insanoğlu tarih boyunca fikirsel anlamda sürekli gelişim halinde olmuş. Lakin; 21. Yy'da insanlar maddi dünya düzenine o kadar alışmış vaziyetteki, sanırım bununda etkisiyle düşünsel devrimler gerçekleştirmekten çok uzağız artık. Ortak bilim aklının sürekli dillendirdiği gibi kaynaklar tükeniyor ve sonunda tarih boyunca olduğu gibi sosyo-ekonomik bir çöküş çok uzak görünmüyor .
7. nesil silik, 11. nesil silik olmayan yazarın yaptığı karşılaştırmadır.
- o zamanlar yazarların birbirlerinin inançlarına, ideolojilerine, hayat görüşlerine adına ne dersek diyelim, saygısı vardı. şimdi ise sol frame'de nasıl birilerinin inandığı değerlere hakaret ederim yarışı var.
- birinin dini inancına aleni hakaretler edilmezdi. edenlere de moderasyon geçit vermezdi. şimdi moderasyonun umurunda değil.
- kürt-türk ayrımı o zaman da vardı, şimdi de var. ama fark şu ki örneğin; (bkz: aşık olunan kızın kürt çıkması) şeklinde bir başlık açıldığı zaman girilen entryler de bir üslup vardı. şimdi ki gibi hakaret etme yarışı yoktu.
- am, göt, meme yerine iş, güç, ekmek, bilim, sosyoloji, politika, aşk vardı.
- troll yok muydu? elbette vardı. ama o zaman ki troller de kafa vardı.
bunların hepsine ön ayak olan sebepler farklı farklı. ama benim gördüğüm inanılmaz bir ırksal, kültürel, siyasal ikilik var. ve genel olarak bu ikiliğin sebebi hükümettir.
ince memed okurken karşımıza çıkan "o güzel insanlar o güzel atlara binip gittiler" cümlesinin, modernize edilmiş ve bazı kadınlara ithaf edilmiş halidir.
bir sözlük yazarının zall'a çağrısıdır. zall'cım mümkünse donuzladığımız kişilerin açtığı başlıklar sol frame'de görünmesin. sana zahmet düzelt ve mesaj at.
devletin kurumlarını, esnafın, tüccarın, dayının, amcanın, halanın bilimum akrabanın kısacası ülkemin insanının sırf çıkar uğruna, hatta çıkar değil direk para uğruna yapmayacağı şey olmadığını gördükten sonra aklımdan geçen cümledir.
17 aralık operasyonlarından sonra cemaatin sıklıkla dillendirdiği ve iran'la bağlarının olduğu düşünülen, şuan için sözde terör örgütüdür.
tabi cemaat medyasının bu örgütün üzerinde bu kadar durması kafaları karıştırmıyor değil. ama izlediği "muhteşem" dış politika sayesinde bütün sınırla hasım olan hükümetimiz iran'la arayı bozmamak için böyle bir örgüt varsa bile her zaman ki gibi üzerini örtecektir.
en basit anlatımla çıkarları için yalandan, iftiradan, karalamadan ve her türlü pis işi yapmaktan çekinmeyen, çoğu iktidar yalakası, ideolojisi ve haysiyeti olmayan gazetelerdir.
çevrende ki herkes gibi yaşamaya çalışırsın, bunlar keyif alıyorsa bende alırım dersin ama olmaz. ne kadar çabalarsan o zevk denilen illeti elde edebilmek için bir o kadar hüsranla karşılaşırsın. hayır ben mi yanlış yapıyorum diyorum bazen. sonra bırak akışına bir de böyle deneyelim gibi bir içsese kulak veriyorum. sonuç yine aynı.
dur şuradan iki ukte doldurayım diyorum ama malesef ki ortalık birbiriyle yan yana duran harf yığınlarıyla dolu. ukte kısmını komple yok etsen herşeye yeniden başlasak diyorum sözlük.
sözlüğe getirilmesinin fayda sağlayacağını düşündüğüm özelliktir. bilgi içerikli başlık ve entry'lerin bükük boyunları bir nebze olsun huzura kavuşabilir belki.
mevlana'nın mesnevisinin 3. cildinde geçen hikayedir.
kibirli bir yoksul bir parça kuyruk yağı bulmuştu. her sabah bıyığını onunla yağlar parlatırdı. böylece halka güya yağlı şeyler yediğini göstermek ister, bir sofraya davet edilse kibrinden yanaşmazdı. ama karnının gurultusu bıyığını yalancı çıkarırdı. karnı sahibine beddua eder; "ey allah'ım sen bu aşağılık adamı rezil rüsvay et ki cömert kimseler merhamete gelsinler." derdi. bir gün adam yine yemek yenilen bir meclise vardı. onu da sofraya davet ettiler, fakat bizimki yağlı bıyığını burarak tok olduğunu söyledi. bu sırada küçük oğlu evden koşarak geldi ve herkesin ortasında babasına dedi ki:
- baba, baba, ne olur bana kızma! senin her gün dudağını, bıyığını yağladığın şu kuyruk yağı var ya! kedinin biri onu kapıp kaçtı, ardından ne kadar koştuysak kurtaramadık.
oradakiler gülüştüler ve acıyıp onu da sofraya davet ettiler, güzelce karnını doyurdular.
başıma gelen ve her defasında yine mi dedirten olaydır.
canımın sıkkın, içimin bıkkın olduğu anlarda ( bu ara çok fazla) mesnevinin herhangi bir cildini alır ve rastgele bir sayfayı açar okurum. geçtiğimiz birkaç ay içerisinde, bu denemelerimin birçoğunda ( min. %70 ) aynı sayfaya denk geliyorum ve gözüm hep aynı satırlara gidiyor.
neden kadı'nın dehlizinde durmaktayız? biz şahit olmak için gelmedik mi?
ey şahit niceye bir kadı'nın dehlizinde hapis olacaksın? o şehadeti verde kurtul!
seni buraya şunun için çağırdılar ki inat etmeyesin, o şehadette bulunasın.
halbuki sen, inadından şu daracık yerde oturmuş, elini bağlamış dudağını yummuşsun.
ey tanık, sen bu şehadette bulunmadıkça şu dehlizden nasıl kurtulabilirsin?
iş bir anda biter, yap, bitir. kısa işi kendine uzatma.
merak ediyor insan, lan acaba başkaları da böyle bir durum yaşıyor mu, yaşayan var mı?
mevlana'nın mesnevisinde bulunan alt başlıklardan biridir. zekat, oruç, namaz vs. ibadetlerin allah'ın mahkemesinde edecekleri tanıklıktan bahsedilmektedir.