alınan değilde, verilen yada aldığını sandığım bir iltifat.
-çok uzak kaldık,
-yürümeyi sevmeyen ben öyle çok yürüdüm ki
-insanlar üstüme üstüme geliyordu,
-ilk defa ben,o gün ölmeyi istediğim,
-ama önce, gözlerinde gözlerimi görmeyi.
A.B.D Palo Alto’daki efsane AR-GE Laboratuvarı Xerox PARC’ın CEO’luğu görevine Türk bilim insanı Dr. Tolga Kurtoğlu getirildi.
Bornova Anadolu Lisesi’ni bitirdikten sonra ODTÜ Makine Mühendisliği Bölümü’nden mezun olan Tolga Kurtoğlu, A.B.D Carnegie Mellon Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptı. Ardından A.B.D Teksas Üniversitesi Austin’de doktora eğitimini tamamladı.
Dün akşam izlerken çok sevindim, imrendim ve duygulandım, Aziz Sancar'ın Nobel ödülünü alması kadar değerli bir olay benim gözümde.
Tübatik'ın başında hayvanat bahçesi müdürü değil bu bu tarz bilim insanlar olmalı.
Barbaros Şansal'ın linç girişiminde kendince eğlenmiş ve tweet atmış insan müsveddesi.
Beyni çalışsa bu eylemin ve eylemin yapıldığı yerin dünya gündemindeki önemini, dilim götümde elim arkadan giremediğim escortun belinde olsaydı derdi.
Birde bunun şakşakçı demet akalın var ki bu da bu ülkede ekmek yiyor...
Lan hepiniz toplasanız çay kaşığını doldurmazsınız.
Kendisini linç etmeye kalkanlar şu an delikanlı bu linç eylemini alkışlayanlarda bu ülkenin geleceği.
Yazık ki ne yazık hem ülkeyi dünyaya rezil et, hem hukuku çiğne, hemde apronun güvenli olmadığını tekrar dünyaya duyur.
Burhan kuzudan tutunda, adını bile anmak istemediğim dönek bakanlar Suriye politikasındaki bu yanlışı kabul etti ve dün bunu resmi olarak Suriye sözleşmesini imzalayıp dünyaya alenen gösterdi. 6 yıldır verilen şehit sayısı sadece ve sadece kardeşim dediği esadı, Esed diye diye bitirmekti. Bu güruh döndü dolaştı şimdi tekrar Esad demek zorunda kaldı. ister misin tekrar ekranlara çıkıp boy göstersinler...
Bak bu güruh bunu yaparsa vallahi şaşırmam.
Bunları görmeyen bu kefen giyen grup için ben cidden ama cidden pes diyorum. O şehitlerin ahı sizi bırakmaz Lan!
Suriye politikasından çark eden hükümet için hiçbir önemi olamayan şehit sayısıdır. Yazdılar okuduk, lanet ettik geçti gitti, sıradaki haberi bekliyoruz moduna girdik.
Amk böyle dünyanın...
insanlıktan çıkmamak elde değil, bu döl israflarını savunan döl israflarının gözlerinin içine bakarak, önce içimdeki kini ve nefreti görmesini en son göreceği şeyin de bu olduğunu fark ettiği anda kafasına sıkmak isterim.
Yıl dönümünmüş bu gün, bayağı andık seni be üstad. Leylam parçanı dinledim biraz önce, nasıl güzel söylüyorsun. Birileri yıl dönümünü anıyor ben ise insanlığına içiyorum.
Gelişme var aslında toplumda. Önceden sevdiklerimizin ismini tuvalet kapılarının arkasına yazardık, sonra duvarlara yazmaya başladık şimdi sözlüklere... Oha lan yazarken baktımda bildiğin uzaya gidiyoruz.
En son Kadıköy'de dönercinin Sinop'lu olduğunu öğrenince. O güzel memleket bırakılır mı kardeş diyerek yaklaşık yarım saat esir aldım çocuğu. Arkadaşlar gelmese çocuğu otobüse bindirip Sinop'a gönderecektim.
Gelsen şimdi, geçmişe dair değilde geçmişten sonrasını konuşsak.
Bilmediğimiz, Bilinen bir kaç cover dinlesek ve onu yorumlasak,
Yudumlasak hafif hafif, buz gibi buzsuz rakıyı
Müge'yi anlatsan gıybet yapsak
Siyasetin dibine vurup yine dünyayı kurtaramasak
Sonra tekrar Yudumlasak, buz gibi buzsuz rakıyı
Hala mı diyerek, ağzını silsem tekrar peçeteyle
Gözlerinde görmesemde artık gözlerini
Geçmişte kullanılan sözlerin değerine
Bir kadeh daha Yudumlasak, buz gibi buzsuz rakıyı
Şu dalgaların sesine kulak verip sadece sussak
Birazda dinlense ruhumuz, çırpınmayı bıraksak
Şu güzelim gökyüzünün hatrına son kadehlerimizi doldursak
Ve yudumlasak buz gibi buzsuz rakıyı
Yarım kalsın tüm konular, sonra tekrar tekrarlasak.
Bilâl'e anlatır gibi, tane tane anlatayım:
Günlerdir izmit körfez geçişini kısaltacak Osman Gazi Köprüsü’nü konuşup duruyoruz. Kimine göre AKP iktidarının büyük bir hizmeti, kimine göre lüzumsuz. Bana sorarsanız büyük bir eserdir.
Tarihe geçmeyi hak etmiştir. Kızmayınız efendim. Bilâl'e anlatır gibi tane tane anlatayım, sizler ferasetinizle büyük bir eser mi değil mi değerlendiriverin.
Osman Gazi Köprüsü’nün maliyeti 1 milyar Amerikan Doları civarındadır. Yapımına harcanan bu paranın tamamı aralarında Halkbank ve Vakıflar Bankası gibi devlet bankalarının da olduğu dokuz bankadan AKP'nin verdiği gelir garantisi karşılığı kredi olarak temin edilmiş ve müteahhidin (yüklenicinin) cebinden hiç para çıkmamıştır.
Köprü dahil 12 km otoyol geçiş ücreti 35 USD + KDV'dir. Bu bedeli öder geçersiniz geçmezsiniz, o sizin cebinizdir beni ilgilendirmez.
Çok başarılı AKP iktidarı tarafından yükleniciye verilen araç geçiş garantisi günlük 40.000 araçtır. Şu anda istanbul'da iki köprüden Anadolu istikametine geçen araç sayısı günde ortalama 200.000 araçtır. Sizce, bunların kaçı Bursa-izmir istikametine gitmektedir?
KDV hariç Osman Gazi Köprüsü’nün günlük gelir garantisi 1.400.000 USD, yıllık gelir garantisi ise 511.000.000 USD'dir. Araç geçerse geçenler, geçmezse bütçeden yükleniciye ödenecektir.
Bu ödemeler her gün 15 Temmuz 2035 tarihine kadar taahhüt edilmiştir. Bu tarihe kadar toplam KDV hariç en az 9 milyar 709 milyon USD para yüklenicinin kasasına girecektir.
Özetle tekrar edeyim; yüklenici cebinden hiç para koymadan 2035 yılına kadar her sene 511 milyon USD parayı kasasına koyacaktır. Sizin hiç böyle gelir getiren bir işiniz oldu mu?
2016 yılının ilk 3 ayında Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm köprü ve otoyollardan elde ettiği gelir ise 288 milyon 600 bin TL'dir. KDV'sini çıkardığımızda mevcut köprü ve otoyollarımızın yıllık geliri 340 milyon USD civarındadır.
Devletimizin sahip olduğu iki Boğaziçi Köprüsü ve tüm otoyollar Osman Gazi köprüsünden % 35 daha az para getirmektedir.
Ve gözüken odur ki Osman Gazi Köprüsü’nden garanti edilen ücretle bu kadar araç geçmesi mümkün olmadığından tüm köprü ve otoyol gelirlerimiz yükleniciye ödenecektir.
Sevgili Bilâl'ler ve sevgili okurlar, bilmiyorum yeteri kadar açık anlatabildim mi?
Şimdi yukarıda okudunuz, ne dersiniz Osman Gazi Köprüsü büyük bir eserdir derken, haksız mıyım?
Böylesi muhteşem bir soygun eserinin tarihte benzeri yoktur. En azından bizim tarihimizde. Bunu Sadık Paşa bile başaramamıştı. Yazının başlığındaki Sadık Paşa'nın kim olduğuna gelince.
1800'lü yılların ikinci yarısında görev yapmış bir Osmanlı devlet adamıdır. Tam üç kere Maliye Nazırlığı görevinde bulunduğu gibi Gümrük Nezareti, Valilik gibi görevlerde yapmıştır. Adı ayyuka çıkmasına rağmen padişahların gönlünü ve cebini hep hoş tuttuğu için kellesini kaptırmadan ölmeyi becermiştir. Kendisi borsa işlerinden çok iyi anlardı.
işte bu Sadık Paşa'ya devrin sadrazamlarından Şirvanzade Rüştü Paşa herkesin içinde demiştir ki; Efendi, irtikap (yiyicilik, rüşvet) iki çeşittir. Biri alaturka irtikâp diğeri alafranga irtikâp. Alaturka irtikâp küçük devlet memurunun işini gördüğü kişilerden ufak sebeplenmesidir. Bunların içinde öldüğünde bir kaç bin lira servet bırakanlar pek nadirdir. Alafranga irtikâp ise zengin yerlere mahsus irtikâptır. Mesela bir şirket-i nafıa ile mukavele olunurken filan maddede "şirketin opsiyon hakkı olacaktır, opsiyon hakkı ile 100.000 lira ödenecektir" gibi şeylerin yazılmasıdır. işte bunları kabul edemeyiz. Bunlar zengine mahsus alafranga irtikâplardır. Bir memleketin her şeyinin kendisine uygun olması lazım geldiği gibi irtikâbının da kendisine uygun olması gerekir.
Şirvanzade Rüştü Paşa günümüzdeki bu Osman Gazi Köprüsü sözleşmesine görse AKP iktidarına "vay be, boynuz kulağı geçmiş" mi derdi, bilebilmek mümkün değil.
Lakin, ben fikrimi açıkça söyleyebilirim; "Ey AKP'liler, bu yaptığınız alafranga irtikaptır. Osman Gazi Köprüsü büyük bir soygun eseridir. Sizler devleti soyuyorsunuz..."