acilarin sucugu
0 (düz adam)
on birinci nesil yazar 47 takipçi 206.68 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    2 senelik ilişkin bitse

    1.
  1. sonrasında daha çok üzmemek için ayrıldım

    1.
  2. bugün duyduğum cümle. en büyük yalanlardan biri bu galiba.

    sabah işe gitmek için otobüs durağına doğru yola koyuldum. durakta bir kız var telefonla konuşuyor ben de güneş olduğu için biraz ötedeki ağacı altında bekliyorum. otobüs geldi bindik otobüse, benim oturduğum koltuğun hemen arkasındaki koltuğa oturdu. konuşmaya devam ediyor. bir ara kulak misafiri oldum;

    +ya seviyordum ama bizim iş olmazdı zaten biliyorsun. hem mezhep farkı da vardı. ben, annem sorun etmez ama bir yerde sorun olacaktı. ben üzülmesini istemiyorum onun, sonrasında daha çok üzmemek için ayrıldım. daha çok üzülecektik ikimiz de. ben de bitirdim sonra üzülmesin diye. eğer konuşursanız filan söyle ''dilara sana mesaj atmayacak, aramayacakmış'' de.

    lan ben bunları duydum resmen kahkahalarla gülsem mi, dönüp acıyan gözlerle baksam mı bilemedim.

    daha çok üzmemek için ayrıldım ne demek lan? bizim iş olmazdı olasılığıyla sevdiğin bir insandan ayrılmak ne kadar komik ya. belki olacaktı, belki o çocuk senin için birçok şeyi göze alacaktı, almıştı. sırf senin götün yemedi, kendine güvenemedin yada başka mide bulandırıcı sebeplerden dolayı aptalca bahaneler sunma millete!

    bu belki de şu ana kadar duyduğum en salakça, en komik, en mantıksız bahaneler listesinin zirvesini zorlar.

    ne demek ulan sevdiğin birini sonrasında daha çok üzülecektik diyerek çük gibi ortada bırakmak? allah mısın salak karı? nereden biliyorsun sonrasında üzüleceğini?!
    9 ...
  3. özlenilen zamanlar

    1.
  4. tanım: yazarların özlediği zamanlardır.

    susam sokağı'nın başlamasını beklemek.
    parliament sinema gecesi filmlerini gizli gizli izlemek.
    haftasonları erken kalkıp çizgi film izlemek.
    sevgilimle konuşurken uyuyakalmak.
    seviyorum dediğinde heyecanlanmak.
    dipte köşede gizli gizli sigara içmek.
    6 ...
  5. en gıcık sevgili tipi

    1.
  6. her fırsatta size trip atan sevgili bunların başında gelir.
    her yaptığınızdan haberdar olmak isteyen, siz aynısını yaptığınızda ''beni bunlatıyorsun'' diyendir.
    sürekli onunla ilgilenmenizi isteyen ama sizi hayatının en az 3. planında tutandır.
    bana güvenmiyor musun deyip herkese mavi boncuk dağıtandır.
    kendinin karşı cinsle samimiyetini olağan sayan fakat sizin merhabanıza bile laf eden tiptir.
    sürekli kendi sorunlarından bahsedip ve bunları her şeyin bahanesi olarak sunan ama karşısındakinin de bir hayatı olduğunu unutandır.
    sizi üzen bir şeyi yapmasını istemediğiniz de farkında değilmiş gibi yapmaya devam edendir.
    9 ...
  7. cuma hutbesinde hikaye anlatmak

    1.
  8. son yıllarda gerçekleşen hadisedir efendim. tıpkı bugün olduğu gibi.

    normalde hutbelerin sosyal mesaj içermesi gerekir fakat bugünkü cuma hutbesi beni resmen güldürdü. hoca çıktı minbere başladı ramazanda ne yaptığımızı anlatmaya. yok efendim iftarlara gitmişiz, teravihler kılınmış, oruçlar tutulmuş... araya da iki hadis, ayet sıkışıtırıyor, cemaat de uyuyor tabi. ulan biz bunları zaten biliyoruz! sen çıkıp oraya desene;

    - kul hakkını, Yetimin hakkını yemeyin, haramdır.

    - haksızlığa karşı susmayın!

    - çalana ses çıkarmadığınız gibi bir de desteklemeyin!

    - ayrımcılık yapmayın!

    - verginizi verin lan, o da kul hakkıdır. onu da çalmayın!

    - yetime, fakire sahip çıkın, bayramda en çok onları sevindirin!

    - kimseyi hor görmeyin, kimseyi kırmayın!

    bu minvalde şeyler söyle millete ki belki adamlar durup kendi muhasebesini yaparlar. çıkmış bize ağlayan hurma kütüğünü anlatan nihat hatipoğlu edasıyla hikaye anlatıyor. yapma hoca!
    3 ...
  9. ayrılırken verilen subliminal mesajlar

    1.
  10. çiftlerin ayrılırken birbilerine kurdukları son cümlelerde aslında söylemek istedikleridir. karşı tarafın biliçaltına hatta kendi bile fark etmeden gönderdiği mesajlardır. kesin değil, genellemedir.

    klişelerden başlayalım;

    sorun sende değil bende : sana karşı artık bir şey hissetmiyorum ama bunu seni kırmadan nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum.

    benden daha iyilerini hak ediyorsun : aslında sen bir bok değilsin ama öyle düşün ki peşimi bırak.

    seni hiç unutmayacağım : ben bir başkasını bulana kadar sen bir köşede bekle beni, bulamazsam bu sözü kullanacağım.

    seni hep seveceğim : hani bir gün olur da geri dönmek filan istersen ben burada olacağım.

    kendine dikkat et : kendine iyi bak demek değildir bu. bu; kendine hakim ol, her aşk acısı çektiğinde gelip bana sırnaşma demek.

    ben seni hak etmiyorum : seni aldattım, sana yalan söyledim ve bu bana vicdan azabı veriyor.

    ne zaman ihtiyacın olursa ara : aklının hep bir köşesinde ben olayım.

    arkadaş kalalım : ben biraz kafa dağıtayım, irtibatı kesmeyelim. o arada birini bulursam zaten aramam seni. ilk manita yapan kazanır.

    yerin bende hep farklı olacak : gitme diyemiyorum ama geri gelirsen ne olursa olsun ben buradayım.

    bir süre ayrı kalalım veya birbirmize biraz zaman tanıyalım : biraz da diğer kısmetlerimi bir gözden geçireyim.

    daha fazla üzmek istemiyorum seni : bende olay bitti, seninle vakit kaybetmek istemiyorum. git başkası uğraşsın seninle.

    üzülme, tamam mı : ne yaptığın zerre umurumda değil, yeter ki bana gösterme bunu.

    böyle olmasını istemezdim : beni o kadar yordun ki bıktım resmen. başka birini buldum ben.

    yaşattığın her şey için teşekkür ederim : güzel vakit geçirdik ama artık kabak tadı vermeye başladı.

    bizim bir sonumuz yok : seninle evlenmeyi zaten hiç düşünmemiştim. ben evlenmeye gidiyorum.

    böyle olması gerekiyor : hacı sıkıldım işte, bunu mu diyeyim illa ki?
    6 ...
  11. gelmeyen bayram mesajı

    1.
  12. gelmesini beklediğiniz kişiden gelmeyen mesajdır.

    birçok kişinin eski sevgilisinden yada hoşlandığı kişiden gelmeyen mesajdır. kimse kendini kandırmasın efendim, o telefon her çalışında ''acaba mı'' diyerek bir heyecanla bakarsınız. yok yok heyecan yapmayın yine o değildir. açtığınız her mesaj samimiyetsiz birer bayram kutlamasından öteye gitmez. halbuki ondan gelse o kadar da samimyetsiz olmayacaktır. hep bir umut belki rehberinde kayıtlıyımdır da arada bana da gönderir oradan yürürüm diye umut edersiniz. umut fakirin ekmeği tamam ama siz artık pasta yemek istiyorsunuzdur.

    beklemeyin gençler, o mesaj muhtemelen hiç gelmeyecek. başkasına gidiyor o mesajlar çünkü. siz de paketinizdeki binlerce mesajı bitirmek için bir görev gibi samimiyetsiz kutlamalar içeren bayram mesajı furyasına katılırsınız.

    şimdi iyi bayramlar size.
    2 ...
  13. bayramlık elbise alamayan insan

    1.
  14. içimi burkan insandır.

    uzun zamandır bayramlık almam. alamadığımdan değil, çok şükür çalışıyorum ve alacak gücüm var ama ne zaman bayramlık almaya niyetlensem yapamıyorum. aklıma hep bayramlıksız geçirdiğim o ilk bayram gelir. işin garibi kaç yaşımdaydım onu bile hatırlamıyorum ama o bayramı, arefe gecesini hep hatırlarım.

    dar gelirli bir ailede büyüdüm. dişinden tırnağından kesip, tek memur maaşıyla çocuklarını okutmaya çalışan bir babanın evladıyım. borç harç içinde bir de her zaman '''aman çocuklarım kimseden geri kalmasın'' düşüncesiyle elinden geleni, haram yemeden yaptığını biliyorum. her bayram da bize bir kazak dahi olsa almaya çalışırdı ama o bayram o kadar sıkıntılı bir dönemdi ki alamadı adam. çocuk olmama rağmen anlayabiliyordum durumunu ama çocuksun lan işte! bekliyorsun ne olursa olsun. her arefe gecesi olduğu gibi o gece bayramdan önce son bir kez giyip evde tadını çıkara çıkara, aynalara poz vere vere dolanamamıştım. uyuyana kadar bekledim bir süpriz filan yaparlar diye. yapamadılar tabi. hem onlar istemez miydi? gece biraz ağladığımı hatırlıyorum. sabah kalkıp temiz kıyafetlerimi giyerken bir bayramlığımın olmayacağını tam olarak anlamıştım.

    dışarı çıktığımda, misafirliğe gittiğimizde filan bütün çocukların üzerindeki kıyafetler yeni gibi geliyordu. içten içe üzlüyordum ama belli etmemeye çalışıyorum. büyükler tarafından gelen ''oo ne yakışıklı olmuşsun, ne güzel bayramlıkların var böyle'' iltifatlarına ''bunlar yeni değil ki'' buruk cevabını veriyorum. ''olsun yine de çok yakışıklı olmuşsun'' dediklerinde mutlu oluyorum tekrar. çocuk işte basit şeylere üzülüp, ufak şeylerle mutlu olabiliyor.

    o bayramdan sonra çocukluğum daha geçmeden bazı bayramlar artık bayramlık alacak durumumuz olmasına rağmen istemedim hiç bayramlık. ondan sonra hiç sevemedim bayramlıkları, arefe gecesi giyip poz veremedim kendime. çilekeş anam almışsa bir şeyler bir iki gün öncesinden, değiştirmek gerekir mi diye dener ve bayrama kadar bakmazdım yüzüne kıyafetlerin. o yüzden kendi paramı kazanmaya başladığımda bu yana bile bayramlık alamam ben. bayramdan bir iki hafta önce alışveriş yaparım ihtiyacım varsa ama aldıklarımı mutlaka bayramdan önce bir kere giyerim yada bayramdan sonra çıkarım alışverişe. o burukluk geliyor aklıma bayram alışverişi diye gittiğimde mağazalara.

    bayramlık alamayan insan hele de çocuksa bayramda en güzel olan insandır bence.
    9 ...
  15. sevgilinin hain annesi

    1.
  16. sevgilinizle aranızın bozulmasını kendine misyon edinmiş anne profilidir.

    bir çocukluk aşkım vardı. 12 yaşıma yeni girmiştim onu tanıdığımda. uzaktan akrabamız oluyormuş. görür görmez sevmiştim galiba onu. 12 yaşında bir çocuk ne kadar sevebilirse artık o kadar sevdim sanırım. henüz onu sevmekle tasolarımı sevmek arasında nasıl bir fark var onu bile ayırt edemiyordum ama olsun en az tasolarım kadar, kermit kadar seviyordum onu. hem o yaştaki bir çocuk için en önemli şeyler bunlardı o zamanlar.

    uzaktan akrabamızmış dedim ya, hem kan bağı olarak hem de yaşadıkları yer olarak uzaktılar bize. 1996 yılının yaz ayında gelip bir hafta bizde kaldıkları süre boyunca hep beraber vakit geçirmiştik, benden bir yaş küçük olmasına rağmen abisiyle değil sürekli onunla eş oluyordum oyunlarda filan. o da bana karşı boş değildi, biliyordum. hem öyle olsa öper miydi beni yanağımdan? *
    bir hafta sonunda gittiler tabi. evli evine, köylü köyüne ben yine dımdızlak kaldım ortada. fakat ne kadar 12 yaşında olsan da bir yolunu buluyorsun ulaşmanın. o zamanlar cep telefonları filan yok tabi bugünki gibi. bugün 12 yaşındaki çocuğun elindeki telefonu görünce çalan telefonumu fırlatıp uzaklaşmak istiyorum. tamam ya o kadar da değil, abarttım. neyse ben telefon rehberinden, yani defterinden buldum bunların ev numarasını. arıyorum arada bir konuşmadan kapatıyorum. o açsın açmasın telefonu fark etmiyor. sonuçta 12 yaşındaysan ve aşıksan çok salak oluyorsun. gerçi insan hangi yaşta olursa olsun salaklaşıyor aşık olunca ama bu dönemlerde hiç çekilmez bir salaklık bu. bir gün yine o açtı telefonu, ne olduysa ben konuştum. mutlu oldu ben de sevindirik oldum. birkaç konuşmadan sonra ben buna dedim ''seni seviyorum'' o da bana dedi ''ben de seni seviyorum'' sonra dedik ''ne kadar romantik bir çiftiz''. ben uçuyorum mutluluktan. evdekilerin de haberi oldu bundan bir şekilde yada anladılar bilmiyorum artık. biz böyle böyle 5 sene filan konuştuk, yaz tatillerinde kah onlar geldi, kah biz gittik ziyarete. o kısa görüş günlerinde hep pekiştirdik aşkımızı, giderdik özlemimizi ve artık 17 yaşındaydım. biraz daha anlayabiliyordum sanıyorum aşkı.

    ne olduysa bir gün ''artık görüşmeyelim'' dedi. dünyam yıkıldı lan resmen, bir ergen aşk acısını nasıl yaşarsa dibine kadar yaşadım o acıyı. sonra sonra öğrendim zalım anası giriyormuş kızın aklına, zorluyormuş ''konuşmayacaksınız'' diye. bir de çok sever zannederdim anasının beni. lan kızı bana vermeyecekler de kime verecekler edasıyla gerine gerine dolanıyordum ortalarda filan. zaten aramızdaki aşkı herkes biliyordu. en çok da bu koydu, insanlar ''görüşüyor musunuz'' diye sorunca ''hayır'' bile diyemiyordum. ibneliğine soruyordu çoğu ama olsun hepsini yazmıştım deftere.
    gel zaman git zaman bu durum böyle sanırım 3-4 sene gitti. artık ikimiz de üniversiteye gidiyorduk. görüşmüyorduk ama olsundu, onun adı geçince hala heyecanlanıyordum. o yaz abisinin düğünü vardı ve annem düğüne teşrif edecekti, mutlaka gelmesini istiyorlardı. ben de yaz okuluna kalmışım, dedim değişiklik olur ben de gideyim. hem tatil de yaparım biraz. annemle konuşurken ''gelecek mi'' diye sorduğunu söyledi. bundan sonra durur muyum lan, atladım gittim otobüse. yaklaştıkça bende bir heyecan. ilk gördüğümüzde birbirimizi ikimizin de yüzünde o bilindik yavşak gülümsemeyle hal hatır sorduk. nemrut anası da çaktırmıyor ama anladı hala birşeylerin kopmadığını aramızda. meğer sonradan öğrendiğime göre kızı bir akrabasıyla görüştürmeye çalışıyormuş ama kız istemiyor. anası da nasıl nemrut illa ''olacak bu iş'' diyormuş. neyse tabi herkes farkında bizim yine aramızdaki olayın. depreşmiş aşkımız, görüyor millet ama ikimizde de bir çekingenlik bende biraz da kızgınlık. düğün bitti, millet çekildi gitti memleketine. biz birkaç gün daha oralardayız. bir akşam sahil gezmesinden gelirken arabanın arka koltuğun oturuken elimi tuttu. mal gibi hemen elimi çektim. ne yapacağımı bilemedim ki! neyse bir süre sonra tekrar tuttu. yüreğim yerinden çıkacak gibi ama belli etmiyorum. millet yorgunluktan bayılmış. bir şofeeerrrr bir de biz uyumuyoruz. o gece evde oturduk konuştuk ''ne oldu'' dedim. ağlaya ağlaya anlattı. ''biliyorsun zalım anamı'' dedi. ''ananı skim sana bişey olmasın'' dedim. biraz bozuldu tabi, anası sonuçta. benim buna bir sarılışım var gecenin saat 3'ü... lan ben de ağladım, ''senelerin hasreti birikmiş'' dedim. öptü beni. biraz daha konuştuk, sonra nasıl olduysa bu kodumunun anası çıktı geldi. bir azar çekti buna ''çabuk git yat'' diye. kız resmen kaçtı yanımdan * ben dedim aha bunu gönderdi beni ekmek bıçağıyla doğrayacak. allahtan yapmadı.

    birkaç gün sonra ben istanbula döndüm. konuşuyoruz telefonda, her şey güzel, ben göze almışım ne olacaksa. bir gün aradı beni, ağlıyor.

    +canım benim noldu? niye ağlıyorsun?
    -artık görüşemeyiz.
    +ne demek görüşemeyiz?
    -olmaz bizim işimiz.
    +ne demek olmaz ulan? sen benimle tşak mı geçiyorsun?
    -ya olmaz işte, olmayacak. senin yerin hep farklı olacak ama.
    +olmasın farklı filan.
    -öyle deme. seni hiç unutmayacağım. arada annenden alırım haberini.
    +arama ulan annemi filan. ağzını zıçarım senin. (ilk defa bir kadına küfür ediyordum. hem de sevdiğim kadına)
    -öyle deme ne olur. mecburum buna!
    +neye mecbursun ulan? koca kızsın artık. yine mi bunu yapıyorsun bana?
    -böyle olması gerekiyor. üzgünüm.
    + yok ya! sen üzülme vallahi. ben kendi beynimi skeyim! sana güvenen aklımı skeyim! kapat telefonu! beni sorarsan birine ağzına zıçarım senin!

    kapattım telefonu. bir hafta sonra çıktı kokusu tabi olayın. yine hain kostok anası kızın beynini kemirmiş. tehditler filan ama benim zerre nickimde değil. benim için karşısına kimseyi alamayan birine inanılmaz kırılmıştım.

    neyse velhasıl-ı kelam anasının istediği oldu. o çocukla evlendi bunlar. anasının illa da evleneceksin dediği çocuk kıza zerre gün yüzü göstermiyormuş. ''anan evime gelmeyecek'' diyormuş. ''o kadını istemiyorum bu evde'' diye haber yolluyormuş. lan ben bunları duyunca kızın durumuna mı üzüleyim, hain anasının düştüğü duruma mı sevineyim bilemedim. bir iki kere boşanmanın kıyısına gelmişler, toplamış pılını pırtısını anasının evine dönmüş. anası arıyor annemi ''abla ben napıcam. gitti evlendi bununla'' diyormuş bir de utanmadan.

    şimdi düşünüyorum da belki de ikimizin de mutluluğunu çalan o kadının yatacak yeri var mı acaba? ondan daha çok sevdiğim kadınlar oldu ama bu o karının hain olduğu gerçeğini değiştirmeyecek. şimdi bir ömür sevgili damadıyla mutluluklar diliyorum ona.

    kızlar siz de bir gün anne olacaksınız. sakın sevenlerin arasına girmeyin, sevgilinin hain annesi olmayın.
    4 ...
  17. uludağ sözlük özür diliyor

    1.
  18. sözlükteki yazarların özür dileyemediklerinden özür dilediği başlıktır.

    ilkokulda benden çok şey bekleyen öğretmenimden özür diliyorum.
    beni seven, sevemediğim kadınlardan özür diliyorum.
    uzun zamandır aramadığım arkadaşlarımdan özür diliyorum.
    üzdüğüm kadınlardan özür diliyorum.
    benden çok büyük beklentileri olan ailemden özür diliyorum.
    sigaram varken yok dediğim yoldaki çocuklardan özür diliyorum.
    yalan söylediğim insanlardan özür diliyorum.
    seni seviyorum diyen kadına gerektiği kadar ilgi göstermediğim için ondan özür diliyorum.
    canını dişine takıp hala gündelik işlerimi bile yapan, bağırdığım annemden özür diliyorum.
    en çok da kendimden özür diliyorum.
    2 ...
  19. fakirler teknolojiye güvenmez

    1.
  20. kendimden mütevellit yaptığım çıkarımdır efendim.

    fakir adam değişikliğe o kadar kapalı o kadar yabancıdır ki günümüzde gelişen hızlı teknoloji onun en son güvenebileceği şey diyebiliriz. düşünsene her seferinde yeni bir ilişkiye tam alışacakken ''sorun sende değil bende'' deyip klişelerle terk edilen o adam misali hep başkalarının elindeki ele baktığı gibi bakar her yeni teknoloji harikasına. lakin yaklaşamaz çünkü tam sahip olacakken eskiyeceğini bilir ve bu bile güvenmemesi için başlıca bir neden olabilir.

    değişime bu yüzden mi kapatmıştır kendini bilinmez ama bu kapalılıktan dolayı eski alışkanlıklarını hemen terk edemediği içindir ki gelen bütün yenilikleri önce reddetmeye, sonra güvenmemeye şartlamıştır kendini keyfini çıkarmak yerine.

    ben de bu fakir adamlardan biriyim işte.

    hepimiz arabalardaki el frenini biliriz eğer bir mağarada büyüyüp bu yazıyı size el frenini tanımadan önce okutmuyor yada okumuyorlarsa. fakat yavaş yavaş araçlardan kaldırılan bir donanımdır elfreni. alışmak biraz zaman alacak onların yokluğuna sanırım zira ilk el fren kolu olmayan arabayı kullandıktan sonra hafif rampa olan garajın önüne çekmiştim. araçtan indim, kapıları kitledim, dış kapıdan içeri girdim ve tam bir kaç merdiven çıkmıştım ki geri dönüp arabanın tekerinin önüne taş koydum. evet, yaptım bunu. adamlar ar-geye yüz milyonlarca uero para harcıyor ama benim içim rahat etmiyor işte. kolsuz el freni mi olur lan? adı üzerinde...

    teknolojiye güvenmeyen bütün insanlara, yani bize şu şarkıyı armağan ediyorum;

    Seni çılgın hadi oradan
    Seni sevdiğimi de nerden çıkardın
    Ne vücut ölçülerin ne masum güzelliğin
    Beni hiç mi hiç alakadar etmiyor.
    0 ...
  21. elde çiçekle dolaşmak

    1.
  22. her ne kadar kadınlar için gurur verici olduğunu düşünsem de bir erkek için yaşanabilecek en zor durumlardan biridir. en azından benim için öyledir efendim.

    nereden mi biliyorum? bir kereliğine kısa da olsa bu duruma ziyarette bulunmuştum. şöyle anlatayım;

    üniversite yıllarım, sevdiğim bir hatun var ama nasıl aşığım sırılsıklam ifadesi kuru kalır yanında benim durumumun. üstelik daha ilişkiye başlayalı bir ay olmuş ben dedim ''lan ne yapayım, ne yapayım? özel bir şeyler bulmam lazım'' kendi kendimi yiyip kusuyorum filan. sonra birden aklıma ona bir gül almak geldi aklıma. bu insanlık için sıradan fakat benim için gayet ütopik bir şey olan jest aklımda belirdiği anda nefret ettim ama hatunu daha çok sevdiğimden ve gerçekten özel bir şey yapmak istediğimden karar vermiştim bile zira ben daha önce kimseye çiçek almamıştım. erkeklere çiçek alacak değilim, buradaki kimse zamiri kadınları niteliyor elbette ki.

    neyse gece ben bu kararı aldım ama sabah gözümü açar açmaz çiçeği aldıktan sonra nasıl bir strateji izlemem gerektiğini düşünmeye başladım. bu operasyon amerikalıların deyimiyle top secret yürütülmeliydi. yataktan çıkıp günlük bakımlarımı yapıp saçlarımı iyice cilaladıktan, parfümleri üzerime boşaltıp, her türlü öpüşme ihtimaline karşı dişlerimi kontrol ettikten sonra attım kendimi sokağa. attım dediysem bildiğin adam gibi yürüyorum otobüs durağına. kafamda zilyon tane soru işaretiyle bindim otobüse. gidiyorum, kafamın içinde ''karanlık bir gece yol görünmüyor, yürüyorum dikenlerin üzerinde, yaralıyaaaaam'' parçası çalıyor selda bağcan'dan. ne yapacağımı o kadar bilmiyorum yani.

    neyse otobüsten indim, yalanım yok bir süre anadolunun ücra bir köyünden istanbula yeni gelen yurdum insanı gibi etrafıma baktım her zaman indiğim durakta. o şoku atlatır atlatmaz yol üzerinde hep güzel çiçeklerinin dikkatimi çektiği bir çiçekçi vardı, oraya doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. yoksa her an vazgeçebilirdim ve ben sevdiğim kadın için özel bir şeyler yapmak istiyordum.

    çiçekçiye vardığımda bu sefer tamamen turisttim artık.

    +hoş geldiniz.
    - ho.. hoş hoş bulduk. merhaba.
    +merhaba. buyrun nasıl yardımcı olabilirim?
    -şey ben kız arkadaşım için bir gül alacaktım da.
    (pasta almak istesem pastaneye gitmem gerekirdi. sanırım onun için bıuraya gelmiştim.)
    + kaç adet olsun? ne renk olsun?
    - bir tane olsun ya. (burada güya ilk aynımız ya, onun mesajını vereceğim. bir de öğrenciyiz lan nerede kamyonla gül alacak para?)
    +ne renk olsun peki?
    - kırmızı olsun ya. (ne kadar klişeyim ama gül dediğin başka ne renk olabilir ki?)
    +tamam hemen hazırlıyorum.

    5 dk. sonra

    +buyurun.
    -teşekkür ederim. borcum ne kadar?
    adam benim bu işlerde tecrübesiz olduğumu daha içeri girer girmez anlamış olacak ki 3 katı fiyatı çekti hemen.
    +20 milyon.
    -buyrun.

    elimde bir adet gülle beraber dışarı çıkarken arkada çalan şampiyonlar ligi müziğini duyar gibiydim. zira final seramonisinde futbolcular o kadar gurur duymamışlardır kendileriyle. fakat fazla uzun sürmedi bu çünkü şimdi ben o çiçekçiden sevdiceğimin evine kadar olan ömrümün en uzun, ömrümün en kısa, ömrümün en çocuk, ömrümün en ihtiyar yolunu elimde bu gülle nasıl arşınlayacaktım? ulan yağmur da çiselemeye başladı bir yandan! yağmurun yüzüme çarpan ilk damlasıyla bir iki sene önce sevgilisini beklerken kadıköyde çiçek alan arkadaşımla geçtiğim dalgalar geldi aklıma. o zaman dedim ki; allahım, senin adaletin şaşmıyor! ama ben onu uyarmıştım alma diye.

    velhasıl-ı kelam çiseleyen yağmur, ben ve koynuma attığım gülle beraber düştük yollara. yardıra yardıra gidiyorum, artık teşekkür öpücüğünü filan da geçmişim zira o kadar koşturuyorum ki ankara soğuğunda pis pis terliyorum. bir yandan da ''aman ilk defa bir çiçek aldım onu da murdar etmeyeyim'' diyerek koynumu yokluyorum. ulan kadın ne hallere soktun delikanlıyı diye söylene söylene ilerlerken bir yandan da mesaj atıyorum ''kapıyı aç canım, gelmek üzereyim''. bekletme beni çiçekle demenin farklı yolu.

    kapı açılıyor. bir kat iniyorum, evin kapısını da açıyor, alnımda boncuk boncuk ter, çıkarıyorum koynumdan gülü * bir çığlık bir kıyamet kopuyor;

    +aaaaaaa bana mı aldın?!
    (yok kapıcıya almıştım hizmetlerinden ötürü de suya koy kurumasın diye getirdim sana)
    -tabi sana aldım güzelim, kime alacağım. bir ay oldu bugün.
    (burada bir 10 puan aldığımı düşünüyorum tabi)
    +sen bana gerçekten gül mü aldın şimdi?
    -evet bebeğim. niye ki?
    +ama sen kimseye çiçek almamıştın. annene bile!
    -sen nereden biliyorsun?
    (ben bunu söyleyip bir 10 puan daha alırım diyordum ama sanrım burada 20 puanı cebime koymusum haberim yok * )
    +bir gece konuşurken söylemiştin laf arasında.
    -allah allah hiç hatırlamıyorum. neyse.
    + çok mutlu oldum!
    (bu arada vıcık vıcık aşk yaşamalar filan)

    +bak bundan sonra hep isterim ama beni alıştırma böyle çiçeklere filan.
    -vallahi güzelim kusura bakma ama çok alışma bence. bir delikanlı için sokağı çiçekle geçmek ne demekmiş şimdi anladım.
    + hahahahaha salak.

    hülasa kadınlar için ne kadar gurur verici olduğunu düşünsem de erkeler için çok zor olabilecek bir durumdur en başta da dediğim gibi fakat sevdiğiniz kadını mutlu etmenin bedeline asla karşılık gelemeyecek kadar ufak bir şey.

    sevgilinize çiçek alın gençler. ne kadar zor olursa olsun çünkü siz o çiçekle dolaşmanın ne kadar değerli olduğunu bir gün mutlaka bir kadın için hissedeceksiniz.
    5 ...
  23. © 2025 uludağ sözlük