bu ülke de içişleri bakanının acil istifa etmesini gerektiren hadisedir. 30 yıldır televizyonlarda, sonu belli olmayan tartışmaları yapacaklarına, somut bi adım atsınlar, üst düzey yetkililer ile birlikte istifalarını versinler. ne iş yapar bu bakanlar, yıllardır çözemedik, çözemiyoruz. elde bulunan, gazetelerde şişirilen teknolojiye rağmen halen istihbarat zaafı söz konusu oluyorsa, bu işte ben bi kasıt ararım. ee haklıyım ama! bak gördünüz mü, müttefiğimiz bizi yine sattı. tüh! hadi anlık istihbaratçılık oynayın siz, olan gariban analara olsun.
tarih: 30 nisan 2011 cumartesi
saat:15.30
stat: izmir atatürk stadyum
galip gelirse 1 hafta önceden şampiyonluk ilan edip, bank asya kapılarını açacaktır. iyi hoş. tek sorun, aynı gün saat 13.00 da karşıyakanın alsancakta maçı var. yetkililerin, birbirlerine mevzu yapmaya meraklı iki yakanın çocuklarını kapıştırmak hoşlarına gidiyor olsa gerek.
beraber geçirilen güzel günler hatırına kalp kırılmaz. ama aylardır hatta belki yıllardır ne istediğini bilemeyen, yaşına rağmen gerekli olgunluğu gösteremeyen eski sevgiliye müstahak. teşekkürler çocuğum, düzenimi alt üst ettiğin için teşekkürler. bayramın kutlu olsun.
tam olarak açıklayacak olursak; stres sıkıntı had safhada. dert tasa istemediğin kadar. özel hayatımdaki çalkantılara diyecek yok. -bu işin içinden bir şekilde çıkmalı, ama nasıl, diye düşünürken çaresizce egolarıma yenik düştüm. aradım. dedim naber, dedi iyidir. kimden bahsediyorum? fuck buddyciğimden. en son 2 sene önce görüşmüştük, 3-4 aya bir telefonla belki görüşürüz. tabii şaşırdı, - hayırdır aramazdın, ne oldu bakem? deyince çok kısa bi şekilde ruh halimi özetledim. bu kızın masrafı da pek yok. tam bir öğrenci işi. bi kahvaltı yaptırır, eve geçeriz diye hayaller kuruyorum. neyse, bu sabah aradı.
f.b: alo
ben: uyuyodum hayırdır?
f.b: geliyorum ben, 2 saate ordayım. umarım yerindesindir.
ben: tamam tamam, yerimdeyim tabii ya. (sabahlara kadar dance huu beybi)
f.b: tamam, dur erkek arkadaşımı veriyorum.
ben: höö, ha? hıı.. ben sen, o biz siz onlar..
zaten uyku sersemliğiyle aynı buna yakın tepki verdim. şimdi saat 2 de buradalar. anasını skii ay sonu, param yok. ben ne bok yicem şimdi de. zaten ne demeye çağırırsın mına koyim ya. otur oturduğun yerde, sanki bi tek ben bunaldım, bi tek benim dertlerim var, bi tek benim şu dünyada, bi tek, bi te, bit, bi, b.. hassiktir benim odayı da isterlerse, haah tam olur yani.
toplumda genelde; ne yedin, gözlerimi yaşarttı, için çürümüş, git sıç gibi tepkilerle karşılaşan, aman osuruğun canım osuruğun ortama yayılmasından sonra oluşabilecek durum. kokuya maruz kalmamak için tişörtlerin yakaları burna çekilir veya bulunan çeşitli bez/bandana tarzı şeyler buruna siper edilir.
evde bulunan traş şeysiyle bütün bölge kıllarımı aldıktan sonra aklımda olan plan. sadece yazarı ilgilendirecek kadar subjektif bir hede değil bu. ev arkadaşına gıcık olan her bünyenin içinden geçen pisliğin dışa vurumu. ben tutamıyorum içimde, evet. - ıyy iğrenç diyenleri duyar gibiyim. ama saygısızlık yapan, kendini bir tarrak sanan yanlış seçilmiş arkadaşa kurulacak olan en güzel pusu. beynine attırdığım ergen.
nah döner. bu ayrılıkların en meşhur avuntusudur. hep bi taraf döner umuduyla yaşar. ta ki başka ilişkilere demir alana. kadar. - o kadar şey paylaştık, özler kesin- diye bekleyen arkadaşlarım, vatandaşlarım, evlatlarım, inanmayın gelen giden olmaz. bakmayın boşuna kapıya. operatörden gelen mesajları açmayın hevesle. ohoo şuan karnı tok, sırtı pek. hele bekleyen taraf erkek ise, hiç şansı yok. sıçmış, ölmüş. bi kadını kesin kararından döndüren birine rastlamadım ben. senin hayatında göreceğine tek 'döner', yaprak döner. ha bir de, keser döner sap döner gün gelir hesap döner.
onun sürünme hayallerinin bir parçası olmamaktır. kalanın sürünmesini ister, peşinden koşsun ister. ben istemedikçe, o beter olsun ister. kahkahalar atayım gördüğüm zaman, acısın canı ister. ama ağırdır sarılamadan gitmesine razı olmak. zorda olsa gitmek isteyen sevgiliye bir 'peki' yeterli olacaktır. ilk zamanlar kuş gibi hafif hissedecek, daha sonraları aklında hep soru işareti dolaşacaktır. asla çirkinleşmeye gerek yok, saygıda kusur etmeye, hakaretler yağdırmaya gerek yok. arkasından konuşmaya gerek yok. karşısına çıkacak her conconda sizi arayacaktır. çünkü peki diyebilmek 4 harflik bir şey değildir. boğazın düğümlenir, iştahın kaçar, bulunduğun yer yer dar gelir. bütün bunlara rağmen 'eyvallah, peki' demek büyük erdemdir. giden sevgili elinde bir koz yaratma cabası içinde olduğu için onun istediği, - ben gidiyorum ama şimdi kötü hatırlanmak istemem. biraz koşsun, sinirlensin hakaretler etsin- dir. hakaret etsin ki, kendi egolarımı 'ne iğrenç bir adammış, terbiyesi' olarak tatmin edeyim diye düşünür. bunu planlı olarak yapmaz, farketmeden izlediği yol budur. ilerleyen zamanlarda sürekli peşinden koşanlardan bıkacak, sizi başı dik biri olarak hatırlayacaktır. salya sümük ağlayanları gördükçe, size daha fazla ihtiyaç duyacaktır. ama arar, ama aramaz. bilemem. iyi ve delikanlı olarak hatırlanmak her zaman iyidir. unutmamak lazım, her şey insanlar içindir. olmaz diye bir kural, bir kanun yok. iyi izler bırakmak için onun yüzüne karşı susmak, gittikten sonra boşluğa haykırmak en doğru davranıştır.
hani çok süperdir o. önceleri - hiç kimse olmadı senin gibi, laflarının sahibidir. her fırsatta sevdiğini dile getirir, 10 numara sevgilidir. bu kızların kişiliğinde vardır. sahip olana kadar koş, olduktan sonra bırak. sonra 'irkek değil misiniz hepiniz bla bla bla'. suç hep er kişisinde olur. çünkü aşık olduğunda doğası gereği saflığı tercih eder erkek. öyle bir dönemdir ki o, erkek teslim olduğunda kız şeytana dönüşür. ipleri eline almıştır, oynatır bizim oğlanı. hiç bir kudret onu kararında vazgeçiremez. süper sevgili bir anda yok olur. 'kıyamam' sözcüğünün yerini 'ben gidiyorum öptm kib by' davranışları alır. erkek elinde bira şişesiyle kendine sorar 'yahu ne oldu anlamadım, sorun kimde şimdi'. o sorunun cevabını ömrü billah bulamaz. düşün düşün düşün. kendini yer durur. içinde patlayan aşkı da cabası. o acıyla yanar kavrulur, döner durur. savrulur gider. toparlaması uzun zaman alır. peki kızımız ne yapar? o göte tekme basmanın dayanılmaz hafifliği ile önündeki maçlara bakar. ama her fırsatta 'erkekler değil misiniz' lafını sıralar. oysa ki, cezayı kesende o dur, şeyatana dönüşende. rahatın battığı kişide o dur. kızların doğasında 'sıkılmak', erkeğin doğsında 'sikilmek' yer alır. savaştan büyük yaralarla ayrılan evlat, diğer ilişkilerinde acımasız, bencil, umursamaz, değer bilmeyen biri olarak karşımıza çıkar. geçirdiği evrimin tek nedeni, bir zamanlar tüm benliğiyle teslim olduğu süper sevgilidir. onun sayesinde acımasız yaratığa dönüşür, her bedende onun acısını yaşar, intikam duygusu ve kuyruk acısıyla başka insanların ömrünü tüketir. evet, sevdiği zaman üzüldüğü için bir daha sevmemeye yemin eder. ama çok sürmez, yine süper sevgili bulur kendine. aynı lafları işitir, teslim olur. sonra şeytanın gazabıyla cezalandırılır. ve tekrar elinde şişeyle başka bedenlerden intikam almaya çalışır. tek nedeni sensin, süper sevgili.
demek ki neymiş? bu ülkede cemaatçi olanlar kalem oynatmadan yüksek statü sahibi olabiliyormuş. çıkmamış kitabı yasaklayan, yazarlarını içeri atan devlet, 'abi' evlerinde dönen sorulara neden kıl kıpırdatmıyor aklınız alıyor mu? benim almıyor. yani, adalet dediğiniz çok da adil bir şey değil o zaman. kravat çıkarıp, sınav kazanabilirsiniz. hadi gençler, göreyim sizi.
referandumda hayıra basarken kendimden geçip, haykırdığım söz. sandık üyeleri sakinleştirdi. yüzde 64 le vermedik. gösterdik ki, memleket topyekün teslim olmamıştır.
okula gittim referans mektubu almak için. malum en arka sıralarda dirsek çürüttüğümden dolayı alamadım. hocalarla aranı iyi tut lafına ilk defa inandığım bir gündü usta. daşaklı bi kurum için 2 adet almam lazım bu zımbırtılardan. kapı kapı dolaştım, kimsecikler referans olmadı. tabii olmak zorunda değil ama bu kibir niye? her mevki sahibi insan böyle olmak zorunda mıdır.
aynen şöyle gelişti;
- merhabalar hocam.
+ ..
- staj için referans mektubuna ihtiyacım varda.
+ evet? (burada anladım olumsuz yanıt alacağımı)
- (anlattım durdum)
+ sen bi kere referansın ne demek olduğunu bilmiyosun. kullandığın kelimelerin dahi anlamını bilmeden gelmiş benden referans istiyorsun. sana şahsi kanaatimi söyleyeyim. (şöyle bir süzdü) seni almazlar.
- tamam.
tamam çünkü zor tuttum kendimi. haykıracaktım suratına 'neden ananı mı siktim' diye. kusurabakamsın kimse, bana referans mektubu vermek zorunda değil ancak hakaret etmeye hakkı yok. zoruma gitti, evet gayet zoruma gitti. vermiyorum arkadaş de siktirip gideyim odandan. sabah karından paparayı yemişsin. ay sonu cebinde para yok. tuttun öfkeni benden alıyosun.
benim kime ne zararım olmuş o okulda? vermeyecekseniz neden o zaman zorunlu staj koyarsınız bre densizler. siz değil misiniz 'iyi yerlerde görmek isteriz' diyenler. ee? hani neden o zaman yoluma taş koyuyosunuz? bu kadar mı zor öğrenci muhtaç olduğu yazıyı karalamaktan. utanmadan 'o imzanın altına 1000 lira yazarsan borçlu olmuş olurum' dedi. ben direk çıktım odadan. o kadar hayal kırıklığı, umutsuzluk yol boyunca eritti beynimi. verme ulan verme. ama hakarette etme. ben seni uşağın değilim. 'iyi yerde görmek isteriz' dediklerinden ancak, görmemek içinde gözünü kapatanlardansın sen.
alındım. zaten neyi çok istesem olmaz. canınız sağolsun yinede eyvallah.
yan odada 'oh oh hadi hadi' seslerine aldırmadan iktisat çalışmaya devam edilir. ağlamaklı olarak 'iktisat bir bilimdir tamam mı' diye isyan etsem tam küçük emraha bağlamış olurum. yok isyana falan gerek yok. hayatımda olan kişiyi aldatmam. bellide olmaz. aslında kapımı sürekli taciz edip duran arkadaşlarına 'lütfen bayan, sınavım var, ciddi bir ilişkim var' deyip kovsam? veya soyunup dal daşak 'boynunuza dolamaya geliyorum' deyip içeri mi alsam?
rahatsız olmak değil, düzensiz takıldığım günler aklıma geldiğinden canım sıkılıyo usta. yan odadan gelen sesler kulağıma yabancı değil ama ciddi biri var hayatımda. yapamam yani. ya da belli olmaz. editlerim.
nerden çıkarken diye aklınıza gelmesin, hepinizin çıktığı yer aynı. efendi olun. yazarın burada hayal kırıklıklarıyla beslediği yaşamından mutsuz ama bir o kadar umutlu olduğunun serzenişidir. kaç sene oldu yaşayalı bilemem, belki 1 saat sonra belki 1 yıl sonra olmayabilirim. veya yan yatmış 8 yıllar boyunca var olabilirim.
bu zamana kadar idealleri peşinde koşmuş bir vatandaşım. iyi kötü gerçekleştirebildiklerim var, hiç olmamış, sadece hayal olarak kalan güzelliklerim var. olsun.
işte konu tam da bu. herkesin doğarken, büyürken, yetişkinken beyninde izlediği filmler, çektiği klipler. tanırın bize verdiği en muhteşem yetenek olsa gerek hayallemek.
peki yer yüzünde kaç insan hayallediğini yaşadı? sonu kötü bitmeyen kaç güzelliği yaşadı insanoğlu bu kısa ömründe? merak konusu.
şahsen benim doğarken gördüğüm rüya bu değildi. evet, yetmiyor belki etrafımda olan güzellikler. nihayetinde insanoğlu çiğ süt emmiş varlıktır. her zaman daha fazlasını isteyecektir. gördüğüm rüya gerçekleşmiş olsa dahi, 'hayır, bu olmamalı' diye hayıflanacağımdan şüphem yoktu.
en kral aşkı yaşarken, en tutkulu sevişmemi yaşarken, en huzurlu olduğum zamanlarda içinde bulunduğum anın değerini ne kadar bildim? pek bildim sayılmaz. kahkahalar atarak unuttum. ruhumdan parça götürecek çok şey yaşadım. ama ben böyle olsun istemedim. ne tanrının bana verdiği vicdanla başbaşa kalmak istedim, ne de başka insanlara bahşedilen vicdanları unutmalarını istedim.
zorlu geçen günler olsun istemedim. fazla polyannaclık oynuyorum belki. ama ben böyle istemedim. yaşadığım her duyguda hırsı istedim, tutkuyu istedim, yoğunluğu istedim. neden her yaşadığımda hayal kırıklığına uğradım? güzellikleri yoğun yaşamanın kime ne zararı vardı da sonunda hep üzüldüm? tam üstüne bastım hayat. benim istediğim, hayallediğim, bana öğretilen hayat bu değildi.
başkasının teninde değerken yalnız hissetmek yerine vücudunda onunla raks etmek isterdim. geçmişi unutup, geleceği hatırlamamak yerine daha fazla istekle bağlanmalı hayata!
sık sık sorulması gereken, gündeme getirilmesi gereken sorudur. zira deprem ülkesiyiz. pek bi mühendislik bilgim yok ancak etrafımda olan bitenleri sürekli güncelleyerek yaşayan bir vatandaşım. binalara bakıyorum, gezdiğim gördüğüm bölgede bulunan evlerin yapılarına bakıyorum. yok. yani, ne bir hazırlık var, ne bir tedbir. bile bile uçuruma atlıyo bu insanlar. devletin elle tutulur bir çalışması yok. halen kaçak yapılar var (ki bunlar gözle görülür şekilde artmakta) hala güçlendirilmemiş binalar, üflesen yıkılcak olan evler var. ha bir de, yurttaşlarının ölmesine göz yuman bir devlet var.
sonra, felaket geldiği zaman 'vah, tüh' diye hayıflanırız. ahanda buraya yazdım, allah gecinden versin ama olası bir depremin ardından bütün ihmaller tartışılmaya başlanacak televizyon kanallarında. daha felaket olmamışken tartışmak, gündeme getirmek varken..
'benim aynı fikirdeysen hemfikiriz' diyen güçlerin*, toplum üzerinde etkili olan ve değerlere sahip çıkan bazı insanlara yönelttiği tehdit.
onlarla aynı görüşte değilseniz, bertaraf olursunuz.
malumunuz bloglara erişim yasaklandı. neymiş, maç yayını yapılıyormuş, efendiler mağdur olmuş bu yüzden bütün bloglara erişimi bloke etme kararı almışlar. binlerin bilgi ve eğlence kaynağını kendi maddi çıkarları yüzünden sansürleyebilen medya patronlarının olduğu bir ülkede yaşıyorum ben! ve hukukun güçlünün yanında yer aldığı bir ülkede yaşıyorum ben! işte böyle adalet sistemi olan bir ülkede yaşıyorum ben! yani, adalet dediğiniz çok da adil bir şey değil o zaman.
var ya, böyle hak ve hukuka sokayım. tedbirinizi yesinler..