bugün farkettiğim tuhaf site. eskişehirin en meşhur çibörekçisi papağan çibörek 10 üzerinden 5,4; has kırım çibörekçisi ise 10 üzerinden 8,6 almış. has kırım çibörekçisi ne lan?
şu devirde hala birisini ermeni sözünü kullanarak aşağıladığını sanan hergeleler var. ayrıca memlekette binlerce ermenistan uzmanı profesör de varmış. öğrenmiş olduk bu vesileyle.
tanım: vatandaşlarının aşağılık insanlar olduğu ülke, yersen.
imdb puanlarına göre my name is earl'ün 1,3 puan üstünde; game of thrones'unsa sadece 0,1 puan altındadır. Ayıp olmasın diye durmuşlar artık bir noktadan sonra.
bir zamanlar karısını aldıttığı söyleniyordu. hem de bizzat karısı tarafından. şimdi kendisi hala konuşuyor. utanmadan.
din ve ahlak dersleri veriyor topluma.
ama tabi ne derler... öyle başa böyle tarak.
boykot, yaptırım, bir şeyler açmak(!) bunların hepsi boş şeyler. hepsi ırkçılığın kızarmış ekmeğine mis gibi köy tereyağı sürmek gibi olur. yaptığımız şeylerin fransa'ya zararı olur, doğrudur. ama bize daha çok zararı olur. türkiye ekonomisi olumsuz etkilenir, güçsüzleşiriz. bu kesin ve mutlaktır. bir oranda da olsa mutlaka fakirleşiriz. fakirleşince de daha çok milliyetçi oluruz. daha çok milliyetçi olmak da gelişememekle eş anlamlıdır. e sonuçta ne olur, olan türkiye'ye olur.
haritada cezayir'in yerini gösteremeyecek adamlar şimdi cezayirlilerin ataları için yas tutmaya başlamışlar hayret doğrusu. 50 yıldır hiç aklınıza gelmedi de fransa ermeni soykırımı üzerinden canınızı yakınca mı aklınıza geldi cezayir? iki yüzlü olmayın, ayıptır be ayıp! kan üzerinden siyaset yapanlara aynı şekilde karşılık vererek zeki olduğunuzu mu sanıyorsunuz? bence bu çok basit bir hamle.
ermenilerin babaları kafaları taşla ezilerek öldürülmüştür; anneleri tecavüz edilerek, yakılarak telef edilmiştir. savaşlar kötüdür. kötü derken lafta kalmasın diye söylüyorum binlerce rezillikten birkaçını. türkler de en az ermeniler kadar acı çekmiş, en az onlar kadar kötü şartlarda katledilmişlerdir. bunu ben söylemiyorum, zaten çok zaman da olmadı yüz kadar yıl önceydi hepsi. dedeleri vahşice öldürülenler hala ermenistan'da acı çekerken; neneleri aşağılanarak katledilenler hala türkiye'de üzülürken, bu işlerden çıkar sağlamaya çalışmak, vahşiliklerin en büyüğüdür. kimse kan üzerinden, katliam üzerinden siyasi amaç gütmesin, kar elde etmeye çalışmasın, toplumları kışkırtmaya kalkmasın. adı soykırımdır, katliamdır, cinayettir; mühim değil. mühim olan bazılarının öldürüldüğüdür. asıl düşünülmesi gereken, yapılması gereken, bunlardan ders çıkarmaktır. insanı yüceltmek, onu kutsalların kutsalı olarak görme gayretini bilinçlere yerleştirmeye çalışmaktır. bilip bilmeden atalarını sütten çıkmış ak kaşık zannedip bir milletin ecdadına sövmek türk halkına yakışmaz. böyle olursa elimizde sadece nefret kalır. bilinmesi gerekir ki ermeniler türkleri severler; türkler de ermenileri sever. yapılması gereken öldürülen üzerinden siyaset yapmamak, ayrıca öldürenlere saygısızlık etmemektir.
elitlerin, ağladığı için yavşakça küçük düşürmeye çalıştıkları siyasetçidir.
eleştirilmesi gereken, muhakkak suretle görüşleri, düşünceleri, sözleri olmalıdır.
bir örnek verilmesi gerekirse ilk aklıma gelen şudur: cumhurbaşkanlığı seçimi olduğu sıralarda, "seçeceğimiz cumhurbaşkanı elbette dindar olacak." tarzında bir açıklaması olmuştu. o sorumsuz açıklamasından sonra da ülkede kargaşa çıkmış, ekonomi kötü etkilenmiş, suların durulması hiç kolay olmamıştı. halkın bir bölümünün güvenmeyi reddettiği, şüpheyle yaklaştığı bazı siyasetçiler, bu sözden sonra, şüpheci kitlelere temelli itici ve korkutucu gelmeye başlamıştır. oysa bu seviyedeki kişilerin ayrışmayı körükleyen bu tarz açıklamalardan şiddetle kaçınmaları gerekmektedir.
al sana hakiki eleştiri.
falandı filandı, şöyleydi böyleydi diye on saat konuşulur üstüne. ama allah aşkına ağlıyor diye bir insanı eleştirmek, bu yönden yaklaşıp tatmin olmaya çalışmak da nedir? bunu hangi mantıksal zemine oturtabilir, hangi çağdaş ölçütlerle savunabiliriz?
adam ağlar da, güler de... kusura bakmayın da size bu konuda anca bok yemek düşer.
kimileri nefret eder, kimileri çok sever, ortası yoktur. fakat şu vardır ki bütün herkes türkçeyi mükemmele yakın kullandığını kabul eder. bu alandaki başarası diğer siyasetçilerden kalın bir çizgiyle ayrılmasını sağlamaktadır kendisinin.
bugüne kadar doğruya doğru, yanlışa yanlış deyip; iyiyi sonuna kadar her şekilde yüceltmiş, kötüyü de her yolla yerine dibine batırmış bir insan olarak, kendisi benim için hayal kırıklığıdır.
ben parti tutmam. vatanını seven bir yurttaşım. kim olumlu hareket ederse onu sever beğenirim. ve genel itibariyle herkese objektif bir gözle bakmaya çalışırım.
peki şimdi gelelim, benim çok bel bağladığım lidere... eğrisiyle doğrusuyla fikir yürütelim kendisiyle ilgili.
eskiden;
kemal kılıçdaroğlu, her ettiği sözün artısını eksinini iyi tartan ve neredeyse her sözünü garanti konuşan bir insandı. çok saygındı. mantıklıydı. doğru olana; doğrudur deyip halkı kandırmayan bir liderdi.
kameraların önünde, sen yolsuzluk yaptın, sen şusun busun dediğinde hepimiz tamam derdik, adam araştırmıştır, belgeleri de vardır; o yüzden ne diyorsa doğrudur.
çok dürüst, saygılı ve kibar bir beyefendiydi. akılcıydı, objektifti. ekonomistti.
evet bu kılıçdaroğlu'ydu. herkesi genel olarak sever, herkes de genel olarak ona saygı duyardı.
peki şu anda durum nedir?
kemal kılıçdaroğlu şu anda, önder sav'ın nasihatlerini ara sıra unuttuğundan sıkça çelişen, sagınlığını gitgide yitiren eriyen giden bir lider konumunda.
yalan mı peki ? elini vicdanına koy haydi bir düşün !
bir garip adam şu anda kendisi. her şeye muhalefet etme ve akılcı düşünme konusunda maalesef çok geri durumda.
öyle ki, eleştirileri ilkokul düzeyinde, yorumları mantıktan uzak, düşünceleri önder sav'dan miras.
içi boş eleştiriler ve çelişkili ifadeleriyle, türk siyasetinin en büyük hayal kırıklığı.
neden mi ?
aklıma geldiği kadarıyla "çünkü"leri...
zafer kazanmış edesıyla, sen siperde eğildin ben eğilmedim dedi. askerin her gün, her dakika, vatanı o siperde, eğilerek koruduğunu hiç düşünmedi. bir askeri zorunluluğu siyaset malzemesi yaparak; ordu görevlileri dahil herkesi kendine güldürdü.
kendisi de kalktı sipere gitti. ama sırf sadece inat olsun diye gitti. bak ben eğilmedim demek için gitti. halbuki askerimize destek için gidiyorum ben oraya deseydi, puan toplamaz mıydı? herkes aferin demez miydi?
ama o ne yaptı?... çömeldin, eğildin tarzında çocukça işlere girişerek asıl gidiş vazifesini unuttu. inandırıcılığını kaybetti. tanrı aşkına, askerler ölürken, eğildin dikildin demenin, bunu tartışmanın sana ne faydası olabilir ki?
bir hesap uzmanı olarak yaptığı eleştirilerle sokaktaki adamı bile ikna edemedi.
ithalata verdiğimiz parayı et üreticilerine veririm ben diyerek önce kendisine sonra ekonomi bilgisine ihanet etti. ekonomiyi bu kadar iyi bildiğini düşündüğüm bir kılıçdaroğlu, burada tekrar benim gözümden düştü. apaçık kandırdı. kendini kandırdı.
türban meselesi mecliste tartışılırken kendi elleriyle anayasa mahkemesine götürdüğü bu düzenlemeyi şimdi kendisinin çözeceğini iddia etti. iyi de hani senin kararlı duruşun, hani iki sene önce çizdiğin politika? sen değil miydin, bu anayasaya uygun değil, iptali gerekir diyen.
anayasanın maddelerini eleştirmedi, çıkıp meydanlarda seçim propagandası yaptı basitçe.
bu anayasanın içinde kayısı sorunu ile ilgili bir şey var mı deyip mitinglerde halka pancar salladı. komik duruma düştü. ilkokul çocukları bile referandum mitinginde onun söylediklerinden daha mantıklı şeyler söyleyebilirlerdi. verdiği hayır oyuna kendi bile inanmadı. gidip kendisini en önlerde baştan sona kadar dinleyen beni, ikna edemedi.
insanlara yolsuzluk yaptı, pazarlık yaptı diye suçlamalarda bulundu. ama belgeleriyle konuşmadı, küçük duruma düştü. çamur atmaktan öteye gidemedi, elinde belgesi olmadan ettiği sözler.
villası var diye insanlara laf söylerken kendisinin de villası olduğunu unutuverdi. taksitlerini ödeyemiyorum, ıvır zıvır dedi yine küçük duruma düştü.
ayrıca yani nedir ki bu villa meselesi. sovyetler mi burası, elbette ki insanlar villa da yaşayacaklar. sen de otur, sen de havuza gir. ne var ki yani bunda bu kadar bağıracak.
kelime dağarcığı ve üslup olarak kahvedeki adamdan farksız gözüktü. anayasayala ilgili kurduğu cümleler;
"al başına çal, yesinler" tarzındaydı maalesef ki.
daha yazsak mutlaka yazılır bir sürü... şunu dedi bunu dedi, sabaha kadar yazarız kendisiyle ilgili.
ama gerçek şu ki;
artık kılıçdaroğlu güven vermiyor, inandıramıyor; güldürüyor.
çünkü o;
yönetiliyor
ve fikirlerini açıkça söyleyemiyor. partinin beylik isimleri öyle söyledi diye, o da, öyle deyiveriyor...
bu adamın farklı bir tarzı vardır. zamanında en bombok soruları sırf tepkisini ölçmek için sormuştum. ama hiç sükunetini bozmadan, bilgi birikimini de temkinli bir şekilde önümüze döküp ziyan etmeden, sorulara akılcı ve ikna edici şekilde yaklaşmıştır.
yani gerçekten bireyi ciddiye alan bir tarzı var bu adamın.