ilginç bir mevzu bu azizim. türkiye dışında herhangi bir ülkede pek rastlayamayacağınız türden bir şey. bir kesim düşünün ki, ta yıllar öncesinden bu devlet bu millet bizim duygusuna haiz olsun. ülkeyi tapulu malı sansın. işçi, çiftçi ve tüccarların kendileri için varolduklarına inansınlar. bir ülke düşünün ki, kurucuları olarak lanse edilen kişiler o kesimi zamanında devletin merkezi yapsın. halktan ayırsın ona türlü imtiyazlar versin. bir kesim düşünün ki, geneli okuma yazma bilmeyen bir ülkede iki satır mürekkep yaladığı için kendisine verilen imtiyazları olabildiğince kötüye kullansın, halkı ezsin, onları aşağılamaya çalışsın ama sosyal ilişkileri sıfır olsun. ticarete kafası basmasın, emek gücü denen şeyin yakınından geçmesin, tek yeteneği sabah bir masaya oturmak, ciklet çiğnemek akşam o masadan kalkmak olsun. ölürüz dedikleri devletin telefonlarıyla eş dostla dedikodu yapsın, devletin malı deniz yemeyen domuz zihniyetinde olsun ve mütemadiyen parası olanın işlemini gerçekleştirip bayağıca, onursuzca bir şey olan rüşveti hayatının merkezi yapsın. canları sıkılınca da eylemdi mitingdi açıııız diye kıçını yırtsın meydanlarda. sadece düşünün...
kendilerine özel dernekleri, kulüpleri, bakkalları çakkalları, lojmanları,bilmemne evleri ve sosyal paylaşım alanları var memurların. dış dünyadan o kadar korkuyorlar ki o kadar biçare ve perişanlar ki halkın arasında, o kadar pısırıklar ki kendi gibi olmayanlara tahammülleri yok. yapamıyorlar metabolizmaları bozuluyor. tüm bunları sadece düşünün...
upuzun bir kahpeydi. saçları kısaydı turuncuya çalardı. ilk kez okulda öğrenci işleri sırasında görmüştüm onu. 1 saat sonra da bulunduğum sınıfa adımını atmıştı. okulun daha ilk haftasıydı. öncesinde hiç görmemiştim kendisini. heralde alttan ders alıyor diye içimden geçirmiştim hoca dersi anlatmaya başladığında. sadece önüne bakıyor hiçbir şekilde kimseyle göz temasında bulunmuyordu. kendisini ağırdan satan kahpelerden diye düşündüm hemen. böyle çok kız tanımıştım ve işimin kolay olacağı düşüncesiyle arsız bir mutlulukla doldurmuştum içimi o an. hedefti o artık benim için. yeni oyuncağımdı. yeni heyecanımdı. sabah erkenden kalkıp çocuklar gibi kendimi okula hazırlama sebebimdi. karılar gibi. metroseksüel ilan edilmiş zavallı milenyum erkekleri gibi.
otoparkda görüyordum hep, arabası vardı. mini eteğiyle eğilip oturunca penthouse'dan fırlama gibi oluyordu. bir filmin içinden çıkıp gelmiş gibi yürüyordu. yüzü o kadar da güzel değildi diyordum kendi kendime, yüz önemlidir diyordum. içimi siktiri boktan bir karamsarlık almıştı ve bu şekilde kendimi avutmaya çalışıyordum. onu elde edemeyecektim. hatta tanışamayacaktım. bu kız gerçekten diğerleri gibi değildi. ağırdan almıyordu. ağırdı. kendine has bir havası vardı. tamamen gerçekti bu kahpe. diyerek bir zamanı böyle harcadım.
kantinde onu gördüm bi gün. biriyle konuşuyordu. konuştuğu benim tanıdığım bir hatundu. hemen gittim hızlı hızlı. hatuna ne diyeceğimi bilmeden koşar adım yürüdüm. çok sigara içerdim, soluk soluğa kalmıştım. bizim kıza selam verdim. o da naber len diyerek mevzuya daldı. turunculu orospu hala yüzüme bakmıyordu. ilk gördüğünde merhaba der gibi ağzını bükmüş sonra yüzünü benim olduğum yörünge dışında her tarafa çevirmişti. şöyle böyle derken bizimm hatun öğle yemeğine çağırdı. turunculu da gelecekti hem. hemen kabul ettim.
yemeğe gittik. biraz espri yaptım. gülümsedi. iki gün sonra yine gittik bu sefer güldü. sonra sınıfta yanına oturdum ismiyle hitap ediyordum artık. beraber sigara içmeye beraber yemek yemeye gidiyorduk. okul dışında da görüşmeye başlamamız 2 haftamızı almıştı. kahveler içiyor, nargileler tüttürüyorduk.
bu kızda beni çeken bir şey vardı. ses tonu, şuh kahkaları, mini etekleri, dolgun dudakları ve sert memeleri... ona aşık değilim diyordum, elde etmek istiyordum ilk önce, sonra zaten aşık olurdum. kendimi nasıl olsa kaptıracaktım biliyordum. yıllarca kadın milletinden çok şey çekmiştim. geneli yaralamıştı beni. önyargılarım vardı ama hep başa dönme isteğim de vardı aşktan kadınlardan tamamiyle bir türlü vazgeçmemiştim. her zaman temiz bir sayfa bulsam yazılmak istediğimi düşünürdüm. ama yoktu öyle bir sayfa da derdim. zaman zaman ağır triplere giriyordum. histeri krizlerine girip çıkıyordum.
1 ay kadar zaman turuncuyla sevişeceğim günü hayal ettim. kaptırmıştım da kendimi. onla yemek yapmayı, iyi bir müzik ve içkiden sonra sabahlara kadar tavşanlar gibi yatakta dönüp durduğumuzu, amerikan aşk filmlerindeki orospu çocukları gibi birbirimize türlü munzurluklar yaptığımızı hayal ettim. arkadaşlarıyla aramı iyi yapmış, her şeyi kontrolüm altına aldığımı sanmıştım. kimin ağzını yoklasam tamam bitti artık siz oldunuz lafları işitiyordum. turunculunun arkadaşlarına söylediği de bu şekilde şeylerdi.
artık o günün geldiğini hissetmiştim. güzel bir yerde buluştuk. daha önce hiç açmadığım konuları açmıştım. nolacaktık biz demiştim. olacağız demişti. ağzıma çalınan balla sevindirik olup yine hayallere dalmıştım.
iki gün sonra, telefonlarıma cevap vermedi. ilk zamanlar bunu yapardı ama sonra bu huyundan vazgeçerdi. acaba yine tirp mi atıyor diye düşünürken siktir et üstüne gitme dedim kendi kendime.
derken; bir gün sonra onları gördüm. el ele sinemaya giriyorlardı. çok yakışıklı bir orospu çocuğu vardı yanında. dışarı çıkıp bir sigara yaktım. ezan okunuyordu. yukarı bakıp sövdüm. eve gidip yattım.
niye böyle olmuştu saatlerce düşündüm. defalarca aramama rağmen telefonuna bakmıyordu. arkadaşlarına sorduğumda onlar da şaşırmışlardı. bilmiyoruz diyorlardı. ertesi gün gidip bildiğim ne kadar küfür varsa edecektim, suratına sıçacaktım. ucuz intikam duygularıyla sabahı zor ettim.
okula gittim. öğlen ancak görebildim. iğrenç bir güneş vardı. otoparkta yakaladım.
- ya inanamıyorum dedim.. sen ve o... diye devam edecekken..
+ lütfen uzatma olan oldu üzgünüm. dedi.
ne zaman bir konuşma için hazırlık yapsam sıçıp batırır heyecanlanırdım spontane yaşardım çünkü mütemadiyen.
hz.muhammed'e yahut islam'a yönelik herhangi bir hakaret ve tenkitte dişlerinin eriyererek beyinlerine doğru yol almasından anlaşılan kötü bir müslüman huyu. sanki kendilerine hakaret edilmişcesine koskoca tanrıyı savunma çabaları, bu çabaların yarattığı trajikomik durum, asıl hakareti kendilerinin ediyor oluşu vs.. ayrıca south park'ta hz muhammed'e hakaret eidlmesi başlığında rahatlıkla görebileceğimiz durum.
ne kadar onun en yüce varlık olduğu ve her şeye sahip olduğu düşünülüyor olsa da, insanla arasındaki uçurumun derinliğini belirleyen zevklerdir bunlar. aşık olmak örneğin, bir kadına sırılsıklam aşık olmak? hiç tadabilir mi acaba bunu? tekmeyi yemek, ucuz bir intikam peşinde koşmak, sevmek, yılmak, nefret etmek. hiç bilebilir mi acaba bunları, hiç tahayyül edebilir mi? emin değilim.
kendisini meclisin dışında bir türlü tutamayan tsk'nın birilerine şirin gözükmek amacıyla bir türlü alamadığı siyasi bir karardır. ikinci dünya savaşında fransa ordusunun bile bu kadar askeri yoktu diye düşünürken, başbuğ'un ısrarla terörle mücadele ediyoruz diyerek savuşturduğu bir gerekliliktir halbuki bedelli askerlik. üstelik bu kadar askere rağmen 50000 kişinin bugüne kadar hayatını kaybetmesi de çelişkinin ulaştığı doruk noktası olarak değerlendirilebilir.
muhabbeti bir şekilde sekse getirmeleri tercih ettikleri en default yöntemdir. akabinde, konuşurken ikide bir ellerini kollarını erkeklere değdirmeleri, dudaklarını ıslatarak bakmaları, zaten regl dönemindeyim.. diye başlayan ve devam eden cümleleri...
türk erkeklerinde mütemadiyen oluşan düşünce. bir kızla tanışılır, samimi olunur, aile hayatının problemli olduğu öğrenilir ve arkadaşa bu düşünce söylenir. iğrençtir değildir falandır filandır ama bi erkeğin doğasından kaynaklı bi durumdur bu, verip vermemesini anlayabilmesi lazımdır.
bir türk kızı demeci. bu yüzden zaten bilumum iğrenç yerlerde iğrenç kezbanlıkla ve azmışlıkla erkeğiyle yiyişiyor. cinsellikten anladığı yegane şey biraz fransız bilmek, biraz oral seks ve bi de boşalamadığı geceleri. hadi onu da geçtik sevgilisine en azından beni yarım bırakıyorsun diyemeden geçirdiği geceleri. ki türk gece ifadesi bi azınlığı ifade eder buralarda. gece sevişen kız baya aşmış kızdır. hepsi hava kararana kadar eve gitmek zorundadır çünkü.
nasıl ki ispanya'da basklar ve katalanlar ispanyollardan daha fazla tanınıp, saygı kazanmışlarsa kürtlerde dünyada yıllardan beri verdikleri demokrasi ve özgürlük mücadeleleriyle bu alanda dünya sahnesinde türklerden daha fazla tanınıyordur. mevzu bundan ibarettir. mesele bir sidik yarışı değildir. hak hukuk mücadelesidir.
esası , şiddeti öven bir milletin ermeni soykırımını reddetmesi olan şey. uzayınca boku çıkıyor.
evet canlarım ne kadar ironik bir durumdur değil mi bu? mevzunun fitilini bugünkü ahmet türk vakası ateşlemiş bulunmakta. sizlerinde gördüğü üzre, ne idüğü belirsiz birinin milletvekilliği haksız bir şekilde elinden alınmış eski bir genel başkanı, kürtlerin en önemli kanaat önderlerinden birini, türkler ve kürtler arasında her daim yatıştırıcı olup köprü vazifesi gören birini kalleşce yumruklaması mevzusu her yerde bayram mahiyetinde kutlanıyor. nidalar atılıyor. ellerden gözlerden öpülüyor. normalde oturup bir çay içmeyecekleri bu meczup şimdi kahraman ilan ediliyor. sanırsın ki ülkeyi ab'ye sokmuş, gsmh'yı 20000 dolar yapmış, türkiye'ye sınıf atlatmış.
iki tekme bir rövaşata da ben atardım, hatta gözlerini oyardım diyebilecek kapasitede şiddete övgü , şiddete açlık, şiddete olan özlemi gördük bugün gözlerimizle. kime ne yararı varsa bu boktan şeyin. bir türlü anlamak istemiyorlar, görünen şeylerin arkasında birçok ali cengiz oyunu olabileceği. onlara girip ahkam kesmeyeceğim böylece aşağılık kompleksine de sokmayacağım kimseyi. anlatmaya çalıştığım şey basit, şiddetin ta kendisi.
bir adamın burnu kırıldı diye ve bu adam kürt diye nasıl sevinç gösterileri yapılıyor gün itibariyle. ve bu sevinç nidaları atanların yıllarca ermeni soykırımını ya da tehciri - ki o da bi insanlık suçudur- nasıl yine şiddetle! reddettiklerini de biliyoruz biz. türkler asla soykırım yapmaz, ermenilere rica ettik onlar da gitti tarzı hararetle birtakım şeyler mütemadiyen reddedildi bu ülkede. ermeni aydınlar öldü, kürt aydınlar öldü hatta istiklal mahkemelerinde radikal islamcılar sırf cumhuriyete karşı oldukları için asıldı. şimdi siz inanıyor musunuz tüm bunlara? daha iyi idrak edebildiik mi ermeni soykırımını, istiklal mahkemelerini, dersim katliamını...
yani, şiddet türkün kanında var anlayacağınız. derisini ikinci bir ten gibi sarmış. üstelik bırakın bundan utanmayı bu bir gurur kaynağı bu insanlar için. çok yazık gerçekten çok üzücü.
dipnot; bu hikayede anlatılanlar her türk kişisini kapsamaz, ama alınmak isteyene de alınma denmez.
ahmet türk gibi gönlü her zaman demokrasi için atmış, yıllarca türk-kürt kardeşliği için bu yola can koymuş birine bugün yapılan saldırıdan sonra bu kararı almış sağduyulu ve özgürlükçü türk vatandaşıdır. ve 17 temmuz 2011'e kadar sayıları da giderek artacaktır. *
götün başın çok oynuyor bugünlerde aman diyim. bak çocuklar hesap dondurma eylemi falan yapıyorlar , gençler siker ona göre , hele bizim ülkenin gençlerine dikkat et ayağını denk al. sokakta usulca sıkarlar orana burana sonra. biz ne rahipler ne gazeteciler öldürdük ona göre!
ayrıca, bir de şu apaçi meselesi baymaya başladı. tamam güldük bitti.
nietzsche'nin übermensch'inde göremediği nitelikleridir. olması dahilinde birçok sorundan arınmış olacak hem insanlık. yalnızlık diye bir mevzu söz konusu olamayacak örneğin, insan kendi ihtiyaçlarını daha modern bir şekilde karşılayabilecek kimseye muhtaç olamayacak, kendi çocuğunu kendisi doğuracak, evlilik sözleşmesi gibi abuk sabuk bir şeyden muaf olacak vs... fantastik gibi duruyor ama bu bir inaç olayı bence. inanırsak olur.
uludağ sözlük bünyesinde varlığına yürekten inandığım yazar modeli. en az bir tane var bundan efenim mütemadiyen eh işte oyu veriyor. ne içiyor ne yiyor amacı nedir anlamadım.
bir insanın hiçbir zaman dindiremeyeceği yegane eylemi özellikle türkiye gibi bir yerde yaşıyorsa.
garip bir hayat tarzları var memurların. kendilerinin t.c 'nin kuruluşunda önemli bir rol oynadıklarını düşündüklerinden midir nedir gerçekten tuhaf bir hayat algıları var. çoğunlukla kibir, duygu sömürüsü var hepsinde. yılların hastalığı bu. ticaret becerileri olmadıkları için zamanında kimsenin yüzüne bakmadığı lise ve üniversite gibi yerlerden mezun olup devlet kademesinde bir yere gelmişler. ülkenin biraz mürekkep yalamış tayfası olduklarından kendilerinden yardım bekleyen herkesi cahil olarak nitelemişler bu nedenle. bu en kökleşmiş sorunları. günümüzde üniversite mezunu insan sayısı her ne kadar eskisiyle kıyas dahi edilemeyecek durumda olsa bile memurlar için bu burnu büyüklük hiç dinmiyor.
duygu sömürüleri ise şöyle cereyan ediyor; biz ülkenin her arafını ordan oraya dolaştık, şöyle zorluklar yaşadık şunları gördük. -sanki zorla memur yaptılar kendileri- memur olmaktan başka çarem yoktu bu yüzden yaptım demiyorlar bunu ucuz bir milliyetçile vardırıyorlar her nedense, çok tuhaf. tüm bu nedenlerden dolayı da ayrıcalıklı olmaları gerektiğine inanıyorlar. ama rüşvet yemekten de geri kalmıyorlar. yarım saat öncesinden öğle yemeğine çıkıyorlar, sevdikleri türkiye cumhuriyeti'nin telefonlarına acımayıp devlet dairesinde sakız patlatarak ahbaplarıyla mesai saati içinde , dışında muhabbet edebiliyorlar.
ve sonra da atatürk'ün izindeyiz diyebiliyorlar.
dürüstlükten, şereften bahsedebiliyorlar. her türlü memur edebiyatı, vatan millet sakarya yapabiliyorlar. tuhaf.
antik yunan'ın nev-i şahsına münhasır tanrılarının karizması gibidir.
bıkmadınız mı oğlum, ben hanımefendiyim şemasıyla yıllarca sizleri kandıran, sizlere maskeleriyle kapalı dükkana kira ödettiren hatunlardan? bıkmadınız mı dengeliymiş gibi görünerek algılarınızı piç eden, herkesin istediği normalliğe sahip o zaman işte evimin kadını bu dedirttiren yalan dolan hatunlardan. ezbere yaşayan yaşadığı hayatı sizlere bu ezberlikle hiçbir şey yapmadan kabul ettiren hatunlardan?
benim gözümde yolda yürürken kaldırımın birinde, sigarasını yakmış ağır ağır ilerleyen mavi dumanını mavi gökyüzüne boşaltan, kendisi hakkında yapılan iğrenç yorumların hiçbirini reddetmeden, olduğu gibi göründüğü gibi nefes almaya devam eden hatundan daha değerli bir şey yoktur.
varsın bir tane sigara dumanı onu orospu yapsın! yürürken sigara içen kız fahişedir klişesine maruz kalsın. diğer bütün yolda sigara içmeyip orospuluğun allahını yapanların yanında, nedir ki orospuluk?
belki hiç bir sikim değil bu kız. boş beyinli. mantıksız. ama o sigara var ya yolda içilen her şeye bedeldir bir kere... sikilmiş prensiplere karşı...
şaşırtıcı gibi gözüken ama daha yakından bakıldığında insanı utandıracak kadar samimi olan bir önerme.
agacım şimdi mevzu şu; türk erkeklerinin de büyük bir bölümü kıro olduğundan onlar da kıro kızlardan hoşlandığından ama kıroluklarının şiddetinden onların kıro olduklarını algılayamama gibi bir şey. zorlarsan anlarsan agacım.
özünde hepsi birer gizli emodur bu neslin. yaşları 18- 25 arasında olup, çok şey yaşadım çok şey gördüm çok şey yedim havalarında olurlar. bu yüzden de yapacağımı yaptım gidip kafamı dinlemek istiyorum gibi abuk sabuk triplere girerler. yani anlayacağınız, aşağılamak ve dalga geçmek için cümlelerden cümle aradığımız internet çocuklarıdır bunlar.
zorro'nun kıyafetine benzeyen - ne olduğu bir türlü anlaşılamıyor- yünlü ve göbek kısmından bağcıkları olan , ayaklara kadar uzanan garip bir şey giymek.
islamın hristiyanlıktan daha az bir kitleye hitap etmesindeki en büyük nedenlerden biridir günümüz itibariyle. örneğin namaz vakitlerinin her ilde sabitleştirilmesi gibi yahut kutsal kitabın her dile çevrilmesi, her milletin kendi dilinde ibadet yapması gibi. büyük eksikliklerdir şahsımca bunlar.