kadınlar çok konuşur, erkekler yeteri kadar derler hep.kadının çok ve boş konuştuğundan dem vurur erkeklerimiz.
erkeklerin en çok konuşması gerektiği yerde bir kal gelme durumuna sahip olduğunu çoğumuz görmüşüzdür.
erkekler bilgi aktarımı yapmak için konuşurken kadın bilgi paylaşımı için konuşuyor mesela. erkek anlatacağını anlatıyor bitiyor, kadın öyle mi? illa yorumunu yapacak illa olasılıkları tartışacak.demem o ki kadın detaya bakar, erkek genele.bu boş konuşmak değil.
zaten erkekler kadınlardan daha uzun yaşıyorlarmış bırakın üç günlük dünyada dilediğimizce konuşalım canım.hem dedikodu mesela, inanılmaz zevkli bir şey.
türk kahvesi içerken yapılan dedikodunun tadına erkeklerimizde bir kere varsa tiryakisi olacaklar eminim.
kadınlar iyi araba kullanamaz bir diğer yanlıştır.tamam ben kendimi es geçiyorum(ilk araba sürme çalışmamda gaza basıp arabayı hareket ettirdiğimde ayyy baba bu gidiyor diye çığlık atmıştım.) hadi birkaç kadını da es geçtim.ama benim çevremde tam anlamıyla delikanlılığın kitabı yeniden yazarcasına araba kullanan kadınlar var.
ki bildiğiniz üzere, bilmiyorsanız da öğrendiniz, trafik kazalarının %87’sini erkekler yapıyormuş.
kadınlar temkinli temkinli, sakin sakin kurallara uya uya evet belki fazla titiz ama can güvenliğini tehlikeye atmadan gidiyor.keşke bütün şoförler kadın olsa.
bir diğeri; kadınlar askerlik yapamaz.
o nedenmiş o?bir kere kadın doğuruyor be askere mi gidemeyecek.
kadınların yapısal olarak daha iyi nişancı olabileceğini de duymuşsunuzdur umarım.erkek hedefi gördüğünde bilmem ne kadar mini salise de olsa düşünüyor, kadın ise gözünü kırpmıyor, tak hedef.
kadının düşmanı yine başka bir kadındır, kadın kadının kurdudur.
bu benim en çok müzdarip olduğum yanlışlardan biri.
ben kimsenin kurdu değilim, bu zamana kadar da bana çok acı veren, beni üzen, çevremdeki insanların üzülmesine neden olan başka bir kadın görmedim.he dolaylı yoldan olabilir mi?
olabilir tabii ama bunu da erkek sağlar.
yanılgılarınız bitmiyor maşallah.bu da sonuncusu.
kadınlar kendilerini güldüren erkekleri sever diyorsunuz. hayır.yani tamam evet belki etkili olabilir ama biz sevdikten sonra ne yapsanız gülüyoruz zaten, başkası yapsa göz bayacağımız şeyleri sevdiğimiz insanlar yaptıklarında gülesimiz geliyor.ama bu beni çok güldürüyor aman aşık olayım olmuyor.sen bir şeyler hissettiğin için gülüyorsun yok yani öyle olacaksa iş, az yiyip kendimize şaklaban tutalım, sorun kalmasın değil mi?
Diyen bir kız varsa bu kız esasen ortamdaki erkeklerin birine iş atmış, bakışları ile gerekli mesajı vermiş daha sonra da adam etkiye tepki olarak ona bakınca oşkom şo odom soroklo bono kosoyor demiştir.
Bence hiçbir kadın erkeğini diğer erkekler ile kıskandırmamalıdır.bu hem kızın zayıf bir karakteri olduğunu gösterir, hem de erkekler böyle şeylere hiç gelemez.kaybedersiniz.
toza dumana gidelim yine, şenliğin kalbine. çünkü ölüm döşeğinde bir ihtiyar tanımıştım. insanlara gerçekten bakmak istiyorsan oğlum, onların sana bakamayacağı bir yere git demişti. kıyametin ortasına git. o kadar yaşlıydı ki, öldükten bir hafta sonra sanki on sene önce ölmüş gibi düşünmeye başlamıştı herkes. ölenlerin ölü taklidi yaptığını düşünüyordum ben o zaman. yaşayanların yaşıyor taklidi yaptığını hissediyorum şimdi. toplum değil toplu mezar. on bir yıldır sabah yatıp öğlen kalkıyorum. hava kararana kadar geçmiyor dalgınlığım. belki de uykuda kaybettiğim bir şeyleri arıyorum. kimi görsem rüyalardan bahsediyorum. oysaki hatıralardan konuşmak lazım. rüyalardan daha karanlık hatıralar var. daha çok fikir verir biri hakkında. şekeri bitmiş sakızı, toz şekere batırıp çiğnemeye devam etmen gibi senin. ben de tüpte satılan çokokremi diş macunu tüpüyle değiştirmiştim bir sabah. gülmüşlerdi sadece. oysa bir çocuk numara çekiyorsa gerçekten yemek lazım, yemiş gibi yapmak değil. yirmi sene sonra beşiktaş'ta bıraktığımız o ev. bırakabildiğimiz tek ev. beş kat seksen iki basamak. balkon demirlerinden uzak duruyorduk geceleri. hep daha yukarı bakmak zorunda olan iki vertigozede. kar taneleri birbirine benzemez. sözcükler de benzemez. ama bir cümle bir başka cümleyi hatırlatır her zaman. koşan atlar düşen atları. yağmur yağar, durur, tekrar başlar. yanlış yolda yürümek doğru yolda beklemekten iyidir oğlum. spermden mezara kadar. karanlıkta herkesle çarpışabilir insan. yalan mı söylüyorum yine, olsun. sen biliyorsun nasılsa. bir sürü doğru söyledik ama hiç burnumuz kısalmadı.
Kötü bir rüyadan uyandım.ne olduğunu bilmediğim.sizin de olmuştur mutlaka.korka korka uyanmışsınızdır.gözleriniz dolu bir vaziyette.ne gördüğünü hatırlamıyorsun ama içini delip geçen bir rüya.
Neyse konu bu değil.düşündüm de sen henüz korktuğumda benim elimi tutmadın.dolu dolu gözlerime bakıp ağlama demedin.yanımda olduğunu hissettirmedin.gördün değil mi daha yapman gereken bir sürü şey var.şimdi gitme.
Saçlarını ve düşlerini güneşe seren kadınların, güneşle uyuyup güneşle uyanan adamların hikayesi gibi olsun istiyorum hikayemiz.
Saçlarım pek uzun olmasa da ben de bir şeyler kurutmalıyım en azından.badem, kayısı, üzüm, patlıcan, biber, nane, ıhlamur falan.bu bir nevi sevdiğini saklamak meselesi.ne olduğu pek farketmez yani.
Dikkat ettim de böyle her şeyi kurutan kadınlar çok güzel seviyor, ben de seni çok seveceğim.mesela bak annene,o da çok sevdi babanı.yazın dalından yediğiniz vişnenin kışın sofrada olması hep bu yüzden.(ben de soframızdan eksik etmeyeceğim vişneyi, merak etme.)
hep bu yüzden istiyorum ki bizim de bir badem ağacımız olsun.bir ıhlamur, bir vişne.nane ekecek bir karış toprağımız.biber asacak bir penceremiz.ve tabii güneş gören evimiz.çünkü ben düşlerini güneşe seren kadınım.sen ise güneşle uyanan adam.
Şimdilik, sen geri gelene kadar, defterimin arasında gül yaprağı kurutarak geçiyor günlerim.solmuş..sertleşmiş..kokusu dalında kalmış oluyor sonra hepsinin.ve reçeli dahi olmuyor kurutabildiğim tek şeyin.
Hatırlıyorsunuz değil mi küçükken düğünlere gittiğimizde masalara yaş pasta ve meyve suyu dağıtırlardı.hani garson acaba bizim masayı unutacak mı diye ödümüz kopardı.hani meyve suyumuz hemen bitmesin diye yudum yudum içerdik.hani kişi başı bir dilim bile düşmezdi de pastanın tadı damağımızda kalırdı.sıradaki düğünleri iple çekerdik.
Hah işte ben o tadı hiçbir pasta ve meyve suyunda bulamıyorum artık.lütfen biri evlensin.o pasta ve meyve suyunun aynısından versin.düğününe gelip tam altın takıcam.söz.
helvaların en güzelidir.şu yaşıma kadar iki kez irmik helvası yaptım, ilkinde bayağı bir yakmıştım lakin ikinci yaptığımla bozulan imajı toparladım çok şükür.
hazır gelmişken yapılışını da anlatalım.
teflon tavaya bir buçuk su bardağı irmik, bir çay bardağı sıvı yağ, iki yemek kaşığı tuzsuz tereyağı koyun.yüksek ateşte karıştırmaya başlayın.irmiğin rengi iyice koyulaşana kadar karıştırın.ben bu aşamada fındık ve badem koyup biraz da onlarla kavurdum.daha sonra ayrı bir kapta hazırladığınız şerbeti tavaya dökün.şerbeti ise bire iki oranında hazırlayın.yani bir buçuk su bardağı irmik kullandıysak üç bardak şerbetimiz olsun.bizim evde annem sağ olsun hazır şerbet vardı, bir buçuk bardak ondan, bir buçuk bardak sütten koydum.daha sonra tavaya döktüğünüz şerbet ile kavrulmuş irmiği karıştırmaya devam edin.rengin açıklığına koyuluğuna göre süt ilave edebilirsiniz.
irmiğin piştiğinde karar kıldıysanız helvanız servise hazırdır.afiyet olsun.
Ben böyle olsun istemiyorum.belki elimi uzatsam avuçlarında olacakken böyle uzak olmak, böyle yabancı kalmak istemiyorum.
Çok hata yaptım evet, bana bir kez yalan söylemeyen adama yüz kez yalan söyledim. pişmanım ben.ve yalanlar yine seni kaybetmemek içindi.sen şimdi böyle uzaksın ya keşke daha çok yalan söyleseydim diyorum, söyleseydim de gitmeseydi diyorum.pişman olduğuma pişman ettiriyorsun beni.
Hatasız kul olmaz biliyorsun, ve yine biliyorsun ki yaşamı boyunca herkes birini bulur ama birbirini bulmak çok az insana nasip olur.sen belki de benim diğer yarımsın, ben belki de senin diğer yarınım.
sen beni öpersen belki de ben fransız olurum
şehre inerim bir sinema yağmura çalar
otomobil icad olunur, zarifoğlu ölür
dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.
....
Sen bana ışık ver yeter
bende filiz çok
köklerim içimde gizlidir
gelen giden açan soran bere budak yok
bir şiir istersin
“içinde benzetmeler olan”
kusura bakma sevgilim
heybemde sana benzeyecek kadar güzel bir şey yok.
.....
Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
gözler ki birer parçasıdır sende ilahın,
gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!
....
Ve son olarak;
Ayıplama, kınama, kahveye gidiyorsam,
Avunabilmek için bir tavla atıyorsam,
Garson çay uzatırken ben aklımda diyorsam,
Sende kalmış demektir, ladesim sende kalmış.
Kedileri seven kadınlar yalnızlıktan korkarmış, köpekleri ise aslında kendilerini güvende hissetmek istediklerinden severlermiş.
Sen filleri severdin ve bir fil kalbi kırıldığında ölebilirmiş.Sen filleri boşuna sevmiyorsun güzel kadın.Sen kalbinin kırılmasından korkuyorsun da haberin yok. Korkmasın kalbin çünkü o artık benim de kalbim.
Her gün, mütemadiyen her gün dizimin dibine oturtup uzun uzun saçlarını tarayacağım.çiçekli elbisesinin içindeyken masallardan çıkıp gelmiş gibi hayran hayran bakacağım ona.ellerine, o minicik ellerine kına yakacağım mutlaka.koklaya koklaya öpeceğim sonra ellerini.çilekli toka ve pembe kurdelalı rugan ayakkabı alacağım kesin.dantelli kar beyazı çoraplarını da eksik etmeyeceğim.
çilek kokusunun parfüm kokusundan daha güzel olduğunu, onun yüzüne en güzel bu kaş şeklinin gittiğini, saç renginin ilk günkü gibi kaldığında ne kadar güzel bir renk alacağını, yüzüne süreceği her boyanın onu daha erken yaşlandıracağını dolayısıyla doğal olanın daha uzun ömürlü ve sağlıklı olduğunu anlatacağım biraz büyüdüğünde.
büyük lokma yemekten ve büyük söz konuşmaktan allaha sığınırım elbette ama bir gün kız annesi olursam kadından bozma her şeyden uzak tutacağım kızımı.küçük bir kız çocuğuna yakışır gibi yetiştireceğim.çiçek gibi koklaya koklaya, şiir gibi okuya okuya.
Bir zamanlar çok sevdiğim insanlar oldu, çok sevdiğim insanlar vardı.sizin de vardı biliyorum.o çok sevdiğim insanlar hâlâ var ve yaşıyorlar.ama ben çok sevmiyorum.ben az da sevmiyorum.yani aslında ben hâlâ çok seviyorum ama onları değil.galiba hatlar karıştı iyice.
birini sevmeye çalışmak diye bir şey yok bence.hop diye seversiniz, damdan düşer gibi.
Ama birini sevmemeye çalışmalı bazen insan, birini sevmemek gerek bazen.
öncelikle onunla ilgili hafızanda güzel bir temizlik yapmalı.dip köşe tıklım tıkış doldurmuşsun kafanın içini, bir de yetmezmiş gibi kalbini.oldu mu şimdi?ben anlamam pırıl pırıl olacak o kalp, o kafa.iyice süpüreceksin, en ufak bir toz bile kalmayacak.
Bunlar lazım mı bu kâğıtlar diyen anne o elinde tuttuğu bir tomar kağıdı nasıl atıyorsa sen de öyle toplayıp atacaksın.yorulacaksın elbet, ama zamanla geçecek.sabret.
