kocaeli'de kent kartı dolu olan ve ailesiyle yaşayan öğrenci en azından iki hafta idare edebilir bu parayla. tabi yemeği evde yemek, arkadaşlarla buluşmamak şartıyla. iki hafta sonunda arkadaşlarla burger king'de king boy tavukburger menü yiyebilir bu öğrenci. iki menünün para üstüyle de ranch sos alabilirler.
bu şahıs evde ya da yurtta kalıyorsa, yine kent kartı dolu olmak şartıyla, okul yemekhanesinde 2 kez yemek yiyebilir, 1 lira para üstüyle de şok'tan ucuza çikolata alabilir. hatta 12'li çiklop indirimdeyse ne mutlu ona, 1 liraya ev-yurt arkadaşlarını da sevindirebilir. tabi çikilop insanları ne kadar sevindirirse.
ya da bu fakir öğrenci bim'e gidip tanesi 2.35'ten 2 adet yuva marka dondurulmuş patates alabilir. * bu pataeslerle uzunca süre doyabilir, para üstüyle bir adet halley çakması xl alıp patateslerin üzerine cila yapmış olur.
gördünüz mü ne değerliymiş 5 lira. bu arada bim'de 10 kuruş para üstü kalıyor, onunla da sakız neyim alsın gariban.
hayatında hiç adam akıllı felsefe dersi almamış kişidir. bir kere düşünmeyi öğrense felsefenin ne değerli olduğunu anlayacaktır. hatta felsefe sayesinde kazandıkları hayatının bir parçası olacaktır, o fark etmese bile. fakat sistem düşünmemeyi dayatıyorsa insanlara, insanların da felsefe saçma ve yararsız demesi doğaldır.
toplumun ona vermeye çalıştığı rolleri reddeden kızdır. aslında olaya derinlemesine bakınca bu kızın yaptığı şeyin hiç bir şeyi değiştirdiği yok, yine de erkeklerin egemenliğinin fazlasıyla hissedildiği bir toplumda azımsanacak bir durum değil. aslında bu kızın soyadının değişmesi evlenmeden önce babasının malıyken, el değiştirip kocasının malı olması anlamına geliyor. kimin malı olduğu belli olsun diye de sahibinin soyadını taşıyor. burada önemli olan bu kızın neden annesinin de soyadını taşımadığını tartışmaktır. sahi çok mu zor, ne olur bize annemizin de soyadını verseler? yok ama bazı sivri zekalılara göre kadın incecik zardan ibaret zavallı bir yaratık, erkekle aşık atmak onun ne haddine değil mi? ama zamanın birinde şimdi sahip olduğumuz haklar da yoktu, gün gelir çocuklarımıza kendi soyadımızı da veririz. burada önemli olan kadının kendini mal olarak görmemesidir, işte o gün erkekler güçlerini bizimle paylaşmak zorunda kalacaklar.
vize yerine geçecek ödevini yapması gerekirken entry giren yazardır. zaten vize haftasında da gezdi tozdu, şimdi uyuyayım sabah erkenden kalkıp çalışırım dedi, telefonun alarmı çalınca yine uyudu. pişman değil, yine olsa yine yapar.
diyelim ki partizipleri öğreniyorsunuz ve bütün kurallar aklınızda. ama öyle bir cümle çıkar ki karşınıza çaresiz kalırsınız, hiçbir şeyi doğru yerine koyamazsınız. mesela bir cümle yazmaya kalksanız on tane şeyi unutursunuz. die, der, das'ı sallamaya kalkınca hiçbir zaman tutmaz, bir yerden sonra doğruluk ihtimalini yüzde olarak hesaplayıp öyle sallamaya başlarsınız. işte tam olarak böyle bir dildir almanca.
fransızca'dan çok daha zor olduğu kesindir.
sunshine ve arkadaşı b 2. sınıf dersi olan history of english language dersini almaktadır. hemen arka sırada ise bu dersi kaç senedir aldıkları belli olmayan bir abi ve abla vardır. olaylar gelişir;
s: siz kaç girişlisiniz?
a.a: 2003 *s: oha biz o zaman orta sondaydık. (abi ve abla gülmeye başlar)
b: kızım biraz daha çalışalım
a.a: sizce ne sorar deli bekir?
s: biz nerden bilelim, siz bu dersi 2004'ten beri alıyosunuz, asıl siz söyleyin ne sorar. *
ironi oluşturur. hem de ne ironi.
trafikte kavga çıkarır, pide sırasında kavga çıkarır, bankada kavga çıkarır. ''e ne diye tutuyorsun o orucu'' diye sormazlar mı?
gönüllülük esasına dayanan kamplardır. bu kamplar hakkında unutulmaması gereken de budur, tatile gitmiyorsunuz kısacası. gittiğiniz kampta günlük 6 saat çalışmak zorundasınız, gerçi kampa göre değişir, bazısında daha az çalışabilirsiniz, daha çok çalıştığınız da olur. ''ben hiç çalışmam'' derseniz kamp liderinizin sizi kamptan atma yetkisi var. günde 3 öğün yemek, kalacak yer, duş gibi temel şeyleri sağlamak zorundalar. bu kalacak yer yurt olabilir, çadır da olabilir, misal fransa'daki kamplarda genelde çadırda kalınır. yani kampın açıklamasını iyi okumak lazım. ama iki kişilik oda, oda içinde duş, efendime söyleyeyim havuz gibi beklentileriniz olmasın, asıl amaç topluma hizmet etmek unutmayın.
dünyanın her yerinden kamp bulabilirsiniz, katılcağınız kampa da dünyanın her yerinden gönüllüler gelebilir. ingiltere'den fransa'ya, güney kore'den rusya'ya kadar pek çok ülkeden arkadaş edinebilir, ingilizce pratik yapabilir, delicesine eğlenebilirsiniz.
hemen hemen her konuda kamp bulabilirsiniz. çocuklarla çalışabilirsiziniz, okul boyayabilirsiniz, festival organizasyonunda görev alabilirsiniz, müzikle ilgili kamplara* katılabilirsiniz. ya da ne bileyim, ormanda yürüyüş yollları yapabilirsiniz, arkeoloji kampları bile var isterseniz. *
boş günleriniz olacaktır, bu boş günlerde arkadaşlarınızla çevredeki şehirleri gezin.
kamp lideriniz sizi ucuz iş gücü olarak görebilir, o tarz bir durumda arkadaşlarınızla ''biz gönüllüyüz, ucuz iş gücü değil'' diye isyan edin.
kamp süresi boyunca kalacak yer, yemek gibi şeylere para vermediğiniz için az paraya çok gezebilirsiniz. şahsen ben cebimde 395 euro'ya* roma, floransa, pisa, bologna , venedik ve milano'ya gittim.
gezmek istiyorsanız ülke içi interrail kullanın, bir bilet fiyatına 4-5 şehir gezebilirsiniz.
bu fırsatı iyi değerlendirin, hayatınız boyu hatırlyacağınız hatıralarla türkiye'ye dönün.
erkekler söyleyince ayıp olmayan sözler o söyleyince ayıp olmuştur. bu durum ''kadınlara küfretmek yakışmıyor'' deyip, kadını belli kalıplara sokmaktan başka bir şey değildir. canı küfretmek istemiş, küfretmiş. bu kadar basit.
sürekli amerikan dizileri izledikten sonra duyulduğunda komik gelen aksandır. yine de bizdeki istanbul türkçesi neyse ingiliz aksanı da odur, amerikan aksanına göre daha anlaşılırdır.
dünya hakkında pek bi' bilgileri olmadığı için öğrenmeye çalışan veletlerdir. saçma sapan sorularına bile cevap verilmelidir ki hep sorsun, daha çok öğrensinler.
vatandaşın hissetmediği büyümedir. emekliler için bir şey değişmiyor açıkcası, maaşlar artıyor ama bu sefer her şey pahallanıyor. emekliler yine markete gidip bakakalıyorlar. bir ay deterjan alınıyorsa diğer ay yağ alınıyor, et alınıyor. bir de kira derdi olanlar var ki, emekli maaşıyla hem kira ödemek hem ev geçindirmek imkansız. ama tabi rte'ye yakın duranlar büyüdükçe büyüyor, ona bir şey diyemeyiz.
behlül ve bihter yine sevişir, bihter hamile kalır, doğurur, ednan bey de bu yaştan sonra çocuğu oldu sanar. bu arada behlül ve nihal evlenir, onların da çocuğu olur. sonra behlül ve bihter'in çocuğu behlül ve nihal'in çocuğuna yazar. işte o zaman ne olur bilmiyorum.
kapitalist ülkelerdeki sefaletle eşdeğerdir. bizdeki fark zengin olduğumuzu sanmamız, fakat bu yanılgıdır. şöyle ki; bir markete giriyorsun, aynı ürünün pek çok farklı çeşidi var. fakat senin alacak paran yok. yani o kadar çeşit olması senin zengin olduğun anlamına gelmiyor.
sürekli birileri için çalışıyorsun fakat sen değil o birileri para kazanıyor, sen de markete gidip o çeşit çeşit ürünlere bakmakla yetiniyorsun. komünizm'de belki sefalet içinde yaşarsın ama başını sokabilecek bir evin olur, sosyal devlet sistemi olur, sağlık, eğitim ücretsiz olur v.s. fakat kapitalizmde paran yoksa ne eğitim ne de sağlık hizmelerinden yararlanabilirsin, bu kadar basit.
atatürk ve bugünün politikacıları arasındaki zihniyet farkını açıkça ortaya koyan reklamdır. bazıları anadolu sigorta'yı kurar, insanı muhtaç olmasın diye, bazıları da insanını muhtaç bırakır, kula kul olsun diye.
saçı bir türlü istenilen şekilde kesmeyendir. dergilerden saç şekli bulursunuz, önüne koyarsınız resmi ama o yine kendi bildiği şekli keser. önünü kısa keser, yamuk keser. ne kadar keseceğini gösterirsiniz, belinizdeki saçlar bir anda omuz hizzasına gelir. istisnasız herkesin kaşını ebru gündeş kaşı yaparlar, saçı istenilen renkte boyamazlar.
arada kırıkları aldırmak dışında uğranılmaması gerekilen yerdir. saçınızı kesmeyi, kaş-bıyık almayı, saç kesmeyi kısa zamanda öğrenin bence, hem para gitmiyor hem de saçınızın kaşınızın** şeklinin nasıl olacağını keyfinizin kahyası belirliyor. müthiş!
altı sene önce 115 lira sayıp aldığım, hala sapasağlam olan ayakkabı. 45 dakika karda yürümek zorunda olduğum bir zaman su geçirmemiş, beni benden almıştır.