başkanlığını yapmış olduğum örgüttür. aslında dernek olacaktık ama devlet vergi mergi kasacak bir sürü angarya. bizde isterdik yasa içi dernek olmayı ama ne yapalım yasadışı olarak başlamak varmış. ilk toplantımız yarın akşam yapılacaktır. herkesin merak ettiği şeyi de söyleyeyim şimdilik yok ama ilerde üye alımlarına başlayacağız.
yarın akşam başkan yardımcısı ile gündem konumuz;
* suriyeli göçmenlerin sakallı insanların imajına kattığı olumsuz etki.
* aidatların ödenmesi
unutulmasın ki bizler askerde her gün traş zulmune katlanıp. sivilde traş olmayacağım diyenlerin sesiyiz.
edit: bir sürü bayandan mesaj geliyor bizi de alın örgütünüze bıktık ağdadan lazerden cımbızdan maalesef hala yazılmakta olan manifestomuzun 10 maddesinden 7 tanesi "örgüte kesinlikle bayanlar katılamaz"dır. lan kıllı bayan mı olur allasen bir hayal edin. ben kıllı bir bayan hayal etmeyi denesem aklıma amcaoğlum geliyor. amcaoğlumdan bahsetmişken kendisini hiç sevmem. zaten bünyesindeki kıllar bizim örgütü aşar adam denize girince ıslanmıyor bile.
abiler siz bu zirveyi skype'ta mı yapacaksınız ki hala mekan belirtmiyorsunuz. yeri bilelim fiyatlarını öğrenelim. incisözlükte oluşturduğumuz çekirdek yapı ile aranızda olacağız inşallah. birde o akşam arjantin-iran maçı var. 2014 dünya kupasında kime destek verdiysem handikaplı yenildiği için o akşam iranlı kılığında arjantini destekleyeceğim.
varsa bunun bir kapatma düğmesi ameliyata girip kapattıracağım yetti zulmü. Halı sahada topu sürekli ıskalayıp hakan balta performansı sergilememe rağmen düşen nesnelere tekme atmaktaki ısrar, özgüven ve isabet oranımın nereden çıktığını hiç anlamıyorum.
Stajerken raftan düşen 20 kiloluk kalıba tekme atıp bir hafta rapor ve bir daha kalıphaneye girmeme cezası almıştım. Hadi kalıba tekme attın istem dışıdır eyvallah. neden sadece yürümek için kullandığın sol ayağını kullanıyorsun? Hangi anatomik kanuna isyan ediyor bu vücut? Geçenlerde de kahvaltı esnasında annemin önünden kumandayı alıp veronica mars'ın yerli ve statik versiyonu olan müge anlı'nın olduğu kanalı değiştirmek için hamle yaptım ve çay bardağım devrilip sıcak çay kucağıma doğru akmaya başladı tabi sıcak çay benim sikilesice refleximin umurunda değildi masadan yuvarlanan bardak düşerken sağ ayağımla gelişine vurdum. zidanın şampiyonlar ligi finalinde bayern leverkusene attığı goldeki gibi tam ayağıma oturan bardağın ayağımın üstünden çıkış ve tavanda tuzbuz oluşu arasında geçen süre ışık hızını geçmiş olabilir(cernde çember içinde boşuna çarpıştırp ziyan etmesinler maddecikleri) bardağın parçaları yerlere bulaşık yığınlarının içine kahvatı masasındaki reçel, peynir kaselerine dağılmıştı. Ben sol ayağımın üst tarafının ağrısı ve bacaklarımdaki sıcak çayın acısını yeni yeni hissetmeye başlamıştım. Bardağın kırılması ile kendini korumak için yüzünü kapatan annem bana baktı ve kendisinden hayatım boyunca duyduğum en ciddi ses tonuyla "oğlum seni askerde neden adam edemediler" dedi. işte bu amına koduğumun reflexi yüzünden kadının gözünde iyice ruh hastası seviyesine büründüm.
Kaç sene oldu bitmedi ama azaldı artık düşen nesneleri ayağımla yumuşatmaya başladım. Gene ayağımı acıtıyor ama olsun. Evdekiler, zile basıldığında hiç bakmadan zart diye otomata basıp kapıyı açıyorlar diye babamın bulduğu dahiyane fikir olan balkondan anahtar atma olayında da anahtarı her seferinde ayağımla durdurmaktan ayakkaplarım delindi. O değilde bizimkiler anahtarı bakmadan atmaya başladılar (bizimkilerin sorunu bakmamakmış)bir keresinde koordinatlarını hesaplamadan salladıklarında anahtarı göğsümde yumuşatmak sorunda kalmıştım. Çektiğim acı yüzünden flash tvdeki ağalı dizilerde ağıt yakan kadınların yaptığı gibi yere çöküp kendime kalp masajı yapmaya başladım. yerden kapıya kadar güçlükle gittim. odama girdiğimde göğsüm hala acıyordu. onu son gördüğüm an geldi gözümün önüne silebilmek için tatu posterine baktım(hangisi lezbiyen hangisi müslümandı lan bu kızların?) yinede silinmedi siluetin posterin gölgesinde oturup gözyaşlarımı hiç ziyan etmeden içime doğru ağladım.
yaşamımın bu noktaya nasıl geldiğini hiç anlamadım. ben hep doğru ve düzgün olan şeyleri yapmaya çalıştım demek ki yanlış yolu izlemişim bu saatten sonra doğru yolu bulacak kadar zamanım da yok sağlık olsun. aslında bu yapılan tercihlerle ilgili değil biraz da kader meselesi. karşıma hiç doğru insanın çıkmamasında benim suçum çok fazla yok. benim suçum inanmak kendimi onlara fazla kaptırmak, onlarında benim iyiliğimi düşünebileceğini sanmak. kendimi dış dünyaya karşı çok güçlü hissettiğim zamanlar da herşeyin üstüste gelmesiyle katre katre azaldı. artık inanıyorum ki önceki hayatım da bir yerlerde halka veresiyeyle ekmek satmayan nemrut bakkalın tekiydim o yüzden yaşadığım her kötü şeyi hakediyorum, iyi şeyleri ise haketmediğim için yaşayamıyorum.
(bkz: ben bunları buraya neden yazdım)
lisedeyken çok dinlediğim şarkıydı. o zamanlar bir şarkıyı tekrar tekrar dinlemek kolay değildi. walkmanler, kasetler vardı geri sarmak pil harcatırdı, kasedi çıkarıp kalemle geri sarmak görsel rezaletti. herşeye rağmen hayatımın çok buhranlı döneminde bu ritüelleri sıkılmadan yapıp saatlerce dinliyordum. sonra araya yaşanmışlıklar girdi ve ben şarkıyı değil ama şarkıyı dinlemeyi unuttum. geçen gün telefonuma yükledim şarkıyı her sokağa çıktığımda defalarca dinliyorum. teknoloji insanı toplumdan koparıyor, asosyalleştiriyor, yalnızlaştırıyor ama arada güzel yanları da yok değil. *
kısa bir dönem yaşadım sevilmek denilen fiili.
sevmek kolay hacı abi çünkü insanın kendi elinde sevmek ama sevilmek çok başka birşey en cezbettirici sebebi de kontrol edemiyorsun.
mesela ben kendi yaşamıma zerre önem vermeyen biriyim. bunu laf olsun diye de söylemiyorum gözümü her kapattığımda açmak için hiçbir sebebim yok sadece reflexsif olarak açılıyor gözlerim. geçenlerde sevildiğimi bildiğim bir dönem yaşadım. hayatımı komple değiştirdi. benim için değersiz olan yaşamım artık birisi için "değerli" diye herşeye çok özen göstermeye başladım. her gece sokaklarda spor adı altında yürürken tinercilerden sakınır, kulaklık takıp etrafa bakmadan yollara çıkarken etrafıma deli gibi bakar oldum yani kısıtlı şekilde yaşama şablonuna uydurduğum hayatımı radikal şekilde değiştirdim.
birşeyler oldu işler ters gitti ben o sevilmek denen fiilin bittiğine, seven kişinin eğlencesinin bir parçası olduğuna kendimi inandırmak zorunda kaldım.
artık sevilmeme müsade etmeyeceğim. sevmeyin olum beni ben kaldıramıyorum sevgiyi hem yerlere tükürüyorum beni sevmeyin amk.
başlığa olan katkım ise sevilmekten değilde insan kendisinden umudu kesiyor.
Bir haftadır evde benden başka kimse olmadığı için hayat mücadelesi verdiğim yaşam biçimi. Ev boş olunca aklınıza hemen kız atmak, çırılçıplak şekilde ankaranın bağları klibini canlandırmak geliyor değil mi? Değil işte beslenmek diye birşey var ki olmazsa olmaz. Teknoloji nerelere geldi buna hala çare bulamadılar yazıklar olsun. Şimdi kimse neden dürümcüyü msnden ekleyip dürüm söylemedin demesin yemek işini dışarda halletmeyi sevmiyorum ben. Bir de tek başına yaşamayı öğrenmek için yemek kısmını kendim halletmek zorundayım.
Daha önce beni evde tek bıraktıklarında pencere kenarına oturmuş boş turşu kavanozlarına sarılmış bir halde unicefe atılmış olan yardım talebi sonrası erzak uçağını beklerken buldukları için bir kaç günlük yemek bırakmışlardı. ilk üç günü annemin bıraktığı yemekler ile geçirdim. Geçen hafta evlenen ablamın kınasında dağıtılan çerezlerden kalanları da alerjim olmasına rağmen yedim. öğrenci evi klasiği olan makarna ile de bir günü atlattım ama oran konusundan bihaber olduğum için bir paket makarnayı Japon balıklarının şuursuz açgözlülüğüyle yedim. Hareket kabiliyetim çok düşünce bu makarnayı sindirmek için 6 km yok yürüdüm. Ertesi gün markete gidip salata yapmak için malzeme aldım. Googleda salata nasıl yapılır yazdım. Binlerce sonuç çıktı aralarından ismiyle sıyrılan en az zahmetli olacağını düşündüğüm çoban salatayı seçtim. Sanırım bu amına koyduğumun yerinde çobanlarda ki lüx bende yok lan bu malzemeleri tedarik edebilecek altyapı çobanlarda varsa bir daha o adamların reyine laf edenin züriyetini sikerim. Bu salatanın tarifini yazıyorsan, tarihinde yaz, koyun güderken nar ekşisi ve konserve mısır bulamadığı için açlıktan ölen çobanın hikayesini de yaz. Eksik malzemeleri boşverdim googleda gerekli aramaları yapıp (domates, soğan, marul nasıl doğranır) uygulamaya geçtim. Marulları yıkarken lekeli yerleri kesip atmaktan marul oranı düştü. Bundan sonra süpermarketten kolay kolay sebze almam. zaten süpermarketlerin zerzavat reyonu farmville oyunundaki çiftçilik kadar samimiyetsiz geliyor bana. Ama pazar denen rezil rüsva yere göre daha sakin. en iyisi evde marul beslemek. Yemek yapmak için malzeme ararken dolaşmakta sıkıntılı işmiş açlıktan ölecek kıvama geldim. imkanlarım olmasına rağmen canımın istediği yemeği yapamıyorum ve cicibebe gazoz ikilisi ile açlığımı yatıştırıyorum.
Mesela canım pilav istiyor yapabilir miyim hayır çünkü pirinç ayıklama denilen saçma sapan işi henüz kafamda oturtmuş değilim. Ben bu pirinci pazarda ucuz olan yerine gidip marketten hazır pakette alıyorsam eden ayıklayayım lan? Neden ayıklamadan paketliyorsunuz pirinçleri? enayi miyim lan ben sizin işinizi yapacağım. ayrıca bu pirinçlerin içinde taş ne arıyor? patates mi ki bu kendiyle beraber taş toprak getirsin resmen paramla rezil oluyorum.
Pazar denen bir yer var akıllara zarar. Benim bir sevdiğim olmadığı için kıskançmıyım bilmiyorum ama sevdiğim birini pazar denilen yere göndertmem. Pazarcıların gözü göz değil. böyle sürrealist bir ortamı salvador dali bile çizemez lan kabus gibiydi. O bağırış çağırış ve Kalabalıkta nasıl yürüyeceğimi hesaplamaya çalışırken denyonun biri öyle bir bağırdı ki kulağımdaki uğultusu bittiğinde kendimi o denyodan pırasa alırken buldum. Demek pazarlardaki strateji buymuş bağırarak baskı yapıyorlarmış. Pazarda ilerleyebildiğim 20 metre içerisinde aldığım bu dersten sonra elimde bir demet pırasa ile eve döndüm. Bu pırasanın olayı nedir ya soğan desem değil maydanoz desem değil resmen bunda da kazık yedim.
şu an aç karnımla yazıyorum ve kesin kararım Bu ev hanımlığı bir kişilik iş değil. Daha bunun konu komşu gezmesi, çocuk bakması, top oynayan veletleri kovalaması, ağdası, adeti var. ben kadın olsam bu kadar iş yükünü kaldıramayacağım için kuma isterim. harbiden lan şeriat gelsin kuma serbest olsun. hem ben beğendiğim güzel kızlara kur yapacağıma gider babasının yanında iki rekat namaz kılıp gözüne girer kızı bonservisiyle alırım amk.
şakası bir tarafa annem ölünce ben bu şekilde yaşamak zorunda kalacağım. hazır evde kimse yokken geçtiğimiz dönemde yeşeren hayat umutlarımı çamurlu ayaklarımla ezerek eski yaşam planlarıma geri döndüm. şimdi bana hipokrat denen çıkarcı ibnenin yeminini sallamayan walter bishop ahlaklı doktor lazım ilgilenenler mesaj atsın. (ciddili)
ne sike derman olduğunu bilmediğim bitki. annemler kaplıcaya gidip beni evde tek başına bırakınca bugün sulamam için telefon açtı. öyle kaşıkla falan uğraşmadım sosyalist düzen kurdum her saksıya bir nescafe bardağı kadar su döktüm. bu kaktüse döktükten sonra gördüm ki senede iki kere çiçek açan bitkinin çiçek açması annemin evde olmadığı döneme denk gelmişti. çaldırdım kaktüsünün yine çiçek açtığını söyledim ağlamaya başlayınca yüzüne kapattım telefonu.
aga bana işte bu koyuyor çiçeği kıskandığım falan yok ben askere giderken "siktir ol gitte adam orada olursun belki" diyen kadın açan çiçeği göremeyecek diye ağlıyor. (askere giderken ki tepkisinde çok haklı bir sebebi vardı eyvallah ama yinede üzülüyor insan)
gidip yerinde izlediğim maç. öncelikle öyle nem mi olur amına koyayım ya aldığım nefesi hissedemiyorum.
maça gelince deplasmanda galip gelmek güzeldi. puan kaybı olsaydı o 8 saattlik yol hiç çekilmezdi.
bu sene tuncay denen insan ziyanını yılın vedersonu ilan ettim bundan sonra gittiği güne kadar her platformda tepkimi koyacağım. bir sol açık oyuncusu bir tane mi orta açamaz, atak başlatamaz bütün işi topun peşinde koşmak. koşarken preste yapmıyor sadece topu kovalıyor. neyse otobüste duman altı olduğum için şu an kurallı ve düzenli cümle kuramaz oldum kısa keseyim ve civellinin sözleşmesi uzatılmalı diyeyim.
yeni nesillerde değil ama 92 öncesi doğanlarda vardır böyle bir durum. neden yeni nesillerde yok çünkü hiç yalnız gezmiyorlar. hem onlar başka bir şey lan adamlar cafeye buluşmaya gidip telefondan kafayı hiç kafayı kaldırmadan tekrar eve gidiyorlar benim aklım ermiyor onlara.
başlıkta belirttiğim metrolarda mutsuzluk tribinin temelini teoman "o" klibiyle atmıştır. belki bilmezsiniz ama teoman metroda mutsuz olan ilk insandır. hemde kulaklıksız. geçenlerde istasyonda telefonla konuşurken şen şakrak olan kız; metroya bindikten sonra suçluları aklamaya çalışan vicdanlı avukatlara döndü. bütün o pollyanna tripleri bitmişti kızda. istasyondaki mutlu olan etrafını ışıl aydınlatan kız, metroda cama kafasını dayamış şekilde duruyordu. sanki yaşamıyor, sadece nefes alıyordu. metrolarda yalnızların tek iletişim kurduğu şey camdaki yansımaları galiba. eskiden körüklü otobüslerde bu durumlar için, otobüsün egzozunu otobüs içinden geçirilerek yalnızların sıcak ve yuvarlak hatlı şeylere sarılma ihtiyaçlarını gideriyorlardı. (eğer böyle değilse ağır sapıkmışım ben) bir keresinde de okuldan kaçtığımız gün, bizimle gelen kızın adet gününe denk gelmişti kız kültürparktan setbaşına kadar koala yapışıp gibi bırakmamıştı egzozu.
asosyallerin metro durumları farklıdır onlar zaten genelde mutsuzlardır metro gibi kalabalık mecralara girince kafalarından o kadar çok şey geçer ki mutsuz oldukları akıllarına bile gelmez. onlar kimseye bakmayayım asıldı sanılmasın, kimseye yaklaşmayayım fortladı sanılmasın, elimdeki çantayı yere koymayayım şüpheli paket sanılmasın gibi anlık kurallar koyup onları uygularlar. yine birgün metroda asosyalizm kurallarıyla yolculuk ederken; telefonuma kurduktan bir hafta sonra sildiğim facebook uygulamasından bildirim geldi. heyecanlandım, o an birilerinin bana ihtiyacı vardı birileri benden umudu kesmemişti, birilerine göre hala nabzım atıyordu açtım baktım; veysel seni çete savaşı oynamaya davet etti. ya veysel senin ben sosyalleşmeni sikeyim. altı kere bıçaklanmış, yüz kere tövbe etmiş, aylarca ceza evinde yatmış adamsın hala kiminle neyin savaşını yapıyorsun. seninle beni yanyana gördüler diye 14 senedir geçemediğim cadde var lan benim. hala utanmadan beni nasıl kavgana çağırıyorsun? geliyorum lan rakip çete beklesin bir metro adam yığacağım önlerine yeter ki güzergahta olsunlar.
hala mesaj geliyor metroya her tek başına binen kişi pişmiş kelle gibi sırıtsın mı? diyorlar.
sırıtmak mutluluk mu lan?
nedir mutluluk bilen var mı?
bu da tartışılmalı eleştirilmeli. mutsuzluğa gelince herkes tecrübelerle biliyor ama mutluluk denilince çıt yok.
şimdi burda size mutluluğun 3D tanımını yapsam bile okumazsınız, bilmek istemezsiniz. mutluluk bir hedeftir, hedefi bilip ulaşınca yapacak hiç birşeyiniz kalmaz bu hayatta.
bursasporun galibiyetiyle biten maç. geçen sene bir mersin idman yurdu maçı oynamıştık. o maçın aynısını yaşadık sadece kırmızı kart yoktu, birde o gün yağmur vardı. bugün sahneye çıkan sestak yerine batalla çıkmıştı son dakikada sahneye. maçların en ortak özelliği ise bugün fornezzinin yaptığını mersin maçında sehiç yapmıştı. basser için ise yazıklar olsun diyorum zaten takımın yabancı kontenjanını harcıyorsun ne gerek var böyle bir harekete. fransada kullandığın penaltıyı kalecinin yerine gecen futbolcunun kurtardığını da unutmadık.(şimdi alakası yok ama olsun maksat laf sokmak olsun)
bursasporun çok baskılı oynadığı maç ikinci yarı ne gösterir bilinmez ama yabancı kontenjanı yüzünden sestakın oynayamaması sıkıntı oluyor. tuncay şanlı attığı twitler kadar akıllı oynayabilse taraftar onu da benimser.
bu saatte yürüyüşe çıkan haleti ruhiyeme sokayım dondum lan. bundan sonra antifiriz içmeden dışarı çıkarsam ne olayım. birde eve erken dönmek için kestirme güzergah ararken kendi şehrimde kayboldum nereye gitti bu boş arsalar? sokak köpekleri bile havlamadı kovalamadı* ayrıca sokaklarda o kadar dolaştım bir kişi belediyeyi arayıp sokakta evsiz var demedi. yazın astım krizi geçirirken kapının önünde tinerci var diye polis çağırmasını biliyorsunuz. insanlık ölmemiş donmuş donmuş.
ayrıca bana kız bulacağını söyleyen yıldırım belediyesi önündeki parkta spor yapan teyzelerde yoktu yerinde son umudum sizdiniz be nerdesiniz?
Nasıl oldu anlamadım ama Bugünde kırıldım temmuz.
insanların beni kırmasına alıştım hiç takmıyorum bile artık. Benim yaşamımın çeyreğini bilemeyenler elbette eleştirip, kırabilirler sorun değil ama senelerdir taşıdığım yükün birazından bahsettiğim insan bunu yapınca şaşırıyorum. Tek bir saniyesini severek isteyerek yaşamadığım hayat; Sırf kendisi gibi gece gündüz am düşünemediğim için eşcinsellik yaftası takabilen insanları karşıma çıkarıyorsa sıkıntılarımı birilerine açarken daha dikkatli olmamı bana bugün de öğretmiştir. Neyse uzun yazınca okunaklı olmuyormuş ben yasımı tutmaya devam edeyim, insanların arasına karışmayı biraz daha seyrelteyim.
ilk yarıdan sonra ikinci yarıda oyunun rölantiye alındığı oyun olmuştur. rakip klasman olarak zayıf olduğu için kıyas falan yapılamaz ama ikinci yarı murat yıldırımın sağ kanadı bırakıp ortasahaya geçmesiyle hareketlenmesi gereken oyun komple durdu. performans olarak değerlendirecek olursak.
harun tekin: maçın yıldızı desek yeridir. artık yavuz özkan denen saatli bombayı yedek kulübesinde dahi görmek beni şaşırtır. ve bu takım beni hep şaşırtıyor. fizik olarak kaleci için yetersiz geldi gibi bana ama refleksleri iyi.
ömer erdoğan: abi sana ne oldu ya. gecen sene bıraksaydın futbolu efsane olacaktın yine efsanesin gönlümüzde ama bu sene ne defansta güvenebiliyoruz ne de hücumda. tamam eskisi gib ali tandoğan ortaları yok yerinde olsam bende vederson ortalarına vurmam ama takımın kaptanı olarak daha kontrollü olman gerekir.
ibrahim öztürk: türkiye süper ligindeki en hızlı ve en dengesiz stoper. öyle anlarda hatalar yapabiliyor ki anlayamıyorsunuz ilk yarıda oynadı ve çok gözüme batmadı.
mickael chretien basser: bu adam geldiği zaman çok sevinmiştim. çünkü bir seneyi sağbek olmadan oynamıştık ama hala hücümda katkısı yok türkiyede sol kanatların etkisiz olması sebebiyle maçlardaki hataları çok göze batmıyor ama herhangi bir sağ bekten farkı yok bedavadan yabancı kontenjanını dolduruyor.
musa çağıran: kendi takımı için en tehlikeli olabilecek şey bu çocukta var istikrarsızlık. yaşı daha çok genç kendisinde iyi olan şeyler çok daha fazla maç içindeki hırsı yüzünden yaptığı faulleri azaltabilirse düzelir.
fernando belluschi: takımın tek futbolu bilerek oynayan insanı gerçekten mükemmel oynadı bugün. takıma ısındıkça daha da iyi olacağını gösterdi. ayağına top gelince topu atacak adam araması adem koçaktan sonra ilaç gibi gelmiştir.
murat yıldırım: geçen sene bursadaki samsunspor maçında kim lan bu 18 numara bela olacak başımıza nidalarıyla izletmişti maçı. bursaya geldiğinden beri mevkisinde oynamama sebebiyle vasatı aşamadı. hatta çok kötü bir kanat oyuncusu olacağını gösterdi. ahmet arı ile yarışacak düzeyde bu adamın sağ açık performansı. ikinci yarı tuncayın girmesiyle mevkisine geçti ama takımı tanımıyordu sanki bide boyu çok kısa tesislere gittiğimde malzemeci sanmıştım ben bunu.
stanislav sestak: sen nasıl bir cenabetsin anlamadım. düşündüğün şeyler çok iyi, top sürmen, ani dönüşlerin mükemmel, ortaların ara sıra iyi ama sonuçlar çok kötü. totalde takımın en iyi üçüncü yabancısısın ama son vuruşların çok kötü.
petteri forsell: laf olsun diye alınmış bir adam daha. hala anlamıyormusunuz o bölgeden gelen adamlar fizik olarak yetersizdir. orada servet çetin gibi lugano gibi egemen gibi hayvani savunmacılar olmadığı için böyle adamlar parlayabiliyorlar. swensonda aynısıydı bu da öyle. evet bu maç skora gol ve asist olarak katkı sağlamıştır ama türkiye ligi için yetersizdir. birde sara jay gibi götü olan topçu mu olur amk.
okan deniz: gol attıkça ondan daha çok seviniyorum. vakıfköyde maçlarını izledikten sonra bizle gelip dertleşmesi falan çok samimiydi. bugün bangura'nın atamayacağı bir pozisyonda golünü attı ama ikinci yarı takımla beraber uyudu klasik olacak ama daha çok çalışması lazım.
taha can velioğlu: keşke ilkonbirde çıksaydı sahaya ama bu da birşeydir. milli takımda kaptan olan bu çocuğun ilerleyen zamanlarda daha çok zaman alır ve gururumuz olur inşallah. bugün oyunda iyiydi çabuk çalım yemesi dışında o da bir pozisyonda oldu geriye kalan zamanda hatasızdı.
tuncay şanlı: ısınamadım ben bu adama hiç samimi gelmiyor. karakteri dışındada bugün maçta girdiği andan itibaren hiçbir etkisi olmadı oyuna.
alfred n diaye: bugün oyuna 3-0 dan sonra girmesi gereksizdi. oyun anlamında agresifliği deva ediyor bu zaten en önemli özelliği ama karşı takımında agresif olması gerekir işe yaraması için. bu adam ile scott carsonın sözleşmelerinin uzatılmamasın beni korkutuyor.
gökçek vederson: gelelim en sona bıraktığım adama. ben bu adamın şike muhabbetlerinden dolayı hiç eleştirmedim yaptıysa şerefsizdir. ben sadece bu adamın takımı pek siklemediğini görüyorum. ne zaman defansın arkasına top atılsa bu adam seyrediyor. bugünkü maçta göze batmadı hiç ama genel olarak çok kötü bir oyuncu. üç senedir sol bek hatasıyla yediğimiz gollerin pozisyonların haddi hesabı yok bu adama alternatif olarakta hakan aslantaşın alınması küfür gibidir. ama hakan solda oynadığı çoğu maçta vedersondan iyi performans gösterdi. bu adamın maç içindeki umursamazlığı tribünde beni deli ederken kulübeden yada v.i.p.ten bu durumun üç senedir görülmemesini hiç anlamıyorum. boştayken özgür çeki alsaydık şimdi bambaşka yerlerdeydik. en son antalya maçında yediğimiz golde onun kanadına doğru atılan topta olmaması direkten döndüğünde olmaması top tamamlandığında ortasaha civarında olması ise ciddiyetini göstermiştir. şike konusuna rağmen tribüne çağırılması utandığım birşeydir.
bugün takımda en çok görmek istediğim isim tahacan ilkonbirde yok. elin gençlerine (bangura, forsell, swenson) top oynamayı öğreteceğimize yıllar ilerledikce azalacak olan yabancı sayısını azaltmanın çaresini bulmamız lazım. hadi batuhan altıntaş'ın yolu belli bize faydası olmaz ama oğulcan enes bunlar yavaş yavaş alıştırılması gereken çocuklar. keşke bu maç sakatlanan musa yerine ndiaye değil de oyununu hiç geliştiremeyen barış örücü girseydi. hedefsiz takım olmuşuz maç kazanmak önemli değil adam kazanmak lazım bize.
edit: ertuğrul hoca sözlük okuyormuş bana kapak olsun diye tahacanı soktu oyuna. madem okuyor vederson denen hayatımda gördüğüm en gevşek adam hakkında da bir şeyler yazayım. adamın adını yazınca bile ellerim titriyor vazgeçtim yazmaktan başarılar tahacan.
an itibarı ile liseli forsell kaleci hatası ile frikikten gol atmıştır. önümüzdeki maçta ilk onbirde çıkar artık yarra yedik. şimdide bellushi attı doğru dürüst entry yazamadım hesapta okan denizi övecektim.
gidip Yerinde gördüğüm zirve. Part 2
Zirveyi bana haber veren kurualtipilava demiştim "bak bu sözlük yazıldığı gibi okunmuyor çok kültürlü çok entel insanlar var beni ezmesinler hacı" diye. beyazıt mahallesinden çıkıp öyle zirvelerde ne işim olduğunu bile sorguladım kendi içimde şimdi yeşilçamdaki hülya avşar kankaları çıkıp benim varoşluğumla dalga geçecek ben ibrahim Tatlıses gibi şarkı söyleyecektim herkes hayranlıkla dinleyekti ki saolsun piyanist abi senaryoya müdahale etti.aro. ama ilk girdiğimden çıktığım ana kadar hiç öyle bir ortam yoktu. askerden geldiğimde bile evdekiler böyle karşılamadı beni bilmem kimin evi taşınıyormuş git yardım et dediler. büyük prodüksiyon varmış hacı etiketler, manası nedir bilmiyorum ama l biçiminde masa, gelene hoşgeldiniz diyen bir abla işte bunlar hep prodüksiyon. Şimdi bakıyorum ki hiç resim yok. Benim veya diğerlerinin orada olduğuna dair bir kanıt yok. Yani ben kafamın içindekilerden yarattığım dünyada da olabilirdim ama benim yaratacağım dünya o kadar eğlence dolu olmazdı. Benim için topluma karışmak adına çok önemli bir adım olduğu için etiketi sakladım. birde gsmh için önemli bir adım olan kutu kolayıda sakladım hatta orada farkedemedim açma halkasını vermemişler. Yine kola üzerinden gitmeyeyim diyeceğim de bundan sonra pahalı olduğu için girmeye çekindiğim mekanlara ben kutu kolaya beş lira vermiş adamım lan diyerek gönül rahatlığıyla girebilirim. Tamam kola geyiği bitti valla bak. etrafta Sürekli patlayan flaşları görünce facebook profiline koymalık farkedilmeden çekilmiş resim eksikliğini bu gece tamamlayacağım diye sevindim. Resimler de düzgün çıkabilmek için bütün gece polat alemdar ciddiyetiyle baston yutmuş gibi dik durup ortalığı kestim maalesef çabalarım boşaymış benim flaş zannettiklerim şimşekmiş. Yani hiç resim yok.
Şimdi diyeceksiniz ki bu adam neden hep zirve hakkında yazıyor. Demiyor musunuz? ben dersiniz sanmıştım neyse. Her yazımda belirttiğim gibi ilk ve son zirvemdi. Benim için iyi bir referans oldu bir daha inci sözlük dışında ki sözlüklerin zirvelerine gitmeyeceğim. Beğenmediğim ya da kapris yaptığım için değil herkes eğlenirken eğlenememek benim zoruma gidiyor. Yazıyı gözden geçirdim ve kendimi yeteri kadar ezdiğime göre yavaş yavaş bitirmeye başlayayım. Geceye katılan arkadaşların yazdıklarına bakıyorum da en eğlenceli zirveye denk gelmişim. hatta zirveleri zirvede bıraktım diye popülist bir kavram bile kullanabilirim burada Ama bana yakışmaz uzatmayayım herkese zirveye geldiği için teşekkürler.
geceye dair iki resim var elimde fakirlik ortaya çıkmasın diye telefonu titreterek intagram efekti vermeye çalıştım resimlere çaktırmayın hişş. ben niye yazıyorum böyle şeyleri ya. ayrıca pasta resmini paylaşacağım için yazayım doğum günü olan ablanın doğumgünü kutlu olsun.
sabah bana göre olmayan bir iş için görüşmeye gideceğim.* itiraf kısmı ise uyumayı unuttum. inşallah gözaltı morluklarına aldanıp tinerci muamelesi görmem ne güzel yatıyordum ben evde ya ne işi şimdi bu.