kitap yazarak çok para kazanan yazarların atasıdır. kitaplarını bu kadar sattıran da şüphesiz ki samimiyetidir. duygularını bu kadar iyi kağıda dökebilen başka bir yazar belki de gelmez. betimlediği bir duyguyu ilk önce kendi hissediyor, sonra kağıda döküyordur sanki. bu dediğimi anlamak için martin eden ve doğu yakasını okumak yeterli olacaktır.
özellikle doğu yakasını yazabilmek için, fakirlerin arasına karışıp, onlar gibi yaşaması, bu adamın nasıl bir psikopat olduğunun göstergesidir.
Benden Muhammet Mustafa' ya saygı ve selam:
Deyin ki, hoş görünürse, bir şey soracak Hayyam:
Neden Yüce Efendimizin buyruklarında
Ekşi ayran helal da güzelim şarap haram?
televizyonda görülüp görülebilecek en büyük islam bilgini cübbelidir. zeki de bir adam olduğu için bilgileri arasında oradan oraya zıplıyor ve hiçbir soruyu da yanıtsız bırakmıyor. önemli olan da bilgiden çok, onu kullanabilme kabiliyetidir zaten. cübbeli'de bu var. yaşar nuri ise cübbeli'ye göre gayet sığ bilgileriyle ve saçma yorumlarıyla konuşuyor. islam hakkında bilgisi olmayan insanları etkileyebilir, ama cübbeliyle bir tartışma programında karşılaşırsa, bu onun sonu olur.
kanuni'den sonra şehzadelerin sancaklara gönderilmesinin yasaklanması. böylece şehzadeler halkı tanımayan, hiç yöneticilik tecrubesi olmayan kişiler olarak padişahlık yapmışlardır.
ikinci bir büyük hata da, seferlerini hep doğuya doğru yapması. bu durum doğunun gelişimini engellerken, batıyı da rahat bırakıp gelişmesine sebebiyet verdi.
fatih'ten başka batıya sefer yapma niyetinde olan hiçbir padişah olmadı. kanuni de dahil olmak üzere hepsinin amacı doğuyu ele geçirmek oldu. halbuki islam birliğini barışla sağlama gayreti güdülseydi şu an arap alfabesiyle yazıyor olabilirdik.
iki kat hüzün yaşatır. sigaranın bitmesine zaten üzülmüşsünüzdür. bir tane daha olduğunu görürsünüz ve yine üzülürsünüz, çünkü bu sefer sondur ve başka bir sürpriz olmayacaktır.
son zamanlarda sık sık başıma gelen hadise. psikolojide bir karşılığı olup olmadığını bilmiyorum. bilen varsa aydınlatabilir.
çok fazla ve çok karışık rüyalar görüyorum. uyandığımda bunun rüya olduğunu bilmeme rağmen, gün içerisinde veya ertesi günlerde olayların rüyada mı gerçekleştiği, yoksa geçmişteki anılarımdan biri mi olduğu kısmına karar veremiyorum. örneğin; rüyamda beni yılan soktuğunu görmüştüm. daha sonra bunu rüyamda gördüğümü unutup, çocukken gerçekten de yılan tarafından sokulduğumu zannettim. rüyamda yılanın beni soktuğu sırada annem de yanımdaydı. anneme ''beni yılanın soktuğu günü hatırlıyor musun?'' diye sorduğumda öyle bir şeyin hiçbir zaman olmadığını söyledi. yani beni yılan filan sokmamıştı. sonra bu anımın nereden geldiğini hatırlamaya çalıştım. rüyada gördüğümü net olarak hatırlamasam da, başka bir mantıklı açıklaması olamazdı. yani kafamın içinde böyle bir anı varsa, ya yaşamışımdır ya da rüyada görmüşümdür öyle değil mi? böyle o kadar çok anı birikti ki aklımda, hangisi gerçek hangisi rüya artık kestiremez oldum. anılarımda eğer başka biri de varsa onlara teyid ettiriyorum; fakat yalnız başıma olduğum anılardan hiçbir zaman emin olamıyorum.
tekme tokat dövmek istediğim kişi. böyle sokakta filan görsem, gömerim kafayı burnuna hiç acımadan. o kadar sinir oluyorum ki bu adamın tipine, sesine, el kol hareketlerine anlatamam. çocukken de sevmezdim.
Yaşadığım hadise. Sandalyedeyken düzgünce oturamadığımdan, sandalyenin iki bacağı üzerinde durmak adetimdir. Sandalye de sağlam olmayınca köpek boku gibi yere yapışmıştım.
3 yıl önce, taksimde bir bara gidip arkadaşlarla içmiştik. çok fazla sarhoş olmuş ve yanımdakiler farkında bile olmadan, ne yaptığımı bilmeyerek dışarı, istiklal caddesine doğru çıkmıştım. istiklal caddesinden, taksim meydanına doğru yürüyordum. gezi parkının aşağısında, artık yeri orada olmayan, ''55 t'' otobüslerinin kalktığı yere doğru bir kaldırıma çöktüm. yanıma bir adam geldi. adam da mı sarhoştu, yoksa deli miydi bilmiyorum ama bana taksimdeki the marmara otelinin sahibi olduğunu söyledi. ben de ''ciddi misin ağğbii vay bee'' falan diyerek, inanmış gibi-ki gerçekten inanmış da olabilirim hatırlamıyorum- heyecanlı heyecanlı onunla konuşmaya devam ettim.
adam: ''tabii ya ne sandın'' dedi. ''benim böyle göründüğüme bakma, bir zamanlar çok zengindim'' dedi. adam, o oteli elinden zorla aldıklarını, aslında tapusunun onda olduğunu filan iddia ediyordu. ben de bu haksızlığa sinirlenip '' vay orospu çocukları, nasıl yaparlar bunu!'' diye bağırmaya başladım. çok sinirlenmiştim. bu adama otelini geri kazandıracaktım, gerekirse yoluma çıkan herkesi ezer geçerdim bu amaç uğruna.
''hadi'' dedim adama, ''kalk gidiyoruz, otelini geri alacağız''
adam da sevinçle ayağa zıpladı ve the marmara oteline doğru yola koyulduk. kapıdaki görevliye ''adamın otelini çalmaya utanmıyor musunuz?'' diye sordum. beni siklememişti. adam da bir yandan otelin duvarlarını okşuyor ve ''yeniden benim olacaksın'' gibi bir şeyler sayıklıyordu. kapıdaki herif, bavulları alan genç biriydi. bizi pek siklemiyor, sadece gülüyordu. sonra ben '' yüzüme bak '' diye bağırdım ve adamın yakasına yapıştım. kim olduğunu hiç bilemediğim biri gelip bana yumruk attı. yere yığıldım ve kalkamadım. yarı baygın bir şekilde yürüyordum birkaç dakika sonra. bir kolumu omzuna dayamış o adam beni götürüyordu.
birlikte meydandaki mc donalds'ın oraya gittik. şu yanında thy filan da olan.. orada bir taşın üzerine oturduk. saat bayağı geç olacaktı ki, sokakta kimse yoktu. adam ''bira alıp geleyim ben'' dedi. ben de bira sevmediğimi, sadece kendisine almasını söyledim. herif gittiğinde tek başıma orada oturuyordum.
derken bir tinerci yanaştı. elinde torba, içine çekip duruyordu. torba bir iniyor, bir şişiyordu. bu görüntüye nedense kahkaha attım. çok komik gelmişti o an için. karşımdakinin beni bıçaklayabileceği ihtimali beni ne korkutuyor ne de düşündürüyordu.
çocuk: ''para ver'' dedi. ben de ''param yok'' dedim. ''ama bir arkadaşım var, the marmara'nın sahibi. tekele gitti bira almaya. o gelsin, ondan isteriz'' dedim.
çocuk: ''taşak mı geçiyorsun lan'' dedi. ben de ''hayır dedim'', ''ne taşağı''. ona beklememiz gerektiğini, beklersek göreceğini söyledim. çocuğun da kafası kıyak olduğundan ses etmedi pek. derken çocuk arkadaşlarını gördü ve yanımıza çağırdı. karşımda sayamayacağım kadar çok tinerci vardı artık. olanları onlara da anlattı. liderleri olduğunu sandığım kişi yakama yapıştı ve ''sen kimi sikiyon lan?'' dedi.
aynı hikayeyi ona da anlattım ama bu daha zekiydi, hatta o an benden daha zekiydi.
artık alkolün etkisi azalmaya, kafam yerine gelmeye başlamıştı. işin ciddiyetini anlamıştım ve beynim ışık hızında olasılıklar üretiyordu.
hiçbir ümidim kalmamış, the marmara'nın sahibi de beni yüzüstü bırakmıştı. gerçi gelse de ne yapabilecekti ki? ama o an başka kimseden yardım talep edemezdim. çok çaresizdim.
tam çocuk bıçağını çıkarıyordu ki,
''tüm paramı ona verdim, sizden önce gelip her şeyimi aldı'' diyerek, o yanıma ilk gelen tinerciyi işaret ettim.
liderleri sinirli bir şekilde, o çocuğun yanına yürüdü ''doğru mu lan? çıkar bakalım paraları'' dedi.
çocuk ''yalan söylüyor'', ''ben para falan almadım'' dese de, ben daha inandırıcı bir yalancıydım. o çocuğu gözümün önünde tekme tokat dövdüler ve parayı istediler. çocuk hala ''yalan söylüyor, yok amına koyayım bende para'' diyordu.
o kargaşa içinde sallana sallana oradan uzaklaştım. giderken arkamdan bir bıçak yiyeceğim korkusuyla birlikte yürüyordum. neyse ki hiçbir şey olmadı. telefonuma baktım, 50den fazla cevapsız arama vardı. bir sürü de mesaj. arkadaşlarım beni aramış, bulamamışlardı.