Ne şehittir, ne gazi, b*k yoluna gitti niyazi dedirtecek olayların başınıza gelmesine yol açan durum...
ertesi gün kalktığınızda, hiçbir organınızı hissetmemeye başlarsınız.
bir kadeh daha, nasılsa hiçbirşeyim yok deyip de, içmeye devam edip, çişe gitmek için ayağa kalktığınızda birden yerin ayaklarınızın altında kıpraşması, anlamsız yere gülmeniz, başınızın her zamankinden daha ağır olması vs...
Eğer kusarsanız, işte o zaman herşeyin berbat olduğunu anlarsınız... o tad... o koku...
ertesi gün kendize gelmeye başladığınızda ise, karnınızın açlığı ile bütün buz dolabını eritirsiniz.
Merhamet edenin, merhamete ihtiyacı olduğu.
Merhamet görmek istiyorsan, ilerde zor duruma düştüğünde biri seni kaldırsın istiyorsan, yapmak zorunda olduğun eylem...
Fakat güçlü olmak, merhamet göstermemektir.
Sen nesin ki merhamet ediyorsun?
Ne kadar güçlüsün ki merhamet ediyorsun?
Merhamet, güçsüzlüktür; gerçek güç, merhamet etmemektir.
Merhamet, güçlüyü, güçsüz yapan bir hastalıktır.
Mantık devrede olup, bu insan düştüğü yerden kalkmalı - çünkü haketmiyor, o yerde olmamalı deyip kaldırırsan ve ondan veya herhangi bir varlıktan, karşı bir iyilik beklemezsen, gene güçlüsündür.
Gözyaşlarıyla merhamet olmaz.
kendilerine ait evleri olduğunda, ya da düğünden sonra eve gittklerinde, oyuncaklarıyla oyanamaya devam edecekler... ve bu acı tabloyu, yürekleri kanatan tabloyu, kimse göremeyecek... ve sadece bunların hepsi, çocuklar büyüdüklerinde, unutulmak istenen, soğuk bir kanla, öfkeyle, kinle kaplı anılar olarak kalacaklar...
genelde diskoya alınmaları mümkün olmasa da, kimileri görünüşten kıvırtıp birşeyler yapıp, içeri sızarlar. içeri sızan bu kesim, içeriyi ve insaları, yeni bir ağaçlık alan bulmuş ayı modunda süzerler... daha sonra deneme/yanılma yöntemiyle bu ortama nasıl uyum sağlayacaklarını tespit ederler.