evlenip bir sürü çocuk yaptıktan sonra oturma odasıyla mutfak arasında bir yerde izdivaç programları izleyerek yaşlanmak istemeyen kızdır. konuşmak, öğrenmek, keşfetmek gibi akılcı ihtiyaçları olan kızdır.
4 saattir aralıksız dinlediğim ve sigara üstüne sigara yaktığım şarkı. "nilüfer hmmm, güzel bir şarkı ismine benziyor, bakalım neymiş" demez olaydım. bu zamana kadar sevdiğim, "benim" dediğim tüm şarkıların değerini azalttı gözümde. murathan mungan yazmış, müslüm gürses söylemiş. iki duygu adamı, insanın yumuşak dokularına bıçak değdiren bir şahasere imza atmışlar. yok bu tanım hafif kalır, şöyle söyleyeyim, bu şarkıyı dinledikten sonra yarın sabah uyanıp hayatıma nasıl devam edeceğimi bilmiyorum.
*ellerimi yıkadığımda, lavaboya akan kurşun kalem kiri
*bulduğum her kuytu köşeye saklanıp, peygamber olduğumu sandığım için, allah'tan bir işaret beklemem
*defterimin ne kadar düzgün kullansam da hep kıvrılan uçları
kulağıma geliyor ileri geri atıp tutuyorsun aleyhimde. çok ayıp... bu bizim özelimiz utanmıyormusun hiç? alıp başını giden kim sözünden cayıp? sende vefa duygusundan hiç eser yok mu? bu nasıl şey, öfken adabından çok mu?
8 sezon hatırına charlie sheen'siz bir bölüm izleyerek şans verdiğim dizi. ama charlie'yi o kadar yok saymış ve o kadar çabuk unutmuşlarki resmen zoruma gitti. "berta charlie öldü, alan abin öldü" diyerek gidip karakterlerin boğazına sarılmak istedim. neticede ben bir türk seyircisiyim, bihter için cenaze törenleri düzenlenip, çakır için mevlidler okutulurken charlie'nin ölümünün alelade, gündelik bir olaymış gibi çabuk hazmedilmesi kanıma dokundu. hadi alan kıskanç, berta vurdumduymaz sana ne oluyor rose demek istedim. charlie öldü kendinize gelin. ya da birinin bana bunların dizi olduğunu ve benim fena halde bağımlılık problemi yaşadığımı hatırlatması gerekiyor.
evim, memleketim... önüne seccade atıp, huzurunda namaz kılmak istediğim adam. öyle bir paragraf yazmıştır ki, benim gibi hayali melodram kahramanlarına anlamlanma rehberi olmuş ve bana yalnız olmadığım duygusunu aşılamıştır.
"yağmurlu bir havada, arabanın cam silecekleri çalışırken, sevgilisinden ayrılan mutsuz ve entelektüel fransız kadınlarına benzetiyordum kendimi o pardösüyle. Kuşağıyla belini sıktırıp, yakalarını kaldırdın mı, başedemeyeceğin hiçbir hüzün yoktu sanki".*
bir kıza en çok yakışan duruş; bir kadının yapması gereken üç yemek, bir kadının bilmesi gereken üç kural ve daha bunun gibi bir sürü saçmalık içeren ve kadınların hepsine çeşitli standartlıklar yüklemeye çalışan başlıklara bu entryi girmesidir. *
arkadaş zekai özger'in "merhaba canım" şiirinde bulunan çok doğru bir tespittir. çok doğru olduğu sonucuna nerden vardığıma gelirsek, şöyle ki birkaç hafta önce amy winehouse istanbul konserinin iptal olmasına sevinirsin. çünkü bilet alamamışsındır. amy rehabilitasyona gidecek, iyileşecek ve tadından yenmeyen şarkılar yapacak dersin, çok geçmeden amy ölür. sen daha bunu atlatamamışken, birlikte olduğun adama aşık olduğunu fark eder, hayatında olduğu için şükredersin. iki gün sonra o adam senden ayrılır. bundan sonra ne olacak diye düşünürken en yakın arkadaşına dönüp "ulan en azından bu ülkede hala teoman gibi bir adam yaşıyor, hadi teo'yu görmeye en yakın zamanda konserine gidelim" dersin. ertesi gün teoman müziği bıraktığını açıklar. kısacası hayat trajikomik bir homoseksüeldir ya da ben çok büyük bir ah aldım, en yakın zamanda bir camii yaptırayım. üç beş çıkın sözlük ahalisi, şu üstümdeki uğursuzluktan kurtulayım.
altın kelebek'te yaptığı konuşmayla, gözlerimin dolmasına neden olan adam. konuştukça boyu uzuyor bu adamın. sanki bize çağlar ötesinden sesleniyor, miraslar bırakıyor, vasiyetler veriyor. kendi ince zekasıyla ayrımına vardığı silik satırların altını çiziyor bize. o konuşurken ben zenginleşiyorum, çoğalıyorum ve varlığına şükrediyorum.
on bin, yüz bin bilmem kaç trilyon bedava msj hakkı kampanyalarına rağmen hala mesaj yazmaktan hoşlanamayan insanların eylemidir. çok da haklı bir eylemdir. çünkü "msj" dediğimiz virüs zamanla insanı ve vaktini bütünüyle ele geçiren ve tamamen geyik muhabbetlere maruz bırakan bir tür bakteriyeldir. bla bla bla...