2 ile bolunmeyen tek sayilar
-167 (iyi gün dostu)
dördüncü nesil yazar 7 takipçi 48.36 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    bir soru

    39.
  1. Tek soru vardır. Hiçbir şey yokken nasıl "bir şeyler" var oldu?
    0 ...
  2. mezar taşı

    46.
  3. Benimkine denk gelen sadece bir kere Hû deyiversin.
    1 ...
  4. 2 ile bölünmeyen tek sayılar

    208.
  5. Arizona çölünde doludizgin dört nala koşan. Uçsuz bucaksız Salar De Uruni'de gökyüzüyle yeryüzü arasında kaybolan. irlanda'nın yeşil yamaçlarında uçuruma doğru yuvarlanan. Kayıp bir ruh. Müebbet bir vakar.
    0 ...
  6. kimlikten din hanesini silen aileye saldırı

    7.
  7. saçmalıktan başka bir şey değil de bu canına yandığım ateistlerden suç işleyen bir tane adam yok sanırım, kimileri müminlerin yediği halttır gibisinden çemkiriyor.
    4 ...
  8. kimlikten din hanesini silen aileye saldırı

    6.
  9. saçmalıktan başka bir şey değil de bu canına yandığım ateistlerden suç işleyen bir tane adam yok sanırım, kimileri müminlerin yediği halttır gibisinden çemkiriyor.
    2 ...
  10. zafer çağlayan

    166.
  11. Reze Zerrab "50 milyon rüşvet verdim." dedi ve herkes inandı. Mal mısınız arkadaş. Herif cia'nın eline verdiği metni okuyor olamaz mı? Ne kadar da emin millet kendinden. Yanında almış herif sanki 50 milyonu.

    Karakter zaafiyeti olduğu ise taktığı milyonluk saatten belli olan politikacıdır. Orası ayrı.

    Millet şunu da anlamalı ki; herkes t.c'yi usulsüzlük yapmakla suçluyor. Yargılayan ise dünyada usulsüzlüğü devlet politikası olarak benimsemiş abd. Bizim gerzekler de kalkmış abd'nin yargısının adalet için bu davayı açtığını ve t.c'n suçlu olduğunu savunuyor. Kendinize gelin. Mal olmayın! Dava, abdn haraç kesme operasyonundan başka bir şey değildir.
    2 ...
  12. 2 ile bölünmeyen tek sayılar

    206.
  13. Aşka giden yolda tökezleyen, nihayetsiz bir ufka yelken açan, vuslatı arayan, hep bir adım ötesinin olduğunu anlayan.

    Körpe bir talip
    istemediği her şeye sahip
    Bir fakir
    Acziyeti varlığından mürekkep bir hakir

    Uçsuz bucaksız nahiyesiz köysüz kasabasız
    Bir yere ait
    Ki oradan yönetilir bütün bir kainat
    Feleğin parmağında topaç olduğu adama kul olduğundan
    Kendisi kadar büyük değil kainat

    Aşk biçer sırtındaki heybeyi
    Dökülür hesti
    Yırtılır varlık elbisesi
    Can dediği nedir ki
    0 ...
  14. cübbeli ahmet in cennete gideceğini açıklaması

    28.
  15. Düşünce özgürlüğü diye götünü yırtıp, devlete millete karşı yapılan her türlü vandalizmi savunanların bir anda hey heylerini üstüne getiren açıklama. Size ne amına koyayım! Adam istediği yere gideceğini söyler. Size mi kaldı tenkit etmek!
    0 ...
  16. 2 ile bölünmeyen tek sayılar

    203.
  17. Cam kırıkları... farklı renklerde binlerce parça her tarafa saçılmış. Bir mabedin giriş cephesinin devasa vitray penceresinin ufalanmış parçaları bunlar. Güneşli bir gün... tek bir güneşin her bir parçadan yansımasını seyrediyor. Farklı renklerle, farklı indislerle yansıyor güneş her birinden.

    Bulunduğu bahçede vitraylı cephenin karşısında, ağaçların hışırtıları, kuş cıvıltılarıyla doğanın her anı bir diğerinden farklı senfonisini dinliyor. Hafif bir meltemin fısıltısı da karışıyor.

    Karşısındaki devasa taş duvar, yüzyıllara meydan okuyan mukarnaslı giriş, pirinç bir kapı. Her bir yapı malzemesinin lisan-ı hâl ile konuşmasını müşahede ediyor bir yandan.

    Bunları seyreden, dinleyip idrâk eden ben miyim? Diye soruyor kendine. Cevap tatmin etmiyor. Bütün cıvıltılar, yansımalar, malzemelerin hissettirdiklerini kendinde topluyor. Hepsinin içinde bir hiç olarak, oluveren binlerce şeyi tek bir anda deneyimliyor şimdi. Rüzgar oluyor esiyor, kuş olup ötüyor, binlerce yıllık bir taş olup bir mabede hayat veriyor. Her vitray parçacığından teker teker yansıyor. O zaman hiç olduğu anlatılıyor ona. Ve sonunda Aslında olup bitenin hep O'ndan, O'nunla ve O'nda açığa çıktığını yaşayarak biliyor.
    0 ...
  18. 2 ile bölünmeyen tek sayılar

    202.
  19. Aynaya baktığında kendini gördüğü için dünyanın en kibirli insanıdır.
    0 ...
  20. tsk da osmanlı tuğrası kullanılması

    7.
  21. Batı diye özendikleri ülkelerin ordularının bin yıllık sembollerini kullandığından, askerlerinin ortaçağdaki kıyafetleri giydiklerinden haberdar olmayan aşağılık komplekslilerin yadırgadığı durumdur.

    Kendine, milletine, tarihine saygı duyup, zerre haysiyeti olan kişinin rahatsız olamayacağı durumdur. Dünyaya hükmetmiş dünyanın en büyük medeniyeti Osmanlı hanedanındaki "türk" devletinden nefret etmelerinin sebebi uzun zamandır damarlarına zerk edilen aşağılık kompleksinden başka bir şey değildir.
    0 ...
  22. hür ve kabul edilmiş masonlar büyük locası

    48.
  23. en iyi türk rock grupları

    42.
  24. hem laik hem müslüman olunmaz

    398.
  25. Haklı önermedir. Laiklik devlet rejimidir. Kavramlar ait oldukları olgulara aittir. Mesela eşyanın, devletin, hayvan ve bitkilerin dini olamaz, yalnızca insanın dini olabilir. Çünkü din insana ait bir kavramdır. Laiklik ise devlete ait bir kavram olduğundan insanın bireysel yaşantısı için geçerli olamaz. Özellikle islam insanın hayatını 7/24 düzenlediğinden laik bir şekilde yaşamasını olanaksızlaştırır.

    Ne yani camide müslüman, camiden çıkınca islam emirlerine muhalif mi yaşayacak müslümanlar?
    1 ...
  26. münir özkul

    2654.
  27. Türk sinemasının tartışmasız en iyi aktörüdür. Her filmi oyunculuk dersidir.
    1 ...
  28. 2 ile bölünmeyen tek sayılar

    201.
  29. Yılın bu mevsiminde serengetinin yağmurla tanıştığı topraklarında akarsu havzalarına doğru göç eder.
    0 ...
  30. 2 ile bölünmeyen tek sayılar

    200.
  31. Dostoyevski'nin elinde bir razumihin, sabahattin ali'nin elinde raif efendi. Tren raylarında anna karenina.
    0 ...
  32. 2 ile bölünmeyen tek sayılar

    197.
  33. Orta asya steplerinde bir savaşçı, hicaz çöllerinde bir bedevi, amerikanın gerçek sahibi bir kızılderili, rio'nun arka sokaklarında bir fahişe, kübalı uyuşturucu karteli
    0 ...
  34. 2 ile bölünmeyen tek sayılar

    195.
  35. beşiktaş

    16340.
  36. 2 ile bölünmeyen tek sayılar

    193.
  37. Kakasını 15 dakikadan kısa sürede asla yapamaz. Günde en az iki kere olmak kaydıyla. Götünden işer adeta.
    0 ...
  38. 2 ile bölünmeyen tek sayılar

    191.
  39. Sloganlardan tiksinir. Zira slogan tefekkürü öldürür, insanı uyuşturur.

    Hikmetli söze tazim gösterir. Hoparlör olmanın değil, kendinden neşet edenin anlamlı olduğuna iman eder.
    0 ...
  40. 2 ile bölünmeyen tek sayılar

    190.
  41. 9 yıl sonra geri döndü. Hiçbir şey değişmemiş. Gerizekalı oranı aynı memlekette.
    0 ...
  42. 2 ile bölünmeyen tek sayılar

    189.
  43. Büyük mimardır. Kündekâri sanatçısı, ney üstadıdır. Sanatın ve sanatçının dostudur.egepen dikoninktir.
    2 ...
  44. allah nerede sorunsalı

    41.
  45. Allah bir yerde değildir. Yer Allah'tadır. Zira Allah varlığı ile her şeyi kuşatıcıdır. Ve mekan denilen kavram Allah'ın nurunun bir tecellisidir.

    insan ise Allah'ı bir yerde değil bir idrâkte bulabilir. O idrak ise kendi nefsinde açığa çıkar.
    1 ...
  46. 2 ile bölünmeyen tek sayılar

    188.
  47. Memlekette, Ulan Batur'un Moğolistan'ın başkenti olduğunu bilen 13bin kişiden biridir.

    Semerkant'ta astronomluk, Isfahan'da taş ustalığı yapmıştır.

    Gözü yüksekte, kendisi çukurdadır.

    Ölümsüzdür.
    1 ...
  48. hazreti muhammed

    1266.
  49. güneydoğu dan öyküler önce vatan

    37.
  50. yine hamasi edebiyat, iki ölçek vatansever kamuflajlı milliyetçilik aşılayan bir dizi gibi geliyor bana. kahrolsun insanoğluna dayatılan her türlü doktrin!
    1 ...
  51. kitabın içindeki kurt

    1.
  52. uzun zaman oluyor. gün ışığını görmeyeli. yapay ışığı görmeyeli de birkaç gün oldu. bu uçsuz bucaksız ovada tek başıma kalakaldım. mekanın boyutları, kendi boyutlarıma göre astronomik derecede büyük. ancak yaratılıştan gelen üstün özelliklerim var. zerre miktarınca ışık görmeme yetiyor. yeter ki üzerinde bulunduğum kitap sayfası milimetre miktarınca açılsın. sonra çok hızlı okuma yeteniğine sahibim. önümü arkamı aynı anda görebiliyorum. panoramik bir görüntü oluşuyor beynimde. bir başka yeteneğim daha var. tasarımcı yaşayacağım zor koşulları hesaba katmış olacak; hacimde var olan bütün sesleri aynı anda duyabiliyor, istediğim sesleri kısıp, istediklerimi ön plana çıkartabiliyorum.

    sayfa açıldı. ışık girdi içeri. haftalardır aynı sayfayı bıkmadan usanmadan okuyorum. hafızamın diğer özelliklerime nazaran iyi olduğunu söyleyemem. karanlığa son gömülüşümde yeni bir fikir zuhur etti. artık bu sayfada durmayacağım! planım hazır. bir dahaki sefere bir sonraki sayfaya geçiyorum. ama, son kez şunu bir kere daha okumam lazım. uzun zaman oldu, tam olarak hafızamda olması gerekiyor. ancak, diğer sayfadakiler ile bu şekilde bağlantı kurabilir zihnim.

    gelen ışıkla okumaya başladım. okudukça hatırlıyorum. henüz gelişmemiş bir roman başlangıcı. biraz sıkıcı hatta. ancak ümitliyim bu romandan. hem ilk romanım. baştan su koyvermek yok. çok uzun sürmedi ilk sayfayı bitirdim. bulunduğum yerden diğer sayfaya geçmeme gerek yok, her şeyi buradan da görebiliyorum. bitirdim şimdi. geçen haftalar boyunca, ışığa her kavuşmamda defalarca okuduğum gibi bir kere daha okudum şu iki sayfayı.

    bizim buralarda yapacak pek bir şey yok. benden başka kimse yok zaten. oturup iki çift laf edilmiyor. dünyada, şu okuduğum iki sayfada tanıdığım iki karakterden başkasını da tanımıyorum. kör bir adam ve ona kitap okuyan küçük bir kız çocuğu... neyse elime çabuk tutmam lazım. kitap ayıracını görüyorum. kitabın ortalarında bir yerde. koşuyorum. ölümüne koşuyorum şimdi. uzun mesafe var önümde ancak kitabın sahibinden çok daha hızlı okuduğumdan zamanım var. birkaç adım kaldı ve şimdi... zıpla!

    evet, işte ayıracın üstündeyim. şimdi diğer sayfanın içine girebilirim. ama arada kalan sayfalar nolacak? konu bütünlüğü olmadan ne anlayabilirim ki romandan. bütün sayfalarını okumam gerek. haftalardır mahsur kaldığım sayfaya tekrar dönmek, kitabın dışındaki bir ayıracın üstünde kalmaktan iyidir. zıpladım. tanrım! yardıma ihtiyacım var. daha ilk sayfada takılıp kaldım. ne merhametsiz bir okuyucunun eline düştüm. ayıracı her defasında okuduğu sayfanın arkasındaki sayfaya koysa, geliştirdiğim bu metodla kitabı bitirebilirdim oysa ki! gerçi okuyucu daha ilk sayfada takıldı kaldı. beklemekten başka çarem yok. b planım var ama bu ona bağlı.

    benim üstün yeteneklerim vardı. hızlı okuma, zıplama, işitme. okumak kar etmiyor. şimdi sırada işitme yeteneğimi kullanmada. okuyucu kitabı açacak, adam gibi okuyacak ve ben çevredeki bütün sesleri kısıp, onun mırıldanışlarını duyacağım. böylece o benim anlatıcım olacak. romandaki karakterlerden biri de böyle bir adam değil mi hem? kör ama kulakları iyi işitiyor. küçük kız çocuğu da ona kitap okumaya başladı ikinci sayfanın başında. demek ki şu anda gözlerim hiç bir işe yaramaz. o adamın gözlerinden bir farkı yok benimkilerin. tek bir eksiklik var. benim romanımı okuyan küçük bir kız çocuğu değil, jöleli saçlı, pis sakallı edebiyata ilgisiz olduğu çok belli orta yaşlı bir adam. ne olursa olsun bir şekilde devam etmeli bu romana. acilen devam etmeli. çok sıkıldım bu sessizlikten.

    ...

    bir uzun zaman daha geçti. tekrar ışık vuruyor yüzüme. gözlerim kamaşıyor. yanıyor gözlerim. karanlığı arzuladım bir an. bir önceki ışıkta, okumanın bir yararı olmadığını idrak ettiğimden hiç yeltenmedim. gözlerimi kapadım tekrar. sesler geliyor. bir yanda notalar, pencere açık olacak ki; rüzgar uğultusu, insan sesleri geliyor kulağıma. çok yakında bir insan sesi daha var.

    mırıldandı. devam etti mırıltı. ilk sayfanın sonu değil mi bu okuduğu? ancak bir tuhaflık var. o pis sakallıdan böyle duru bir ses çıkamaz. bu kadar ruhumu okşayarak okuyamaz o. gözlerimi açtım. o değil gerçekten. bu tam da aradığım kişi:

    işte bu benim minik kız çocuğum! bana masal anlatmak için geldi. biliyordum geleceğini. karanlık zamanlarda yalvarışlarımı duydu tanrı. bana bu özellikleri boş yere vermediğini biliyordum. o hiç bir şeyi boşuna yapmaz! şükürler olsun. kulaklarım şimdi her şeyi aynı anda duyuyor. insan sesleri, kuş cıvıltıları, televizyondan gelen sesler, ve benim küçük meleğimin sesi.

    hepsini kıstım. bütün sesleri. şimdi sadece o konuşuyor. biraz daha açtım sesini. mırıldanışı kulaklarımda haykırışlara dönüşmeye başladı. bas bas bağırıyor bu kız resmen! ikinci sayfa bitti. nefesimi tuttum. geçeceksin değil mi meleğim? diğer sayfaya geçeceksin değil mi? sen de beni yarı yolda bırakmayacaksın. seni tanrı gönderdi çünkü. o kimseyi yarı yolda bırakmaz, sen de bırakmayacaksın!

    tekrar karanlığa gömüldüm. ses kesilmedi ancak. işitiyorum. okumaya devam ediyor! uzun zamandır çıldırasıya beklediğim üçüncü sayfayı okuyor artık. bu kız muhteşem bir şey. okumayı delicesine seviyor hissedebiliyorum. beni mutlu ettiğini biliyormuşcasına okuyor. sayfalar arasında akıp gidiyor telafuzları. ara vermeden okuyor. mesai gibi okuyor. tatilsiz, tenefüssüz okuyor. sayfalar ilerledikçe huzur doluyor kalbim. vefa borcum var, biliyorum.

    ''kör adam dinledi küçük kızı. romanın son cümlesinde istemeden elini tuttu. sımsıkı kavradı. dudaklarında tebessüm ve minnet karışımı bir şekil oluştu. kız gülümsedi. kör adam görmedi bunu ama işitti.''
    3 ...
  53. sade

    23.
  54. dört duvar var. kare plan. duvarların renginde oynama yapmak istedim. biraz koyu olacak, biraz da kırmızı. oturma odası ölçeğinde duvarları koyu kırmızı, kare planlı bir odadayım. ışık almasını istiyorum odanın. bu yüzden pencere açıyorum karşı duvara. hacim ferahladı şimdi. bir tabure koydum ortaya. üstümde bir tişört, altımda bir pantolon. ayaklarım çıplak. yer soğuk değil. elime bir saksafon aldım. üflüyorum. yankı yapıyor. kontrolsüz bir yankı bu. ayarlamam lazım. mekanın boyutlarıyla oynuyorum. büyütüyorum biraz daha. duvarlar birbirine paralel olduğunda vurgusal yankı olabilir. bu sebeple paralelliği bozdum. şimdi mekan ileri doğru genişliyor. iki duvar hala paralel birbirine, iki tanesi de paralel değil. duvarların rengi görsel algılama için önemli, sese bir etkisi olduğunu düşünmüyorum. çalana etkisi var tabi ancak teknik olarak bir etkinin söz konusu olmadığı kanaatindeyim. kare planı da bozdum. şimdi mekanım yamuk halini aldı. saksafona üflüyorum. daha güzel bir ses tınladı şimdi. bir kaç eksiği var hala mekanın. yansıtıcı yüzeyler koymak gerekiyor. duvarları gözenekli malzemelerle de kaplamak lazım. baslar, tizler belli bir ahenk ile salınmalı mekanda. şimdi yamuk planlı, koyu kırmızı gözenekli malzemeyle kaplanmış duvarlı, yansıtıcı yüzeyleri taşıyan tavanlı bir mekan içindeyim. karşı duvarda pencere var. ışık geliyor oradan. fonskiyonel bir çözüm ama sese olumsuz etkisi var. pencereyi kaldırdım. yapay olarak aydınlatılıyor mekan. bunun için armatür gerekli. estetik girmeye başladı işin içine. mekanla uyumlu olmasını istiyorum aydınlatma aygıtlarının. yer kaplaması da önemli. sesi emecek onlar. renkleri duvarların renkleri, tavanın rengi, aydınlatma elemanlarının rengi... saksafonun yanına davul gerek bir tane ya da bas gitar. tonlar önemli. midler, tizler, baslar... hepsini test etmek istiyorum. bir orkestra kurabilirim. hepsini kendim de teker teker deneyebilirim...

    do...

    re...

    düm... tek... tek...

    test ettim. karmaşık bir fonskiyon var mekanda. çok şey düşünülmeli. renkten, malzemeye kadar her şeyin icracı üzerine etkisi var. dinleyici üzerine de etkisi var. fonskiyonel mekan kurgulandı. müzik yapılabilir. müzik dinlenebilir.

    müzisyen var. karar sesi la olan bir parçada ilerliyor. bas gitarist bu müzisyen. uzun süredir müzisyen. bir çok festivalde, albümde çalmış. dört telli bir foderası var. tonu muazzam. önemli tonmeisterler ile çalışmış. müziğe hakim. parmaklarını hala günde en az dört saat bu iş ile meşgul ediyor. dört dörtlük bir parça çalıyorlar. la vuruyor sürekli. tansiyona göre oktavında vuruyor. yalnız bir hali var, sadece la vuruyor. gamın içinde dolaşmıyor. ona sorulduğunda ''parça bunu istiyor, bu yeterlidir.'' dedi.

    dört duvar var. duvarları boyamak niyetinde. etkilendiği ressamlar, akımlar var. kafasında binbir türlü plan... tablolar olacak duvarda. geri kalan boşluklar farklı renkler ile boyanacak. nedenini bilmiyor, ama o renkleri görmek istiyor. renk cümbüşü olmalı mekanda. kare planlı bir oda bu. ışık alması lazım. karşı duvara bir pencere açıyor. küçük bir pencere bu. 6 tane dikine 4 tane enine doğrama, arası cam... perde lazım, ışığı içeri almamak için. fırfırlı, dantelli, ince işçilikli bir perde getirdi. astı. güzel durduğuna kanaat getirdi. bir tabure koydu odanın ortasına. vazgeçti. kaldırdı tabureyi. bir koltuk koydu. rengini seçti. üzerine kirlenmesin diye örtü serdi. bir tane daha koltuk aldı karşısına koydu. özenle boyadığı duvarların bir kısımlarını kapattı koltuklar. ortaya bir tabure koydu tekrar. sonra kaldırdı, daha iyi işlenmiş bir mobilya getirdi. sehpa deniyor buna. üzerinde oymacılıktan mütevellit desenler olan bir sehpa bu. bacakları düz de gelmiyor. yılan gibi kıvrılarak iniyor. koltukların kolçakları, bacakları da öyle. halı var. el ile işlenmiş. binbir farklı renk, desen var üzerinde. pahalı bir şeye benziyor. altın varaklı saraylara layık bir ayna duruyor duvarda. duvarın bir kısmı daha kapandı böylelikle. victoria devrinden kalma iki köşe lambası koydu koltukların yanına. televizyon, televizyon kumandası, uydu reciever'ı, uydu reciever kumandası da var mekanın içinde. bas gitar var bir de. koltuklardan birine oturdu. üzerinde gömlek var, yakaları kalkık. ince kravat var. altında kaliteli kumaş bir pantolon. cilalı simsiyah ayakkabıları ile oturuyor mekanda. bas gitarı eline aldı. televizyonu açtı. bir kanalda müteşabih bir mekanda kaydedilmiş bir parça çalmaya başladı. yamuk planlı, koyu kırmızı gözenekli malzemeyle kaplanmış duvarlı, yansıtıcı yüzeyleri taşıyan tavanlı bir mekanda müzik yapılıyor. üzerinde tişört, altında pantolon, ayakları çıplak bir basçı var müziğin içinde. parçanın karar sesi la. belli bir metronomla la'ya basmaktan başka bir iş yapmayan bir basçı dinlerken buldu kendini. elindeki bas gitar ile la üzerinde türlü gamlar ilerledi. slapler yaptı, groovelaştırdı parçayı. parmakları çok hızlı akıyor klavye üzerinde. ayakları çıplak basçıdan çok daha hızlı parmakları var şu anda. çıplak ayaklıdan çok daha iyi basçı olduğuna inanıyor. yalnız odada çok eşya var. ses çok yutuluyor. camı açtı, dışarıdan ses geliyor şimdi. kapadı tekrar. televizyondaki mekanın duvarları gözüne takıldı. koyu kırmızı duvarlar... kendi duvarlarına baktı. tablolar... müzikal hissiyat uyandırmasa da seviyor onları. perdeleri de şık. gitar riffleri de... yalnız fazla eşya var. fazla motif var. fazla desen, fazla renk... o da fazla çalıyor zaten.

    duvar yok. zifiri bir sessizlik var. nota var. üstüm başım çıplak şimdi. ses tellerim var. bas ve tizlerim. beyaz bir renk hakim bulunduğum yere. içinde her rengin olduğunun idrakindeyim, görmek istediğimi görebiliyorum. sessizliğin karar sesini algıladım. ses tellerimi titreştirmeye başladım şimdi. baslar, midler ve tizler sıra sıra, kimi zaman aynı anda çıkıyorlar gırtlağımdan. yankı var uzaklarda bir yerlerde. öyle bir yerde ki ama, teknik hesaplamalar ile başa çıkmak zorunda değilim onunla. gelmesi gerektiği için geliyor. çıplak vücudumdan çıkan çırılçıplak sesim ile başlattığım icrayı tamamlar nitelikte. bir kusur değil şimdi yankı müzik için. bilakis, yardımcı oluyor. çünkü ruh bunu istiyor. ses tellerimi, mekansızlığı ve de kulaklarımda yankılanan her ne ise onu.
    3 ...
  55. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük