fenevli tosunların züğürt tesellisi bile denilemeyecek eğlencelik karşılaştırmasıdır. Yoksa kimin aklına gelir gelişme çağında olan, çırpı bacaklı iki oğlan çocuğu ile bu yıldızları karşılaştırmak
Düşüşü veya düşürülüşü, herkes kendi penceresinden yorumladı, tartıştı pozisyonu. ilgili soru, işin teknik ve kural kısmına girmeden yankılarını ve ortaya çıkardığı niyetleri sorgulayan bir cümledir.
Şöyle bir tablo mevcuttu:
Şike davasında yöneticileri, teknik direktörü , futbolcusu yargılanmış 2 büyük istanbul takımı. ikisi de bu süreçte yara almış , prestij kaybetmiş . Biri şampiyonluğu ve süper kupayı en büyük rakibine kaptırmış , kaptanı ile teknik direktörü arasındaki kavgayla gündemden düşmeyen durumda , sezona kötü başlamış . Diğeri ise mali krizin ortasında, futbolcularını bir bir elden çıkartan, kaçırtan konumda, yönetimi amatörce bir tarzda iş yapmakta, üretilen t-shirtler telifi bile baştan alınmadığı için korsan tezgahlara düşmüş , her topçusunda ayrı bir sıkıntı mevcut. Diğer 3. takım ise şampiyon olmuş, süper kupa kazanmış, şampiyonlar liginde mücadele edecek ve güçlü kadrosunu önemli transferler ile takviye etmiş iddialı bir ekip. Mali sorunlar aşılmış, kombine satışları zirvede, forma yetiştirilemiyor vs.
Bu atmosferde Burak Yılmaz olayı sıkıntıdaki 2 takımın "itibarsızlaştırma" hareketinin arayıp da bulunamayan kıvılcımı olmuştur. Tek tek bahsetmeye gerek yok , pek çok maçta hakem hataları olmuştur,tartışılmıştır da ama bu son maç için gelinen nokta hakaret ve sindirme amaçlı sözlerle tamamen amacından sapmıştır. Aslında amaç da futbol yorumlamak değildir, her alanda çok daha üst düzeyde moraliteye sahip bir takımı itibarsızlaştırmaya çalışmaktır. Bunun başındaki isimlerden biri de aziz yıldırım'ın fedaisi konumuna gelmiş Rıdvan Dilmen olmuştur. Aralarındaki ilişki düzeyi malum olan bu iki kulüp şike sürecinin başlattığı flört dönemini bu tartışmada sergiledikleri yan yana tutum ile evliliğe dönüştürmüştür.
Galatasaray tartışılan bu pozisyon ile sezon sonunda ihtiyacı olmayacak olan 1 puana sahip olurken bu iki kulüp gölgesinde ezildikleri şike davası , takım bütünlüğü, mali kriz , camia içindeki sorunlar gibi unsurları gündemden silmenin ve yaşayacakları başarısızlıkların bahanesini kazanmıştır. Daha doğrusu kazanıldığı zannedilmektedir. Şuna eminim ki 3-2 ile bitecek bir maç skoru beşiktaş ve fenerbahçeli camiaları gerçekleşen sonuç kadar memnun edemezdi. Çünkü şimdiki ihtiyaç 2 puandan çok moralite, itibar ve rakibi aşağıya çekmektir. Kazanılan puanın sezon sonunda Galatasaray'ı geçmeye yetmeyeceği bilinmektedir çünkü.
Burak'ın şike konusunda Rıdvan Dilmen'in tutarsız beyanatlarına vurgu yaptığı cevaptır. Anlamayan kuş beyinlilere Burak Yılmaz'ın geçen sezon attığı gol sayısı kadar kapak girsin.
açıklamada bulunmak yerine bilgi sahibi olmadığı futbol kurallarını çarpıtıp ,küfürü ve kötü muameleyi doğal kabul edip ezikliklerini cümle içinde harmanlayan taraftarlara sahip kulüptür.
Ulan 2011 senesindeki Antalya maçında Antalya'ya verilmeyen penaltı neydi?
100. yıl şampiyonluğunuz araştırılınca altından neler çıkıyor onu da görelim:
(2002-2003) Beşiktaş´ın şampiyonluğunun ardından Alaattin Çakıcı Beşiktaş´ın şampiyonluk kutlamalarının arkadaşının gece kulübünde yapılmaması üzerine Sinan Engin´i telefonla aradı.
Alaattin Çakıcı: Sinan ufak bir şey istiyoruz onu da halledemiyorsun. Oğlum şampiyonlukta hiç mi payımız yok? O kadar olay oldu. Bir Allah´ın kulu açıp ağzını size bir şey söyleyebildi mi? Kızdırıyorsunuz beni.´
Sinan Engin: Şey abi, tamam tamam... Abi, öyle değil başka bir şey oldu. Biliyorsun. Telafi ederiz abi. Kızma.´
10 mayıs 2003 Adanaspor Beşiktaş maçı
Bu maçta Adanaspor'un ikinci yarıda net iki penaltısı verilmezken Beşiktaş'a ilk yarıda 2 penaltı çalındı. Bu penaltıların ikisi de Sergen tarafından kullanıdı. Biri golle neticenirken diğeri kaleci Murat tarafından kurtarıldı. Beşiktaş maçı 1-0 kazandı.
Artık silkinin şu eziklik duygusundan, el pozisyonunda elini götüne mi soksaymış... aç kuralları oku , çok açık ve net, El veya kol topa bilerek gidiyor ve bu pozisyonda elini kullanan oyuncu kendine avantaj sağlıyor ya da topun yönünde değişikliğe sebep oluyorsa penaltıdır.
Kurala göre pozisyona bakarsak kolu topa bilerek gidiyor ve topun yönüde değişiyor. Kolu vücuda yapışık diyemeyiz çünkü görüntüde de açıkça belli yapışıkken kolunu açarak topa müdahele ediyor.
Her durumda kendine bir paye biçerek günü kurtarmaya çalışan jimnastik kulübüdür. Özellikle futbol alanındaki başarısızlıklarını örtmek için halkın takımı, onurlu duruş, feda vs gibi kampanya , söylevler icad ederler daima. Bir de son yıllarda fenerlilerle olan şikeci dayanışması içinde bulundukları tezat hayatı daha da gözler önüne sermiştir. Hiç biri de şunlardan bahsedemez, bir açıklamada bulunamaz:
-Son maçta Galatasaray yöneticilerine yapılan saygısızlık
-Taraftarlarınca Eboue 'ye yönelik geçen seneden beri süren ırkçı yaklaşım
-Fatih Terim'e edilen küfürler
-Galatasaray'ın verilmeyen penaltısı (Emre'nin şutuda topun elle kesilmesi)
Bu arada sizin o halk takımı, sözde anaşist modlarınızı da kimse yemiyor artık , gerzekliğin ve komik duruma düşmenin lüzumu yok
bayram kutlamasından neyin kastedildiğinin anlaşılamadığı durumdur.
Yani adam ateist ise kapalı olan iş yerini zorla açtırıp çalışmalı mıdır veya ikram edilen şekeri almamalı mıdır? Varsa bir yolu söyleyin onu uygulayalım , çok samimiyim.
Muslera/ Eboue-Ujfalusi-Semih-Hakan / Hamit - Melo - Selçuk - Amrabat / Elmander - Burak bana göre şu anki ideal onbirdir. Bu onbiri diğer geri kalanlara göre daha çok zorlayacak isimler ise Dany,Emre,Engin,Umut,Necati. Dany güçlü vs. ama tecrübeye ihtiyacı var, bazen dağınık oynayabiliyor,dikkati düşebiliyor,adam kaçırabiliyor. Emre oldukça formda ama rakibi Amrabat çok daha seri ve rakibin oyununu bozabilecek bir oyuncu. Engin'in durumu malum ama cezası bittiğinde aldığı bu ders ile takıma sağ kanat veya orta sahanın ortasında katkı sağlamaya devam edebilecek, asist özelliği olan bir ayak. Umut son maçın da etkisi ile banko görünüyor ama o mevkide topu indirme , adam eksiltme özellikleri ile Elmander her zaman 1. tercihim, Burak ise elmander ve Umut'a göre son vuruşları daha iyi olan bir forvet. Necati de anadolu deplasmanlarında değerlendirilecektir.
Takıma bundan sonra yapılacak ek bir transfer kimya bozucu olur ve bence hiç gereği yok.
Yıllardır cumhuriyet halk partisi'ni siyasi bir bataklığa sokmuş "sözde" kemalist cenahın savıdır.
Millet sizin yüzünüzden Atatürkçülüğü bağnazlık noktasında algılamaya başladı. Daha fazla demokratik ilkelere bağlı, sosyal adalet ve hakların eşitliğinden yana , din dil ırk farkı gözetmeksizin birlikte yaşama kültürüne sahip toplum projeleri üretecek tabanı güçlü bir partiye her zamankinden çok ihtiyacımız var. Bu amaçta yol açacak politikaları BDP'leşmek adı altında itibarsızlaşmak ancak ve ancak iktidar partisinin ekmeğine yağ sürer.
-Kanıt ?
-yok
-Mesnet ?
-yok
-Nerden biliyorsun da , söylüyosun bunları kardeşim ?
-Bizim kahvede konuşurlarken duydum mantıklı geldi, hem zaten adam da tuncelili kürt.
-oh beybi
Özellikle bu seneki olimpiyatlarda rahatlıkla gözlenebilen enteresan ilgidir. Önceki olimpiyatlara göre sosyal medyanın da iyiden iyiye yaygınlaşması ve kullanımı ile herkes için bir statü göstergesi olmaya başlamıştır bu ilgi: olimpiyat izliyorum !
süper kupa maçı sonrası "olimpiyatlardan sonra da Türkiye'de futbol maçı kusmuk gibi geldi" yorumları yapılır bu cenahtan . Sanırsınız ki her daim tenis ve golf turnuvalarını takip edip, kış olimpiyatlarına yer ayarlamaya çalışıyorlar. Halbuki doğal hallerinde "kartaaal golgolgolgooll" diye hönkürmektir spor ile ilişkileri .
Hali hazırda taban bulmuş partilerden en uygunu Cumhuriyet Halk Partisi ve dolayısıyla lider olarak Kemal Kılıçdaroğlu'dur.
Bu konuda beni cevaba sevk eden nokta neden AKP'den memnun olmadığımız hususudur(başlıktaki ifade ile "beğenmememiz").
Basit cevaplarla AKP hükümeti ekonomi dümenini dış borç - cari açık enstrumanıyla yürütmüş, sonrasında da şişen balonun paniği ile yanlış politikalar seçerek piyasa talebini soğutmaya çalışmış, tutarsız ve verimsiz bir ekonomi plitikası yürütmüştür. Dış politikada ortadoğunun liderlğine soyunup sonrasında tükürdüklerini yalayarak ABD ve israil güdümlü politikalar sergilemiş, ortadoğu devletlerinin tepkisini çekerken batı için de kuşkulu ortak olmuş ne isa'ya ne Musa'ya yaranamamıştır.
Demokratikleşme derken muhalif gazeteciler sudan sebeplerle tutuklanmış, sosyal hayattaki özgürlüklere müdahale başlamış, mahalle baskısı arttırılmıştır,.
Terörle mücadelede sınıfta kalınmış. Kürt sorunu ile ilgili de aynı dış politikada olduğu gibi hem milliyetçilere hem siyasal Kürt hareketine yaranayım derken tutarsızlıkla sonuçlanan bir politika ortaya çıkmıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi yönetimi içinde deneyimli,sicili temiz, alanlarında başarılı , göreceli genç sayılacak bir yönetim kadrosuna sahiptir. Sencer Ayata, Faik Öztrak, Umut Oran , Sezgin Tanrıkulu, Şafak Pavey , Haluk Koç sayılan özellikteki isimlerin sadece bir kaçıdır.
Kemal Kılıçdaroğlu ise çalışkanlığı , dürüstlüğü ve örgüte hakimiyeti defalarca ispatlanmış bir liderdir. Yeri geldiğinde yönetimde kök salmış isimleri bir kalemde silebilmiştir. En başta yapılan eleştirilerdeki gibi siliklik veya insiyatifsizlik sergilememiştir. Partinin ve politikalarının hiç mi eleştirilecek yönü bulunmamaktadır? Elbette vardır. Topluma kendini yeterince anlatamama, içindeki hizipsel yapı mutlaka neşter vurulması gereken yönlerdir. Ne var ki kimi kesimlerin dikte ettiği gibi bu ülke yönetiminde alternatifsizlik söz konusu değildir. Yaratılan AKP ilüzyonu ve bu iktidar üzerindeki perde diğer tek parti dönemlerinde de olduğu gibi kalkacak ve özgürce eleştirilecektir.Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Kafalarını izmir ve izmirlilerle bozmuş it sürüsü için manasız iğneleme başlığı olmuştur.20 yaşlarındaki gencecik çocuklar ağır yaralı hastanelerde iken bunun üzerinden "laik izmir'i görelim" cümleleri sıçmak da neyin nesidir? Sizin ecdadınızın başına bi şey mi geldi izmir'de ? Hadi izmirlilerin verecek bir kaç damla kanı var da sizde o da yokmuş be dalaksızlar.