g.t edebiyatı yapan seviyede bir okurun (bakarın daha doğrusu olacak) anlamasının mümkün olamayacağı gazetedir.
piknik yaparken de kenelere dikkat etmek lazım; resimleri pek olmuyor ama keneler ısırıyormuş, gazeteler yazıyor. ne olur ne olmaz edebiyatını sevdiğiniz organdan ısırırsa, allah korusun.
gazeteleri okumaktan çok resimlerine bakan (okur)kesiminin kaldıramayacağı açık olan gazetedir.
gazeteler aslında bizim bildiğimizden farklı olarak arka sayfa güzeli resmine bakmak için değil haber, yorum ve makale okumak içindir. işte zamanda olan (ve aslında ağır olmayan) budur.
yüksek yargı mensuplarınca arama sonuçları yüksek mahkemelerde delil sayılan arama motoru. ki bu da kalite olarak yargının durumunu gösterir.
yüksek yargı mensuplarına önerim;
kanıt nasıl oluşturulur.
sanıktan kanıta mı gidilir
ya da kanıttan sanığa mı gidilir gibi konularda en azından bir kaç kez şöyle csı:ny dizisini izlemeleridir. google'yi bildiklerine göre bu diziyi de bulabilirler herhalde.
gazeteci olmaktan ziyade kalemşördür kendisi.
nedir kalemşör; kalemini gazetecilik ilkelerinden daha çok patronun ilkeleri doğrultusunda kullananlara denir. işte ahmet hakan coşkun patronun değerli kalemşörlerinden biridir.
bu kanıya varmama neden olmuş metin şudur;
"Tarihçi Mustafa Armağan: Mesela 'Atatürk Seni Sevmek ibadettir' sözü kime aittir?
Ahmet Hakan: Celal Bayar'a
Mustafa Armağan: Evet, Celal Bayar Cumhurbaşkanı olduğu dönemde bu sözü Çankaya Köşkü'ne yerleştirmişti. Peki bunu Çankaya Köşkü'nden kim kaldırdı?
Ahmet Hakan: (Hafif gülerek..) Abdullah Gül...
Mustafa Armağan: Çankaya Köşkü'nden bu sözü kaldıran ihtilalciler oldu. Askeri darbe sonrası bu söz buradan söküldü..."
söz konusu futbolcunun ağlama duvarına turist görünümü ile gitmesi halinde kimi zümrelerce alkışlanacak olaydır. çünkü ağlama duvarı özel hayattır, laikliktir, özgürlüktür ve sairedir. burası türkiye'dir böyledir.
açık oy gizli tasnif gibi meşhur bir oylama sistemi bile durumu yeterince izah etmektedir.
açık oy gizli tasnif ne demektir;
açık oy :
oylama ilgili askeri erkanın gözetimi ve kontrolunde açık bir şekilde yapılacktır. sözgelimi kendine güvenen x kişisi demokrat parti'ye oy verecek olursa; bu gayet net bir şekilde tespit edilecekti.
gizli tasnif:
bir şekilde birinci aşamadan demokrat parti başarısı çıkarsa bile sandıkların sayımı gizli olarak yapılacaktı. gizlilik pislikleri örtmek için en güzel yöntemdir.
hulasa bu seçim yöntemi dünyada başka insanlarca da kullanılmıştır. misal saddam hüseyin bu yöntemle %97 oy alıyordu. (aslında deniz baykal bile bu şekilde iktidar olabilir.) ve ismet inönü altındaki chp bu yöntemle bir (seçim) daha kazanabildi. (o zamanlarda buna seçim deniyordu)
buna halkını seven bir liderin yapacağı iş denemez. bu örnek olay bile aslında bir ipucudur.
ismet inönü'nün padişahlığı dönemindeki politikalarından da bu tespit yapılabilir.
1. ismet inönü padişahlığı döneminde tek parti zihniyetini ısrarla devam ettirmiştir.
2. halka rağmen halk için sloganı ile ifade edilebilecek jakoben bir politika sürdürmüştür.
3. çok partili sisteme geçiş için taa 1940'lar beklenmiştir ki bu aslında bu yıllarda sscb tehdidinden batıya yönelmek için gerekli bir manevraydı.
4. ilk demokratik seçimde demokrat partiyi iktitara getiren halkın iradesine karşı orduyu darbeye kışkırtmıştır.
4.a) deniz baykal'a bakın ismet inönü'yü göreceksiniz. işte chp bu sebeple aslında atatürkçü parti değil inönücü bir partidir.
sonuç olarak ismet inönü'nün milletine karşı siyasi görüşlerini öğrenebilmek için gazete beyanatlarına bakmaya gerek yok; (bir asker olarak yaptıkları istisna olmakla beraber) siyasetçi olarak yaptıkları yeterince açıklayıcıdır.
ülkeyi beğenenlerin ve daha yaşanabilir diye kafa patlatanları postal yalayıcılarının beğenmediği bir ülkedir.
bu durumda ülkede yaşayanları beğenmeyip, s.kt.r çekenlerin
s.kt.r olup gitmesi ile huzur dolu insanların yaşayağı bir ülke olması beklenen bir yerdir.
haberin devamını okursak;
1. talebin red edildiğini,
2. fransa, kanada gibi ülkeler gibi pek çok egemen ülkede uygulamanın uygulandığını da öğrenebileceğimiz bir olaydır.
ülkenin pek çok noktasında Abd'nin askeri üsleri, gizli cezaevleri falan varken,
(olmasın ama) bir gümrük bürosu ile ölmeyiz diye düşünmekteyim.
(bkz: sahte kabadayılık)
postal yalayıcılığı mesleğinin dinden imandan vazgeçirecek kadar gelişme gösterdiği bir ülkedir.
ki o ülkede namı cübbeli olmuş alelade bir vaizin denize girmesi haber iken;
ülke yönetiminde söz sahibi olabilecek birinin ağlama duvarında ağlaması; özel hayat, laiklik bik bik bikler ile savunanların yaşadığı bir ülkedir.
astıkları başbakan ve bakanların idam esnasındaki resimlerini çok iyi bir şey yapmış gibi ilkel bir şekilde gazetelerde resimlerini basanların yaşadığı bir ülkedir.
astıkları başbakanlara asmadan önce işkence eden insansıların yaşadığı bir ülkedir.
halkın seçtiği liderleri halkın seçmediği zorbalarca iktidardan indirildiği ülkelerdir.
devletin muhtelif yöneticilerinin ağlama duvarı ziyaretleri pek tabi laik sayılırken,
müslüman olduğunu söyleyen yöneticileri için şeriatçı propogandaları yapılan ülkedir.
yahudilik hakkında hiç bir fikri olmayan insanların etrafta cirit attığını gördüğümüz başlıktır aynı zamanda.
bir ingiliz nasıl türk genelkurmay başkanı olamazsa; bir yahudi de ulus devletlerde genelkurmay başkanı olamaz. neden? yahudilik sadece din değildir. (sazanlara not; bunu falanca kişi yahudidir anlamında söylemiyorum)
kendi başbakanını asan orduları olan ülkedir doğrusu.
zira kendi başbakanını asarken ülke de bu esnada tabiri caize (caiz tabi neden olmasın) esir alınmaktadır.
bir avuç azgın azınlık da meydanlarda, esirlerden boşalan alanlarda savaş dansı yapmaktadırlar.
sürekli cumhurbaşkanlığı köşkündeki pasif görevde kalarak yaptığı para tasarrufları ile övülen fakat atatürkçü düşünce derneğine yaptığı finansal aktarımı gözden kaçırılmaya kaçırılan kişidir.
cumhurbaşkanının performansını beklemede kalarak para harcamaması ile ölçülecek ise ö köşke neden çıktığını sormak gerekir. alelade bir apartman dairesinde kanaltürk seyrederek, cumhuriyet gazetesi okuyarak pek tabi üste para bile biriktirebilirdi.
ama bazılarımıza göre nedir başarının kriteri;
1. devlet adamı kırmızı ışıkta durmalıdır.
2. para harcamamalıdır.
3. süpermarkette kuyruğa girmelidir.
işte ben başarılı bir devlet adamı profili diye buna derim.
bu perspektifi en iyi kim anlatır biliyor musunuz;
"Onlara kulak kabartıyorum, özellikle de CHP medyasında onlarla aynı kafada giden bazı dinozor fosillerine:
Devlet yöneticilerinin dış gezilere çıkmalarından hoşlanmıyorlar! Çünkü masraf olacak, döviz gidecek, saçı bitmedik yetim falan filan...
Dışişleri bakanının biryerlere gitmesine çok kızıyorlar örneğin.
Amerika'da hükümet nasıl olsa altı ay sonra değişecekmiş (aslında yılbaşından sonra değişecek), kalkıp da oralara gitmeye ne gerek varmış?
Bakan dediğin Atatürk'le birlikte trene biner, ertesi sabah Haydarpaşa'da iner!.. Zevat-ı mutade... Olağan kişiler... Otelde kalmaz, devlet konukevinde kalır... Oysa DP ilerigelenleri yeni açılmış olan Hilton'da kalırlardı, Menderes de Park Otel'de... Vay müsrifler vay!..
Şimdi de cumhurbaşkanının Japonya gezisine taktılar.
Çünkü elinde filesiyle Gima'da kuyruğa giren eski cumhurbaşkanı tam onların adamıydı.
Siz de meseleyi laiklik kavgası sanıyorsunuz, beyin türü fırtınasıdır."
engin ardıç'ın da dediği gibi; maliyet kavramını sevmiyor olabilirsiniz.
ancak maliyetsiz kar edemezsiniz; bu temel kuraldır.
ekleme;
bi de eklemek gerekirse çocuğunun düğünü başarısı var tabi ki.
ne kadar takdir etsek azdır ancak kamuoyunun naçizane bir üyesi olarak; bana ne ulan çocuğunun mutevazi düğününden.
bunun için cumhurbaşkanı olmaya ne gerek var diye soru işaretleri ile boğuşmama neden olmuş başarılı bir bürokrattır. yine de bu düğün olayının da faaliyet raporuna eklenmesinde fayda mülahaza addediyorum.
sürekli tartışılan bir şeydir. tartışılmaz diye bir şey yoktur.
ancak tartışanlar kesin bir şeklide taraftırlar.
din deyince yerli münnevver ve münevveriyelerimizin aklına nedense (belki de işlerine geldiği için) ortaçağ avrupa dinleri gelir. ben kendi dinimizden örnek vereyim;
ebu cehil ve saz arkadaşları mezarlığın birinde eski mi eski, çürük mü çürük bir kemik parçası bulurlar ve peygamberimize (sav) getirip;
- ya, yani şimdi bu tekrar mı diriltilecek. nasıl olur? gibisinden kendilerince ayar çekerlerdir. bilmezlerdi ki garipler daha o dönemden dna'yı, falanı filanı.
- evet. denirdi onlara. sizi yoktan var eden, kemikten de var edebilecektir.
böyle işte. dini tartışmaya başladığınızda kendinize (kendinizce) iyi ya da kötü bir taraf seçersiniz. ve o taraftan tartışabilirsiniz. çünkü iman (adı üzerinde iman) şüphe kaldıramaz.
bir kere zaten resmi çekilen kişinin iddia edilen kişi olduğuna dair kesin bilgi yoktur. herif benziyor sadece. ama söz konusu Siyonizm ise her şey mümkündür.
öyle değilse zaten iddia edilen kişi olmadığına göre herhalde lütfedip bir yalanlama yapacaklardır zira yalanlama metni için kağıt masrafına bile lüzum yok; muhtıralarda kullanılan internet siteleri gayet tabi ki yeterli olacaktır.
Müslüman bir ülkenin laik devletinde genelkurmay başkanı olacak kişi hakkındaki her türlü bilgi önemlidir. Kamuoyu bu bakımdan bu bilgileri önemseyecektir. bu nedenle eğer resimde iddia edilen kişi gerçekte zannedilen kişi ise şayet genel kurmay başkanlığı gibi koltuğa da oturacağına göre neden mescidi aksa'da değil ağlama duvarında resim çektirdiğini de -normal koşullar altında- izah etmelidir.
Normal koşullar altında tarafsız, laik bir yönetici; tarafsız ve laik bir turist ise şayet zaten mescidi aksa'yı bile ziyaret etmiş olacağından eğer iddia edilen kişi gerçekten de zannedilen kişi ise mescidi aksa'yı da ziyaret ettim bak deyü resmini adı geçen sitede yayınlayabilecektir.
Ama elbette ki Müslüman bir yöneticiden ise Yahudi bir yöneticiyi tercih edip, her eleştiriyi (ya da soruya) salya sümük saldırgan üslupla boğdurmaya çalışanlar dahi olacaktır. Onlara varsayım olarak bu başlıkta ismi zikredilen kişiden bağımsız olarak Henry kissinger'den bir hikâye anlatmak isterim;
Henry kissinger israili ziyaretinde israilli yetkililerin taleplerinden bunalarak;
-ben amerikan vatandaşıyım, sonra abd dış işleri bakanıyım sonra da yahudiyim. Taleplerinizi ona göre yapın. Karşısındaki herif de cevap vermiş.
bizde alfabe sağdan başlar. (kabaca hikâye bu şekildedir.)
halakha uzmanlığını çok iyi bilen biri bir yahudinin Türk olabilme ihtimali olabilemeyeceğini de çok iyi bilmesi gerekir ki zaten Yahudilik ırk olarak da Yahudiliktir. Ve olası bir yahudi yönetici ırk olarak siyonizmden daha acil ve önemli bir şeyi düşünebilemez. Yahudilik hakkında az biraz uzmanlığı olan biri bunu bilir; bilmezlikten gelirse arkasında başka şeysiler aramak gerekir.
örnek olarak bu gün Amerikada yahudiler (cahillerimizin deyimi ile) Amerikalı yahudiler güçlüdür. ve amerikan dış politikası yahudilerin menfaatini kesinlikle gözetmek zorundadır. (amerikan menfaati sonra gelir)
eh, bu tanım ilker başbuğ'dan ziyade ne olmuş yani yahudi olabilirmiş zihniyetindekileri hedeflemektedir. Yoksa ilker başbuğ'un yahudi olmadığını herkes bilmektedir. Tartışılan konu resmin anlamıdır kişinin dini değildir.
kesinleşmesi halinde; kesinlikle laikliğe aykırı bir durumdur.
zira ağlama duvarıyahudi şeriatına göre ibadet gibi bir şeydir.
öte yandan bilmem kaçıncı yüksek askeri şurası savaşları başlamış durumdadır; hayırlı uğurlu olsun.
eskiden bu tür saltanat savaşları şehzadeler arasında olurdu; artık genel kurmay başkanlığı koltuğu için yapılyor ki bu da başka bir tespittir.
misal firavun gibi ya da ebu cehil gibi. (ikise de toplumun en üst katmanındaki inkarcılardandır)
ingiliz bilim adamları şayet zeka <==>kibir ilişkisini de araştırsalar (ahanda buraya yazıyorum) aynı sonuca varacaklardır.
ve kibir inkar konusunda tehlikelidir.