uludağ sözlük'te eğer ırkçılık karşıtı biriyseniz suçlanacağınız ilk şey ''popülist'' olmaktır.
internet sözlüklerinde marjinale bakma sevdalısı insanlar var, bunu hepimiz biliyoruz. ideolojisine yakın bulduğu her olayı, her durumu koşulsuz kabul eden, bu doğrultuda ''fikrimin arkasındayım ben'' cevvalliğini takınıp karşısında olduğu ideolojiye saldıran, ırkçı, vizyonu dar insanlardan bahsediyorum.
ateist birinin tüm islam alemini aşağılayıcı şeyler yazması, türk milliyetçisi olduğunu söyleyen birinin kürtleri aşağılama çabası ya da tam tersi kürt milliyetçisi birinin türk başlığı altında hakaret dolu, nefret dolu sözler sarfetmesi bunlara en güzel örneklerdir.
siz eğer bu tip bir insan değilseniz, olayları değerlendirirken insanlığınızı, vicdanınızı bir kenara bırakmıyorsanız yersiniz yaftayı. popülistsinizdir. oy avcısınızdır. tribünlere oynuyorsunuzdur. taraf olmak zorundasınızdır...
işte televizyon seyircisinin marjinale bakma sevdası gibidir bu olay. ya kimse anlattıklarınızı dinlemez, bu insanların gözünde ''vasat'' sınıfına girersiniz ya da ''orta yolcu'' sayılırsınız.
bunu yapanların bilmesi gereken de şudur.
kimse kimseye benzemek ya da davranmak zorunda değildir. bir fikri savunurken belli jargonlarla konuşmak, sağa- sola küfretmek zorunda hiç değildir. fikirler, davranışlar, olaylar eleştirilebilir. ancak iş ırkçılığa dökmenin, buna sesini çıkaranları da hedef göstermenin alemi yoktur.
hiç kimsenin yaptığı eleştiri şu nickaltından sildirmeyen yazardır.
kafa ütüleyen, susmayan, sadece takıntılı bir şekilde her yazdığımın, hatta başkalarına yaptığım yorumların altında dolanan takıntılıların yazdıkları siliniyor. anlatabildim mi bilmiyorum?
bana söylemiş bu arkadaş bu lafları. satın mı aldın sen burayı? ya da beni.
istediğimi terbiye çerçevesinde eleştiririm. yazdığı hoşuma gitmemiş eleştirmişim. ayrıca senin yazdıkların siliniyor nickaltımdan çünkü eleştirmek için gelmiyorsun o nickaltına. rahatsız etmek için geliyorsun. birileride bunun farkında.
islamafobi; türk aydının ve bilimum sözlük kullanıcılarının akp'yi eleştiricem diye koca milletleri bir kalemde silip atmalarına sebep olan bir garip duygudur. o kadar güçlü bir duygudur ki bu;
dini dogmalar ışığında öğrenmiş, yönetenlerinin ve kendilerine sömürge arayan devletlerin ortasında yaşamaya çalışan, bir nevi kaderini başkalarının çizdiği halklara hakaret ettirir. empati yoksunlarına ''pis arap'', '' arap gibi yemek yemek'' türünden hezeyan belirtisi cümleler kurdurtur.
bazı ucube insancıkların şaka gibi bulduğu yazarımızdır.
ama güzel bir şakadır kendisi. sadece türkçe'yi katleder, bunun dışında kimseye zararı yoktur. onu itham edip alay edenler gibi başka değerlere saldırmaz, düşüncelerini sonuna kadar savunur.
bazı andavallar gibi bir nick ardına saklanıp, korkak başlıklarla her türlü dine- etnik kökene küfretmez. ayrıca ona birşey söylediğinizde saygıyla cevap verir. buranın tadı tuzudur. gülümsetir.(en önemlisi bu)
takdir etme konusunda cimri, yerme konusunda cömert sözlüğümüzün şu günlerdeki uğrak yeri antikaw'ın nickaltı. ama ben biliyorum ki antikaw onlardan çok daha dürüst ve kendi gibi. sadece bu yüzden bile benim gözümde takdiri hakediyor.
yazıyorum bildiğim kadar
benimle eğlenenlerle eğlenerek
karşılıyorum her sözü gülerek
uf snn be slk.
-gibi-
300 küsür entryde de oynayamam değil mi? ben böyle yazıyorum. belki bu buranın işleyişine, alışık olduğu yazar profiline uygun değil. sen populizm dersin buna, ben kibarlık ve kimseyi incitmeme çabası. sen oy almak için böyle yazıyor dersin, ben kimseyi ötekeliştermemek için derim. ben aramaya inanmıyorum, dikkatsizim derim, sen kasıtlı yapıyor bunu yapıyor dersin.
peki biter mi bu kısır döngü? bitmez. çünkü kafanda birşey yaratmışsın yıkmam mümkün değil. ben buyum çünkü. yarında bu olucam. beğenmeyen eksisini verir, edebiyle gelir eleştirir sesim çıkarsa o zaman dersin eleştirilmeye tahammülü yok diye.
ama hedef gösterir, zavallı, oy avcısı vs vs..gibi gössterirsen, ben burdayım bakın mesajı verirsen yer yazdıkların siliği.
nickaltıma bayılan yazar. o kadar çok seviyor ki her daim görebilirsiniz kendisini.
ben sildiririm bu tekrar yazar. tek tek entrylerimi, açtığım başlıkları inceler. eminim ki bunu hergün düzenli olarak, yemeklerden önce ve sonra yapıyor. ben bu adama birşey söyler miyim peki? nickaltında ya da mesaj yoluyla diyaloğa girer miyim? hayır.
git ve demek istediklerini güzelce yaz güzel kardeşim. belli ki ben sildirdikçe dert olmuş içine. populist, samimiyetsiz... canın ne istiyosa de ki kurtul. ben kendime iyi bir yazarım demedim hiçbir zaman. gidin bana şunu yazın da demedim. selamlaştığım adam sayısı 3'ü geçmez, zirve bilmem, kulis denilen şeyi hiç bilmem. yazarım-çıkarım.
ama şurda sürekli olarak nicklatımı babasının tarlası gibi ziyaret edenlere alırım tavrımı. artık bunda eleştirmek değil, art niyet olduğunu bilirim çünkü. dobralıkla, terbiyesizlik arasındaki ince sınırı bilmeyenlerle arama mesafeyi de koyarım. özel mesajları, kendisine söylenen birtakım şeyleri uluorta söyleyenlerle keserim diyaloğu. ayrıca varsa o yazılanları sildirme hakkım sildiririm.
şimdi git ve tüm haklarını kullan olur mu?
ayrıca moderasyonun bu adamın girdiği forum chat tarzı, smileyle biten entrylerine, nickaltlarında bu kadar rahat dolanmasına ne diye izin verdiğini de merak etmiyor değilim. ne iş?
ben eşinden ayrılmış bir arkadaşım sayesinde verilen şeylerin hemen hemen hepsinin tadına baktım. veriliş şeklinin insanları rencide eden iğrençliği kadar hepsi berbat, bozuk ve kalitesiz...
bildiğiniz kaynatılmış şekerden reçelleri, pişince lapa olan makarnalarıyla tıpkı yaptıkları siyaset ve bunlar için oy verenler kadar ucuz bu yardım paketleri.
tek küheylanlığı;
senden-benden topladıkları haksız ve fahiş vergileri, hiçbir farkındalığı olmayan, tek derdi çoluğunu çocuğunu bu ülkenin her daim başının belası olan ''yandaşlık''müessesesini kullanarak işe yerleştirmek gibi dertleri olan insanlara dağıtmak olan bu partinin, bunu yaparken bile giden parayı düşünmesi gerçekten çok enteresan.(!)
ama bu insanlar bunu sorgulamaz. neden bu yardımlar bu kadar göstere göstere dağıtılıyor, neden bu kadar kalitesiz ürünler veriliyor? demez. şehit haberleri, kol kadar dogalgaz-su,elektrik faturaları önemli değildir. şehitlere -vah vah der... faturalarını itirazsız yatırır - allah devlete millete zeval vermesin... deyip günlerini tamamlar.
çünkü işe güce yerleştirilecek çocukları, atanmasını istedikleri akrabaları, alacakları irili ufaklı yardımlar vardır.
bazı çıkarcı ve üç kuruşa tamah eden bünyelerde sürekli bir yağ çekme, her bişeyi alkışlama , bir türlü eleştirememe... gibi yan etkiler oluşturur. allah beterinden saklasın.
-- çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. sinemadan çıkmış insan.
gördüğü film ona bir şeyler yapmış, salt kendini düşünen kişi değil. insanlarla barışık. onun büyük işler yapacağı umulur. ama beş-on dakikada ölüyor. sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar. bunları kurtarmanın yolunu biliyorum. kocaman sinemalar yapmalı, birgün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara. iyi bir film görsünler. sokağa hep birden çıksınlar. --
yusuf atılgan-aylak adam.
bugün ben beş 10 dakika'da olsa o kısa ömürlü yaratık olma şansına eriştim. tavsiye ederim.
çocukluğuma dair çok önemli hatıralar(ölümler-kayıplar ) silik bende. hayatıma istemediğimi hatırlamama duygusu hakim çünkü. pesimist gibi görünsemde düşünceli bilinçaltım bana kıyak yapıyor her daim.
işte silinmeyen, güzel, gülümseten tüm hatırlarımın tamamı bu semte ait. şimdilerde her ne kadar hatıralarımın üstüne beton dökülmüş olsa da anılarıma dokunamadılar.
tırmandığım ceviz, incir...ağaçları, tekel işçisi annemin henüz toy bir delikanlı olan dayımı başımıza dikip bizi fabrikanın kampına bırakması, bol bol yüzülen, koşulan, düşülen, kalkılan günler...dragos eteğindeki ortaokulum, mor kayalar, okulu ilk asışımın adresi bu semt.
sabahları denizin berraklığında ayağımın altında gezinen kaya balıkları ve onları seyrederken gözlerimdeki ışıltı. yani hatırlanan son masumiyet anları.
cevizli'de sadece memleketleri yüzünden içeri alınmış, sağla solla ilgisi olmayan 3 dayımı ağırlayan, annemin beni peşine takıp temiz pijama-sigara poşetiyle haftalık ziyaret ettiğimiz kartal cezaevi. ve henüz 3 aylık gelin olan yengemin cezaevini gören balkonumuzdan yaptığı uzun bekleyişler. vita kutularına dikilmiş sardunyalar, kapı önü muhabbetler...fakirliğin kol gezdiği ama yine de umudun, insanlığın olduğu yıllar.
şimdilerde çarpık kentleşmenin, hızlı büyümenin, rantın kucağına düşmüş ve bir ucubeye de dönüşmüş olsan benim hatıramda hep böyle kalacaksın.
bu ülkede dul olmak başlı başına bir vakayken, annenin kaderini yaşamak zorunda kalmaktır.
itiraf şeysi gibi biraz ama insan yaşamadığını yazamaz ki. öyle değil mi?
yaşım henüz 14 taşınmak zorunda olduğumuz şehre alışmaya çalıştığım, sudan çıkmış balık gibi olduğum yıllar. annem, kızkardeşim, anneannem ve ben. 4 kadın 4 yalnızlık. devamı ise ''babanın gölgesi yeter'' cümlesinin ne anlama geldiğinin anlaşılacağı yıllar...
taşındığımız ev yeni yapılmış bir bina. içinde henüz in cin top oynuyor. henüz bitmediği için inşaat işçileri dolu. hergün liseye giderken yürüdüğüm yolda bu inşaat işçilerinin bir kaçının beni takip ettiğini farkediyorum bir süre sonra. 14 yaşındayım lan. 14.
sonra binanın işleri bitiyor, yavaş yavaş taşınanlar vs.. ama tüm komşularda sezinleyip anlam veremediğimiz garip bir mesafe. daha sonra eşleri yanlarında yokken asılan dürüst aile babaları(!). yaşım 15.
16-17-18. yaşlar komşuların alışması ama yine de nerden gelip nereye gidiyoruzu dert edinip bizi izlemeleriyle devam eden, bir sürü görmezden geldiğimiz tacizlerle devam ediyor.
işte bu yıllardan kalan sürekli kendine imtina etmek, her hareketine dikkat etmek duygusu bende hasar bırakmıştır. hala kendimi salıvermek, arada dağıtmak konusunda acı acı frenlerim var.
ve bu ikiyüzlü, yavşak topluma ve insanlarına güvensizliğim. sağolsun, varolsunlar.
''hayvanat bahçelerinin açılmasının daha çok teşvik edilmesi, petshoplarda hayvan satımı ticaretine üstü kapalı onay verilmesi, hayvanların ancak işkence ile öldürüldüğünde sanığın adli para cezası ile cezalandırılması, gerekse doğal hayat ortamı adı altında büyük bahçeler yaratılarak hayvanların açlığa ve parçalanmaya teşvik edilmesi, hayvanların türk geleneklerine uygun olarak ödül ve ikramiye olarak verilmesi, kat mülkiyeti yasasını bile aşarak evlerde beslenen hayvan sayısının zarar verip vermediğine bakılmaksızın müdahale edilmesi, yunus parklarının sonlandırılması ile ilgili tasarıda hiçbir madde olmaması, televizyonlarda ve radyolarda bu konularda ayrılan eğitim sürelerine hiç değinilmemesi, 'tehlikeli hayvan ırkı' diye bir kavramın peşinden gidilerek sahibi yerine suçsuz hayvana ceza verilmesi ve sahibinin yine es geçilmesi , hayvan dövüşlerine gözlerin kapatılması, bu konudaki internet yayınlarının görmezden gelinmesi, savcılara hayvanlara tecavüz halinde; kovuşturma yetkisi verilmemesi , kariyer elde etmek için akademisyenlerin deney adı altında aynı araştırmayı onlarca kere yapması olan koşullu etik körlük gibi kavramlar göz ardı edilmiş, birçok maddeler ülke gerçeğine güya uydurularak; bir bir sıralanmış gözükmektedir. hayvanlara işkence edip ama öldürmeyip ve taksitle verilecek olası cüzi cezayı ödeyerek kurtulma seçeneği ise adeta aferin oğlum yasası; olarak bizlere sunulmaktadır
mağdur ve güçsüz olan yok olacak, güçlü olan yasalarla dahi korunmaya devam edecektir. suolarak kadınlara, çocuklara, engellilere, yaşlıları da var saymayan güçlünün korunduğu bir topluma gidişattır.
bu kadar insan ölümünün yaşandığı , vicdanların tüm ölümlere ağladığı ülkemizde , hayvanların da ölümüne gerekçeli bir ortam hazırlayarak, avrupa birliğine girmek bu şekilde olacak ise biz federasyon olarak ; yanındaki konu komşusunu tanımayan, yaşlı büyüklerini dahi düşkünler yurduna atan robotlaşmış avrupalı'nın o modern yaşam anlayışını kabul etmedigimiz gibi hükümetin, hayvan hakları konusundaki bu yeni yasa tasarısını da kabul etmiyoruz.''
haytap hayvan hakları federasyonu
yönetim kurulu.
eylem 30 eylül pazar günü saat 14.00 te istanbul taksim meydanı, izmir konak meydanı, antalya kent meydanı, bursa kent meydanı, bodrum belediye önü, 07 ekim pazar saat 14:00 te ankara sakarya caddesinde yapılacaktır.
dün aslında zahidem'den başka türküsünü bilmeyen, ona itü devlet konservatuarının fahri doktora ünvanı verilirken salonu bomboş bırakan, devlet sanatçılığını neden reddettiğini bilmeyen, ölümünden popülarite elde etmeye çalışan sevgi kelebeklerinin gövde gösterisini seyrediyorduk hep beraber. daha mezara koyulalı 2 gün olmadan biten gösteri birkez daha balık hafızalı ve çok acı ama kolpa olduğumuzu ortaya koyuyor. giden gidiyor, kalanlar yeni ve yalan acılar üretmeye devam ediyor...
yine bilgi içerikli- derin entrylerimi sözlüğe sunduğum gri puslu bir ankara akşamıydı...
sürekli ben butonuna bakıyor, kim ne yazmış ilgilenmiyordum. egom ve ben başbaşaydık. çok yüksek bir egom vardır sizinkinden yüksek olmasın. baktım yazdığım entrylere bir tane bile oylanmamış. ve dudaklarımdan şu sözler döküldü.