canım sözlüğümde kadın yazarları tespit etmek için atılan naif oltalardır. kadınlara yöneltilen basit soruları cevaplayan kadın yazarlar oltaya takılır, mesaj kutusunu "yıkarlar".
erkek gibi de kadın gibi de taşınabilir. kadınların laf taşımak şeklinde bir özelliği yoktur, olmamıştır. dilinize pelesenk olan kadın aşağılama tabirleri cehaletin göstergesidir. kafanıza sarık takın mesela, hiç yadırgamayız.
Buket Emanet ve Ulaş Ateşer'in ortaklaşa yazdığı şiir kitabıdır. 2015 tarihinin bir yaz gününde alternatipte tanışmış ve o tanışmadan itibaren bir daha ayrılamamışlardır. Tanışma hikayeleri ilahi, aşka ve Allah'a inandıran cinstendir. Tanışmadan önce yazdıkları şiirler birbirine cevap niteliğinde, kitapta karşılıklı sayfalarda sunulmuştur.
Tamamen gerçek, samimi ve daha birbirlerini tanımadan aşık iki insanın duygu yükünün toplamı şiirler yumağıdır.
Genel olarak popüler kültürün sunduğu müzik türleri dışında farklı bir tını arayan, müzikle hayat bulan insanların
toplanma yeri. Kurucusu Pichie Pich, sevimli bir müziksever. Müzik paylaşım grubunun ismini rüyasında görüp ertesi gün uyandığında bu grubu kurmuş. Sezgisel zekasıyla kurduğu bu grup, aslında hepimizin ihtiyacı olan müzikal beslenmeyi zenginleştiriyor. Pichie'nin hazırladığı etkinliklerle zaman zaman kullanıcılar Taksim ve Kadıköy'de diğer müzikseverlerle buluşup sohbet ediyor. Elektronik müzik ağırlıklı paylaşım yapılan bu açık gruba katılmak için linke tıklamanız yeterli.
kendini tanımlamakta zorlanan genç beynin, son çare olarak sözlüğe başvurmasıyla gerçekleşir. sözlük yazarının karma tarafından belirlenen kişisel özelliği kendisine uymuyorsa bile günlük hayatında bir şekilde uydurmaya çalışarak, fal manyağı bozmalarından daha mantıklı hareket etmiş olur.
hemen bir arkadaşımdan örnek vereyim. kendisinin karmasında "çok gezmiş, çok okumuş" yazıyor. bu arkadaşım, kendiyle ilgili bu tanımlamayı sahiplendiğinden beri elinde kitap yolda yürüyor. Sıkıldıkça sayfalarını karıştırdığı kitap hakkında pek bilgisi olmasa da okuyor, yani düzenli olmasa da baya okuyor. bu arkadaşıma kimlik silsilesi kazandıran sözlüğün tab'ini öper, capslockunu yalarım. hadi iyi sabahlar.
(bkz: modiodal kafası)
yazan insanların ideal kavramlara ve olması gereken üzerine girdiği entry'lerinden vuku bulur.
bir başlığa olabildiğince objektif bir şekilde tanım girmeye başlarız önce. genel geçeri düşünürüz. sonrasında olması gerekeni ve olanı anlatmaya çalışırız. üstelik üstüne yorum yaptığımız bu kavramlar genel olarak soyut kavramlardır. zihnimizde o konuya dair üç bakış açısı belirmiş olur. yazma biçimimizin düşünüş biçimimiz haline gelmesi kaçınılmazdır.
diğer insanlar size "bilmiş" derler.
bir nevi, sağ el yeterince yorulmadığı süre içinde sol elle açılan başlıklardır.
yazarların hayali cinsel hayatlarını ve fantezilerini yazarak sergilemektense dışarı çıkıp bir kız bulmaları için kendilerine hakaret etme isteği uyandırırlar.
kendinizi bildiniz bileli hesabını yapmadan, sadece yüzyıllardır insanların düzeni düzeltebilmek için kullandıkları yıl hesabıyla kaç yıldır bu dünyada olduğunuzun "gerçekten" farkında olmakla başlarsınız hayatınız üzerine düşünmeye. benimki 24 yıl olmak üzereymiş. bundan önce, aynı adımdı ezberlediğim gibi onu da ezberlemişim. devletin gözünden adı, soyadı, yaşı, okuduğu okul olarak... 24 yıl... neler olmuş bu 24 yılda diye sormaya başlarsınız ve bu soru, cevabı bilinç altınızda sinsice ilerleyip korkuya ve endişeye sebebiyet verir. yaşam kalitenizin kendinizi bilemediniz bilemeyeli düşük olmasından dolayı, kararlarınızı nasıl olumsuz etkilediğini fark etmezsiniz. içinize kapanma, soyutlama isteği duymaya başlarsınız. yorulduğunuz hissi, dışarıda sizin için oluşturulmuş hata tümsekleri düşmeniz için bekliyordur sanki. Sizse düşmekten ve tek başınıza kalkmaktan yorulmuşsunuzdur. plasentaya, cenin pozisyonunda kendinize sarılmaya ihtiyacınız vardır.
etrafınızda neler olup bittiğinin fazlasıyla farkında ve ortalama zekanın üstündesinizdir. en azından psikoloğun ve bilir kişi sayılan öğretmenlerin en büyük sorununuz olarak size bahsettiği şey budur. zeka mı? o da ne? farkındalıkmış. başkalarından çok daha farklı düşünmekmiş. kendini dışarıda hissetmekmiş. çocukluğumdan beri farklılığımın farkında olup, onların benden farkı ne diye düşünüp sonra sürüyle insanı anlamaya çalışırken hem onları sevip hem de onlar tarafından hayal kırıklığına uğratılmakmış. "sonrasında hepsinde hata olamaz sorun bende" duygusal geri bildirimiyle kendinden nefret etmeye ve hayatındaki tüm olumsuzluklardan sadece kendini sorumlu tutmaya varırmış, zeka.
etrafınızdakilerin iyi hissettiğinizde ne kadar başarılı olduğunuzu, istediğinizde onları nasıl mutlu ve huzurlu kılabildiğinizi bilmesinden ötürü, sizden hep aynı şeyler beklemesinin, ayna nöronlarınızla "farkında" olmanızın sebebiymiş. onlara da kendinize de ne kadar zarar verdiğinizin de "farkında"ymışsınız. neler yapabileceğiniz ama aslında bırakın bir şey yapmayı yaşamalı mı yaşamamalı mı sorgusuna düştüğünüz kimse tarafından anlaşılmamış. paylaşma gafletinde bulunduğunuzda mızmız, kötü evlat, nankör, aptal olmuşsunuz. işin kötü yanı yine "farkında"sınız.
psikoloji, uzak doğu felsefesi, uyuşturucular, uyarıcılar, cinsellik, aşk, müzik, yazmak, bilgi, dostluk, arkadaşlık, rüyalar, diziler, filmler, internet, iş gibi çağın tüm bağımlılıklarını denemişsiniz. onların herbirini yaşamın özünü annesinden emen bir bebek gibi sömürmüşsünüz. olmamış.
24 yıl geçmiş. isteyerek kazanılan bölümün en iyi okullarından birinde 5 yıldır okuyorsunuz ama bitirmenize yine de yıllar var. odadan dışarı çıkmak, bir insanla göz göze gelmek, görünmek, herhangi bir yaşamın minicik bir parçasına dahi değmemek istiyorsunuz. dört yaşında yazı sembolünü kendi kendine çözmüş, okumaya başlayan o çocuğa ne olmuş? aylar ya da yıllarla değil, hayal kırıklarıyla bölümlenmiş o 20 yıl sonunda başarısızlıklar silsilesi bir fazla düşünen hayvan. onca çaba, onca insan, onca deneme, onca hata ne işe yaramış? Hakan Günday der ki; "HiÇ". Vücudunda istemsiz kasılmalar, titremeler ve içinizdeki kendinden nefret eden birinin iç sesi... etrafınızdakilere ve bu koca evrene fazla geliyor olma düşüncesi... güzel hiçbir şeyi hak etmediğiniz hissi... bunların da sadece depresif düşünceler olduğunun da farkında olma. bu duygunun üzüntü olduğunun ve benim sadece üzüntü denen o duyguyla kaplanmamam gerektiğinin farkında olma.
sonuç itibariyle, hiçbir şey için geç değil. ister 24 yaşında olun, isterseniz 60 yaşında. kalbiniz hala atmaya devam ediyorsa ve bu hislerdeyseniz demek ki benliğiniz size bir yerlerde de değil, hayatınızdaki bir çok yerde hata olduğunu söylüyor. en büyük farkındalık, bunun farkında olmak. değişim için ve kendini yeniden tanımak için asla geç değil. kendinizle hesaplaşma için, gerekirse kendinizi yeniden proglamlamak için asla geç değil. Olumlu ya da olumsuz yaşadığınız o bilmem kaç yıl size bundan daha fazlasını öğretmiş olmalı. tecrübeler ve dersler onları dikkatlice sağlıklı düşünce süzgeciyle süzdüğünüzde ortaya çıkacak. çözüm işte burada ve bu çözüm yolunda tamamen tek başınızasınız.
çetin bir süreçtir. yazma yazgısını net olarak kavramadan ya da hissetmeden kimse girişmemelidir bu işe. yazmak, bilincin aynı zamanda hem gözlemci,yorumcu hem de kendi koltuğunda oturmasını zorunlu kılar.
edit: başlığın başımın üstünde yeri yoktu halbuki. başıma kalmış.
bilimum cinsellikle alakalı esprilerde, asla dayanılamayacak harika süper acayip manyak hüper güzel olarak megan fox'un gösterilmesini anlayamayan zihniyetin sorduğu sorudur. bu dünyada natalia oreiro, adriana lima gibi kadınlar da nefes alıyor zira.
deliliği durmadan yazdıran bir yazar ve eroin bağımlısı doktoru arasında geçen olayları anlatan harika bir film. delilikle dehalık arasındaki çizgide gezdirir ve iyi ki biraz deliyim dedirtir adama. http://www.imdb.com/title/tt0803052/
sigara içen ya da burnu hassas olup odasında, evinde seçtiği kokunun hüküm sürmesini isteyen insanların seçimidir, tütsü yakmak. bu kişiler ne kadar fazla tütsü yakarlarsa, o kadar fazla bağımlısı olup tütsülerinin kokularını gayipten duymaya ve özlemeye başlarlar o kokuyu. evde 89323719237 çeşit tütsü ve "evim acaba nasıl koksun" sorusunu sorup, seçerken aldığı hazla artık bir tütsü bağımlısı olur. akciğerlerde broşlara yapıştığından şüphelenilse de çok kısa bir süre sonra tütsü, vazgeçilmez olur.
"çok milletli" bir milletin üyeleri, kendi varlıklarını korumak ve yaşatmak için bazı gruplara aşırı fanatizm göstererek, kendilerini ifade yollarına giderler. bunu bilen akp, amerika ve dünya politikasını yöneten bir çok kişi ve kurumlar, sayın * tayyip'in başbakan olması ve karşısına da muhalefet değil rakip bir takım olarak chp'nin çıkmasıyla amacına ulaşmıştır. görüyoruz ki artık insanlar kendi gelecekleriyle ilgili karar verdiğinden bihaber, hala "takım zaferi, kupa zaferi" yaşadığı hissinde. aynı kişiler birkaç sene sonra oylarının derin bir pişmanlığa dönüştüğünü göreceklerdir ve bu pişmanlığı bir oy pusulasına basamayacaklar artık.
istanbul gençlerinin kendini sosyal, istanbul'da bardan bara gezen, kültürlü, psychedelic çiçek ergenler hissetmesini sağlayan eylemdir. machine bar'da çekilen fotoğraflar anında facebook'ta profil fotoğrafı yapılır, akabinde kişinin gideri artar. machine gözlükleri de takıldı mıydı göze, bunu gören facebook ahalisi hemen verir. *
Tarık Günersel'in 18 yılda yazdığı tiyatro oyunu. Erol Keskin yönetti; Murat Coşkuner, Aslı Öngören, ibrahim Gündoğan oynadı. 16 Mart'tan itibaren istanbul Şehir Tiyatrosu'nda gösterimde.
--spoiler--
Köprülü Mehmed Paşa:
Barış insan tabiatını bozar,
çünkü..."
Gezgin Pietro:
"Sevgili Venedik Taciri,
Sadrazama göre, idareciler için
zararlı olan şarap değil, kahve.
Çünkü kahve içenin zihni açılır. Eleştirir.
IV. mehmet(deli mehmet),
Murat Coşkuner:
-Ava çıkmak istiyorum! Ava çıkmak istiyorum!
Kaç kapı var? Kaç kilit? Kaç nöbetçi? Kaç silah?
Kaç engel var bir bir aşmam gereken? Ha?
Keşke öldürseler! Ava çıkmak istiyorum!
Dışarıda tabiat hâlâ duruyor mu?
Hâlâ var mı ağaç kuş böcek ceylan?
Itrî beste yapıyor mu hâlâ?
Yoksa yok mu oldu hepsi, ha?
Yoksa sırf taht sırf hazine sırf harp mi var?
Bu yayın kirişi yok –peki sende ip de mi yok?
Ellerin çok mu küçük gelir boğazıma?
Hadi, ava çıkar!
Kaç kapı kaç kilit kaç nöbetçi varsa var!
Kurtar beni bedenimin sınırlarından! Ava çıkar!
Beni de götürsün atmacam kuşları götürdüğü yere!
Boğ beni, yedi yaşımda, iznimle
babamı boğdukları gibi!
Atmacam ol!
Aslı Öngören hem Kösem Sultan
hem de çok farklı başka rolllerde.
8 Mart Kadınlar Günü bağlamında
bir alıntı:
Gülnuş Sultan'ın hayali der ki:
-Holofira bunca sever miydi oğlu Murad’ı?
Marya böyle müşfik mi bakardı Bayezid’e?
Olga böyle mi okşardı saçını Çelebi Mehmed’in?
Veronika böyle mi severdi oğlu Mehmed’i?
Mora Despina bunca düşkün müydü Fatih’e?
Ya Korelya - Bayezid’e?
Helga böyle mi öperdi oğlu Kanunî’yi?
Bilmem.
Roksalan hangi dilde ninni söylerdi?
Raşel hangi dilde? Bafo? Helen? Violetta?
Padişah anası olmak. Mecburen.
Belki sırf anne olmak isterdi çoğu.
Her biri kendi diyarında.
Evlenip çocukluk aşkıyla.
Ama padişah anası oldular.
Can kattılar,
can verdiler,
can aldılar.
iktidar. iktidar. iktidar.
Kösem Sultan:
-Kaçma! Kaçma, ibrahim!
Kaçma gerçeklerden:
Darbe hazırlığı var!..
Tek çaren var: Tasfiye.
--spoiler--
göbek engeline takılan zavallı pantolonun bir de üstüne kendisini giyen kişiye verdiği rahatsızlığın sebep olduğu vicdan azabı eklenir. ne kendinize ne de pantolona eziyet edin sevgili arkadaşlarım. göbeğinize yakışan ve onu rahatlatan bol pantolonlar tercih ediniz. illaki pantolon popoya yapışacak diye bir kaide yok.
bir insan hızlı ve bolca, kıtlıktan çıkmış gibi, yemek sanki önünden kaçırılıyormuş gibi insan üstü bir çaba ve açlıkla yedikten sonra karnına ve vücuduna çöken derin bir ağırlık ve yerçekiminin kendini şiddetle hissetmesi sonucu, bahsi geçen yemeğe, herhangi bir yemek kokusuna, yemeğin hayaline hatta lafına bile katlanılamaması durumudur.