirilmiş ve bir hayat yaşayabilmek için tek şanslarının boşa tüketilmiş olduğunu söylemekle eş değerdir. Bunları duyup kabul etmek çok kolay değildir.
Tanrı inancını reddetmek, Tanrıyla aranızda özel bir tür dostluk olmadığını ve sizin de aslında dünyada yaşayan 6 milyardan fazla insandan çok farklı olmadığınızı kabul etmek demektir. Hatta eğer vaktinizin önemli bir kısmını dine adadıysanız yarışa geç başladığınız bile söylenebilir. Hayatlarının önemli bir bölümünü "özel" olduklarını düşünerek geçiren insanların bu düşüncelerinden vazgeçmeleri kolay değildir. Kendilerinde gördükleri değerin hayali olduğunu kabul etmek kolay değildir. Dinlerin ve Tanrı inancının duygusal yönünden kurtulmak hiç kolay değildir.
Ancak Tanrı inancının bu özellikleri inançları gerçek yapan bir şey değildir. Bir şey, insanları iyi hissettirdiği için gerçek olmaz. Bir şey gerçektir, ya da değildir. Gerçek bir şey kötü hissettirebilir, acı olabilir, adaletsiz gibi gelebilir, ancak bu onu daha az gerçek yapmaz. Aynı şekilde hayaller iyi hissetirip mutluluk verip mükemmel bir hayat ilüzyonu sunabilirler. Bu özellikleri onları daha gerçek yapmaz. Günün sonunda sonuç değişmeyecektir.
Dini düşünce ve Tanrı inancının duygusal yönü insanın yanılgıdan kurtulması ve gerçeği kabul etmesinin önündeki en büyük engeldir.
Yukarıdaki yazı yabancı bir siteden* yapılmış çeviridir.
dark tranquillity'nin 1995 yıllı The Gallery albümündeki bayan vokalleri üstlenmiş kişidir. bu başlığı açtığımdan dolayı mükemmel bir sesi olduğunu belirtme gereği duymuyorum*.
(bkz: of melancholy burning)
(bkz: the gallery)