yakında çıkacak korku oyunlarından bir tanesidir. pewdiepie'ın 40 dakikalık oynadığı bir demo video'su var youtube'da. ben oynayamayacağım için sadece izleyeceğim, bekliyorum.
rte'nin 1997 yılında yaptığı konuşmada halkı ırk ve din farkını kullanarak düşmanlığa tahrik etmek gerekçesi ile 4 "aycık" sürecek bir hapse mahkum edilmesi ile başlamıştır. wiki'de yazılana göre ziya gökalp'in balkan savaşı için yazdığı asker duası'nı değiştirmiş, orduyu öven dizeyi değiştirmiş ve devamında, "her devrin Firavun ve Nemrutları olduğunu bunun karşısına çıkacak Musa ve ibrahimlerin engelleri aşarak pislik dolu yolları temizleyeceğini." söylemiştir.
başlarda 1 yıl hapis ve 860 tl cezaya çarptırılan erdoğan, bu süre ve miktarı önce 10 ay 176,66 tl'ye ve sonra da 4 aya çekmeyi başarmıştır. daha sonra da 4.5 yıl yaptığı başkanlık görevini bırakarak 4 aylık tatil için hapse girmiştir. muhtemelen paşalar gibi de ağırlanmıştır.
tabii wiki bunun sonuna şöyle bir şey de eklemiş, kopyalıyorum:
"Bilinenin aksine Recep Tayyip Erdoğan'ın okuduğu, yargılanıp hapis cezası almasına sebep olan şiir Ziya Gökalp'in Asker Duası isimli şiirinin değiştirilmiş bir versiyonu değildir. Onun okuduğu şiir yukarıda geçtiği şekliyle Romen Diyojen ve Büyük Selçuklu Türk Hükümdarı Alparslan'ın karşılıklı konuşmalarını gösteren Türk Standartları Enstitüsü tarafından basılmış "Türk ve Türklük" isimli kitapta geçen Ziya Gökalp'in başka bir şiiridir. Milli Eğitim Bakanlığı bu kitabın okunmasını öğretmenlere ve orta dereceli okul öğrencilerine tavsiye etmiştir."
nedense bu kısım çok sonradan montelenmiş gibi duruyor ama hadi hayırlısı.
tahtakurusunun evrim geçirmiş hali olduğuna inanıyorlar. amerika henüz bu böceklerle baş etme yöntemini bulamamış. vücudu 6 hatta 7 farklı yerinden ısırıyorlarmış. bir tane ile milyonlarca çoğalabilen tipsiz şeyler, toplu taşıma araçları, eşyalarla hatta eve gelen misafirle bile taşınabiliyormuş.
sabah gazetesinin yazdığına göre yumurtasını deri altına bile bırakabiliyormuş.
doktor randevuma geç kaldığım için gerçekten mecburiyetten taksiye bindim. yer: mecidiyeköy. oturdum bir güzel, 1 saat minibüsle gelmişim zaten mecidiyeköy'e, ayakta, ter kokan insanlarla. yanımdaki adamın kısa kollu gömleği o kadar bolmuş ki, karşıdaki adamla kesişmişiz. velhasıl kelam, ben taksiye bindim.
hay binmez olaydım. "ya biliyorum kısa mesafe ama, beni nişantaşı'na götürür müsünüz? doktor randevuma 10 dakika var, yetişemem!" (bak bak, özür de diliyorum.)
adam arkaya bir döndü, pir döndü. öyle bir baktı ki, doğduğum günden bu yana insanlara yaşattığım tüm pislikleri, kötülükleri tekrar yaşadım. ne pis, lanet bir insan olduğumu kabullendirdi bana adamın bakışları. arabayı motorda hareket sensörlü bomba varmış da bir an önce patlasın istiyormuş gibi çalıştırdı.
çıktık yola, "trafik var ben sizi osmanbey metro'da indireyim." dedi. ya ne olacaktı yarrak herif? istanbul'da yaşıyoruz. trafik olmayacak da ne olacak? madem burada indirecektin beni, ben niye bindim. asıl mesele burdan yürümek zaten.
"peki ehehe." dedim, "borcum ne kadar?"
"on beş lira" dedi. kız halimde kafa mı atsam, taksisine düz kontak yapıp mı kaçırsam, trafikte onu şöfor koltuğundan Gta stili çekip mi atsam, ne yapsam. o yolu bilen bilir, cevahir'in önünden osmanbey metro çıkışına kadar hani.
"buyrun tabii hihih." dedim ama o 2 saniye gibi geçen arada paraya tükürmüş falan da olabilirim, hatırlamıyorum. adam resmen intikam aldı benden iki adımlık yol için taksiye bindim diye. neticede ben beş liralık yola, on beş lira vererek, üstüne on dakika da yol yürüyerek ve randevuma geç kalarak dersimi aldım. bir daha da cevahir'in orada dikildiğim zaman önümde hiçbir taksi durmadı. ne yapmışsa artık, çay ocağındaki kankalarını mı örgütlemiş yarrak herif...
league of legends herosu olan ahri'nin ultimate skill'idir. doğru ve sakin kullanıldığı zaman ya çok hayatlar kurtarır ya da karşıdaki adamı nuke sayesinde ağlatır.
varoluş amacını anlayamamakla beraber, içerideki insanların da bu etkinlikte hangi rolde yer aldığını da anlayamadım. her gün yeni bir yürüyen seks doğuyor, o kadar seksiler.
insan doğurmamış ki bunları insan evladı olabilsinler dediğim sözde "genç"lerdir. dilsiz, savunmasız bir köpeğe dakikalarca, saatlerce işkence etmişlerdir. zavallı hayvan dönüp ısırmamıştır bile eminim.
haberin başlığı şu: "ADANA'da bir grup çocuk, yakaladıkları sokak köpeğinin boynuna zincir bağlayıp köprüden sulama kanalına atarak işkence yaptı."
ve bu fotoğrafları çeken insan evladı (!) muhabir ise hiçbir müdahalede bulunmamıştır. helal olsundur.
açılımı international portraits olan yeni bir proje. dünyanın her yerinden gelip türkiye'de toplanan insanları siyah beyaz olarak fotoğraflamayı hedefleyen bir sosyal fotoğraf projesi. doğal yayılma sürecinde olup, tutar ise çok ses getirir diyebileceğim bir proje gibi görünüyor. sahipleri henüz amacın ne olduğunu açıklamıyor olsa da, ileride açıklanacaktır diye umuyoruz.
poisonblack'in sözleri ve melodisi hoş şarkılarındandır. a dead heavy day albümündendir. sözleri şöyledir;
Drop a word and I shake
That one look and I break down
And then you bury the dead again
can you ever forgive?
When I let in the lies to give you faith
Please don't raise the dead again
Are we reaching the end?
The shortest straw's been pulled and can't be bent no more
But it ain't over yet
Don't turn away
Listen to me - these words I say to you
It ain't over yet, it ain't over yet
Cut me down to size
Only you can tear me apart
No lies being told tonight
Love me down to size
Even though I broke your heart
Come ravishing over me
Please believe, this heart is open wide
I'm sick and tired of lying
So step inside - I won't hide
No more
Please believe, this heart is true tonight
I know you're sick and tired of trying
But you are the one
You are the one
özellikle son kısım beni benden almıştır, dinlemeniz şiddetle tavsiye edilir.
asuman dabak'ın ekibinden atilla ırgılata ile yaptığımız sohbette sorulan sorulardan yola çıkarak hem tiyatroya hem de tiyatro salonlarına verilen önemin eksikliği konuşuldu. devletin özel tiyatrolardan elini çekmesinden, salonların küçüklüğünden tutun, koltuklara kadar bir sürü şikayetleri varmış meğer. özel tiyatro deyip geçmemek gerek. tiyatrodan yoksun olmanın sebepleri olarak bunları görüyor atilla bey. haklı da, teşvik edecek hiçbir şey yapılmıyor.
ayrıca olayın bir başka boyutu da (pek alakasız görünseler de), devlet hastaneleri ve özel hastaneler. devlet bir sürü fırsat sunuyor sırf özel hastanelere* akın edilsin diye, dün cerrahpaşa tıp fakültesinden son sınıf birisiyle sohbet ettiğimde duyduklarım aynen şunlardı; "devlet destek çıkmıyor, tıbbi olanaklar kısıtlı çünkü malzemeler tükeniyor, hastalar da bize dönüyor bu sefer."
edit: tiyatroya dönecek olursak, bir oyunun yazılma süreci, ve prova süreci oldukça uzun-muş. şahit olduğum bir şey daha var; oyun perdeden kalkana dek gelip prova yapıyorlar ki emeğin en büyüğü bu sayılabilir. tiyatroyu bu kadar değersiz kılabilmek gözüme büyük bir zavallılık gibi görünüyor.
genetik falan değildir, kendini kandırmasın. zayıflamak için uğraşmıştır, kilo verip almıştır, spor yapmamıştır çatlamıştır her yanı. bayanların kaderi.
salonda koltuğun altına soktuğunuz kitabı görüp; "salonun içine etmişsin gene, şuna bak kitap salonun ortasında!" diye bağırması.
odanızda yere attığınız tek bir kazağı görüp; "yine dolabını odanın içine boşaltmışsın!" diyerek pireyi deve yapmaları.
italyan death metal grubudur, born in silence albümünden fog şarkısına ölünür.
matteo giomi - bass
diego gavazzi - gitar
andrea pierozzi - gitar
alfeo ginetti - davul
david bonacchi - vokal