23632 3262363211
-73 (günah keçisi)
on birinci nesil silik 3 takipçi 10.92 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    iyilik kaynağı mahalle bakkalı

    43.
  1. liseli dönemlerimde annemle babam ayrıydı şuan da ayrılar gerçi fakat o zamanlar travma dönemindeydim. salih amca vardı tam iyilik kaynağı mahalle bakkalı tabirine uyar cinsten. bütün lise dönemimde bana hem analık hem babalık yapmıştır adam. yemek, kalacak yer gibi her türü babacanlığı yaptı bana seviyorum seni salih abim.
    0 ...
  2. iyilik kaynağı mahalle bakkalı

    42.
  3. liseli dönemlerimde annemle babam ayrıydı şuan da ayrılar gerçi fakat o zamanlar travma dönemindeydim. salih amca vardı tam iyilik kaynağı mahalle bakkalı tabirine uyar cinsten. bütün lise dönemimde bana hem analık hem babalık yapmıştır adam. yemek, kalacak yer gibi her türü babacanlığı yaptı bana seviyorum seni salih abim.
    0 ...
  4. sevmiştim seni be allahsız diyen kız

    15.
  5. asi_crazy_qirl_53@hotmail.com gibi bir mail adrese sahip olması muhtemeldir.
    0 ...
  6. hayatınızın fon müziği olsa ne olurdu

    103.
  7. dertler derya olmuş bende bir sandal.
    1 ...
  8. müslüm gürses şarkılarında geçen muhteşem sözler

    168.
  9. içiyorsam sebebi var yarınımdan ümit mi var?
    1 ...
  10. iyilik kaynağı mahalle bakkalı

    23.
  11. 90lı yıllarda kalan tonton amcadır. Para üstü çıkışmayınca sakız verirdi. Deftere yazdırma diye de bir şey vardı o zamanlar. Her şey para değildi yani saygı vardı, sevgi vardı.
    1 ...
  12. arabesk mi türkü mü daha tehlikeli

    4.
  13. dibine kadar

    68.
  14. anneyi üzmek

    21.
  15. yapılmaması gerekendir.bir cahillik yapıp yapıldıysa da gönlü alınmalıdır derhal.
    0 ...
  16. the man who wasn t there

    29.
  17. boşanma sebepleri

    148.
  18. beyaz at

    9.
  19. cristiano ronaldo lu türk telekom reklamı

    45.
  20. efsane bir reklamdır. twitter dan da kendisini teşekkür etmiştir türk telekom a geçenlerde. belki bir reklam daha gelir, kim bilir.

    Link: https://twitter.com/Crist...status/818874792891781121
    0 ...
  21. yaz günü sıkılan ağır parfüm

    12.
  22. siyah ruj çekiciliği

    2.
  23. maydanoz

    95.
  24. üzerine limon sıkılıp çatır çutur yenilesi faydalı şey. severiz. sayarız.
    0 ...
  25. belediye başkanı olsanız

    14.
  26. mustafa demir gibi olurdum sanırım. halk seni oraya layık gördüyse yine halk için çalışacaksın tabii.
    0 ...
  27. mustafa demir

    31.
  28. küçük kardeşim ödüllü geri dönüşüm yarışmasına katıldı. odasını toplamayan çocukta temizlik aşkı belirdi birden. bu fikrin arkasında mustafa demir ve fatih belediyesi var. okuyorsa kendisine teşekkür ediyoruz.
    0 ...
  29. anayasadan türklüğü kaldırmamız gerekiyor

    4.
  30. türk diye bir ırk yok o yüzden gereksiz bir maddeye ihtiyaç yok.
    1 ...
  31. bir mayısta taksimdeyiz

    1.
  32. Taksim'de olacağız!
    Bu tarihsel suça ortak olmayacağız! Şimdi daha da bilenmiş bir kararlılıkla Taksim diyoruz!
    Sınıflar arası güç dengelerinin sınandığı en önemli "anlardan" biridir 1 Mayıs...
    Anın kendisiyle sınırlı olmayan, geçmişin özet yansımasını içerdiği kadar geleceğin ipuçlarını da içinde taşır.
    Proletarya da burjuvazi de ne kadar örgütlü olduklarını, hangi hedeflere sahip olduklarını, bu hedefler konusundaki kararlılık düzeylerini sınıf mücadelesinin terazisi işlevi gören bu gündeki duruşlarıyla tartarlar.
    Bırakalım sınıflar mücadelesinin büyük arenasını, basit bir örgütlenmenin gücü bile hedef bilinciyle, hedeflerle nasıl bir ilişki kurulduğuyla ve onlar için nasıl bir duruş sergilendiğiyle ölçülür. Sınıf derdi olduğunu iddia edenler açısından bu daha fazla böyledir.

    Bu açıdan baktığımızda, "2016 1 Mayıs'ın da nasıl bir tutum almak gerekir” sorusu, sadece o günle sınırlı olmayan çok daha geniş bir anlam ve öneme sahiptir. "Faşist zorbalığın, yaşamı ekonomik-siyasal-kültürel-ideolojik bir bütünlükle ablukaya almaya çalıştığı, neoliberal kapitalist barbarlığın faşizmin militarist zorbalığıyla kollanıp-korunduğu bu tarihsel kesitte 1 Mayıs'ın hedefleri ya da esas hedefi ne olmalıdır" sorusu canalıcı bir sorudur. Bir döneme bakışı, o tarihsel kesitte nasıl bir duruş sahibi olunacağını yansıtır.

    Komünistler olarak bu seneki 1 Mayıs tartışmalarına da öncelikle bu perspektifle yaklaştık. Yanıtını vermemiz gereken soru çok karmaşık değildi aslında:
    Burjuva parlamentarizmin “olmazsa olmaz”larının başlarında gelen seçim sonuçlarını dahi tanımayıp Kürt illerini aylardır tanklarla-toplarla yakıp yıkan bir pervasızlığın dayattığı icazet sınırlarının gerisine mi çekileceğiz yoksa 8 Mart'ta kadınların ve bedel ödemeyi göze alan akademisyenlerin gösterdikleri kararlı duruşun arkasını getirerek 1 Mayıs'ı 1 Mayıs ruhuyla mı karşılayacağız?..

    Konunun özü bu kadar basit ve açıktı!..
    Bizim bu konudaki tercihimiz baştan beri netti: Bu tarihsel eşikte, 1 Mayıs'ın ruhuna uygun bir tutumla bu ablukanın, çizilen bu sınırların en azından işçi ve emekçilerin öncü güçleri tarafından tanınmayacağını ilan edildiği kararlı bir duruş sergilenmeliydi.
    Bu yaklaşım, işçi sınıfı ve emekçilerin diğer taleplerinin ötelenmesi ya da onlara rağmen öncülerin konuşmasını ifade etmez. Zaten işçi sınıfına dayatılan kölelik yasaları da ardı arkası kesilmeyen hak gasplarının önünün alınması da iş cinayetlerinde işçi kanının oluk oluk akması da tüm yokluk ve yoksulluklar da burjuvazi ve devletinin siyasal saldırganlığına karşı alınacak tutumun netliği ve militanlığı ölçüsünde geriletilir ya da geriletilemez.
    Ekonomik-sosyal saldırılarla siyasal saldırıların eşi benzeri az görülür bir bütünlük oluşturduğu tarihin bu eşiğinde 1 Mayıs'la özdeşleşmiş bir sembol olarak Taksim'de ısrar işte bu nedenlerle basit bir “meydan tartışması” değildi.
    Soruna dar bir sendikalizm penceresinden bakmayan, dolaysız ifadeyle iflah olmaz bir ekonomizm-reformizm ya da oportünizmle hareket etmeyen herkes bu gerçeği kolaylıkla görebilirdi. "1 Mayıs'ı alan tartışmalarına sıkıştırmayalım" derken bizzat kendileri konuyu "hangi alan yasak, hangisi değil" zeminine çekenlerin ezici bir çoğunluğu -en başta da EMEP çevresi- devrimci olmanın bu en temel özünden yoksundur.

    Onu politik anlamı ve özünden soyundurarak tek başına "kitlesel bir 1 Mayıs" söylemi ve "bu karanlık günlerde biraz moral bulalım" yaklaşımına sıkıştırarak Taksim'den vazgeçenler, aslında işçi sınıfına "siyasal bir hedef bilincinden uzak durun" diyenlerdir.
    Keza Taksim'in bugün tek başına bir alanın adı ya da bir alanda ısrarın ifadesi olmadığını en iyi bu çevreler bilir (Bunlardan kendini hala “komünist” olarak tanımlayan 'yeni Aydınlık' KP, önceden saklandıkları bir binadan yasaklı Taksim'e çıkmış olmayı aylarca rant konusu haline getirmiştir mesela). Ama sınıf karakterleri, mücadeledeki konumlanışları bu gerçeğin üstüne hızla çarpı atmalarını getirir.

    Kaldı ki, günlerdir "kitlesel 1 Mayıs" edebiyatı yapanların aslında böyle bir hazırlığı ve enerjisi de yoktur. “Biz birbirimizi biliriz” dercesine hepsi aslında burjuva iktidar blokunun dayattığı sınırların dışına çıkmamakta anlaşmışlardır. Sözümona 'bu yıl için diyerek' Taksim'den vazgeçenler, hem gelecek yıllarda çok daha gerilere sürülmenin önünü açmışlar hem de 1 Mayıs sonrası sınıfa dönük dizginsizleşecek saldırılar konusunda burjuvazi ve AKP'yi daha da cesaretlendirecek bir siniklik sergilemişlerdir.
    Kafaca ve ruhça beyaz bayrağı baştan kaldırmış olanların Bakırköy'de nasıl bir 1 Mayıs “kutlaması” yapacaklarını da hep birlikte göreceğiz. Katılımın kitleselliği elbette önemlidir. Bu bile bir mesajdır belki ama kürsüde ve alanda nasıl bir ruh halinin egemen olduğu bundan daha önemli bir göstergedir. Alandaki sayıya anlam kazandıracak olan da bu ruh ve havadır.
    Sendikalar başta olmak üzere "Taksim olmasın" çığırtkanlığı yapan hemen tüm çevreler, sınıf ve emekçilerle aslında nasıl bir ilişki kurduklarının önemli ipuçlarını da 1 Mayıs'ı alan tartışmalarına sıkıştırarak, son ana kadar bile tutum belirleyecek bir irade geliştiremeyerek ele vermişlerdir aslında. O nedenle, bu kafa ve yaklaşımlarla sağlanacak bir kitleselliğin, neyi nereye kadar temsil edebileceği tarihte defalarca kanıtlanmıştır. Asıl olarak CHP'nin "1 milyon kişi" çıkışına bel bağlayanların politik niteliği, baz aldıkları ölçü ve bel bağladıkları güçlere bakılarak tahmin edilebilir.
    Alınteri olarak, geriye doğru tarihsel bir kırılmanın ifadesi olan Bakırköy'de kutlanacak 1 Mayıs'a katılmayacağız!.. Şimdi daha da bilenmiş bir kararlılıkla “Taksim” diyoruz ve Taksim'de olacağımızı belirtiyoruz!..
    Bakırköy'ü kabullenen böyle bir kırılmanın, 1 Mayıs'ın ruhuna da dönemin ihtiyaçlarına da sırtını dönen bir "kaçış" olduğu düşüncesindeyiz. Bu tavizkar yaklaşımı, Tayyip Erdoğan'ın küstah meydan okumalarında somutlanan faşist zorbalığın dayattığı sınırlar içinde "muhalefet" etmeyi kabullenmek olarak gördüğümüzün altını bir kez daha çiziyoruz.
    Sendikal bürokrasi ve onunla suçortaklığı yapan çevreler, 8 Mart'ta benzer bir duruşla yasağı takmayan kadın hareketinin, bedelleri de göze alan akademisyenlerin bile gerisine düşmüştür. Şimdi çıkıp "sadece bu yıla mahsus" mavalları okumasın kimse!.. Taksim geçen yılki 1 Mayıs'tan başlanarak terkedilmiş, bu yıl ise düpedüz teslim edilmiştir!..
    Neoliberal kapitalist barbarlık, işçi ve emekçileri, onlarla birlikte her türlü muhalefeti kentlerin alabildiğine dışına ve uzağına sürmenin peşindedir. Taksim'den ya da diğer kent merkezlerinden vazgeçmek, bu zorbalığın önünü açmak, son barikatları da kaldırmak demektir. Bugün Bakırköy'ü seçenlerin, neoliberal faşizmin yeni dayatmalarıyla karşılaştıklarında yarın bir gün Beylikdüzü'ndeki bir caminin avlusunda ya da Aydos tepelerinde miting yapmayı kabul etmeyeceklerinin hiç bir güvencesi yoktur!
    Bugün Taksim'den kaçışın önünü en ateşli biçimde çekenler, “Gezi”den ve "Gezi ruhu"ndan söz etme yüzsüzlüğüyle çıkmasın bundan böyle kimsenin karşısına!.. Gezi'yi özel mülkiyet konusu haline getirmeye kalkışmanın çirkinliği yanında o ruhtan zerre kadar nasiplenmemiş oldukları gerçeği bu kadar bariz açığa çıkmışken bu sömürüyü sürdürmek ayıp ötesi bir utanmazlıktan başka bir şey değildir!..

    Taksim için 3 yıl üs tüste verilen dişe dişe kavgalarda Kadıköy'de Türk-iş'le birlikte miting yapan EMEP ya da o dönem Taksim için kılını kıpırdatmayan diğer reformist çevreler, bu sicillerine yakışan bir tutumla Taksim vurgusu yapanlara adeta düşmanca davranarak kendi mecralarında yürümeye devam etmişlerdir. EMEP çevresi işi gücü bırakarak günlerce "neden Taksim olmamalı" vaazları vermiş, işi o kadar ileri götürmüşlerdir ki sanki Çorlu'da 1 Mayıs kutlayamayacak olan işçi ve emekçilerin vebali de Taksim ısrarında bulunanlardaymış gibi düşmanca bir yaklaşımın sahibi olmuştur. Biz bu yaklaşımı iyi tanıyoruz!.. Dişe diş kavgaların parçası olmayanların, o kavgalarla kazanılmış mevzileri savunmak gibi bir derdi de politik kaygısı da olmaz. Bunu tarihten sayısız örnekle biliyoruz.

    Tam da bu nedenle "birleşik mücadeleyi esas almak gerekir" gibi bir yaklaşımla hareket etmeyi doğru bulmuyoruz. Kaldı ki birleşik mücadele yürüteceğimiz güçler en başta bunu dinamitlemişlerdir. Böyle bir mücadelenin hukukunu en başta onlar çiğnemişlerdir. Bu noktayı merkeze koyarak yapılan tarihsel günahın parçası olmayacağımızı bir kez belirtiyoruz!
    Kürt halkını yalnız bırakmanın vebali yetmezmiş gibi sınıfa karşı yeni saldırılara hazırlanan burjuvaziye daha fazla cesaret kazandıracak Taksim'den vazgeçişin tarihsel sorumluluğuna ortak olmayacağız!.. Taksim'de olacağız!..

    ALINTERi
    5 ...
  33. lenin bir mayıs plak kaydı

    1.
  34. amedspor yöneticilerinin linç edilmesi

    9.
  35. Kürt işçiler, öğrenciler, siyasetçiler, sporcular Türkiye'nin her yerinde saldırıya uğruyor. Kürtleri temsil ettiğini iddia eden siyasetçiler bıkıp usanmadan, sıkılıp utanmadan "ortak vatan" ve "halkların kardeşliği" demagojisini tekrarlayıp dursa da Türkler Kürtlerin kafasına vura vura Türkiyeli olmadığını, Kürdistanlı olduğuklarını öğretiyor onlara.

    Kürtlerin siyaset yerinin TBMM olmadığı gibi Kürt futbol kulüpleri de Türk Ligine itibar etmemeli.
    1 ...
  36. ermeni soykırımı

    866.
  37. yine bir nisan ayındayız.
    nisanlar yüz yıldır bir başka. bir asır önce bulaşan kan hiç bırakmadı yakasını baharın. baharın bağrında sessiz çığlıklar ve yitik bedenler var. siyaset, nefret ve cinayet örgüsünde yüz yıldır yoğrulmakta olan bir coğrafyanın duyulmamış acıları salınıp duruyor atmosferde. soluduğumuz havada gidilememiş yerler, içilememiş sular, yaşanamamış hayatlar ve tecrübe edilememiş seviler var. keşke bahara kulak verebilsek. dünyanın yaşatmaya durduğu bir mevsimi ölüme payende etmesek.
    yüz yıl geçti. kimine kolay, kimine zor geçti. bu yüz yıl kimileri için katledilen gayrimüslimlerin mallarına çöreklenip sömürmenin, yurtlarına dönme umuduyla yollarda can veren insanların emeklerini çalma haysiyetsizliğini göstermenin ve ahlaksızca semirmenin yüz yılıydı. kimi için ise yollarda yitip gitmenin, asimile olup erimenin, yabancı memleketlerde yeni bir hayatı yoktan var etmenin, saklanmanın ve sinmenin yüz yılıydı.
    yüz yıl geçti. acı hala bıçak gibi keskin. feryad muhatabını bulamadı ve ufunetten bir saat sarkacı gibi sallanıp duruyor boynumuzda. ne katledilip sürülenler, ne de katledip sürgün edenler bir yerlere gidebildi. herkes gövdesinin olanca ağırlığıyla burda. talat paşalar da bugün burda, gomidas vartabedler de burada. enver paşalar da burada, rupen zartanyanlar da burada. muhatabını bulamayan her acı tarihin derinliklerinden bugüne hortlaklar taşır. türkiye’nin iklimine sinmiş bu kan, kin ve irin nefesi de bu hortlakların bimuhatab vaziyetlerinden ileri gelmektedir.
    yüzyıl geçti. bugünlerde dünya ermeni soykırımı’nı tanıma konusunda daha hevesli. hali hazırda pek çok ülkenin tanıdığı soykırım 100.yıl vesilesiyle artık türkiye’nin en yakın müttefikleri tarafından da dile getiriliyor. nitekim son dönemde papa’nın ve avrupa parlementosu’nun ermeni soykırımı’na yönelik söylemleri son derece önemli. avrupa parlementosu 1915’te ermeniler’e yapılanların bir soykırım olduğunu kabul etti ve henüz bu elim hadiseleri soykırım olarak kabul etmemiş ab ülkelerine de bu yönde çağrıda bulundu. papa ise ermeniler’in acılarını paylaştığını ve insanlık tarihinde böyle soykırımların bir daha yaşanmaması için çabalamak gerektiğini belirtti. ne ki türkiye’nin vatikan büyükelçisini geri çekmesi ve sert tepki vermesi üzerine: “tarihi olaylar adlarıyla anılmalıdır” diyerek sözlerinin arkasında durdu.
    papa’nın “tarihi olaylar adlarıyla anılmalıdır” sözü hepimiz için yol gösterici olmalıdır. adı konulmayan her acı ölümsüz bir karabasana dönüşüyor. 1915’in adını koymak en çok da bugün ile yüzleşebilmek bakımından elzemdir. türkiye 1915’i bir soykırım olarak kabul eder ve özür dilerse muhakkak bu durum pek çok müspet netice doğuracaktır. her şeyden önce türkiye’nin bir asırlık ömrü boyunca burnundan kıl aldırmayan nemrut tarafı aşınacak. soykırımın kabulü neden bu tür vakıanın yaşandığı konusunda sorgulamalara yol açacak ve tabi olarak bu tür vakıanın tekrarlanmaması için toplumsal ve örgütsel bir mekanizma gelişecek. nefrete karşı savaşta ciddi anlamda hücuma geçilecek.
    toplumca 1915’le yüzleşebilseydik dersim soykırımı, varlık vergisi, 6-7 eylül pogromu, maraş, madımak, hrant’ın katli, sevag şahin balıkçı’nın katli ve nihayet roboski katliamı yaşanmayacaktı. devlet soykırım gibi bir insanlık suçundan böyle ucuzca yırtamayacak ve hesap verme mekanizması gelişecekti. bu nedenledir ki 1915 derken yüzyıl öncesinde kalmış cinai bir olaydan değil bilakis 2015’in ta kendisinden bahsetmekteyiz. talatlar, enverler, cemaller bugün de her yerdeler. temeli yağmaya dayanan bir devleti yağmacılık yasalarına göre yönetmekteler. 1915’le yüzleşmek bugün ki elim vaziyetle yüzleşmektir.
    1915’le yüzleşmek bir başlangıç yapmaktır. hesap vermeye,özür dilemeye, sorumlu olmaya uzanan bir başlangıçtır bu.
    bir asır öncesinden kopup gelen hortlakların acı feryatlarını yatıştırıp,yarına dair ümit besleyebilmek için bir başlangıçtır bu.
    1915 düne dair olan değil, bugünümüzü idame ettiren ve yarınımızı peydahlayan ortak acımızdır.
    yüz yıl geçti, geçti mi?
    (cem akbalık'dan alıntı)
    0 ...
  38. komünist itemleri

    21.
  39. alnında yıldızlı bere,
    elinde mavzeri!
    0 ...
  40. çocuklara tecavüz edilen ülkede bayram kutlanamaz

    1.
  41. Yılda ortalama 7.000 çocuk istismarı oluyor,100 bin çocuk bu kirli sistemin içerisinde yer alabilmek için cezaevinde. Sadece AKP Döneminde 2015 verilerine göre 500'den fazla çocuk devlet tarafından KATLEDiLDi. Çocukların çocuk olamadan büyüdügü bu ülkede 'çocuk bayramı' kutlamak içi boş bir gayedir. Bizim bayramımız, çocuklar uçurtmalarını özgürce uçurabildigi gündür. işte o gün biz devrimciler, uçurtmaları kızıl bayraklarımızla süsleyecegiz.

    YAŞASIN DEVRiM VE SOSYALiZM!
    0 ...
  42. vladimir ilyiç lenin

    223.
  43. Bizim savaşımız şimdi yeniden başladı
    Ve kalbimiz gümbür gümbür
    Ve Lenin hala genç
    Ve çiçeklenen ekim olmak üzere...

    iyiki doğdun önde giden!
    yoldaş lenin 146 yaşında!
    3 ...
  44. toprak uğruna ölen varsa vatandır yoksa tarladır

    2.
  45. Beş çocuğunu savaşta kaybetmiş ve eline silah alıp cephede mertçe savaşmış Tayyip'ten özlü sözler.
    0 ...
  46. 23 nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramı

    178.
  47. Aylardır yüzlerce Kürt çocuğunun devlet eliyle öldürülmesini destekleyenler yarın 23 Nisan'ı kutlayacak.
    0 ...
  48. jöh ün o apo posterini götüne sokarız pozu

    4.
  49. Arala yüreğini ey emekçi türk
    Kürdün inkarı intiharındır senin,
    intiharındır!
    0 ...
  50. kürtleri çıldırtan jöh pöh duvar yazıları

    17.
  51. Vallaha ben türk olmama rağmen bu orospu çocukluğuna, ırkçılığa çıldırıyorum. insan olan çıldırır.
    5 ...
  52. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük