Hukuki pozitivizmin iddialarından biridir. Ahlak ile ilgili tüm sorunsalları şöyle bir gözden geçirmeye sebep olur. Neler doğru neler yanlıştır? Dünyada tek bir insan kalsa dahi ahlaktan bahsedebilir miydik? Evet edebilirdik çünkü doğaya karşı sorumluluklarımız var ve zarar vermemeliyiz değil mi? zarar. kime göre? ahlak? kime neye göre? konu açılınca libido fışkırıyor her yerden.. bir eşekle ilişkiye girmek ahlaka aykırı olmaz yani öyle mi dediğinizi duyar gibiyim. bu sizin kendi ruhsal ve cinsel bozukluğunuzdan ileri gelir de demeyeceğim çünkü toplumun büyük kısmı bu tür örneklemeler yapıyor.
tabi, kimisi şişli travestisi gibi egoist ve güzel. kimisi var arada bir yapıyor, namuslu, gururlu, içinden geldiği gibi. özellikle seçtiği konuya yazıyor. ..ve gidiyor.
mevsiminde taze ve organik olarak toplanmış "başkanlık sistemlerimiz" kısık ateşte çok tadını öldürmeden suyunu buharlaştırmadan "2023" ile birlikte sote edilirse istenilen lezzeti verecektir. ben "2023" bulamadığım zamanlarda kurutulmuş "tampon bölge" yada taze "kalıcı güvenli bölge" alıyorum beklenen lezzeti bir nebze de olsa veriyor.
bu şekilde düşünen insan; saddam'ın Türkiyeyi "biz kuveyt'e kandırılarak girdik ve yalnız kaldık. sizin ıraka girmenizi isteyecekler, yaparsanız yalnız kalacaksınız ve asıl hedef siz olacaksınız" diye uyardığını, Türkiye'nin aldığı istihbaratlarla bunu doğruladığını ve bu taraf seçiminden uzak kalındığını, tayyipin girmeyi kabul edip seçilmesine bir engel çıkmamasını sağlatarak seçildikten sonra girmemesini, ayrıca buna benzer onlarca pisliğe bulaşma numarası ile alttan milli planlar yürüttüklerini görmezden gelip tek hatalının tayyip olduğunu düşünen insandır. vatanseverdir ancak hatalıdır. avrupa birliği her ne kadar türkiye'nin iç işlerine karışma politikası ile yıllardır kapılarında süründürse de, türkiye de onların dış politikalarına diplomasi kanalı ile çeşitli engeller çıkarmak için peşlerinde idi. bu tayyipin politikasını özetliyor aslında. dikkatli incelenirse arap baharının son projesinin Türkiye olduğunu görmemek ağır bir vizyon darlığı göstergesi olacaktır. tayyip sevdalısı olduğumdan değil, ancak uluslararası camiada tayyip düşmanlığının sebebini tv gazete ve sosyal mecralardan dayatılan algının dışında realist bir pencereden ele almak gerekir. haçlıların bazı planlarına çomak soktuğu aşikardır. sorunları çözer mi bilinmez, ondan önceki islamcı yada ılımlı islamcı politikacılar gibi o da bi noktada yarım bırakacak. ancak dünyada sorunların çözüldüğü herşeyin günlük gülistanlık olduğu bir ülke olduğunu ve bizim olamadığımızı zannetmek çocukça olur. toprak savaşları, kirli ittifaklar, sinsi planlar, ırkçılık, din savaşları dünya üzerinde hep olmuş, hep de olacak. buna selahattin demirtaş mı son verecek? kılıçdaroğlu mu? tayyip mi? tabii ki hiç biri değil. uyanın. en azından iyi idare eden birileri elinizde olduğu zaman kıymetini bilin ve karşısına daha iyi birini çıkaramadığınız müddetçe en azından kötülemeyin.
erkeğin zannında mümkün olabilecek kızdır. böyle bir erkek de yoktur. bu sebepten kızın olması da beklenemez. eksik olan bir şey varsa erkek onu zihninde tamamlar ve evlendiği gün o kız mükemmeldir. çünkü öyle olduğuna inanmıştır. ..ve inanç olmayan her şeyi var edebilir.
Dolar yani yabancı para. Evet lokal sebepler kesinlikle var bu inkar edilemez ancak dış politika bunun en etken sebebidir. Akp mantığındaki insanlara göre "bizi böyle yıkmaya çalışıyorlar demek ki doğru yoldayız" yada diğer görüşlere göre "Tayyip ülkeyi batırdı, adlığı yanlış kararlardan dolayı böyle oluyor" gibi fikirler duymak muhtemel. Fakat şunda hemfikiriz: dış politika. Ülke içinde zaten güncelliğini yitirmeyen ve en belirgin sıkıntı olarak görebileceğimiz bir tek şey var pkk terörü. Fakat bu dolar üzerinde öyle bir etki yaratamıyor, ülkenin aldığı kararlar, yol haritaları, ittifaka girdiği ülkeler.. Ha birde başkanlık seçimleri evet. Suçu kendimizde aramamamızı gerektirecek tek sebep Trump olabilir. Onun bu konudaki etkisi nedir diye sorulacak olursa gayet taraflı bir şekilde kurdaki dalgalanmaya etkisi %80 dir diyebilirim.
bir sevgili, en az iki kişilik çadır, asgari kamp-konaklama ekipmanları olmadan gerçekleştirilemeyecek eylem. Nostalji yapıp mahalle parklarında çekirdek, kola ve walkman eşliğinde gizlice öpüşmek daha ucuza gelebilir.
üretim çılgınlığından da kaynaklanmaktadır. bir ürünün birçok üreticisi ve birçok farklı versiyonu olabilecekse üreticiler görevleri üzere bu versiyonları türetip üretirler ve piyasaya sürerler. insanlar ürünleri aldıktan sonra üreticiler karınlarını doyurup ölene kadar evlerine çekilecek değillerdir. bundan sebep ürünler daha kalitesiz yada geliştirilebilirliği olduğu halde eksik olarak üretilir, böylece üreticiler bir sonraki üretimin satılabilirliğini garanti ederler. giyimde moda bu sebeple vardır. tişörtler 10 yıkamadan sonra kesinlikle ilk günkü gibi olmazlar. kazaklar tiftiklenir. teknoloji gelişse bile biz insanlara tamamı bir anda iletilmez. telefonlar eskir ve bozulur. (yeni modelleri çıkar) bilgisayarlar gelişir. insan hayal gücünü kullandıkça üretimi arttıracak ve bunu gören diğer insanlarda aynı şekilde para kazanmak isteyecekler.
"dont be so sure" dedirtecek söylemdir. nitekim öğretmen var öğretmen var.. öğrenci var öğrenci var.. öğrenen öğreniyor kardeşim.. tembel bir milletiz demiyoruz da eğitimde sıkıntı var diyoruz. öğrenmek isteyen adam öğrenir. onu bunu bilmem.
Atatürk ün bıraktığı bir soru işaretidir. laiklik ile din ve devlet işlerini ayırmasına ironik olarak kendisinin inancının net olarak bilinmemesi ve yaptırımlarının dine saygılı ama dinsizliği de çağrıştıran şeyler olması laikliği temelinden sarsacak bir durumdur. bu soru işareti laiklik kavramını halkın sorgulamasına, arkasında farklı şeyler aramasına sebep olmuştur. nitekim bulunan bazı belgeler, kitaplar daha fazla kafa karıştırıcı olmuştur. ders olarak lise ve dengi okullarda okutulmasını emrettiği ve kendisinin yazmış olduğu imzalı tarihli bir kitap dini kötüler, uzaklaştırır, gerici olduğunu belirtir. buna zıt olarak da kendisi dua eder, yaptığı bir çok işte de dini noktalar görmek mümkündür. şahsen ne odur ne budur diyorum, lakin tarih bize ikisininde olduğunu söylüyor. kim bilir, belki de Atatürk bir boşluktaydı. bir gelgit yaşıyordu. bilemeyiz.
serum için yarım saat fazla beklenmesine sebep olan, hemşirenin açmayı unuttuğu serumun üzerine kullanılan cümledir. sonuçta onlarda insandır. ama öncelikli işler de unutulmamalıdır. hele ki sağlık sektöründe.
nikah işlemleri için gerekli olan kan tahlili sonucunda kişi aids'li ise nikah başvurusunun onaylanmaması gibi bir durum da söz konusu olabiliyor zannımca.
(bkz: narkolepsi) hastası olması muhtemeldir. non-ram uykusuna dalmadan direkt olarak ram uykusuna dalmaktadır. bu da yatma saati erken ise uykuya olan yatkınlığının aslında gün içerisindeki küçük uyku ataklarına kadar ulaştığını gösterir. yeterli uyku saatini doldurduğu halde ölü gibi uyuyorsa sabah uyanması da zor olacaktır büyük ihtimalle.
uzun saçlı ayakta duran adama "kızım şuradan bir kişi uzatır mısın?" diye seslenen teyzeye cevaben "ben kız değilim teyze" diyen adamın (bu noktada dalga geçmiyor hala kız zannediyor, işin kötüsü tüm yolcuların duyacağı bir frekansla) "vah canııım bu yaşta dul mu kaldın?" sorusuyla karşılaşıp, teyzenin gözlerinin içine bakarak "müsait bir yerde inebilir miyim?" demesi. Yanımda yaşanmıştır. Gerçektir.