evlenmeden önce: "hayatta iki büyük hata vardır; biri evlenmek, diğeri çocuk yapmak."
evlendikten sonra: "bir hata yapıp evlendin. bari ikinci hataya düşüp çocuk yapma."
vay canını yediğim.
Ne sıfatla mahkemede bulunduğunuza göre tepkiler değişir elbet.
Mesela ben ceza mahkemesinde yargılanan sanıkların, tazminat davasındaki davacı/davalı kadar gergin olduğuna pek şahit olmadım.
Ben bu "adıyla" hitap etme olayının bu kadar sorun çıkarır nitelikte bir şey olmasını anlayamıyorum.
Misal, ben normal zamanda da adıyla hitap ediyorum. O da bana eder. Lan yoksa sorun bizde mi?
Karşındakini her haliyle sevdiğini belli etmezsen (bak sevmezsen demiyorum) sıkıntı çıkmayacaktır. insan kendini ne kadar belli ederse o kadar çok tüketilir.
1. Annemin son 5 dakikalık uykumun içine etmesi.
2. Telefonumun şarj olmaması; ki bugün şehir dışındayım.
3. Bugün giymeyi planladığım kotun kirli sepetinde olması.
4. Kardeşimin yine bugün giymeyi planladığım ayakkabıyı bilinmedik bir yere koyması.
5. Şoförün gecikmesi.
Güne ne faul başlamışım arkadaş!
Hayatımı en çok etkileyen insan, yanımdayken bile özlediğim eşsiz varlık gelir benim aklıma. Ta 01'den kalkıp 81'lere gidişim, Akçakoca'da saatlerce süren sohbetlerimiz, acılarımız, tatlılarımız ve hepsinden geri bitmeyen, yakıcı hasretlerimiz... Velhasıl düzce denince aklıma gelenler, bana insanlığımı hatırlatan umutlar bütünüdür.
Sevgi, insanın kendi iradesi ve yönlendirmesi ile hayat bulan bir şey değildir. O içten gelir; her şeyden ve kişiden bağımsız ve tamamen kendi varoluşunu ilgilendirir. Sevilen insandan vazgeçilebilir; sevilen başka bir şeyden de vazgeçilebilir ancak sevmekten öyle bir anda ve tek taraflı bir kararla vazgeçilemez.
Yaptığın işi seviyorsan aslında motivasyona pek de ihtiyaç yok. Ama sevmediğin işi yapıyorsan - ki çalışan kesimin %95i bu kategoriye girer- kesinlikle yapılan işi eğlenceli kılacak yöntemler bulmaktır.