yazık kimin parasıysa diyeceğim diyemiyorum. çünkü bizim paramız.
ayrıca bunlar nasıl oyunculuklar lan böyle ? bu kadar da olamaz yahu 2000lerin başındaki sırlar dünyası kısa filmleri gibi. açıkçası bir ebeveyn olsam ve çocuğumu imam hatip lisesine göndermeye kararlı olsam şu fragmanı izledikten sonra çocuğumu kampa alır fen lisesi veya iyi bir anadolu lisesini kazanması için uğraşırdım. baktım kazanamıyor ek işe girer özel liseye gönderirdim. imam hatipe gitmeye kararlı bir çocuk olsam ve bu fragmanı izlesem oturur günde 10 saat ders çalışır, fen liselerine girmeye çabalardım. anne olsam bu fragmandan sonra feryad ederdim. o derece yani.
edit : fragman beni o kadar çok etkiledi ki an itibariyle içkili karılı kızlı kumar masasına gidiyorum. buzlu badem de cabası.
açıkçası her üniversite için durum böyle değil. o sebeple genellemek yanlış. zamanın neler göstereceği belli olmaz elbette ama örneğin çevremdeki çoğu kişi devleti tercih etmiyor, hatta pek sıcak da bakmıyorlar. benim gözlemim bu. o sebeple şehre ve üniversiteye göre değiştiğini düşünüyorum ben bu durumun.
soruya gelecek olursak. böyle bir gerçek var hakikaten. en azından büyük bir çoğunluğun devlete kapak atma derdinde olduğu kesin. bunun sebepleri ise gayet basit. basitçe sıralamak gerekirse;
- ülkemizde laf olsun diye açılan onlarca devlet üniversitesi var, ticari amaçlara hizmet etmek için kurulmuş bir sürü özel üniversite var. hal böyle olunca önüne gelen okuyor arkadaş. bu da patronlara '' dışarıda senin gibi binlercesi var !! '' diyerek çok düşük maaşla köle gibi üniversite mezunu çalıştırma imkanı veriyor ne yazık ki.
- belirli üniversiteler dışındaki çoğu üniversitenin (ki o belirli üniversitelerin sayısı taş çatlasa 30'dur) yeterli kalitede eğitim veremiyor olması. bunun da sebepleri var elbette. üniversitelerdeki teknik anlamdaki eksiklikler, üniversitenin bulunduğu şehirdeki imkansızlıklar, tonla üniversite olduğu için ilk 30 dışındaki üniversitelerden itibaren puanların oldukça düşmesi ve buna paralel olarak da sınıflardaki öğrencilerin kalitesizleşmesi vs. gibi sebeplerle üniversitelerin çoğunda yeterli kalitede eğitim verilemiyor verilse de öğrenciye bu bilgiler ulaşmıyor.
- öğrencilerin geleceklerini sadece bir sınava bağlamaları, sınavda istedikleri puanı aldıktan sonra da üniversiteyi yatma yeri, eğlenme yeri, iş bulma kurumu gibi görmeleri. bu tabii ki öğrenciler eğlenmesin, deli gibi çalışsın, işe girsin demek değil. ama en azından belli bir sorumluluk bilinciyle zamanında ders çalışılarak çok fazla zaman kaybetmeden üniversite bitirilebilir.
- son olarak da eğitim sistemi tabii ki. genel sorunlara değinmeden sadece yabancı dil eğitiminden bahsetmek istiyorum. sözde 12 yıl yabancı dil öğretiyoruz çocuklarımıza ama ülkede doğru düzgün ingilizce bilen yok. yerli üretim konusunda da pek parlak bir ülke olmadığımız için dışa bağımlıyız, özel sektörde türk firması kalmadı artık doğru düzgün. o sebeple özel sektörde iyi paralar kazanmak, köle olmamak istiyorsanız iyi seviyede ingilizce bilmeniz gerekiyor. bilmeyen adam da otomatik olarak özel sektörden uzaklaşıyor.
bu ve bunun gibi sebeplerle öğrenciler bir an önce devlete kapağı atayım, yan gelip yatayım derdine düşüyorlar. yeni mezun öğrenciler de yıllarca kendini geliştirmekle, dil öğrenmekle, disiplinli yaşamakla uğraşacağıma 1-2 yıl deli gibi kpss kasarım, hayatımı kurtarırım diyor. yani ne çok kazanayım, ne az kazanayım, orta yollu bir miktar parayla kendimi garantiye alayım mantığı. kısacası özel sektörde çalışmak istemeyenlerin çoğu kendilerini yeterli geliştiremedikleri için, özel sektördeki rekabetten korktukları için bir kaçış yoluna gidiyorlar. keşke durum böyle olmasa. devlette çalışanların temel mantığı keşke yatmak olmasa, keşke devlet özel sektörde tutunamayanların koştuğu bir kapı olmasa ama işte yapacak bir şey yok sistem böyle.
not: iyi eğitim görmüş, üniversite döneminde kendini geliştirmiş, yabancı dilini ilerletmiş ama devletine hizmet etmek için kpss çalışıp devlet dairesinde memur olmuş arkadaşları tenzih ederim.
not 2: öğretmenleri de bu yazılanlardan tenzih ederim.
adım adım ilerleyeceğim. önce kindar olacağım. sonra muhtar. sonra belediye başkanı. baktım hala beni tedavi etmiyorlar cumhurbaşkanlığına kadar yürürüm ben. sonra gelsin kelleler.
bu arada bence de bu kız olsa olsa (bkz: cuhmurbaşkanı) olur.
muhabirin de '' yaş küçük hayaller büyük '' demesi ayrı bir olay. hani o an spikerin ses tonundan anlıyorsunuz aslında içinden '' ne diyor bu amk, bunlar nasıl çocuk nasıl hayaller bunlar, ne öğretiyorsunuz siz bunlara '' dediğini ama dışarıya bu şekilde vuramıyor işte. ama ben en azından muhabirin biraz daha zekice bir davranış sergilemesini beklerdim açıkçası. hem böylece kızı kırmadan güzel bir ders verebilirmiş. ama tipik bir show tv muhabiri gibi davranıp abuk sabuk bir cümle kurmuş. bu sebeple kendisinin show tv'ye cv bırakmasını şiddetle tavsiye ediyorum. tam show tv ana haber bülteni muhabiri olacak kadınsın, harcanma buralarda.
çocuk için ise söylenecek pek bir şey yok. onun suçu da değil yani aslında bu cümleler. birilerinin eseri işte. belli ki çok zeki bir kız da değil, ne duyduysa çevresinden harmanlamış kendine abuk subuk bir hayal hazırlamış. umarım kendini yetiştirir de bu saçma kafadan ilerleyen yıllarda sıyrılır. bu arada söyleyen oldu mu bilmiyorum ama;
saadet partisi genel başkanı temel karamollaoğlu yaptığı açıklamada değişiklik teklifinin mevcut haliyle referanduma sunulması durumunda parti olarak hayır oyu kullanacaklarını söyledi.
bu işin sağı solu dincisi kemalisti olmadığını gözler önüne seren bir açıklamadır. bakalım neler olacak. hayırlısı olsun.
edit 1 : öncelikle saadet partisi çok yüksek oy yüzdesine sahip bir parti değil. ama zaten asıl olay oy yüzdesi değil. bu adamlar kalkıp gözü kapalı evet deselerdi veya yetmez ama evet deselerdi anadoludaki insanların inceden kıllanmasına uygun ortam oluşmayacaktı. ama şimdi dindar bir parti olmasıyla bilinen bu partinin hayır oyu kullanacağız demesi anadolu'daki insanlarda da '' lan acaba ? '' düşüncesi doğuracaktır. böylece bu durum insanları en azından biraz olsun araştırmaya, bakayım neymiş bu değişiklik demeye itecektir. böyle bir algı oluşturması açısından bile demokrasiye büyük katkısı olan bir açıklamadır.
edit 2 : tarihi eklemeyi de unutmuşum. 18 ocak 2017 itibariyle yapılmış bir açıklamadır. kenarda tarih dursun da sonuçta türkiye burası neler olacağı belli olmaz. bir bakmışsın yarın bir gün partinin adı yetmez ama evet partisi olarak değişmiş. sonuçta elimizde bu tarz örnekler yok değil (bkz: mhp)
belirli bir çalışma disipliniyle birlikte 4 yılda bitirilebilecek bir bölüm. öyle yok efendim 10 senede anca biter, inanılmaz zor, yaklaşmayınlık bir durum yok, çalışınca oluyor.
şimdi bu bölüme yeni başlayacak veya bu bölümü tercih etmeyi düşünen arkadaşlara nacizane birkaç öneride bulunayım ve bölüm hakkında bilgiler vereyim.
- Öncelikle zor bölümdür bunu kafanıza koyun. özellikle ilk sene ipin ucunu kaçırırsanız sonra o ipi yakalayana kadar kılı kırk yarmak zorunda kalabilirsiniz. ayrıca birçok okula göre daha zorlayıcı bir eğitimi olduğunu da söyleyebilirim uludağ'ın. ona göre ayağınızı denk alın.
- üniversitenin teknik açıdan pek bir albenisi yok. imkanlar oldukça kısıtlı o sebeple iş biraz sizde bitiyor. ama tabi bunun da bir çözüm yolu var. (bkz: bursa)gibi bir sanayi şehrinde öğrenci olduğunuzu unutmayın. teknik anlamda gelişeyim, iş kültürüne adapte olayım ardından mezun olunca iş bulma aşaması çok uzun sürmesin kafasındaysanız bursa'nın bu sanayi şehri olma özelliğini olabildiğince kullanın. açın not defterinizi çalışmak istediğiniz alanları yazın. ardından gidin sanayiye gerekirse karın tokluğuna not defterine yazdığınız alanlardan biri üzerine çalışmalar yapan bir şirkette çalışın. iş ortamını görün, kendinizi olabildiğince geliştirmeye çalışın. görükle sokaklarında gece gündüz dolaşmakla, records senin şarlo benim içip sapıtmakla yürümüyor bazı işler. hani içip sapıtmayın demiyorum yine sapıtın ama hobi olarak sapıtın.
- ingiliççe ingiliççe ingiliççe. efendim bu okulun en büyük dezavantajı ingilizce maalesef. Elektrik elektronik mühendisliğinin olmazsa olmazıdır efendim yabancı dil. eğer bilmiyorsanız, anlıyor ama konuşamıyorsanız, derdinizi anlatacak kadar biliyorumculardansanız işiniz zor. acı gerçeklerle iş görüşmesinde yüzleşince kendinize bir ağlama duvarı ararsınız sonra. (uğur hocaya selam olsun) okulumuz maalesef ingilizce anlamında size hiçbir şey katmıyor hatta bildiklerinizi bile unutturabiliyor, o sebeple ne yapın edin halledin şu ingiliççeyi. Ama bu tabi gidip saçma sapan ingilizce kurslarına çuvalla para dökün demek de değil. oralarda öğrenemezsiniz efendim bu dili ektra çabalar gerekiyor, benden söylemesi. (acı ama gerçek) yani sizin anlayacağınız, ne yapın edin dil dile değdirin dil öğrenin, bunun taktiklerini de biz mi vereceğiz canım !
- biraz da teorik eğitimden bahsedelim. uludağ elektronik mühendisliğinin teorik eğitimi oldukça iyidir arkadaşlar. bunu mezun olduğunuzda daha iyi anlayacaksınız. güneş hocanın haberleşme sistemleri sınavında soruları dahi okumadan 6 sayfalık kağıtlar vereceksiniz, o anki sınav yoğunluğunda, adrenalin patlamasında farkına varamayacaksınız belki neler öğrendiğinizin ama aradan aylar geçip diplomayı elinize aldığınızda bir bakacaksınız ki haberleşme teorisini, modilasyonları cartları curtları su gibi biliyorsunuz. hatta modilasyon hakkında bir şiir bile yazmış olacaksınız belki de. iş görüşmelerinde de teknik bir soru geldiğinde ''hehehe size o zaman bu konu hakkında yazmış olduğum bir şiiri okuyayım'' diyeceksiniz, o derece. ayrıca son sene alacağınız teknik seçmeli dersler de sizin kariyer planlamanız açısından oldukça faydalı olacaktır. derslerinizi olabildiğince iyi tutun ve 3. sınıfta falan üstten teknik seçmeli dersler almaya çalışın. böylece son sınıfa geldiğinizde hem eliniz rahatlar hem de dilediğiniz kadar teknik seçmeli ders alarak sektör hakkında daha geniş yelpazede bilgi sahibi olma imkanına erişirsiniz. özellikle sait eser, uğur ve ahmet emir hocaların verdikleri teknik seçmeli derslerin hepsini almaya çalışın. size oldukça yararı olacaktır bu derslerin. gerekirse 12 tane teknik seçmeli ders alın, olmaz demeyin olur.
- son olarak mesleğimize biraz değinmek istiyorum. elektronik mühendisliği oldukça eğlenceli bir meslektir arkadaşlar. ayrıca çalışma alanı da oldukça geniştir. bu tabi sizi havada kapacakları anlamına gelmiyor, hatta büyük ihtimal yerdeyken de kapmayacaklardır ama eğer bölümü seviyorsanız 2 3 senelik bir kıvranışın ardından güzel bir geleceğe merhaba diyebilirsiniz.
'' Türkiye'de zalim bir rejim var, 4 yıldır kendi halkını katlediyor. ''
Başbakan ahmet davutoğlu'nun dilinin sürçmesi sonucu sarf ettiği bir cümle. moderatör soğukkanlı bir şekilde ahmet davutoğlu'nu düzeltiyor ve ahmet davutoğlu da '' ııı suriye'de ehehe '' diye gülerek durumu kurtarmaya çalışıyor.
karakter sınırı sebebiyle tam metnini yazamadım, aslında başlık şöyle olacaktı : yaşamadığı şehirlerin hava durumuna her gün düzenli olarak bakan insan.
bunu yapan bir tek ben miyim gerçekten merak ediyorum. istanbul'da ve Bursa'da yaşıyorum dönemsel olarak, hayatım boyunca da ne Kars'a ne Erzurum'a gitmişliğim var. Ama her gün düzenli olarak sebebini anlayamadığım şekilde meteoroloji genel müdürlüğü'nün internet sitesinden Kars, erzurum, antalya, eskişehir ve ığdır'ın hava durumuna bakarım. zaman zaman hızımı alamayıp 81 ilin 40'ının hava durumuna bakmışlığım da oluyor. hatta bazen yaşadığım şehrin hava durumuna bakmayı unutup ilk Kars'a bakıyorum. hani memleket özlemidir diyeceğim o da değil, trakyalıyım. dedemler falan da makedonya göçmeni. neden hep bu şehirlere bakıyorum bilmiyorum ama bakıyorum işte sebepsizce.
bu arada 6 ocak gecesi kars'ta hava bulutlu ve sıcaklık -1 derece. erzurum ise -2 derece ve kar yağışlı. daha önce erzurum'da bu tarihte görülen en düşük sıcaklık da -27 dereceymiş.......... evet şu an yine açtım bakıyorum bu şehirlerin hava durumlarına. siz de merak etmiyor musunuz ama ?
hamzaoğlu'na vizyonsuz diye aylarca saydıran galatasaray taraftarlarının asıl vizyonsuzlar olduklarını kanıtlayacak nitelikte bir sezon geçiren futbolcudur. bu sezon çıkmış olduğu 15 lig maçında 8 gol atıp 7 asist yapmış, avrupa ligi'nde de 4 gol atıp 3 asist yapmış, toplamda 21 maçta 12 gol 10 asist ile harika bir performans sergilemiştir. şu anda da premier lig'den onlarca teklif aldığı haberlerini hepiniz okuyorsunuzdur. tabi sadece galatasaray taraftarları değil vizyonsuz olanlar, ülkece vizyonsuzuz biz. bu adamın galatasaray'a geleceği haberleri yapılırken sağda solda '' ehehe biz fanpörsi alalım onlar niyazi asbsabsbss ehehehe biz maryo gomez alalım onlar ptt topçusu av sbsbsavavss s '' diye zırvalayan fenerbahçe ve beşiktaşlı futbol bilginlerimize de tokat atmış futbolcudur oumar. gerçi mario gomez de harika bir sezon geçirdiği için beşiktaşlıların canını pek de acıtmamıştır bu tokat.
Açıkçası ben oumar'ın türkiye'ye gelmemesine sevindim onun adına. emin olun sezon başı galatasaray'a gelseydi bu adamın premier lig'den talipleri falan olmazdı, bitirirdik adamı burada. ilk gol kaçırışında '' bu mu lan galatasaray forveti !!!! '' diye başlayıp küfürler saydıracaktı herkes. sezon sonu da akhisar'a dönerdi artık.
sonunda biletler satışa çıktı. biletix üzerinden bilet alınabildiği gibi zorlu center'ın etkinlik sayfası üzerinden de bilet alınabilmekte. şöyle bir bakınca fiyatların çok da yüksek olmadığını düşünüyorum ben. en azından türkiye'de gerçekleşen daha önceki konserlere paralel bir fiyat aralığı belirlendiği söylenebilir.
ABD doğumlu, amerikan kolej ligi takımlarından florida üniversitesi'nde forma giyen genç basketbolcu. onu özel kılan nokta ise; doğuştan sol eli olmamasına rağmen basketbolcu olması. o gerçekten çok özel biri. kurulmuş bir hayalin peşinden koşarken kaybetmiyor sol elini, sol eli yokken kuruyor hayalini. onun hikayesi o yüzden biraz daha alışılmışın dışında.
lisede 11.8 sayı 1.4 ribaund ortalamaları tutturmuş.
kendisinin bazı performanslarını izleyebileceğiniz linkler de burada :
hosteslik yapan bir arkadaşım sabiha gökçen'de swarm üzerinden check in atmış ve pgs uçağında patlama olduğuna dair bir tweet atmış. maalesef gelen haberler fake değil gibi duruyor. umarım dedikleri doğru değildir.
Türkiye'nin giderek daha da geliştiğinin net göstergesi. 2020 yılında da back to the future hayali gerçek olur diye tahmin ediyorum. Zira oldukça hızlı ilerliyoruz.
Norveç'in progressive rock grubu. Kendilerinin porcupine tree'den etkilendiğini duymuştum. bazı şarkılarını dinlediğinizde gerçekten net bir porcupine tree sound'u duyuyorsunuz.
izlerken kanım dondu. sonunu getiremedim videonun. ben hiç tanışmadım, ortak bir şey de paylaşmadım dilekle ama video'yu izleyemiyorum bile, bir de ailesinin o an neler yaşadığını düşünsenize. benim empati kurmaya cesaretim yok açıkçası.
bu ülkeden de, polisinden de, insanlarından da benim umudum kalmadı artık. yıllardır ufak da olsa bir umut olduğunu düşünüyordum, en azından düşünmeye çalışıyor ve kendimi kandırıyordum. bunu her düşünüşümde kocaman harflerle '' umut yok '' yazılmış bir duvara çarpıyordum. artık bu duvara çarpa çarpa her tarafı morarmış bir halde size sesleniyorum; umut yok.
Carter Logan, Jim Jarmusch, Shane Stoneback (kayıtlarda), Jozef Van Wissem ( konserlerde ) 'den oluşan Avant-Rock, American Country, Noise, Psychedelic rock tarzlarında müzik icra eden başarılı bir grup.
şu ana kadar 3 EP'leri bulunmakta ;
EP #1
1. Pink Dust
2. Dead Naked Hippies
3. Little Sister
4. Some Feedback For Jozef Van Wissem
EP #2
1. Purple Dust
2. I'm So Lonesome I Could Cry
3. Tangier '57
4. The Boat of Love
EP #3
1. First Time
2. Black Swan
3. Francine Says
4. Should I Stay or Should I Go
Ayrıca yine Jim jarmusch'un yönetmenliğini yaptığı ONLY LOVERS LEFT ALIVE ve BAD RABBIT: THE LIMITS OF CONTROL filmlerinin de soundtrack'lerini yapmış bir grup.
BAD RABBIT: THE LIMITS OF CONTROL soundtrack şarkı listesi de şu şekilde ;
1. Sea Green Sea
2. Dawn
3. Dusk
4. Blue Green Sea
dinleyin, dinlettirmeyin ! insanlar araştırsın, sözlükleri karıştırsın ve bulsunlar. bu grupları dinlemek emeği hakediyor.
Öç almayı ya da hayata karşı kendisini korumayı bilen insan bunu nasıl yapar dersiniz ? Bu insanlar, öç almayı en büyük amaç haline getirdiklerinde, varlıklarındaki her şeyi yok ederler. ( Fyodor Dostoyevski )
özellikle öğrencilik döneminde bir şeyler kiralarken sürekli olarak ''kimlik bırakmak'' zorunda kalırdık. bisiklet kiralarken kimlik bırakırdık, araba kiralarken kimlik bırakırdık, 20 liraya bir hesap makinesi almaz ve her sınav döneminde kimliğimizi mühendislik kantinine bırakıp hesap makinesi kiralardık. kısacası öğrencilik döneminde bir yere kimlik bırakmak çok fazla yaptığımız bir eylem olmuştur hep. ancak geçen gün arkadaşımın dönerciye girip 4 lirası çıkışmadığı için dönerciye kimliğini bırakması ve 3 gün sonra dönerin parasını ödeyip kimliğini geri alması öğrencilik dönemi beş parasız geçmiş ve her yere kimliğini bırakmış bir beni bile şaşkına çevirdi. sanırım öğrenci çulsuzluğu tarihinin doruk noktalarından biriyle karşı karşıyaydım.