para ve güç insanoğlunun en büyük tutkusudur, aslında; ama öyle değil:
kadınların en büyük tutkusu para ve güç olduğu için bu böyledir. kadınlar hem en güçlüyü; hem en paralıyı isterler. bu onların doğalarında vardır. biz erkekler de kadınları isteriz; doğal olarak onların istedikleri şeyleri isteriz.
erkekler kadınların ve doğal olarak paranın olmadığı bir yerde çok uysal ve şiddete başvurmadan rahatlıkla yaşarlar.
ama kadınlar kendi aralarında bile bunu başaramazlar. üstelik son derece adice yöntemlerle birbiriyle savaşırlar. zaten bunlar gibi savaşan erkeklere genellikle "kancık" denir. ama şu da bir gerçek ki; kadınlar erkekleri adeta canavarlaştırırlar. kadınların olduğu bir yerde erkekler daha fazla şiddete eğilimlidir, daha acımasız ve daha ahlaksızdır. ama bunu kadın bilinçli yapmaz, zaten onun yaratılışı odur ve yaratılışı veya doğadaki rolü diyelim ona bunu emreder.
bana göre aydın demek; kendini hangi topluma ait hissediyorsa onla bir hesabı olan kişidir. o toplumun bütün değerlerini sorgular, eleştirir ve gerekirse dönüştürmeye çalışır.
dostoyevskidir, mustafa kemaldir, shakespearedir, nitzschedir, pir sultandır, freuddur vesairedir...
insan gibi bir varlığa eğer madden veya maanen muhtaç olursanız; bilin ki, en iyi insan dahi olsa, bir gün ağzına sıçar. hatta şartlar olgunsa buna anne ve baba da dahildir.
laf sokar, tehtit eder, şiddet uygular, kapının eşiğine atar vs...
allah hiçbir kulunu hiçbir kuluna muhtaç etmesin
amin.
çirkinler..
hani her zaman horlanan, hakir görülen; bırakın sevilmeyi, sevmeyi bile haketmediği düşünülen; sevdiği zaman aşağılanan, alay edilen güruh...
inanın bu ülkede en fazla hakları yenenler ne kürtler, ne aleviler ne gayrimüslimlerdir.
çirkinlerdir, evet çirkinler...
özel sektörde iş bulmaları zordur. ama devlet sektöründe iş bulabilirler, ama orda da türlü laf sokmalara ve aşağılamalara hedef olurlar.
zaten yalnızdırlar, eş bulmakta oldukça zorlanırlar.
dünyada birçok ırkçılık türü vardır. mesela amerika da zenciler beyazlar tarafından aşağılanmıştır. bence bunun en büyük sebebi zencilerin beyazlar tarafından çirkin bulunmalarıdır. inanın güzel bulsalardı, bırakın soykırımı bağrına basarlardı.( türkler-ruslar)
zaten bütün ırkçılık türlerinde çirkinlik konusu tartışılır.
çirkinlik öyle birşeydir ki, kendini çirkin bulan biri diğer çirkinleri de sevmez ve onlardan uzak durur. işte bu yüzden hep yalnızdır.
ben çirkinler ( bence çirkin yoktur, toplum tarafından çirkin bulunanlara diyorum.)
gelin birlik olun, bu dünyaada güzel şekilde yaşamak sizin de hakkınız. kendinizi toplumun şımarttığı göklere çıkardığı güzel balonlara ezdirmeyin. gerekirse savaşın.
insanlık tarihinin ilk mesleği fahişeliktir derler.
arz talep dengesi ekonominin en temel direğidir. demek ki insanların ilk talep ettiği şey seksmiş.
gerçekten insan onuruna ağır gelebilir ve dünyaya bu pis düzeni yıkmak isteyen, tıpkı benim gibi, bu kurumu yerle bir etmek isteyen bir sürü insan gelmiştir. ama bunu mümkün kılmak için başta ya cinsel bir devrim yapmak lazım, ya da insanların genetik kodlarıyla oynamak...
genelevleri bilmem ama para karşılığında seks yapmak insanlık tarihi boyunca sürecek. tıpkı şavaşlar gibi.
ne demiş freud:
insanın en temel iki dürtüsü vardır; cinsellik ve saldırganlık...
insanların dünyada yaptığı veya meşgul olduğu en büyük şey bence kendini pazarlamaktır. kendinizi ne kadar iyi pazarlarsanız, şansınız, paranız artar.
bence bütün insanlar orospudur. bir de iyi pezevenk veya pezevenkler bulunca o zaman ortalığın a... koyarsınız.
anlamadıysanız biraz düşünün siz de eminim bana hak vereceksiniz.
evet belki de ilk insandan beri insan aklını kurcalayan ve bütün felsefe ve dinlere kaynaklık etmiş iki olay.
doğmak ve ölmek...
soruya dönersek hangisi daha acıdır?
bana göre doğmak ölmekten daha acıdır.
bu boktan dünyaya gelip kim bilir ne acılar, ne ayrılıklar ne sefaletler yaşayacak bu bebek.
boşboşuna kimse sefa demesin. sefa hiçbir insanda iz bırakmaz ama acı bırakır.
anne acısı, baba acısı, aşk acısı, allah hanelerden uzak etsin ama belki de...
oysa ölüm hiç tanımadığımız bir yere gideceğimiz gibi gizemli bir olay.
böyle bir olayda takınacağımız duygu biraz merak veya hiçbir şey...
boş boşuna insanoğlu dünyaya gelirken ağlamaz.
vardır bir sebebi hikmeti...
devleti için hiç düşünmeden veya hiç beynini kullanmadan can vermeyi göze alan bir şahsın ofisinde canını vermek istediği devletin kurucusunun resminin olmaması sorunsalıdır. buna karşılık can düşmanı olan bir "vatan haini"nin ofisinde koskocaman bir atatürk resmi vardır.
bu ne yaman çelişkidir.
iki davada da görülen benzerliklerdir:
olmayan bir suç,
birkaç tanığın ifadesiyle hazırlanan ve zamanın en parlak ve muhalif isimlerinin geçtiği koskoca bir iddianame.
bu iddianame ışığında(!)kararan hayatlar, muhaliflerin bertaraf edilmesi ve sağlamlaşan otorite.
yurdumuza baktığımızda iç anadolu, doğu anadolu da seçimleri evetçiler açık arayla kazandı. evetçiler demokratsa bu şehirler neden en fazla linç kültürünün, alevi-sünni ayrımcılığının, kadın haklarının ihlalinin en fazla yaşayan şehirlerdir?
demokrat evetçiler var, evet! ama onlar da şimdi bin pişman, çünkü seçime girecek hsyk üyesi hukukçunun propaganda hakkı yok, üstelik adalaet bakanlığında çalışan bir bürakrat bile seçime girebiliyor.
evet propagandası bir demokrasi propagandasına dönüşmüştü. ama evet e veren seçmenin önemli bir bölümü hatta ezici çoğunluğu demokrasi için evet e vermediler. onlar da biliyorlardı akp hukuka da el atacak bile bile verdiler. akp tamamen ülkeyi ele geçirsin diye.
bir demokratım ve çok düşündüm acaba bu akp samimiyse diye? evet-hayır arasında bocaladım ve hayıra bastım.
şimdi vicdanım çok rahat. şimdi yetmez ama evetçiler düşünsün.
o kadar.
eğer böyle bir şey mümkünse bu, elazığ a vurulacak son darbedir. baskil de zaten malatya nüfusuna bağlanacakmış.
yeter be!
çemişkezek, pertek i tunceli ye; kemaliye yi erzincan a bağladınız.
maden i diyarbakır a; karakoçan, kovancıları bingöl e bağlayın. palu yu il yapın. elazığ ı da palu ya bağlı bir ilçe yapın olsun bitsin.
tahminde bulunacağım sorudur.
akp seçmeninin tamamı.
eski ülkücülerin (özellikle 12 eylülü görmüş) azınsanamayacak bir kısmı.
kürt seçmenin büyük çoğunluğu.
milli görüşçüler.
enternasyonalist solcuların çoğu.
chp ye oy veren seçmenin bir kısmınden da evet oyu koparacağına inanıyorum.
yalçın küçük kitabı.gizli tarih ten önce yazılmış ve bu kitabın bir ön hazırlığı niteliğinde.
kitapta nazım hikmet, balabanova, togan, roy, enver paşa, cerkez ethem, mustafa suphi bölümleri olan ve bu isimlerden yola çıkarak ve bilgiler vererek bence tutarlı bir şekilde yakın tarihimize tümavarımcı bir bakış açışıyla yaklaşmaya çalışmış ve yine bence başarmıştır.
özellikle türkoloji ve türkizm in gelişmesi kemalizm, tanzimatçılık, ittahatçılık gibi türkiye tarihinin en önemli akımları hakkında bilgiler sunuyor ve orjinal saptamalar yapıyor.
sözlüklerin belki de en fazla eleştirdiğim yönü eksi butonudur.
adamın çok iyi bir cümle kurgusu, anlam bütünlüğü olan bir girisi bile sırf ona katılınmadığı veya sırf yazarın sevilmediği için eksileniyor.
çok iyi entry yazan yazarın bu yüzden karması yerlerde sürünüyor.
moderatörlere sesleniyorum bu saçmalığa bir an önce son verin.
insanlara sorun "sizin dünyadaki amacınız nedir?" diye.
hemen mutluluk diyecektirler. bu insanların eylemle düşünceleri arasındaki en büyük uçurumudur. çünkü insanların eylemlerinin büyük çoğunluğu mutsuzluğu hedefler.
insanlar aşık olmak isterler. oysa aşık olan hiçbir insan mutlu değildir.
zenginlik, mevki hep sorumluluk getirir, zira ün de öyle. büyük başın derdi büyük olur derler ya...
aynısı.
insanlar mutlu yuvalarını bozar sırf kıçı kırık bir aşık uğruna.
bence insanlar dünyaya mutlu olmak için gelmemiştir. acı çekmek, çile doldurmak için gelmiştir. mutlu olmaya çabalayan insan dünyada bu işi aramamalı bence. kendini kandırmak olur bu.
böyle güzelim, böyle yakışıklıyım. çok akıllıyım falan da filan...
üç gün yıkanmazsan kokarsın,
bir hafta dişlerini fırçalama suratına bakılmaz,
hergün tuvalete pislersin.
nerede senin büyüklüğündür.
bir ismet özel sözüdür.
yine üstat tezat sanatını en usta şekilde kullanmıştır. inkara yaklaştıkça imanım daha da artıyor demiştir. ben de bu duyguyu çok hissederim ayrıca.
bir cumhurbaşkanının tunceli ye gitmesi, orasıda benim ülkenin bir parçası demesi, orada yaşayan insanlarda bizim vatandaşımızdır demesi; tunceli gibi devletin tunç yumruğunu yemiş bir il için büyük anlamlar ifade ediyor.
tunceli de kendine yakışır şekilde kendi devletinin cumhurbaşkanını karşılamış, gerçi birkaç protesto olmuş ama kolay değil tunceli ye gidiyor.
ayrıca bir cumhurbaşkanı olarak cemevine gitmesi, alevilerin gönlünü okşaması da hoşuma gitmedi değil.
ben insanların dinine, imanına gerçekten bakmam. nakşimendiymiş, fetullahçıymış, ne fark eder. adam yıllarca alevilerin kitlesel olarak oy verdikleri merkez sol partilerden daha fazlasını yaptı bence.
bir canlı türü düşünün:
doğanın verdiği bütün imkanları suyunu çıkartırcasına kullanıyor. doğada asla yıkılmayacak ve canlı dokuda toksik olabilen kimyasalları doğaya bırakıyor. nükleer enerji denilen ufak bir yanlışın nelere mal olduğunu çernobil de gördüğümüz enerji türünü kullanmakta ısrarla kararlı bir memeli.
asit yağmurlarının, küresel ısınmanın, ozon tabakasının delinmesinin baş müsebbibi. karbon, azot ve su döngülerindeki bozulmaya katkısı büyük.
şimdi bu canlı türü kanserleşmiş bir hücreden farklı mı acaba? o da kendi kuyusunu kazarak hayat bulduğu şeyi öldürme derdinde, insan da...
özellikle youtube ve çeşitli video paylaşım sitelerinin politik videolar altındaki yorumları, çeşitli sözlüklerdeki politik başlıkların altındaki girilerin çoğu ve görüştüğüm, bildiğim ve tanıdığım bir sürü insanda gözlemlediğim kadarıyla hangi görüşten olursa olsun hep savunduğu görüşü gram içini doldurmadan ve hatta neyi savunduğunu bilmeden sloganlarla savunduğudur. ama şunu belirteyim hangi görüşten olursa olsun.
fethullah hoca mızın tvsi olan samanyolunda sivas katliamı için geçen ifade. sanki yangın elektrik kontağından çıkmış.
düşünüyorum da bu ülkede duvarları ne kadar sağlam örmüşler. aleviler, kürtler, ülkücüler, cemaatçiler hepsinin birbirleriyle alıp veremediği bir sürü konu var, hepsinin kuyruk acısı ayrı.
DEVLET özür diler mi? Diler! Devlet kim, ya da devlet ne?
Sen, ben, o, hepimiz, bir araya gelmişiz, bir düzen kurmuşuz, adına devlet demişiz; başımıza da bir takım devletlüleri getirmişiz; onlar devlet adına bir takım hatalar yapmışlarsa, elbette devlet özür dileyecektir.
hasan pulur üstadın son noktayı koyduğu tartışmadır.
diriliş romanının arkasında, tolstoya ait olduğunu öğrendiğim aforizmadır.
çoğu insanın amacı huzurlu olmaksa acaba tolstoy bu sözü niye söylemiş olabilir?
acaba insan dünyaya huzurlu olmak için mi gönderildi?
bu dünyada huzurlu olmak mümkün mü?
acaba bu acılarla dolu dünyada mutlak huzurlu olmak ne kadar etiktir?
sorularını akla getiren önermedir.