Aklı alıp götürecek dozda uçak korkusuna sahip birisi olarak, kalkıştan sonra kuyrukta oturan hosteslerin kemerlerini açma sesi. Bunun meali bana göre "Şimdilik gebermeyeceksin, her şey yolunda." dır.
Tıp ve hukuk öğrencileri için içler acısı olmaması gereken durumdur. Fakültem küçük bir ilçede. Bırakın gelişmeyi varlığını sürdürmesi bile meçhul diyoruz, anlatamıyoruz, ne yapalım? Okuduğum yeri her söylediğimde aynı tepkiyi almaktan usandım, bir gün aklımdan geçen her şeyi söyleyip kalp kırmaktan korkuyorum.
"ilsin yi hikik fikiliktisi siniçti."
Senin sonuçta dediğin fakülteyi ben tercih listemde mülkiye mektebinin üstüne yazdım haberin var mı? Neyse, sakinim.
Not: Mektebi Mülkiye sonsuz saygı duyduğum ve kalitesine gıpta ettiğim bir kurumdur.
Özellikle benim gibi temizlik saplantısını haiz (bir şeye değil, bir şeyi haiz olunur. Hep de yanlış yazılır.) bir şahsiyetseniz çok da sıkıntılı olmayan durumdur. Kendi kendine konuşma olayı maalesef doğrudur, hatta bir yerden sonra hayali dost yaratır ve onunla sohbet etmediğiniz akşamlar huzursuz olursunuz. Yeri gelir vakit geçirmek için yer fıstığı ayıklayıp, ceviz kırdığınız bile olur. Ancak bir evi temizliğinden tutun da yemeği ve ütüsüne kadar, hele ki erkekseniz, başarıyla idare edebildiğinizi gördüğünüz an kendinizi Ulubatlı Hasan gibi hissedersiniz. (Nur içinde yatsın rahmetli.) Zaman zaman "ya burada ölürsem ve ancak aylar sonra haberdar olurlarsa?" veya "Ya başıma bir iş gelirse ve o an yanımda kimse olmazsa?" gibi düşünceler yakanıza yapışsa da orası sizin krallığınızdır. Hele ki maddi açıdan sıkıntılarınız yoksa veya az ise artık küçük prens veya pamuk prenses masallarını gerçek dünyada yazarsınız. Lakin ne var ki bazı olumsuz yönleri de vardır bu meselenin. Bence en vahim olanı da çevrenizdeki insanların "Sen şimdi ne manitalar götürüyorsundur ehe ehe" tarzı cümlelerine yalandan gülüp geçmek veya esprili yanıtlarla bu cümleleri geçiştirmek zorunda kalmaktır. Değinmeden de edemeyeceğim, son yazdığım yalnızca erkek öğrenciler için geçerlidir. Eğer kadın yalnız yaşıyorsa çoktan "yollu" damgasını yemiştir bile... Bir diğer kötü yanı ise geceleri tüm ışıklar söndürüldüğünde yüzünüze tokat gibi çarpan sessizliktir. Ancak bu da bir süre sonra kanıksanır. Tek başına eve çıktığınızdan dolayı sizi "zengin" olarak nitelendiren yahut anne babanızın mesleklerini soran yarım akıllıları zaten umursamadan geçiyorum. Annemin at eğitmeni babamın ise pokemon avcısı olduğunu söylüyorum onlara. Özetle tabiatı uygun olana her türlü güzeldir, zorluklarına rağmen. Bilhassa benim gibi ağır bir bölümde öğrenciyseniz kendinizi geliştirmeniz bu sükunet ortamında daha az zorlayacaktır. OMÜ hukuktan kucak dolusu sevgilerle... *
Cahillik utanılması gereken bir vasıf değildir, ki ilber Hoca dahil her insan birçok konuda cahil olabilir. Örnek vermek gerekirse mutfak sanatları konusunda asla yergi kabul etmem ancak matematik konusunda tam olarak cahilin önde gideniyim. Asıl korkulması gereken müessese, Ortaylı'nın da söylediği üzere yarı cahilliktir. Zira nereden öğrenildiği belirsiz, doğruluğu meçhul bilgilerle olur olmaz konuşmaya kimsenin hakkı yoktur.
Starbucks'ın üçüncü dalga müessese konsepti. Efendim nedir bu üçüncü dalga derseniz, ilk önce onu izah edelim. Birinci dalgada yalnızca tüketim yeterlidir. Bulaşık suyu gibi olsa dahi kahve olsun, çamurdan olsun. Yol üzerindeki kahveciler örnek verilebilir. ikinci dalgada biraz daha içilenden haz alma başlar. Üçüncü dalga ise tamamıyla gurmeliktir denilebilir. Farklı farklı çekirdekler, harmanlar, demleme yöntemleri falan filan... Bu Starbucks'ın marka uzmanları da dünyayı dolaşmak suretiyle deneyimledikleri özel ve nadir kahveleri bu müesseselerde satışa sunuyorlar. Sunulan kahveler uzun süre satılmaya devam etmiyor. Ki zaten mottoları da "Her fincanın ayrı bir hikayesi var ve belki de bu hikayenin bir tekrarı yok." tarzı bir şeydi. Bir de "clover" dedikleri patentli bir demleme aygıtları var, sanırım bir araba parası neredeyse. Güzeldir, hoştur da izmir'de neden yoktur?
Seyrek de olsa doğrudan dış hat uçuşlarının gerçekleştirildiği havalimanı. Yer hizmetleri konusunda metropollerdeki gibi otobüsle taşıma veya yüksek platformdan doğrudan uçak içine geçiş sistemi yoktur, kalkış saatine yakın terminalin kapıları açılır ve yürüyerek uçağınıza gidersiniz, ki zaten genelde bir tane jumbo jet bulunur meydanda. Maalesef bu yıl üç ay süreyle kapatılacak olması omü öğrencilerini, özellikle yolu uzak olanları, üzmüştür.
Hakikaten insanlık adına utanç duyulması gereken menfur olaydır. Keşke o gece hiç yaşanmamış olsaydı. Sırf bu rezalete şahitlik etmenin etkisiyle bütün gün ruh gibi dolaştım etrafta.
Aynı kas grubunu çalıştıran erkekle aynı amaca sahiptir. Kendisine yazgı tarafından emanet edilmiş mükemmel vücudu en mükemmel şekilde korumak ve kollamak istiyordur. Squat candır gençler.
Kimseyle uğraşmak istemeyip, üstüne bir de şartların böyle gerektirmesiyle buna mecbur kalmış öğrencidir. Bu benim. Ancak Türk insanının bakış açısından dolayı eğer erkekse "Bu var ya ne kızlar götürüyordur." kadınsa da "Kesin yolludur." gibi düşüncelere istemsizce maruz kalmaktadır.
Türkiye'nin Teksas'ı olarak da tanınır. Hatta vakti zamanında istisnasız her Çarşamba günü randevulaşmış hasımların meydanda buluşarak birbirlerini vurdukları anlatılır. Ancak günümüzde bu halinden pek iz yoktur, silaha olan düşkünlüklerini saymazsak... Lakin Türkiye'nin en sıcakkanlı ve en yardımsever halkıdır diyebilirim kendileri için. Korkulacak bir şey yoktur, zira hiçbir çarşambalı gözünün üstünde kaşın var diye kavga çıkarmaya tenezzül ermez. Aynı zamanda havaalanı ve OMÜ'nün iki güzide Fakültesi de bu ilçede bulunur. Ali Fuad Başgil gibi bir üstad da bu ilçeden çıkmıştır.
Otobüs kaptanlığı bölümünün içimde yeri çok zor dolacak bir ukte olarak kalmasına sebep olan okul. Siz siz olun, sıradışı hayallerinizi saman altından su yürüyerek gerçekleştirin.
Çok da kurcalamaya gerek yoktur değerli leblebiseverler. Beslenmede bir sorun olmadığı takdirde antrenmandan 45 dakika kadar önce içilecek bir fincan kaliteli kahve dayanıklılığınızı artıracaktır. Hem de kalorisiz olarak. Ancak ilk entrydeki tarifi sevdim. *
Edit: Çözünebilir olmayan her kahve bana göre kalitelidir. Çözünebilir kahvenin zararlarını bilmeyen özelden buyursun sorsun.
Gayet de mümkündür efendim. Protein tozu her ne kadar doğal kabul edilebilecek bir gıda olsa da, hatta çikolatalardan tutun da bisküvilere kadar çoğu üründe zaten bulunsa da adı üstünde "supplement" yani "takviye" dir. Vücut geliştirme gerçekten zor zanaattir ve bilinçli yapılmadığında telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurabilir. Ve bu işte gerçekten bilgili olanlar da esas protein kaynağının işlenmemiş proteinler olduğunu bilir. (Süt, et, yumurta, mercimek vs.) Zaten bilgili kimseler bu tip ürünleri yalnızca geriye kalan az miktardaki protein açığını kapatmada kullanırlar. Peynir kullanmadan kas yapmak neyse, protein tozu kullanmadan kas yapmak da tamamıyla aynı şeydir. Zira protein tozları genelde peynir altı suyundan üretilir.
Not: Protein tozu kullanmadan %9 yağ oranına sahip yazar konuştu. Gülücük.
* Kara Harp Okulu seçme aşamalarında "Herkes soyunsun, yalnızca iç çamaşırları kalsın." emri alındıktan sonra yaklaşık bir tabur erkeği okul koridorlarında o halde görmek. Ve bu adamlardan biri olmak. Bir yerden sonra o halde olduğunu unutarak umursamadan keyfe keder takılmak. Hatta tekrar giyindikten sonra "iyiydik ya aslında o şekilde" diye istemsizce düşünmek.
*Yine harp okulu seçme aşamasında yaklaşık yarım saat önce çok affedersiniz hayvan gibi yemek yemiş olmanıza rağmen "Herkes kahvaltı yapsın." benzeri bir komut sonrası kendini acıkmak zorunda hissetmek.
*Ve nihayetinde kırk yıl düşünsem aklıma gelmeyecek bir sebepten ötürü elendiğimde (başka bir okulda) uğurlama odasındaki matem havasını solumak. General "Herkes öne doğru eğilip ayakkabılarını izlesin." diye emretse bu kadar muntazam olmazdı inanın. Girerken kapıda yazanı okumayan bir insanın "Hayrola, kim öldü?" diye sorması gayet doğaldır o odaya girince.
Espresso tadında bir Selim ileri romanı. Çünkü biraz ağır gibi görünse de tadının mükemmel oluşu öne çıkarır kendisini. Ayrıca ilk olarak "Her gece" ismi düşünülmüş, sonrasında Attila ilhan'ın tavsiyesi üzerine kitabın ismi "Her Gece Bodrum" olarak değiştirilmiştir.
Dün bir gaflete düşerek denediğim faaliyet. ilk 10 saniye her şey mükemmel gidiyordu. * Ancak hoca ayağa kalkınca gerçek işkence başladı. En sıkıcı matematik dersinde bile saate bu kadar sık baktığımı hatırlamıyorum. Hatta ilk dakikalardan pes edip de çıkanları görünce işin ciddiyetini fark ettim. Dersin sonunda herkesin yüzünün aşkı memnunun final bölümündeki Firdevs hanım gibi olduğunu ve paytak paytak şaşkın ördek gibi yürüdüğünü görünce yalnız olmadığımı anladım. "Acı, pes etme duygusunun yanında hiçbir şeydir." diye söylene söylene hayatımın en ama en uzun 45 dakikasını tamamladım. Son olarak bir tavsiye: mümkünse önünüzde ve arkanızda kimse olmasın. Aksi takdirde önünüzdeki dayının kalçalarını ders boyu izlemek zorunda kalabilirsiniz. Ya da başkası aynısını size yapar. * Çünkü bu sporun doğasında var dediğim olay. Öptüm...