a nick
1591 (aşmış)
ikinci nesil yazar 2 takipçi 74.00 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    uludağ sözlük ün boku çıktı

    ?.
  1. 'fark etmeden koku çıktı' diye devam edilesidir.

    bu hale getirenler utansındır. bu ne lan!
    6 ...
  2. kurtlar vadisi polat ın yolu

    1.
  3. memati'nin ölümünden sonra saçlarını kendi kendine kısaltan ve bunalma giren polat'ın hikayesini anlatacak olan serinin yeni ismidir.
    2 ...
  4. soruya doğru yanıt verdikten sonra kafayı öne eğme

    1.
  5. utanma mıdır, mütevazılık mıdır nedir bilmiyorum ama bir toplulukta sorulan soruya doğru yanıt verdikten sonra uygulanan harekettir.
    1 ...
  6. bilgisayar donunca mausla daireler çizmek

    1.
  7. türk insanının tipik özelliğidir. ne kadar saçma abi ya, ne zaman garip bir davranışla karşılaşsak 'türklere özgü davranışlar' katagorisine sokuyoruz ya ben daha ne diyim. hayır yani anlamadığım, ayranın son yudumuyla yemeğin son lokmasını denk getiren sadece biziz demeler, dünyada alaturka tarzı tuvatte büyük iş görürken polifoni olsun diye suyu açan sadece türkler demeler falan olmuyo be abi. inandırıcı değil yani.

    ha bir de unutmadan, şu hikayeyi bir çoğunuz duymuşsunuzdur;

    (bizim bi arkadaş sınavda "risk nedir?" sorusuna "risk budur" yazmış bi' tek o yüz almış gibi bi'şey)

    -bizim bi abi almanya'ya gitmiş 5.5 euro tutan alışverişi için 10.5 euro vermiş (para üstü olarak kağıt 5 euro almak adına) kasiyer kafayı yemiş müdürü çağırmışmışmış.

    milletimizin gerçekten kıvrak bir zekaya sahip olduğunu ve içerisinde,ortalamanın üstünde zeka seviyesine sahip bir çok insanın bulunduğuna yürekten inanıyorum tabi ki ancak demek istediğim, ulan yine suşimin son lokmasıyla beyaz şarabımın son yudumunu denk getiremedim diye içlenen bir japon hayal etmek zor geliyor.

    o hooo konudan bir hayli uzaklaşmışız mod merak etmeden geri dönmeliyim:

    -türklere özgü bir pc çözme çabasıdır. *
    1 ...
  8. aaa evet aramışsın

    1.
  9. abi bu ne saf bir yalandır ya, kendimden utandım. sen adamı sallama, çalan telefonu sessize alıp devam et akabinde kapının önünde karşılaş! çok değil ya 15 saniye sonra yani.

    -abi niye açmıyosun, seni aradım!
    +telefon evde kalmış kanka ya.
    -cebindeki n..
    +haa dur lan cebimdeymiş. aa evet aramışsın
    -(eleman gider)
    +(uzaklaşılır ancak surata iğneyle oynayan emre belözoğlu tribi hakim olur)
    2 ...
  10. laf soktukça yalnızlaşmak

    1.
  11. ergenlik ve beraberinde getirdiği espritüal hiperaktivitenin kişiyi itici hale getirmesi ve çevresindeki insanları uzaklaştırması hadisesidir. ergen bu yıllarda hem ortalamanın çok üstünde gülme ihtiyacı hisseder, hem de aslında daha zeki olduğunu tespit ve ispat etme yoluna gider.

    işte tam bu dönemin ağır atlatıldığı yıllarda inanınmaz bir laf sokma hastalığı bürür benliği ve önüne geçmek çok zor görünür çoğu için.zaten halinden de memnun olur başlarda lakin sosyal çevresindeki insanların önce beğenisine mazhar olan bu tarz davranışlar zamanla onları etrafından uzaklaştırdıkça veya araya mesafe koydukça kişiyi kendime getirmeye anca yeter. kendimden biliyorum.

    *fizik hocamızla bankaya işimiz düşmüştü ve bir saate yakın beklemiştik,

    hoca: off beklemekten kabız oldum lan! sen sıkılmadın mı?
    a nick: sıkılmam mı hocam, fitil oldum ben de.

    (hocayla ilişkiler ikinci katip seviyesine indi)

    *antalya'da bi arkadaşımla tekne turundayız. tekne farklı sahillere giderek isteyen turistlerin denize girmesini sağlıyor
    yerli ve yabancı turist ben hariç hep beraber denize girip tekneye çıkıyor tekrar,

    görevli: bilader sen niye gelinlik kız gibi oturup duruyosun delikanlı gibi gir bakiyim denize!
    a nick: sen niye bi inip bi çıkıyosun, top musun?

    (tüm zamanların en sağlam dayağı yendi)

    *beden dersindeyiz. hava kapalı ankara'da.

    sınıfın en cins kızı: ay yağmur damlıyo kafama a nick, sana gelmedi mi?
    a nick: gelmedi, ahmak ıslatandır.

    *lisede boş derslerden biri. Tüm sınıf bir arada oradan buradan sohbet ediyor.

    cenk: olum o da bişey mi bendeki rahatsızlık daha beter, popomun tam çıkış noktasında (anüs) genişleme olmuş
    hakan: lan doğruyu söyle vurdurdun mu? (hahahah sesleri yükselir)
    cenk: yok lan mal, doğuştan.
    a nick: cenk senin ikizin erkekti değil mi?

    (mutlak sessizlik diye buna derim ben)

    ve zamanla baktım ki, bu gibi yüzlerce gereksiz espriden sonra sevdiğim insanlar sonbahar görmüş kavak yaplakları gibi etrafa saçılmaya başlamış ve sap kalmaya yüz tutmuştum. ahh lise yılları, yine de özlüyorum sizi.
    2 ...
  12. fotoğraf albümü yapıp adını ortaya karışık koymak

    1.
  13. facebook'ta her 4 kişiden birinde rastlayınca insanın kusasını getiren manzaradır efendim.
    1 ...
  14. cemil çiçek in yüzündeki şimdi napcaz lan ifadesi

    1.
  15. Meclis başkanı Çiçek'in yüzünde mütemadiyen takılı olan ifadedir efendim. onu görünce endişe etmemek mümkün olmuyor, hep bir kriz havası, hep bir 'kötü bişeyler mi olacak kanka?' sorusu gelir akıllara.
    4 ...
  16. çocukları metalcilerden uzak tutmak

    1.
  17. sezen aksu ya sezen diyebilecek kadar ünlü olmak

    1.
  18. abi böyle bir şey var ya. dikkat edin, göreceksiniz. halk ve yeni yetme sanatçılar "sezen aksu" derken şöhret dünyasında rüştünü ispat etmiş birtakım zat sadece "sezen" diyerek farkı koyuyorlar. koyayım böyle farka. ha bir de "sezen" derken daha bir entel takılmalar, daha bir şeffaf oda konuğu moduna girmeler falan n'oluyor abi?

    bunun tabi ki "ajda" versiyonu da var ama o bi yere kadar.

    örnek:

    -sezen'den üç şarkı aldım, canım benim, zarif meleğim!

    -sezen çok sever evinin çatı katında tek başına oturmayı, bir de elmalı turtayı.

    (buradaki mesaj; biz artık sezen'le enseye tokat olmuşuz)
    4 ...
  19. sinek tankla topla vurulmaz

    1.
  20. bir asteğmenin genel kurmay başkanı'na gönderdiği iddia edilen açık mektupta geçen cümle. mektup gerçek midir bilinmez ama doğru söze ne hacet.

    işte o mektup;

    Asteğmen Aydın Özdalga dan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel;e "açık mek...tup" şeklinde talimat!

    VE ASTEĞMEN PAŞAYA EMRETTi! Asteğmen Aydın Özdalga dan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel;e "açık mektup" şeklinde talimat!

    Sevgili Paşam, Lafı fazla uzatmayacağım.

    Türkiye;nin güneydoğu bölgesi bugün itibari ile, düşmanların saldırısı altındadır. Bu iş Ankara;nın göbeğinde karargah binasında oturarak olmaz.

    Unutmayın, Atatürk Kurtuluş Savaşını Ankara;da oturarak değil, Kocatepe;de ordusunun başında durarak kazandı: Sarışın bir kurda benziyordu. Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun başına kadar,eğildi, durdu.

    Bıraksalar ince,uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe'den Afyon Ovası'na düşmanın üzerine atlayacaktı...

    Hemen üstünüzdeki karargah kıyafetini çıkartın ve manevra kıyafetinizi giyin. Daha sonra da karargahın önündeki Genelkurmay Forsunu indirin ve çantanıza koyun.

    Genelkurmay Karagahındaki tüm kurmay kadronuzu da, manevra kıyafetini giydirerek, hep birlikte uçağa binerek, Diyarbakıra uçun.

    Diyarbakıra varınca da Genelkurmay Forsunu 7. Kolordu Karargahındaki direğe çekin ve sadece tek bir cümlelik açıklama yapın:

    Misak-ı Milli sınırları içinde tek bir düşman kalmayana kadar, buradayım
    TSK;nın varolan tüm asker ve ateş gücünü güneydoğu;ya yığın.Yetmezse yedekleri, hatta benim gibi, artık askerlik çağı dışına çıkmış kişileri de silah altına alın. Ben koşa koşa gelirim.

    Bu mücadele için hangi olanaklara ihtiyaçınız varsa isteyin. Hükümet istediklerinizi vermezse, bu millet % 50 oy verdiği hükümetten hesap sormasını da bilir.

    Düşmanla mücadele, karargahlarda ya da karakollarda oturup, ara sıra bölgede devriye gezerek olmaz. Olursa da, işte böyle olur ve mehmetcik sürekli pusuya düşer.

    Nasıl ki düşman küçük gruplar halinde dağlarda gezerek yaşıyorsa, mehmetcik de öyle yapmalı, dağlarda yaşamalı. Bir temas anında en yakın birlikten ki mesafe 1.000 metreyi geçmez ve hava unsurları desteği gelir.

    Toplasan 2.000 düşmana karşı, onlar gibi dağlarda yaşayan 20.000 asker yeter de artar bile. Sivrisinekle, tank ve topla mücadele edilmez. Bugün gördük, düşman mayın döşeyip zırhlı araçları havaya uçurabiliyor.

    Askerlik hakkında bildiklerim Tuzla Piyade Okulunda aldığım 4 aylık eğitim, okuduğum kitaplar ve izlediğim belgesellerle sınırlı. Bir de 30 yıldır kahrolarak izlediğim başarısız terör mücadelesi ile gözlemlerim var.

    Bu nedenle, 40 yıllık bir piyade subayı olarak, yazdıklarıma belki de güleceksiniz. Ama unutmayın ki, 30 yıldır bitiremediğimiz düşman ne harp okulu mezunu, ne de harp akademisi mezunu. Düşman çok basit bir taktikle; Dağda yaşa, küçük gruplar halinde gez, büyük eylem öncesi birleş ve vur - kaç taktiği ile bize kan kusturuyor.

    Tabi terör ile mücadelede daha iyi bir stratejiniz varsa, onu uygulayın.. Ama bugünkü stratejide daha fazla ısrar etmeyin. Varolan strateji iflas etmiştir.

    Ve bir tavsiye... F-16lar gece Kandil’i vurmuş ! Eğer amaç pilotlara atış eğitimi vermek ise, bir diyeceğim yok. Yok amaç düşmanı yok etmekse, heyhayt... Daha jetler gelmeden düşman mağaralara girer, belki bir kaç düşman ölür, hepsi bu.

    Düşman çölde çadırda yaşasa jetle vurmak doğru olurdu ama, düşman dağda ve mağarada yaşıyor. Harcanan paraya yazık.Kandilin çözümü ancak havadan indirilen ve karadan Kuzey Iraka giren birliklerin kıskac harekatı ile olur. Tıpkı 1974deki Kıbrıs Barış Harekatında olduğu gibi...

    Bir de lütfen bu yıl 30 Ağustos Zafer Bayramı resepsiyonu falan vermeyin. Gün, resepsiyon günü değil, mücadele günü.

    Hayırlısıyla düşmanı güneydoğu’dan silip, Ankara'ya döndüğünüzde, Zafer Bayramını hep birlikte coşkıuyla kutlarız.

    Saygılarımla.

    Aydın Özdalga
    179. Dönem Piyade Asteğmen
    0 ...
  21. kabz hali

    1.
  22. Hemen her seviyedeki insanın, değişik buadlarda yaşama yörüngesi içine girip onu tesir altına alan ;kabzu bast;, yaşadığı hayatın şuurunda olan ve duyarak yaşayan hemen her ferdi alakadar eder.

    Kabz; tutulma, derdest edilme, avuç içine alınma, can çıkacak hale gelme veya manevi feyizlerin kesilmesi ve insanın mahiyetindeki boşlukları itibariyle, sımsıkı bir münasebet içinde bulunması lazım gelen feyiz kaynağıyla alakasının sarsılması ve boşlukta kalmasına karşılık bast ise, yayma, açma, sergileme, ferah-feza bir duruma erme veya insanın, varlık içinde rahmet vesilesi olma noktasına eşyayı istap haddine ulaşması şeklinde tarif edilebilir.

    Havf u recâ korku-ümit iradî birer tavır ve Hak yolunun salikleri için bir ilk menzil ve ilk nokta olmasına karşılık; kabz-bast, bir kısım iradî sebeplerin dışında, hakikat yolcusunun yolunu kesen veya onu şahlandırıp kanatlandıran nihai sınırda sırlı bir alış-veriştir.

    Havfu recâ, istikbâle âid, sevilip-sevilmeyen şeylere karşı bir endişe hissi, bir ümitlenmesi ise kabz u bast, halihazır itibariyle kalbe gelen değişik boy ve renkteki dalgaların tesirinde, kalbin neşeyle atması veya kasvetle kasılması şeklinde de yorumlanabilir...

    Marifet yamaçlarında seyahat edenler için kabz ne ise, yoldakiler için havf, onlar için bast ne ise, yoldakiler için de reca aynı şeydir.

    Kabz u bast; itibârî bir mahiyeti olan insan iradesinin nisbi tesiri bir yana, Allahın elindedir. Ve Allah hem kabz eder hem de bast eder.” Bütün varlık, Onun kabza-i tasarrufunda olduğu gibi, semalardan insanın kalbine kadar her şeyi dilediği zaman evirip-çeviren de Odur. Kalb, Hazreti Rahmânın parmakları arasındadır ve onu halden hale çevirir ve istediği şekli verir... Peygamber sözü de bunu hatırlatmaktadır.

    Allah, dilediği zaman kalpleri öyle sıkar, öyle ihtiyaçlara boğar ki, artık Ondan gayrı kimse o ihtiyacı gideremez.. Ve öylede onlara genişlik ve inşirah verir ki gayri hiçbir şeye ihtiyaç hissetmezler.

    Kabz celalı bast cemalîdir; birinde vahidiyet sırrıyla azamet ve ululuk, diğerinde de rahmet ve tecelli tenezzül nümayandır. Birinde zerreden sistemlere kadar bütün varlığı elinde tesbih gibi çeviren kudre ürperticiliği; diğerinde, bu ezip geçen akıl almaz büyüklüğün, bu herşeyi iki büklüm eden müthiş ceberûtun hayret ve dehşetiyle tir tir titreyen ruhlara üns esintileri halinde iltifât ve okşayıcılık vardır.

    Ne var ki herkes bu tecelli ve bu iltifatı aynı seviyede duyup hissedemez. Zira kabz ve bastın tecellileri, birazda şahısların sînelerinin genişlik ve darlığıyla mebsûten mütenasip doğru orantılı; gelir. Evet, bir havanın iç sıkıntısı veya gönül inşirahı şeklinde hissettiği şeylerle; gözleri, veralara doğru aralanmış kapı aralığından, hep gözetlenip durduğu şuurunda olan, heyecan ve endişe dolu hüşyar bir kalbin, yerinde inbisat ve neşe, yerinde de endişe ve burukluğu bir olmayacaktır.

    Her şey gibi kabz u bast da Yaradanın tasarrufunda ve gecelerin gündüzleri, gündüzlerin de geceleri takib etmesi misillü birbirini takîb eder durur. Sebeplerin âdî birer şart telak edilmeleri mahfûz, ilâhi irade, kabzu bast dilimlerini daraltır, genişletir; gerilimlere iter veya sevinçle coşturur. Evet, insan bazen çok geniş bir zaman dilimini kabzın pençesine düşmeden kuşların havada uçtukları gibi pervaz eder geçer. Bazen de, bir boşluktan bir boşluğa yuvarlanıyor gibi, kabz halleri sıklaşır, kabz dilimleri genişler, ruh bunalır ve insan da adeta iki büklüm olur.

    ilahi bir mevhibe olan makamın hakkını verememe bir kabz vesilesi olduğu gibi, çok defa günahlar da beraber erinde kabz getirirler. Bu itibarla, kabz hali, bir mümin için her zaman bir teyakkuz vesilesi olmalıdır. Gafletlere karşı tavır alınmalı, günahlar, tevbe ve iyiliklerle savılmalı ve gönül gözü bir kere daha verâlara tevcî edilmelidir.

    Bast hali; kabzın, hayret, ürperti, yokluk ve hiçlik melodileriyle gelmesine karşılık, neşe, sevinç ve şatahat şeklinde tecellî eder. Bu itibarla bast, öteleri müşahedeye açılamamış ve uhrevîliklere göre akord olamamış bir kısım çelimsiz ruhlar için aldatıcı ve kaybettirici olabilir. Bu türlü tehlikeler kabz hali itibariyle de söz konusu edilebilir., ama katiyyen, bast kadar değildir. Zira kabzla sıkışmış insan, her an vicdanıyla sımsıkı tut beni, tut ki düşerim sensiz! der, cisimlerin hava boşluklarını aştıkları gibi o da hevâilik boşluğunu aşar, Onun inayetiyle bütünleşir ve o kasvetli zaman diliminde, bast haliyle ulaşılamayan noktalara ulaşabilir.

    Onun için bast halinde bazı ruhların gaflet ve gevşekliklerine karşılık kabz hâli hemen herkes için bir teyakkuz faslı sayılmıştır.

    Ayrıca bize aid kusur ve gafletlerle gelmiş bir kabz, ilerideki bir başlangıcı, şatahat ve gevşekliğe götüren bir bast da tehlikeli bir kısım kabzların sebebi olabilir...

    Gerçek mü’min, her hali, kendi çercevesi için de değerlendirip semere almasını bilen insandır.

    Kabz u bast Ondan birer tecellidir bilene,

    Şükr için bast yapar, kabz eder insan bilene...
    not: tabi ki alıntıdır.
    1 ...
  23. müdürden ayar yemek

    ?.
  24. çalışan bireylerin en son yaşamak isteyecekleri eylemi ifade eder. bu kişi müdür, şef ya da patron olabilir. gündelik hayatta eşte dostta gözlenen laf sokma çabası burada kendini çok daha profesyonel olarak gösterir. örneğin sokakta en fazla "murat, .. tur at" şeklinde ortaya çıkan laf sokma isteği, işyerlerinde kendisini daha bir kıvrandıran şekilde ortaya koyar, daha da önemlisi cevap veremediğiniz için aynı zamanda da içinize koyar.

    basit ama durumu ifade edici bir örnek vermek gerekirse;

    -günaydın özcan bey

    +tünaydın. ***
    3 ...
  25. egm nin içip içip mesaj atması

    ?.
  26. hoş karşılanmayacak durumdur. ulan o kadar çok mesaj geliyor ki artık hoşlandığını falan düşünmeye başladım.
    2 ...
  27. pidenin içine küçük altın koymak

    1.
  28. "sahi, bir ara pidenin içine küçük altın koyarak hasılat rekorları kırmaya çalışan fırıncılar vardı ne oldu onlara?" sorusunun kısa halidir.

    tam da show tv'lik bir haberdi. 2.36'lık halil ibrahim falan. hey gidi günler hey..

    (bkz: bir nesil böyle helak oldu)
    1 ...
  29. düğünde kapalı zarf veren tek kişi olmak

    ?.
  30. biliyorum hacım, son zamanlardaki düğün başlıkları serdar ortaç tadı vermeye başladı ama gün geçmiyor ki düğünlerde bir gariplik daha yaşamasın.

    ne kadar berbat ne kadar elim bir durumdur yav bu?

    olay arkadaşımın başından geçiyor, izliyoruz:

    ahmet, en yakın arkadaşı olan oğuz'un düğününde oynuyor, oynuyor, öyle oynuyor ki ter artık ceketin üstüne çıkıyor. o derece yani. büyük bir coşku var. organize ediyor, teyzelere "annem gel şöyle otur" diyor, ortada balon oynayan çocuklardan makas alıyor, girişte bekleyip her gelene gülümsüyor falan. neyse takı töreni başlıyor ve ahmet kardeşimiz kapalı zarf veriyor. ancak aradan geçen 15 dakikaya ve onlarca kişiye rağmen bir allah'ın kulu daha zarf vermiyor ve ahmet kardeşimiz, sandıktan 1 oy çıkan muhtar adayı gibi hissediyor kendisini.

    sonra mı?

    kardeşim evleniyor ulaaaaan! nidalarıyla utancından çıkışta bir lokantada 315 tl ödüyor. yazık be.

    ulan unutmuşum. zarfdan 10 tl çıkıyor.
    1 ...
  31. sen götverensin bülük düşün

    ?.
  32. düğünlerde hasıl olan anaç teyzeler

    ?.
  33. efendim, ya istisnasız her düğünde ortaya çıkan bir gerçek ya da benim takıntımdan kaynaklanan bir etikettir. ama hep mi olur abicim ya?

    bunları ben ana hatlarıyla ikiye ayırdım:

    (her ikisi de benim için aynı sevimlilik derecesindedirler)

    1) açık anaçlar:

    *genellikle orta kiloludurlar ve tek parça parlak bir elbise giyerler. sıkan elbiseden ötürü sırtlarında sarkıklar gözlenir,
    *salonun diğer ucuyla irtibat halinde olma yetenekleri vardır,
    *gözlerini kocaman açarak hoşgeldiniz derler ve tokalaşırken dudaklar diğer tarafa bakar,
    *tüm fotolarda yer alırlar ve 32 diş dışarıdadır.
    *her müzikte oynarlar ve müzik bitince ellerini yelpaze olarak kullanırlar,
    *salonu terk ederken fotoğrafların merkezinde onu görürsünüz.

    2) türbanlı anaçlar:

    *genellikle kiloludurlar, sandalyeleri yararak ilerlerler,
    *sen beni tanımadın ama ben senin altına sıçtığın günleri bilirim tadında muhabbete koyulurlar,
    *akrabayla çekinilen fotoğrafların min. %98'inde mevcutturlar. değillerse bile arkadan sırıtırlar,
    *pembe yanaklıdırlar,
    *oynamazlar ama zorla oynatırlar,
    *ıslak öperler.
    4 ...
  34. herkes gülerken bir espriyle alayını susturmak

    1.
  35. 'benim de söyleyeceklerim var' sloganıyla yola çıkan ve zaten oldukça neşeli olan ortama daha bir tat katmak ya da bu durumu sürdürmek amacıyla espri yapan ancak hüsrana uğrayan bünye faaliyetidir.

    ya abi anlamıyorum, çok güzel espriler çıktığı da olmuyor değil hatta kendim bile baya bi gülüyorum ama çoğu zaman bu başlık sendromunu yaşamak zorunda mıyım allasen?

    anne benim neden yok, ben neden cemaati kahkahalara boğamıyorum? (espürit)...

    emin:... lan bu hayvan kibarlıktan ne anlar, pinokyo'ya kalas diyen adamdan ne beklenir?

    ahali: hahaaahhhhaaaah...

    osman: olum o da bir şey mi, adam cv'sine "beni bilen bilir, alemde ismimiz duvarda resmimiz.." diye not düşmüş!

    ahali: oooy oy oy karnımız ağrıdı abi bi susun yaa ooofff...

    (millet kopmuştur artık)

    a nick: bunu s.kmek lazım yaa ama bu sefer de çoğalır, neyse vaz geçelim! =)

    (5 saniye sessizlik)

    ahali: abi geç oldu ya yeter bu kadar...
    4 ...
  36. şike sürülecek aklı olmayanlar

    1.
  37. şike ile, saygı ve sevgi duyulan herhangi bir şeyin içine edenlerdir.
    1 ...
  38. kimlik soran yunus lara balık atıp kaçmak

    1.
  39. çok çabuk yakalanacağınız ve kısa sürecek aksiyondur.
    6 ...
  40. gözaltı torbaları

    1.
  41. tanım 1: gözlerin alt kısmında oluşan, çoğunlukla kalıcı olan kabarıklıklardır. botoks yoluna gitmenize sebep olabilir.

    tanım 2: içinde milyon dolarlar olan çoğunlukla siyah torbalardır. gözaltına alınmanıza ve bok yoluna gitmenize sebep olabilir.
    6 ...
  42. futbolcuyu tanımak için cümlenin sonuna bakmak

    ?.
  43. sadece futbolcu için geçerli değil ancak genelde bu şekilde başa gelendir.

    rosalinda perez romero altamiano del castio enrique parera domingue dos santos (stres artar) fernando hoze altamiano (sabır tükenir) tevez (hah şöyle aq)
    0 ...
  44. analitik düşünemem diyerek cv vermekten vazgeçmek

    ?.
  45. tanım: analitik düşünemem diyerek iş başvurusunda bulunmamaktır.

    ya ben çok merak ediyorum bu iş başvuru koşullarını. hacı, adam inşaat mühendisi arıyordur, bense aşçıyımdır başvuramam. ya da ne bileyim karım hamiledir yanında olmam gerekir bu durumda da uzun süren seyahatli bir işe başvuramam ama gel gelelim diğer şartlara:

    -takım çalışmasına uyumlu ( bir allah ın kulu yoktur ki çıksın da ben huysuzum, ibnelik var bende bunu kabul edemem desin)

    -temsil ve koordinasyon yeteneği olan (efendim gittiğim her yerde sizi rezil ederim, göt oğlanı olursunuz sayemde diyen çıkar mı?)

    -sistemli (götü başı dağıtırım diyen?)

    -analitik düşünce sistemine sahip (bana gelmez hocu, günah.. analitik, oralitik beni bozar)

    -pozitif enerjiye sahip (maşallah dediğim 1 hafta yaşıyor)

    velhasılıkelam; kimse sütüm kara demez.
    7 ...
  46. selamı içinden almak

    ?.
  47. muhattabın selam verince karşılığını alamaması, aldığını fark edememesidir. selam, insanlar arasında dostuğu, kardeşliği, deyim yerindeyse takım ruhunu zinde tutmaktır. selam almamak farklı, içinden almaksa çok farklıdır.

    selamı almamanın sosyal, kültürel, kişisel, ruhsal hatta biyolojik sebepleri olabilir buna lafım yok ancak, içinden alanlar genellikle "selam vermenin sünnet, almanın ise farz" olduğunu bilip, biraz da zoraki tepki verenlerdir. ya kardeşim, bir işi yaparken ne olur onu bir de neden yaptığını, neye ve kime hizmet verdiğini düşünsene bir de.. diyelim ki gencimiz dolmuşa bindi ve selam verdi (selamun aleykum, selam, merhaba, iyi günler..) ve en ufak bir tepki bile alamadı. hatta içinden alan da bundan en ufak bir fayda sağlamadı. sizce selam ulaştı mı amacına? şahsen bu duruma düştüğümde ben büyük pişmanlık duyuyorum.

    selamlaşmak sosyal bağlamda büyük bir bağ oluşturduğundan, hepimizin başına gelen ve hepimizin benzer tepkiler verdiği bir konudur.bu noktadan sonra yazacaklarımı ise herkes üzerine alınmayabilir ama ben belirtmek isterim;

    Ebû Hüreyre (r.a.) den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu:
    “Canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız!;
    (Müslim, iman 93-94)
    1 ...
  48. babaların matkapla imtihanı

    ?.
  49. derler ya kadınlarla alışverişe gidilmez diye, babalarla da ev yapı marketlerine gidin de bi görün aq!

    abi nedir bu matkap aşkı ya? annelerdeki tencere aşkı neyse bunlardaki de matkap! şimdi de şarjlıları falan çıktı, tümden sıçtık olm.. iyisi mi bu özelliği faydalı yönde kullanmalıyız. onları çok bekleteceğimiz zaman matkap reyonuna koymalı, küstüğünde falan ufak bir şarjlı matkapla ortamı şenlendirmeli, doğum gününde pastasına matkap ucu dikmeliyiz falan işte.

    abi o değil de matkap falan hikaye, ilerde iyice yaşlandıkları zaman hiltiye falan merak salcaklar diye korkuyorum, beni düşündüren bu!

    (bkz: http://img03.blogcu.com/i...a/dsc_0039_1250520766.jpg)

    lan dalga geçip duruyorum ilerde benim ne olacağım belliymiş gibi.. tövbe tövbe. mucck, tık tık tık...
    3 ...
  50. keten ayakkabı

    1.
  51. öncelikle ohaa diyorum.. yav keten ayakkabı gibi her bireyin kıyasından köşesinden muhattap olduğu bir eşya nasıl olur da başlığa konu olmaz şaşırdım doğrusu. neyse.

    tanım: türk konversi.

    ilk olarak roma imparatoru 1. konstantin'in düğününde (ms. 330), bir keten ayakkabı dolusu altın dağıtması ile tanınmaya başlayan bu tarz, kısa zamanda avrupa'nın kuzeyine ve mezaotamya'ya ulaştı. şaka lan, zikerün tarihini yav bildiğin keten ayakkabı işte.

    arkadaş arasında hava atmak için ketenix neym derdik.
    2 ...
  52. çorapla duşa girmek

    1.
  53. rulmanla giren var çorap ne ki diyesi geliyor insanın.
    1 ...
  54. burası o r s değil diyen sanayici

    ?.
  55. duyarlı sanayicidir efendim.

    geçen gün yine arkadaşlarla ostim'de bir atölyede, elimizde gres yağlı rulmanlarla tamirat yapmaya hazırlanırken içeri apansızın patron girdi ve "gençler! burası o r s değil" diye çıkıştı. bu da yetmedi sese gelen birkaç arkadaşı tarafından fena halde tartaklandık. buradan tüm genç sanayici arkadaşlarıma sesleniyor ve destek bekliyorum. bugüne bugün 21. yy sanayisinde çalışıyoruz. biraz medeni olun canım!

    (bkz: ortadoğu rulman sanayi)*
    0 ...
  56. sen warsan biz de warız

    ?.
  57. Bilen zaten bilir ancak isim vermeyeceğim çünkü buradaki amaç takımı değil ifadenin anlamını yüceltmektir. üç büyüklerden birinin stadında asılı duran bir yazıdır kendisi. aslı şöyle yazılmıştır:

    "sen war'san biz de war'ız"

    sen varsan biz de varız, savaşırsan biz de savaşırız. ne kadar güçlü bir anlatım. spordan ve sporculardan, taraftar olarak beklediğimiz savaşmak değil midir?

    buradaki savaşın anlamı "bence 1000 cimbomlu 10000 beşiktaş'lıyı yok eder" değil, sporcunun bulunduğu yerin hakkını vermesi, taraftarın da onu başının üstünde taşımasıdır.

    kaliteli spor dileğiyle...
    1 ...
  58. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük