RTE nin söylemidir. rabiya için göz yaşı döken adam ne yazık ki cumhur başkanı olduğu ülkede vergileriyle kendisine saray yapıp en lüks şekilde yaşarken katledilen özgecanı protesto eden nazlı ılıcağa tepki olarak söylemiştir.
bir fatiha oku senin üreteceğin çözüm bu kadar olur, sen ey rte fatiha oku diyip abuk sabuk konuşacağına neden gitmedin başsağlığına neden adam gibi bir kanun çıkartmadınız. sübyancılar için ve tecavüzcüler için bir kanun çıkartıp kanunları daha caydırıcı hale getirebilirsin.
anayasa mahkemesinden haşim kılıncın istifa etmesiyle yeni gelen başkan zühtü arslan oldu, şu güne kadar en azından ana yasa mahkemesine başvuru yapıp yasaların iptali isteniyordu artık oda olmayacak.
Taner yıldızın erdoğan yalakalığında çığır açmıştır.
kızının eline her tarafına erdoğan rte göt kılıyız yazarak erdoğanın karşısına çıkarmış ve böylece yalakalıkta çığır açmış ve bunda da kızını kullanmıştır. acınası bir durumdur. ne büyük alçalmak ne ezik bir dürüm, yazık len yazık...
NTV de bir habere göre Erdoğan yerde bulduğu iki bayrağıda aldı cebine koydı bla bla bla....
bu kaç oldu bilmiyorum genellikle erdoğan uluslar arası görüşmelerde, AB görüşmelerinde çok olan bir senaryo her seferinde "yerde bulduğu bayrağı kaldırdı." veya " yerde ki türk bayrağını katlayıp cebine koydu" gibi başlıklar...
Merak ediyorum bu tür toplantılarda birileri havadan bayrak mı atıyor? Yoksa ilk oluk süsleri gibi salonlar süsleniyor da tavandan felan mı düşüyor?
nasıl oluyor da bir değil iki değil benim hatırladığım 3 benzer başlık var ve nasıl oluyor da bütün bayrakları erdoğan buluyor.
diğer ülkerlerin bayrakları neden düşmüyor. veya abdullah gül veya diğer devlet adamları neden yerde bayrak bulmuyor? bu erdoğan ne şanslı adam yahu.
cumhuriyet halk partisinin her secim dönemi yaptığı eylemdir, gerek belediyeler olsun gerek büyük şehir belediyeleri gerek son şahit olduğumuz Cumhurbaşkanlığı adayı çıkışıdır. her kez merak ile beklerken dışarıdan partiden olmayan birini çat diye baş tacı yapıp adayımız demesidir. ya mhp kökenli oluyor yada eski üyelerden biri şimdi ise hiç bilinmeyen bir aday ile yine karşımızda, Recep e vermemek için vereceğim ama en ufak bir fikrim olmayan bir cumhurbaşkanlığı secimi var. Hayırlısı...
iktidarın görünü korumak için oluşan bir çetedir. kafalarına göre sağa sola (yön olarak sağ sol dedim, dünya görüşü olarak sadece sol'a) saldıran çetesidir.
Somada hayatını kaybeden işçilerimize söylenen en fazla sözlerde biridir.
Huzur içinde uyu!
birileri daha çok kazansın, sonra bunu birileri kullansın birilerinin ekmeğine yağ sürsün, diye yeterlli güvenlik tedbirlerini almayı bırakın ağır ihmal olmasına göz yumulsun ve bundan dolayı canını verenler rahat uyusun!
sen olsan uyuya bilir misin?
bir hayal et, yerin dibine giriyorsun anlından damlayan ter ile kömür tozu şakaklarından akıyor kazma sallıyorsun her yer kömür karası,
oğlunu sünnet ettireceksin belkide oğlu yeni doğacak belkide kızı evlenecek veya kızını isteyecekler... bunları düşünürken birden her yer karanlık her yer alev,
ateş kırmızısının aydınlattığı tek şey kömür karası,
nefes alamıyorsun,
gaz maskesini takıyorsun 45 dakikan var ne düşünürsün?
oğlumda bu maden demi ölecek!
ben olmadan ailem ne yapacak!
aynı maden de çalışan kardeşim kurtulmuş mudur?
daha neler ne düşünceler beynini kemirir o 45 dakikada.
bunların üzerine hiç kimse ye en ufak bir ceza verilmeyecek ihmalkarlar ellerini kollarını sallayarak dolaşacak onlar ellerini kollarını sallarken devlet onları korumaya devam edecek.
ne konuşacağını bilmeyen it herifin laflarıdır. RTE konuşma yapacağım moral vereceğim diye somada yüz yıl önce dünyada yaşanan maden kazalarını örnek göstererek her şeyin normal olduğunu gösteriyor utanıyorum ki senin başbakan olduğun ülkede yaşıyorum.
ankaranın kara yollarının üzerine yapılar giriş kapılarıdır. tamamen gereksiz olmakla beraber 36.000.000,00 TL maliyete mal olmuştur. ankaralılar bu durumdan hoşnut olsa gerek tekrar melih götcek secildi.
36.000.000.00 TL ye verecek daha iyi bir hizmet verilemez miydi?
- Tabiki verilirdi amk.
ama mevcut başkan sen git giriş kapısı yaptır ankaraya başka bir şey lazım değilmiş gibi 72.000 kişi bütün evinin kapılarını değiştirir len o paraya.
Secim her demokratik ülkede olması gereken bir demokrasi fiilidir. seçimde insanlar kendilerini yönetecek güven veren projesi akla uygun olan kişiye oyunu verir. normalde olması gereken 3 5 tana siyasi partinin mücadelesidir.
bunlar gerçek veya hayal ürünü, ama neden gerçek veya neden hayal ürünü yalan bunlara gerçekten neden gerek var?
sandığın başına gittiğimizde her partiden bir kişi 2 de ysk dan sandık görevlisi aman şuna dikkat edin aman buna dikkat edin oyunuz geçersiz sayılmasın, sonrasında olanlar; kavgalar saldırmalar halkın büyük çoğunluğunun işçi, çiftçi veya esnaf yani çem karacanın dediği gibi işçisin sen işçi kal. çok şey değişmeyecek ama bir kendini paralama bir savaş havasında bütün bunlar, herkes savunduğu parti iktidar olunca her şeyin o kadar güzel olacağına her şeyin o kadar değişeceğine kuşkusuz inanıyor ki adeta kendini paralıyor.
Sonuçlar birileri rant sağlamaya devam ederken birileri başa gelmediği için üzülüyor ve yarış devam ediyor.
oysaki bireysel menfaat ve çıkarları gözadrı edip ülke için iyi şeyleri hızlı ve doğru bir şekilde tasarlayıp halka sunmak olsaydı.
Ben bu ülkenin, durmadan ötekileştirdiğiniz fertlerindenim. Bu ülkede; size rağmen insanca yaşayacağımıza olan inancı kaybetmeyenlerdenim. Ben geleceğine sahip çıkan ve bunu gasp etmeye çalışanlara hesap soran biriyim.
Uzun zamandır bu yazıyı yazsam mı yazmasam mı diye düşünüyorum. Şimdiye kadar karar verememem; sizden çekindiğimden değil, bir vatandaş olarak bana yaşattıklarınızın yarattığı hissi, insanlığımdan çıkmadan ve şu ana kadar taşımaktan gurur duyduğum insan yanımı yok etmeden nasıl yazabilirim diye düşünmektendi. Hala bilmiyorum ama deneyeceğim, çünkü artık dayanamıyorum.
2002'de, ilk geldiğiniz günü hatırlıyorum. Henüz neler olabileceği konusunda ayrıntılı bir değerlendirme yapma fırsatı bulamamıştım. Geçtiğimiz on yılda; yaşadığım ve sevdiğim bu ülkeyi, gün be gün, an be an biraz daha batağa saplayışınızı ve bundan aldığınız garip hazzı gördüm.
Ben bir oyuncuyum. Doğal olarak işim; karakter yaratmak, yarattığım karakterin psikolojisini anlamak ve duruma uygun bir alt metin oluşturmak. Ne yazık ki bu on yılda, başta başbakanınız olmak üzere hiçbirinizin nasıl bir psikoloji içerisinde olduğunuzu anlayabilmiş değilim. Sizlere hangi açıdan bakarsam bakayım, fantastik, sürreal, ve inanılması güç karakterler çıkıyor karşıma. Bu durumu sadece benim hayal gücümün eksikliği olarak tanımlayabilmeyi ve çözüme ulaşmayı çok isterdim fakat öyle değil. Bu olsa olsa; sizlerin, hayal bile edilemeyecek şeyler yapan ve bundan zerre kadar pişmanlık ya da rahatsızlık duymayan, psikoz yaşayan insanlar olduğunuzu gösterir. Çünkü hiçbir insan, bu kadar yanlışı ve zulmü ardarda yapıp, bunu normalmiş gibi anlatıp, bundan bir başarıymış gibi söz edip, zevk alamaz.
Bu ülkenin insanları; geçtiğimiz yıllar boyunca sefalet içerisinde bırakılarak, köleleştirilerek, dilendirilerek, korkutularak yönetildi. Açıkçası farklı yöntemler kullanmadınız. Bu yüzden sizi ayrı bir yere koyamayız. Sadece; idol edindiğiniz büyüklerinizin yöntemlerini geliştirip, manipülasyon araçlarını çok etkili kullandığınızı söyleyebiliriz. Tabi bu yükselişinizde; zayıf muhalefetin ve ağzınızdan hiç düşürmediğiniz, "stockholm sendromu" vakası olmayı çoktan geride bırakıp başka bir boyuta geçmiş olan %50'lik kesimin koşulsuz, sorgusuz-sualsiz biat etmesinin etkisini unutmamak gerekir. Fakat bir noktayı kaçıyorsunuz. Ben sizin %50'nizin içinde değilim. Beni görmezden gelebileceğinizi sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Dersim'i ağzınıza sakız edip, Maraş'ı, Çorum'u da gözden gelemezsiniz. Sivas sanıklarını aklayamazsınız. Hula'da ölenlere üzülüp savaş çığlıkları atarken, Roboski'de çocukları bombalayanları saklayamazsınız. Askeri vesayeti bitirdik deyip, 12 Eylül katillerini yargılıyormuş gibi yapamazsınız. Erdal Eren'in mektubunu okurken timsah gözyaşları döküp, Çayan Birben'i gazla öldüremezsiniz. Metin Lokumcu'ya bir rahmet eylemeyi çok görüp, fetüs haklarını koruyamazsınız. Siz kadınları bir eşya gibi görüp yaşamlarını yok sayamaz, bedenleri ve tercihleri hakkında ahkam kesemezsiniz. Çocuklarımız, canımız çocuklarımız deyip, tecavüzcülerini kollayamazsınız. Kızınız rahat rahat sakız çiğneyemedi diye, tiyatrolara el uzatamazsınız. Gazetecileri içeri atıp, "onlar gazeteci değil" diye yaftalayamazsınız. Dışarıdaki gazetecileri abluka altına alıp, boğazlarını sıkıp, sizin istedikleriniz dışında tek kelime bile yazmamalarına rağmen "tasmalarınızdan biz kurtardık" diyemez, gerçekleri yazanları hedef gösteremezsiniz. Demokrasi diye zılgıt çekip, emekçilerin grev haklarını gasp edemezsiniz. Vatan, millet, sakarya nidalarıyla bas bas bağırırken, fetihi hayatınızın en önemli günüymüş gibi kutlarken, ülkeyi önüne gelen yabancıya parça parça satamazsınız. "Batarız" diye korku salarak memura üç kuruş zam yapıp, soygunculara "Deniz Feneri" gibi yol gösteremez, kendinize %60 zam yapıp, başbakanlık sarayları inşaa edemezsiniz. Bayramları yasaklayıp, Hitlervari kongreler düzenleyemezsiniz. Orman arazilerini yedi ceddinize peşkeş çekemez, doğayı HES çöplüğüne çeviremezsiniz.
Şimdi bunları okuyup "yaptık ya" diyebilirsiniz. Şu kadarını söyleyeyim. Böyle devam etmez, hiçbir dikta sonsuza kadar sürmez. Çünkü hiçbir toplum; sizin sandığınız ve buna güvendiğiniz kadar aymaz değildir. Şimdi soracaksınız. "Sen kimsin de bunları söylüyorsun?" diye. Ben bu ülkenin, durmadan ötekileştirdiğiniz fertlerindenim. Bu ülkede; size rağmen insanca yaşayacağımıza olan inancı kaybetmeyenlerdenim. Ben geleceğine sahip çıkan ve bunu gasp etmeye çalışanlara hesap soran biriyim. Ben beğenseniz de beğenmeseniz de üreten, okuyan, eleştiren, sorgulayan ve cevap isteyen bir bireyim. Yani anlayacağınız ben; siz değilim!
beraber yaşamanın yasak olduğu suç olduğu ülkemizde, tecavüzün cezasız olduğu serbest olduğu gerçeğidir.
gerek secim öncesi ortalığı karıştırmak gerek, mevcut bağnaz kitleyi elinde tutmak amacıyla yapılan bu yeni ( onların deyimiyle ) düzenleme toplumun ahlaki yapısına uygun olmadığıdır. Hiç bir kadın çıkıp öğrenci evinde bana saldırdılar demedi, tecavüz ettiler demedi aksine karakollarda tecavüz eden polisler askerler kamu görevlileri siyasiler ve dahası bu zorla henüz reşit olmayan kız çocuklarına yaptıkları rezillikleri görmüyorlar bunları yapanlar elini kolunu sallayarak sokakta gezmeleri onların muhafazakar yapısına uygun ama beraber yaşamak değil. bu zihniyete tapanlar nasıl bunlara bir şey demiyor. nasıl hala sahipleniyor anlamıyorum.
Denizli'de 16 yaşındaki H.i'ye cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla 2013 Şubat ayında tutuklanıp 9 gün sonra serbest bırakılan Ahmet Ç.'yle ilgili Adli Tıp Kurumu raporları tecavüzü doğruladı. "Kızım için adalet istiyorum" çığlığıyla sosyal medya üzerinden 62 bin imza toplayan baba Ahmet i. ise "O adam hâlâ sokakta. Kızımın psikolojisi iyi değil" dedi.
Milliyet gazetesinden Damla Yur'un haberine göre, eşinden ayrılan Ahmet i.'nin, Denizli'de ev ararken 16 yaşındaki kızı H.i.'yi, emanet ettiği sırada tecavüz eden evli akrabası 30 yaşındaki Ahmet Ç.'ye karşı hukuk mücadelesi sürüyor. H.i.nin annesine anlatması sonucu ortaya çıkan tecavüzü öğrendikten sonra baba Ahmet i., Ahmet Ç. hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Ahmet Ç., "çocuğa nitelikli istismar" suçlamasıyla mahkemeye çıkarılıp tutuklandı ancak 9 gün cezaevinde kaldıktan sonra avukatlarının yaptığı itirazla Denizli Ağır Ceza Mahkemesi'nce tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Bunun üzerine baba Ahmet i., sosyal paylaşım sitelerinde, "Kızım için adalet istiyorum" adıyla imza kampanyası başlattı, 62 bin 428 imza topladı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının da müdahil olmasına rağmen sanık Ahmet Ç., hâlâ tutuksuz yargılanıyor. ilk duruşmaya gelen Ahmet Ç., son 3 duruşmaya gelmedi.
MAHKEME TUTUKLAMAYI REDDETTi
Aradan geçen 10 ayda dosyaya H.i.'nin ifadelerini doğrular nitelikte DNA raporu, HTS kayıtları, cep telefonu görüşmelerinin bir bölümü eklendi. Ankara Kriminal Polis Laboratuarı'ndan alınan raporda, H.i.'ye ait kıyafet üzerinde Ahmet Ç.'nin menisinin karışmış olduğu tespit edildi. Ayrıca dosyada telefonun bulunduğu yer kayıtları (HTS) sonucu sanığın olay gecesi H.i'nin ifadesinde belirttiği dağ yolunda olduğu da ispatlanarak yer aldı.
H.i'nin avukatı Jülide Keleş Yarışan, mahkeme heyetinin "rıza var" düşüncesinde olduğunu söyledi. Yarışan, "Dosyada tecavüz olduğu belli. Buna rağmen sanık tutuksuz yargılanmakta, mahkeme savcısı kadınların ve toplumun davaya hassasiyetini gereksiz bulmakta dedi.
Yarışan, sanığın duruşmalara katılması taleplerinin de "gerek yok" denilerek reddedildiğini söyledi.
Ne yapacağımı şaşırdım
Babası Ahmet i., de kızının psikolojisinin iyi olmadığını belirterek, "Binlerce imza, deliller hiçbir şey fayda etmedi. Kızımı bu hale getiren kişi hâlâ sokakta. Sanık kızımın ona gönderdiği cep telefonu mesajlarından dolayı serbest. Mesajlaşma nedeniyle adli makamlar 'Rıza var' yorumunda bulunuyor. Mesajlaşma kızımın ortadan kaybolduğu gün başlıyor ve şantaj amaçlı. Artık ne yapacağımızı şaşırdım" diyor.
istanbul da görmeye alışık olduğum memurdur. hiç doğru bulmadığım zihniyettir. ve bunun mevcut iktidarla bire bir ilgilidir düşüncesi aklıma geldikçe canım daha çok sıkılmaktadır.
sevdiğimiz kadın veya erkekten ayrılık sürecidir. oldukça karmaşık ve uykusuz geçirilen bu süreçte bir çok gereksiz, çocuksu, veya gaddar olabiliyoruz ama ne var ki ne yapılırsa yapılsın hüzün ve sonraki planlarda hep yalnızlığın hakim olduğu hayaller hakimdir. ve cem adrian dinlemek için iyi bir vakittir.
Yılın ilk 7 aylık döneminde cari işlemler açığı, 42 milyar 99 milyon dolara yükseldi. Temmuz'da 4,8 milyar dolar 'kaynağı belli olmayan' giriş yaşandı!
iSTANBUL - Cari işlemler dengesi, temmuzda 5.8 milyar dolar ile piyasa beklensitisinin üzerinde açık verdi. Piyasada cari açık beklentisi 5.3 milyar dolar seviyesindeydi.
Yılın ilk 7 aylık döneminde cari işlemler açığı, bir önceki yılın aynı dönemine göre 8 milyar 4 milyon dolar artarak 42 milyar 99 milyon dolara yükseldi.
Yıllıklandırılmış cari açık ise temmuzda 55.7 milyar dolara çıktı.
Aynı dönemde, cari işlemler açığında etkili olan dış ticaret açığı 7 milyar 642 milyon dolar artarak 48 milyar 604 milyon dolara çıktı.
Yılın ilk yedi ayında yurtdışında yerleşik kişilerin yurt içinde yaptıkları net yatırımlar, Temmuz'daki 1.82 milyar dolar net girişe rağmen, bir önceki yılın ilk yedi ayına göre 2.1 milyar dolar azalarak 6.76 milyar dolara geriledi.
Bu arada Temmuz'da net hata noksan kalemi ise 4,8 milyar dolar fazla vererek rekor kırdı.
Bankacılara göre, cari açığın beklentilerin üzerinde gelmesinde devam eden altın ithalatına karşın ihracatın aynı seviyede artmaması ve yaz mevsimine göre nispeten düşük seyreden turizm gelirleri etkili oldu.
Yüksek öğrenim kredilerini kafalarına keyfi olarak dağıtabildiklerini devletin vergisini nasıl kendi malı gibi canının istediğine verdiğinin istemediğine vermediğine açık bir kanıtıdır.
ANKARA - Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü, 2013-2014 öğretim yılında direniş, boykot, işgal, yazı yazma, resim yapma ve slogan atma gibi davranışlarda bulunan öğrencilere kredi verilmeyeceğini Gezi Parkı eylemlerine katılan öğrencilere kredi verilmeyeceği şeklinde yorumlanarak büyük tepki topladı.
Yüksek Öğrenim KYK Genel Müdürlüğü, 2013-2014 öğretim yılı yurt içinde okuyan önlisans, lisans, özel yetenek, master ve doktora öğrencileri için burs ve öğrenim kredisi müracaat şartlarını internet sitesinden açıkladı. Kurum; öğrenim görmekte olduğu öğretim kurumlarında, eklentilerinde, kalmakta olduğu yurtta, öğretim kurumu veya barındığı yurdun dışında, münferiden veya topluca her ne şekilde olursa olsun anarşi ve terör olaylarına karışan, öğrenim özgürlüğünü ihlal edici (Direniş, boykot, işgal, yazı yazma, resim yapma, slogan atma vs.) davranışlarda bulunan bu fiillere eksik veya tam teşebbüste bulunan, üzerinde veya kendi kullanımına bırakılmış yerlerde ateşli silahlar, patlayıcı maddeler, bıçaklar vs. tüm kesici, delici, yakıcı, boğucu, ezici, parçalayıcı, eza ve cefa verici olarak salt saldırı ve savunmada kullanılmak üzere, özel nitelikte yapılmış olan her türlü suç aletlerinden birini veya birkaçını bulunduran öğrencilere kredi verilmeyeceği açıklandı.
2002den beri vardı ama
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunca verilecek öğrenim kredisi Öğrenim Kredisi Yönetmeliğine göre veriliyor. Tartışma yaratan madde ise yönetmeliği 2002 yılının Aralık ayında eklenmiş. Ancak KYK, geçmiş yıllarda burs ve kredi müracaatlarına ilişkin yaptığı duyurularında, yönetmelikte yer alan ilgili maddeye tüm ayrıntılarıyla yer vermemiş, anarşi ve terör olaylarına karışanlar ifadesini kullanmakla yetinmişti.
Tepki yarattı
Bu yılki duyuruda madde metni aynen yer alması tepkileri de beraberinde getirdi. Sosyal paylaşım sitelerinde tepkilerini dile getirenler, bu karardan vazgeçilmesini de istediler. Eğitim-Sen Basın Yayın Sekreteri Tuğrul Culfa, karara iktidar, çocukları potansiyel suçlu olarak görüyor. Bu iktidarın cezalandırma yöntemi diye tepki gösterdi. Culfa, Gezi eylemlerinde gençlerin meydanlarda özgürlük mücadelelerini sürdürdüğünü, meydanlarda taleplerini dile getirme haklarını kullandığını ifade ederek yargı sürecinde de gençlerin hak arayışında yanlarında olacaklarını belirtti.
Meclis gündemine taşındı
Konu Meclis gündemine de taşındı. CHP istanbul Milletvekili Süleyman Çelebi, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıçın yanıtlaması istemiyle yazılı soru önergesi verdi. Çelebi, Bakan Kılıçdan şu sorularına yanıt istedi:
Boykot etme, yürüyüşlere katılma toplantı ve gösteri yürüyüşü kanunuyla Anayasa tarafından güvenceye alınmış bir yasal hak değil midir? Bu hakkın kullanılmasına engel olarak Anayasaya aykırı davranmak suretiyle suç işlemiş olmuyor musunuz? Yasalardan doğan bu hakkı kullanacak öğrenciye burs verilmemesinin yasal dayanağı nedir? Devlet bursu verilirken istenilen kriterleri hangi kurum ve kuruluşlar belirlemektedir? Resim yapma, yazı yazma gibi faaliyetler neden burs almaya engel teşkil etmektedir? Resim yapmak, yazı yazmak ne zamandan beri suç sayılmaktadır? Burs almanın şartlarında öğrenim özgürlüğünden söz edilmiştir. Öğrenim özgürlüğü nedir? Resim yapma, yazı yazma gibi faaliyetler öğrenim özgürlüğünü nasıl ihlal etmektedir? Öğrencilerin yurtlara yerleşmesinde de aynı kriterler mi göz önünde bulundurulacaktır? Bu durumda resim yapan, yazı yazan öğrenciler sokaklara mı terk edilecektir? Öğrencilere verilecek olan burs kaynağı devletin vergileriyle sağlanmaktadır. Bu kaynak sadece hükümet yanlılarına mı haktır? Bu ve benzeri uygulamalarla üniversite gençliğini sindirmeye, sorgulamayan üretmeyen bir toplum yaratmaya mı çalışıyorsunuz?
Kılıç Gezicilere kredi yok iddialarını yalanladı
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç Gezi Parkı eylemlerine katılan öğrencilere öğrenim kredisi verilmeyeceğine ilişkin iddiaları Twitter hesabından değerlendirdi. Kılıç, Gezi Parkı eylemlerine katılan üniversitelilerin burslarının kesileceği haberleri tamamen yalan ve hayal mahsulüdür. Habere dayanak olarak gösterilen yönetmelik 1997 yılında yayınlandı. Yani yalancıların, Gezi Parkının yerini bile bilmedikleri tarihte dedi.
zulum eden müslümanların allahu ekber demesi, tanımlanamayacak bir hadisedir. allaha bu denli inanıp sorgulamaksızın inanmak ve her yaptı katliyamda ve benzeri olayda allahın adını anamak. youtube de bir tur atıp bakın bu nasıl müslümanlık, adamın boğazını keserken Allahu Ekber, Kadınlara Tecavüz ederken Allahu Ekber, insanları diri diri yakarken Allahu ekber, bu müslümanların sorumluları bunlara nasıl vaaz veriyor. nasıl bir inanış.
batıdan erdoğana yazılan mektuptur. uzaklardan fark edilen bu gerçekleri ülkemizde hala fark edemeyenler algılamayanlar var.
Batı'da sanat dünyasının en önemli isimleri arasında gösterilen çok sayıda ünlü, bugün ingiltere'de yayımlanan The Times gazetesine tam sayfa ilan vererek, Gezi Parkı'ndaki aşırı polis şiddeti nedeniyle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı eleştirdi.
Başbakan Erdoğan'a Türkiye 'nin Avrupa Konseyi üyesi olduğu ve Avrupa insan Hakları Sözleşmesi'nin bir tarafı olduğu hatırlatılan mektupta, "Sonuç olarak, beş masum gencin ölümüne neden olan emirleriniz, Strasbourg'da bir davaya dayanak teşkil edebilir" denildi.
iŞTE iLANIN TAM METNi
Bay Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Başbakanı
Ankara , Türkiye. Temmuz 2013
Sayın Bay Erdoğan,
Aşağıda imzası olanlar, bu mektubu sizin polis güçlerinizin istanbulda Taksim Meydanı ve Gezi Parkı ile Türkiyenin diğer büyük şehirlerindeki barışçı gösterileri, Türk Tabipler Birliğinin verilerine göre beş kişinin ölmesi 11 kişinin ayrım göstermeksizin biber gazı kullanımı nedeniyle gözünü kaybetmesi ve 8 binden fazla kişinin yaralanmasına neden olacak biçimde, zalimce bastırmasını en güçlü şekilde kınamak amacıyla yazıyoruz. Ancak, Taksim Meydanı ve Gezi Parkının benzersiz bir şiddet kullanımıyla boşaltılmasından sadece günler sonra, tek suçları sizin diktatoryal yönetimine çıkmak olan bu beş ölüye aldırmadan, istanbulda Nuremberg Toplanması'nı hatırlatan bir miting düzenlediniz. Sizin hapishanelerinizde Çin ve iran hapishanelerindeki sayının toplamından daha fazla gazeteci var. Buna ek olarak, göstericileri çapulcu, yağmacı, holigan olarak nitelendirdiniz, hatta bu göstericilerin yabancıların yönlendirdiği teröristler olduğunu söylediniz. Oysa gerçekte, bu göstericiler sadece Türkiyenin kurucusu Kemal Atatürk ün öngördüğü şekilde laik bir cumhuriyet olarak kalmasını isteyen gençlerdi. Sonuç olarak, bir yandan ülkenizi AB üyesi yapmaya çalışırken, bir yandan Türkiyenin bir Egemen Devlet olduğunu söyleyerek, AB liderleri tarafından size yönelik tüm eleştirileri reddediyorsunuz. Size 9 Ağustos 1949da imzalanmış Konvansiyon uyarınca Türkiyenin Avrupa Konseyinin bir üyesi olduğunu, 18 Mayıs 1954te Avrupa insan Hakları Konvansiyonu'nu imzaladığını ve Avrupa insan Hakları Mahkemesinin yetkisini tanıdığını saygıyla hatırlatıyoruz. Bunların sonucunda, beş masum gencin ölümüne neden olan emirleriniz, Strasbourg'da bir davaya dayanak teşkil edebilir.
Saygılarımızla...
iMZACI ÜNLÜLER
Türkiyeden Fazıl Sayın da yer aldığı, Başbakan Erdoğana açık mektupun imzacıları şöyle:
ANDREW MANGO, Atatürk'ün biyografisinin yazarı
HUGO PAGE, Avukat
RONALD THWAITES, Avukat
DAVID LYNCH, Yönetmen Mulholland Drive filmiyle Altın Palmiye ödülü sahibi
SEAN PENN, Aktör/Yönetmen, Milk ve Mystic River filmleriyle Oscar sahibi
VANESSA REDGRAVE, Aktris, Julia filmiyle Oscar ödülü sahibi
SUSAN SARANDON Aktris, Dead Man Walking filmiyle Oscar ödülü sahibi
SIR BEN KINGSLEY, Aktör, Gandhi filmiyle Oscar ödülü sahibi
JAMES FOX, Aktör
FREDERIC RAPHAEL, Yazar, Darling ile Oscar ödülü sahibi
SIR TOM STOPPARD, Senaryo yazarı, "Shakespeare in Love" filmiyle Oscar ödülü sahibi
CHRISTOPHER HAMPTON, Senaryo yazarı, "Dangerous Liaisons" filmiyle Oscar ödülü sahibi
LORD JULIAN FELLOWES, Senaryo yazarı "Gosford Park" ile Oscar ödülü sahibi
VILMOS ZSIGMOND, Sinematograf, "Close Encounters of the Third Kind" ile Oscar sahibi
BRANKO LUSTIG, Yapımcı, "Schindler's List" ve"Gladiator" ile Oscar ödülü sahibi
RACHEL JOHNSON, Yazar
EDNA O'BRIEN, Yazar
CHRISTOPHER SHINN, Senaryo yazarı
DAVID STARKEY, Anayasa tarihçisi
FAZIL SAY, Besteci-piyanist
LADY CHOLMONDELY, Chopin Society Başkanı
LORD MONSON, Yazar
LORD STRACHCARRON, Belgesel yapımcısı
DOWNSHIRE MARKiSi, Toprak sahibi
JEREMY CORBYN MP, işçi Partisi Milletvekili
EDMUND KINGSLEY, Aktör
IGOR USTINOV, Heykeltraş
MAURICE FARHI MBE, Yazar
JACK FOX, Aktör
CLAIRE BERLINSKI, Yazar
OONA CHAPLIN, Aktrist
FUAD KAVUR, Film yapımcısı
canlı yayında bir kişinin başbakana küfür etmesinden dolayı kanala kesilen cezadır.
RTÜK, canlı yayında Başbakan Recep Tayyip Erdoğana küfür eden bir vatandaş için TV kanalına, Küfür geleceği tahmin edilmeliydi gerekçesiyle ceza verdi.
Gazeteportun haberine göre, RTÜK toplantısında, istanbulda yerel yayın yapan Barış TV adlı kanalda, 1 Haziran günü canlı yayınlanan, Taksim Gezi Parkı olaylarına ilişkin, haber programı ele alındı.
Yayın sırasında ekrana çıkan bir kişi, Bu Tayyip var ya bu Tayyip, bir hafta cezaevinde yattı, kendi oğlunu özel uçakla Amerika'ya gönderdi. Bu kadar vatandaşa su sıkıyor, Suriyelileri kendine oy için buraya getirdi. Tinerci baliciler anarşist olmuş da, esrarcı hapçılar anarşist olmuş da, sen mi biliyon lan dedi ve küfür etti.
RTÜK izleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığı, bu konudaki raporunda, toplumsal olaylardaki canlı yayınlarda, ihlal yaratacak davranışlarda bulunma olasılığının göz önüne alınması gerektiğini vurguladı.
Raporda Bu kişinin sözlerinden, konuşmanın sonunun nasıl geleceği mesleki tecrübelerden tahmin edilmeliydi denildi. RTÜK de, Barış TVye Dilin düzeysiz, kaba ve argo kullanımı nedeniyle uyarı cezası verdi.
erdoğanın saçmalamalarından biridir. o kadar görüntüye o kadar delile rağmen adam nasıl oluyorda böyle atıp tutabiliyor. hitap ettiği kitle hiçmi bu görüntüleri izlemedi? bu kadar gözleri kapalı mı?
-Haberin aslı-
Erdoğan, orucu halkın acısını küçümseyerek, kanla açtı: Türkiyede bir kişi, iki kişi, üç kişi, dört kişi polise şiddet uygularken ölüyor, twettler, faceboklarla, dünyanın altını üstüne getiriyorlar
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan şiddet dilini kullanmaya daha da pervasızlaşarak devam ediyor. Dün (18 Temmuz) AKP Dışilişkiler Başkanlığının düzenlediği 6. Geleneksel Büyükelçiler iftar Programında konuşan Erdoğan, orucu halkın acısını küçümseyerek, kanla açtı.
Erdoğanın, Mısırlıların ölümüne dikkat çekmek için Türkiyede polis tarafından katledilen yurttaşların ölümlerinin önemsiz olduğunu ima ettiği konuşmasının ilgili bölümü şöyle:
Türkiyede bir kişi, iki kişi, üç kişi, dört kişi polise şiddet uygularken ölüyor, twettler, faceboklarla, dünyanın altını üstüne getiriyorlar ama öbür tarafta şu ana kadar Mısırda 300 kişi ölüyor, bunların 53 tanesi namaz kılarken ibadet esnasında kurşunlanarak öldürülüyor, dünya sessiz. Niye konuşmuyorsunuz? Hadi bunun karşısında da konuşun. ikircikli olmanın anlamı yok. Burada konuşmayacaksanız da nerede konuşacaksınız? Bu insanlar ibadetini yaparken kurşunlanarak öldürülüyor. işte bizim feryadımız bunadır, bu haksızlığadır. Milletin iradesine saygı duymayanlara karşıdır, bizim bu feryadımız. Bu doğrultuda halkın tercihinin tam anlamıyla tecelli edeceği özgür ve adil seçimlerin bir an once gerçekleştirilmesi hepimizin beklentisidir.
Ak partili vekillerdir yasanın ne olduğunu anlamadan chp kabul etti diye otomatik olarak red ettikleri yasaya sahip vekillerdir. ne kadar boş ne kadar ... olduğunu gösteren vekillerdir.