her ne kadar konu hakkında haklı olunsa da, kullanılacak herhangi absürd bir ifade herşeyin içine sıçar. fikrine ağız dolusu sövdüğüm ancak düşünce sebebine hak verdiğimdir.
arkadaşlar, sözüm (islam) dinine gönülden bağlı olan kardeşlerime:
iletişim ve imkan çağında yaşıyoruz; lütfen üç beş kelime de olsa arapça öğrenelim! böyle sapık düşünceler yüzünden gaza gelmişlik değildir bu, sadece değer bilmektir. sevdiğimiz insanın ibirini cibirini biliyorken, kutsalımız hakkında üç beş şey öğrenme gayreti boş mudur?
yüce peygamberimiz hz muhamedin (s.a.v)dilini öğrenmeye paha biçilebilir mi?
kalitenin değil, doğru yolda yol almanın meyvesidir. insanların ihyitaç ve özlem duyduğu bir takım konular film edildi mi, içlerindeki potansiyel gişe hasılatı olarak ortaya çıkıyor o kadar. böylesine para kazandıracak bir fikri kimse neden daha önce ortaya koymadı işte orası garip.
incinen gurur hepimizindir ancak birilerinin kurtlar vadisi izleyip bulduğu ilk amerikalı'ya çuval geçirmesiyle ne sorunlar çözülür ne de onuru zedelenen milletimiz rahat eder.
bu olay jennifer lopez'in fotoğrafına hallenip sağda solda jennifer'la birlikte oldum demekten farksızdır.
yav arkadaş anlamıyorum yahu! filmi beğenmeyen sırf çekiminden, sahnesinden, kamerasından, efektinden bahsetmiş! ulan istediği kadar kötü olsun ne çıkar, sonuçta biz 40 yıl boyunca cüneyt arkın ile yetinmiş insanlarız.
ancak bir insan evladı çıkıp da asıl yürek yaralayıcı kısmından dem vurmuyor. Gözünüzü seveyim doğru söyleyin ya,hangi birimiz filmden çıkarken kendimizi "fatih" gibi hissettik? hangi birimiz gurur duyduk fetihle?. insan gaza gelmeye de ihtiyaç duyuyor bazen, tıpkı kurtlar vadisi filminden çıkarken memeati kesildiğimiz gibi!
fatih sultan mehmet han aciz, ulubatlı hasan behlül, akşemsettin hazretleri aydede, topu döken karşı taraftan yani biz malız, mehter marşı, ara ki bulasın.. sokayım yapacağınız işe!
Halkı din ve ırk farkı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek suçunu işlemesi iddiasından dolayı girdiği cezaevinin akabinde,üstün istek ve azimin halkın baskın temayülüyle keşistiği mutlak güce hiçkimsenin karşı koyamayacağını gösterme hareketinin start noktasında verdiği pozlardır.
türk insanının tipik özelliğidir. ne kadar saçma abi ya, ne zaman garip bir davranışla karşılaşsak 'türklere özgü davranışlar' katagorisine sokuyoruz ya ben daha ne diyim. hayır yani anlamadığım, ayranın son yudumuyla yemeğin son lokmasını denk getiren sadece biziz demeler, dünyada alaturka tarzı tuvatte büyük iş görürken polifoni olsun diye suyu açan sadece türkler demeler falan olmuyo be abi. inandırıcı değil yani.
ha bir de unutmadan, şu hikayeyi bir çoğunuz duymuşsunuzdur;
(bizim bi arkadaş sınavda "risk nedir?" sorusuna "risk budur" yazmış bi' tek o yüz almış gibi bi'şey)
-bizim bi abi almanya'ya gitmiş 5.5 euro tutan alışverişi için 10.5 euro vermiş (para üstü olarak kağıt 5 euro almak adına) kasiyer kafayı yemiş müdürü çağırmışmışmış.
milletimizin gerçekten kıvrak bir zekaya sahip olduğunu ve içerisinde,ortalamanın üstünde zeka seviyesine sahip bir çok insanın bulunduğuna yürekten inanıyorum tabi ki ancak demek istediğim, ulan yine suşimin son lokmasıyla beyaz şarabımın son yudumunu denk getiremedim diye içlenen bir japon hayal etmek zor geliyor.
o hooo konudan bir hayli uzaklaşmışız mod merak etmeden geri dönmeliyim:
abi bu ne saf bir yalandır ya, kendimden utandım. sen adamı sallama, çalan telefonu sessize alıp devam et akabinde kapının önünde karşılaş! çok değil ya 15 saniye sonra yani.
-abi niye açmıyosun, seni aradım!
+telefon evde kalmış kanka ya.
-cebindeki n..
+haa dur lan cebimdeymiş. aa evet aramışsın
-(eleman gider)
+(uzaklaşılır ancak surata iğneyle oynayan emre belözoğlu tribi hakim olur)
yeni bir dil öğrenirken sıkça vuku bulan hadisedir. hatta cümle kurmaya bile yeni başlanmışsa bu ses benden mi çıkıyor lan der insan. doğru bir tespittir.
ergenlik ve beraberinde getirdiği espritüal hiperaktivitenin kişiyi itici hale getirmesi ve çevresindeki insanları uzaklaştırması hadisesidir. ergen bu yıllarda hem ortalamanın çok üstünde gülme ihtiyacı hisseder, hem de aslında daha zeki olduğunu tespit ve ispat etme yoluna gider.
işte tam bu dönemin ağır atlatıldığı yıllarda inanınmaz bir laf sokma hastalığı bürür benliği ve önüne geçmek çok zor görünür çoğu için.zaten halinden de memnun olur başlarda lakin sosyal çevresindeki insanların önce beğenisine mazhar olan bu tarz davranışlar zamanla onları etrafından uzaklaştırdıkça veya araya mesafe koydukça kişiyi kendime getirmeye anca yeter. kendimden biliyorum.
*fizik hocamızla bankaya işimiz düşmüştü ve bir saate yakın beklemiştik,
hoca: off beklemekten kabız oldum lan! sen sıkılmadın mı?
a nick: sıkılmam mı hocam, fitil oldum ben de.
(hocayla ilişkiler ikinci katip seviyesine indi)
*antalya'da bi arkadaşımla tekne turundayız. tekne farklı sahillere giderek isteyen turistlerin denize girmesini sağlıyor
yerli ve yabancı turist ben hariç hep beraber denize girip tekneye çıkıyor tekrar,
görevli: bilader sen niye gelinlik kız gibi oturup duruyosun delikanlı gibi gir bakiyim denize!
a nick: sen niye bi inip bi çıkıyosun, top musun?
(tüm zamanların en sağlam dayağı yendi)
*beden dersindeyiz. hava kapalı ankara'da.
sınıfın en cins kızı: ay yağmur damlıyo kafama a nick, sana gelmedi mi?
a nick: gelmedi, ahmak ıslatandır.
*lisede boş derslerden biri. Tüm sınıf bir arada oradan buradan sohbet ediyor.
cenk: olum o da bişey mi bendeki rahatsızlık daha beter, popomun tam çıkış noktasında (anüs) genişleme olmuş
hakan: lan doğruyu söyle vurdurdun mu? (hahahah sesleri yükselir)
cenk: yok lan mal, doğuştan.
a nick: cenk senin ikizin erkekti değil mi?
(mutlak sessizlik diye buna derim ben)
ve zamanla baktım ki, bu gibi yüzlerce gereksiz espriden sonra sevdiğim insanlar sonbahar görmüş kavak yaplakları gibi etrafa saçılmaya başlamış ve sap kalmaya yüz tutmuştum. ahh lise yılları, yine de özlüyorum sizi.
salçalı ekmek malkoçoğlu ise nutella superman'dir.
salçalı ekmek candır, kandır ama anadolu kokar, yokluk kokar. Nutella zengin çocuğudur.
nutella sex and the city ise salçalı ekmek türkü bacıdır.
esnafa sorulan "işler nasıl?" ın muadilidir. soran kişiye sohbete vesile olan dünya tatlısı bir soru gibi gelse de sorulan kişi için bok gibi bir muhabbetin başlangıcı olma ihtimali yüksektir.
araba, özellikle bizim milletimiz için bir araçtan ziyade zevk kaynağıdır. bunun temellerini ise, şehirleşen yaşantımızda atın yerini yavaş yavaş arabaya bırakmasında görüyoruz. avrat (kadın) yine mevcut, silah muhtelif hallerde... ancak at, genlerimize işlemiş bir yaren ve güç timsali, duygusal orgazm vesilesi olarak hayatımızdan ayrılınca yavaş yavaş yeri otomobillerle dolmuştur.
hepimizin bildiği bu gerçekten neden mi bahsettim? abi araba erkeksidir. erkek içindir kim ne derse desin. erkek, arabayla sevişirken, kadın onu sadece ulaşım vasıtası olarak kullanır.
bana göre at, onlara göre eşşek!
yani demem o ki, erkek adam yanında sakal tıraşı olan bi kadından hoşlanır mı ya?
ismi exchanger kelimesinden türemiştir. son yıllarda boru tip eşanjörler demode olmuş, yerinin hızla plakalı ısı değiştiricileri (plate type heat exchangers) almıştır. temel mantık, iki akışkanı birbirine karıştırmadan ısı transferine maruz bırakmaktır.
mesela bir üretim tesisinde işçilerin duş alması için kullanım sıcak suyu (duş)elde etmek istiyorsunuz ve hali hazırda herhangi bir kaynaktan gelen sıcak suyunuz var (diyelim ki 90 C). işte bu sıcak suyu eşanjörün girişine sokarsınız. girişten kasıt primer devredir. kullanım suyunun çıkışı 70C hesaplanır. yani sıcak suyumuz çıkış (sekonder) devresine 20C delta T lik bir enerji bırakmış oluyor.
Şimdi gelelim duş suyuna. Şebeke suyu yaklaşık olarak 10C dir ve ideal duş suyunun da 60C sıcaklıkta olması gerekir. sekonder devredeki delta T 50C lik fark primerin bıraktığı delta T 20C den sağlanır ve akışkanlar karışmadan ısı transferi sağlanmış olur.
eşanjör sirkülasyon pompası seçilirken sekonder devrenin basınç kaybı göz önünde bulundurmalıdır. esasen hem primer hem de sekonder devrenin basınç kayıpları bilinmelidir.
Eşanjör seçiminde: ya eşanjör kapasitesi (kw, kca/h,..) primer sekonder debileri (m3/h), ya da eşanjör kapasitesi ve primer sekonder giriş çıkış sıcaklıklar bilinmelidir. basınç kayıpları ön görülmüşse bunlar da işleme katılabilir, yoksa çok sorun değildir.
Primer (ısıtıcı devre) her zaman sıcak su değildir. buhar da olabilir. Buhar kısmında basınç kaybı hesaplanmaz. Eğer primer devre buhar denirse müşteriden kapasite, sekonder devre sıcaklıkları ve buharın basıncı öğrenilmelidir.
aynı mantıkla soğutma eşanjörü de yapılmaktadır. (Örneğin pres yağı soğutma eşanjörü)
Meclis başkanı Çiçek'in yüzünde mütemadiyen takılı olan ifadedir efendim. onu görünce endişe etmemek mümkün olmuyor, hep bir kriz havası, hep bir 'kötü bişeyler mi olacak kanka?' sorusu gelir akıllara.