mardin'in midyat ilçesinde acırlı kasabasında bir ilköğretim okulu...
500 öğrencisi var 500'üde de arap. doğdukları evde tükçe bilen ya bir kişi var ya da hiç yok.
türkçe'yi okulda öğreniyorlar, öğretmenlerinden ve "olmayan" kitaplarından.
bu okulun öğrencilerinin, bu okulun duvarları gibi yetişmemeleri için kitaplara ihtiyaçları var.
onlar için uygun görülen 100 temel eser kitaplarından birkaçı dışında başka kitapları yok, ama rafları boş duran bir kitaplıkları var.
destek olmak isteyen yazarlar 7-15 yaş arası için uygun olan kenarda küflenen kitaplarınızı yeniden canlandırın.
adres: acırlı atatürk ilköğretim okulu midyat-mardin
kitapları okulun adresine ptt kargo ile yollayabilirsiniz.
ediii: aynı kitapların gelmesi ya da kapasiteyi aşan miktarda kitap gelmesi durumunda artan kitaplar yakın köylerdeki okullara gönderilecektir.
2. ediii: merak edenler için, acırlı midyat'a 10 km uzaklıkta bir kasaba, 10.000 kişilik nüfusa sahip. ana yolları arnavut taşlı, tali yolları toz toprak.
yaşayanlar elektirik parası ödemezler, elektrikte bunu bilir ve nazlanır, durmadan gelir durmadan gider.
kasabada 5 bilgisayarlı bir internet cafe var. kadınların girmesi yasak.
ailelerin çocuk sayısı en az 4. benim bugüne kadar öğrendiğim en fazlası 13 kardeş, tek anneden ve anne hala sağ.
çocuklarına verdikleri isimler eğer batıda doğmuş büyümüşseniz sizi şaşırtacak cinsten, şimdiye kadar duyduklarımdan en enteresanı" huccetullah" onun dışında her sınıfta en az 3 tane şehmus en az 4 tane meryem, en az 2 tane büşra var.
doğduklarından itibaren öğrendikleri dilleri ile düşünüyorlar ama okuldan öğrendikleri dille konuşuyorlar.
sizin için manevi değeri olan eski kitaplarınızın değerini biraz daha yükseltmek isterseniz buyurun.
elazığ'da diyarbakır'da öğretmenler kaçırılır, çoğu kürt kökenlidir. kaçıranların nedir niyeti anlaşılmaz.
geride kalan öğretmenlere "gidin buradan, sizi istemiyoruz" denir.
öyle severek gelmiştim ki, git deseler de istemiyorum gitmek. evimden 1700 km uzakta, dilimi anlamayan insanların memleketine artık burası benimde memleketim demek. ha tabi birde bize doğudayız diye çift maaş verip, pamuklara sarmalayıp sarıyorlar ki, tadından yenmez.
kaçırılan öğretmenlerin akıbetini, halini, keyfini bilmem mümkün değil ama kalanlarla ilgili bilinen bir şeyler var.
yolda yürürsün sen hiç kimseyi ama herkes seni tanır. esnaf pek misafirperverdir, "buyrun hocam" arkadan kıçına bakar bunu sana belli etmekten hiç çekinmeden yapar. yolda yürürsün yaşlı sarıklı bir amca seni durdurup "kapalı giyin" der ve gider. o sırada açıkta olan tek yer ise kolun yarısı ve saçtır. 6 yaşında çarşaflı kız gider amca ona aferin der. bir mezhepleri vardır, mezhepleri onlara köpeğe dokunma haramdır, şeytandır der. gördükleri tüm köpekleri taşlayarak, işkence ile öldürürler.
iki mekan arasında mecburi yer değişikliği yapmak için yol alırsın, yolda bir öğrenci bağırır arkandan " hoca fazla dolanma ortada" yazın 7 kışın 5 te hava kararır, tüm dükkanlar kapanır, bir tek kadın kalmaz sokakta, sokak lambaları zaten yanmaz çoğunlukla. içleri gibi karanlık sokaklarında evin yolunu bulmaya çalışırsın.
zabıtalar dolaşır arasıra, merkezde bir evden trafoya tel atılmış, balkonundan içeri çekmiştir, yanında karakol vardır, polis vardır, kimsenin umurunda değildir. her ay su faturası gelir, şarıl şarıl akan, hiç kapanmayan musluğun faturası 5 liradır. en çok dikkat ettikleri haram yememektir.
hastalanmak en büyük ceza, duvarları küflenmiş devlet hastanesinde. yazın 50 derece sıcağında bozulmuş tavuğu sana yedirirler zehirlenirsin, sürünerek gidersin hastaneye, mide falan yıkanır, serum falan belki yani adettendir işte. bir doktor gelir neyiniz var der, "zehirlendik" size bir ilaç yazarım der ve gider.
yakınlarda hava alanı varmış gibi sürekli uçak sesi gelir birkaç gün boyu. ama onlar uçak değildir.
çocukluğumun sokaklara fırlamama sebep olan sesi gelir "havai fişek"
telefonlar susmak bilmez " iyi misin, sakın sokağa çıkma, kimseyle konuşma, dikkatli ol"
derdin her ay bankaya yatan maaşı hak etmektir sadece. yüzlercesinden sadece birisine kürt, türk, arap, çerkez yok insan var dedirtebilmek için. sadece birisine merhamet nedir öğretebilmek için.
her pazartesi yeniden çocukların tozlu saçlarına o merhametle dokunmak bu yüzden.
öğretmen servisindeki korkuyu serviste unutup gitmek,
ölen köy koruycusuna 10 dakika, kaçırılan diyarbakır'lı öğretmenlere 1 saat, camları taşlanan okullara yarım saat mesafede pazartesiye kadar "korkuyorum anne al beni içine"
özlü sözlerden biri olup ilk duyulduğunda bünyede şok etkisi yaratmaktadır. söyleyen kişinin 80 yaşında bir teyzemiz olması ise özlü sözün anlamını ortaya koymakta. yazar burada; boşvermişliği irdelemektedir.
-resim gibidir. uzaktan dünya'nın en güzel eseridir. içinde asaletin geçtiği her şeyi yakıştırır üstüne.
Küçük ya da büyük dağlarla işi yoktur, kendi kadınlığını yaratmıştır.
Resimlerine bakıp hikayeler yazılır haklarında, hayatına kim girerse bir adım geridedir, peşinden koşturmaya çalışmaz, çalışmadıkça koşulur, hep daha çok sevilmeyi hak eder. Mükemmel ailelerin harika kızlarıdır. Uzanamazsın, dokunamazsın. Bir sergide hiçbir cüzdanın erişemediği değerdir...
- bazısı resim negatifleri gibidir, karanlık, küçük ne olduğunu anlamak için göz yormak gerekir, ayrıntısı değer verip büyütmedikçe görünmez, dizilidirler, uzaktan hepsi birbirinin aynısıdır.
Hep o sizin bildiğiniz kadınlardandır. Size beni büyüt dediklerinde hep inanmak istediğinizi seçersiniz; gözü ya paranızdadır, ya oyalanmaktadır.
"Bütün kadınlar"da adı geçen kadınlardır.
Uzanırsın, dokunursun ama büyütmezsin. içinde hayat saklayan kadınlardır.
pskolojide bu kendini kanıtlama çabası olarak değerlendirilebilir, son atımlık baruta hedef aramaktır. olgun erkeklerden hoşlanan kadınlar var diye birşey duymuş kendini sokağa atmıştır.
hastane morgunda çalışan bir insanın, yıllar geçmesine rağmen aklımdan çıkmayan 20li yaşlarında ölen bir kız için sözleri:
-çok güzel kızdı ama be!
dinin emri kadını korumak bu yüzden denmiyor mu kadınlara esirgeyin kendinizi, sakının, örtünün.
hadi esirgeyin! koruyun hadi!
insanların nefsindeki fantezilerini bilebiliyor muyuz?
bir ölüyü çekici bulabilcek, ona tacavüz edebilecek insanların yaşadığı bir dünya'da beyaz kefende yatan kadın isteyene çekici gelmez mi?
yaşayan bol makyajlı örtsün korusun kendini dar pantolonlar içinde;
6 yaşında kızı, 6 aylık bebeği, 6 günlük ölüyü hangi örtüyle koruyacağız?
birşeyin az olması hiç olmaması demek değil,
bazen de az olduğunu sandığımız şeyler sandığımız gibi az değildir.
türkiyedeki ensest ilişki oranı gibi.
yakın zamanda oluşma ihitmali olan şakacı merak uyandırmayı seven facebook hatunlarının çantamı x e koydumdan sonra hazırlanan şipşirin oyunu. şöyle ki yeni oyun ilişki durumunu şifreliyor;
cola: ilişki yasayamiyor, biraz özürlüyüm bu konuda
fanta: arayistayim
sprite: aşığım
su: ilişkim var gibi ..
pepsi: ilişkim var
ayran: nişanliyim
salgam: evliyim
çay: boşum
kahve: nihayet ayrıldım
süt: bekarım ilişkiye açığım.
çok gizli bir oyundur hep birlikte deliriyoruz bunu çözmek için
fantezi beklemeyin... farkında olunsun olunmasın yolunuzdan geçen 40 yaş üstü her 100 kadından en az 1 idir.
lanet bir hızla lanet bir hastalığın bıraktığı izdir. birçok boşanmanın sebebidir, birçok pskolojik tedaviyi gerektirir. bir gün yatıp ertesi gün yarım bir kadın olarak uyanmaktır. güç kazanmaya çalışılır ama olan budur. 40 yaş denildiğine bakmayın 25 te olur 30 da.
peki hangi yüreğin nasıl erkeğidir? nerededir? kaç tanedir?
ne kadardır? önce saçları dükülüp silikleşmeye başlayan, ardından bir uzuvunu kaybeden bir kadını sevebilme hacmi.
dürüst olmakla hıyar ve patavatsız olmak arasında gidip gelen kişileri nitelendiren cümle. bu şahıslar genelde şöyle başlar hayata;
camı ben kırdım.
kopya çekiyordum evet.
yarın senin arabayı kaçıracağım baba... *
kızını satabilme, eşeğe tacavüz edebilme, yalan, şeref yoksunluğu potansiyelinin tavan yaptığı bir ülke düşünelim. bebeğiniz doktor hatasıyla öldürülüp, ölüsü size migros poşeti içinde sunulsun,
ailenizden biri öldüğünde onu araba fırçası ile yıkasınlar, kaza yaptğınızda kanlar içindeyken biri size "sağlık güvenceniz neydi, sağlık karneniz nerede?" diyen sorsun.
her türlü pisliğe uygun kılıfın çok önceden hazırlanıyor olduğu bir ülke bu ülke.
bir kenarda ölür biri, üzeri gazete ile kaplanır, aleme ibret olsun der gibi 3 saatte öylece bekletilir. ya da o 3 saati can çekişerek bekler ambulans yaşayanı kurtarmak için değil ceseti götürmek için yetişir anca.
bir adam alkol bulmadığı için krize girer kolonyağı içer, midesi ağrır hastaneye gider, " birşeyin yok uyu geçer" der doktor; adam uyur hakikaten geçer adam falan kalmaz bir ev söner, bir baba ölür; doktorun umuru olmaz biraz üzülür belki ama uyuyunca geçer.
ne kutsal bir iş organ bağışı, ölümünden hayat vermek, yaşatmak; dikili bir ağacın var mı? derler ya, "sayemde yaşayan bir insan var" demek kadar büyük bir övünç olabilir mi? bilseniz ki son anınıza kadar sizin için, yaşatmak için çırpınan insanlar olacak, ambulans sizi sağ iken alacak, uyu geçer diyen olmayacak.
ama öyle ülkelerde öyle insanlar var ki;
bağışladığınız organı almak için sizi baygınken öldü gösterebilecek şerefte;
ölüm saatini yakın akrabanın dalak, böbrek ihtiyaç saatine göre hesaplayacak halsiyette, aldığı organların sonrasında paçavra gibi bırakıp devamını getirmeye üşenecek vasıfta...
hepsimi böyle sistemin, o ülkedeki her hastane her doktor mu böyle? değil tabi ki duygularını bir ameliyatta aldırmamış, yemininin hakkını vermiş yüzlercesi var; ama hiç olmadığı ya da az olduğu söyleyemez. kimin eline düşüleceği belli olmuyor.
sonuç olarak bu vasıfta insanların yaşadığı bir ülke varsa bu ülkede organ bağışlanmaz.
büyümektir. her yeni öğrenmek daha ne çoklarının varlığını hissettirir;
yarım m2 lik bir alanda başlayan dar hayat genişler, küçük bir odada emekleyebildiğin kadarken dünya, ilk adımlarla 100 m2 olur birden, aman ne kocaman, mahallenin kaldırımlarını görene, okul denen duvarları kaybolmadan ezberleyene kadar.
telefona yapışık yaşamaya başlayan rızasız ayrılık mahkumlarına söylenebilecek bsg etkisi yaratacak cümle. ben yok isem, kimse yok anlamı da veriyor bir yerde.
durumundan yakınan kişilere ibretlik bir örnek gösterildikten sonra sarf edilen hede.
bir cümle içinde kullanacak olur isek:
babamın haline şükreti var.
evrime inanan genç üniversiteye, sokağa bile anadan üryan çıkamıyor. hani özgürdük ama olmaz ki! yahu maymundan geldim ve onlar gibi gezmek istiyorum!
( kurallar herkes içindir! türbanla da girilmez, donsuz da!)
orta kesimin en lezziz, en nefis, en özel yemeğidir. kolay hazırlanır pahalıda değilidir( kırmızı etten değil en azından) hafta boyunca tavuk, pilav, tavuk arası tavuk, ekmek arası tavuk, tavuk üstü tavuk türevleri tüketilir. haftada 3 kez yeme garantili bu hayvancağızlar aşırı yükleme yapması durumunda insanda kümes hali yaşatır.
temmuz ayı gelmiş ankara'nın geleneksel insan kıçından ter getirme uygulaması henüz yüzünü göstermemiştir. geçen yıl susuzluktan halk birbirini emerken bu yıl neredeyse her evin önüne bir aqua park kurulacak.asfaltların eriyen kısımlarından yakında muson ormanının tüm bitkilerinin çıkışını göreceğiz sanıyorum. istisnasız her aşkam vaktinde gök sanki 7 sülalemize küfür eder gibi çoşmakta. insanlar yusuf yusuf nidalarıyla saklanacak bir yer aramakta. kıyamet mi kopacak tanrım nedir bu şaka mı yapıyorsun bilmiyorum ama 27 yaşına gelip yıldırımdan kokar oldum. kıyameti bilmem ama her akşam çoluk çocuk ödümüz kopmakta.
çaylak oldunduğunda yaşanılan durumdur. hevesle beklenir onay vakti. birilerinin iyi yada kötü eleştirileri alınacaktır, adın sanın belliyken söylenemeyenler söylenebilecektir. bildiklerin sadece etrafında peşkeş çeken ya da anlıyormuş gibi görünen 3-5 kişiden fazlasına ulaştırabilinecektir. ve bir ataistin bunu seçme sebeplerini "allah yok varsa ben görmedim"den fazlasını! müslümanın neden, neye inandığını " bizde sülale müslüman, adettendir"den fazlasını! hayatın, siyasetin, sevginin kimde nasıl olduğunu okunabilecek ve kendinde nasıl olduğunu yazılabilecektir. ne geçmez zamandır çaylaklık... aylar belki yıllarca görünmez entry girmek, onay beklemek... peki kimden bu onay! ortalama 500 kişilik online dan olup okumaktan çok yazanlardan mı? birilerine gerekçesiz, amaçsız " ne diyem mahmut mu diyem"diyenlerden mi? 5-6 kişilik adı duyulmuş nick'e atlayıp pöpüler kültürün ferdi olmaktan mutlu olanlardan mı? konuşamadığı uçlardaki cinselliği ortaya döküp pipi,kıç,meme koleksiyonu yapanlardan mı? çaylağın görünmez entrlerini görünmez yapan, hatta kişiyi çaylak yapan kim? yüzlerce entry görünmez yapan yazanın çaylaklığı değil, okuyamayanın körlüğü.
bir sonraki entry de "artiz ne ararla bazarda" espirisini yaparak okunmak üzere...