8 oscarlık bir başyapıt. Film 70 yıllarda çekilen Türk filmlerinin esin kaynagı durumundadır. Sebebi ise zengin ve şımarık bir genç ile fakir ve yakışıklı adamın aşk hikayesidir. Bunu dışında filmin başrol oyuncusu iç çamaşır giymemiş ve döneminde olay yaratmıs. Eee tabi o muhteşem otostop sahnesine dikkat edin.
kafa çok karışıktır bu abilerde. giyim kuşamda böyle bir gizlenmeye çalışılmış pastellik, bi bolluk, bi ketenlik vardır. kolay boynuzlanırlar * çiçektedir, böcektedir. üç tanesi bir araya gelsin hemen sevgi yumağı oluşur.
her sabah oldugu gibi tekrar ve tekrar.. içime cekiyorum seni. önce agzıma doluyosun sonra bildigin yoldan devam edip, nefes borumdan asagı.. tabutuna gidiyorsun. cigerlerime doluyorsn hızlıca. her parcanın duvarlara tutunup bedenime dagılacagın anı bekliyor... duvardan emilip kanıma cekiliyorsun kalbime, beynime, bedenime, en uç noktalarıma ulaşıyorsun.. kanımla vücudumla besleniyorsun. cesetlerini tükürüyorum sabahları.. ne de olsa kendi sonuma kadar içicem seni.. sen cigerlerim birlikte çürürken kanım cennetin olacak her gün.
onları izledikçe beklediğimden daha güçlü olduklarını gördüm... o seni yönetmeye çalışır eğer ki sen kendini yönetemiyorsan. buna ipleri eline alma oyunu denir ama gine de oyunlar bir kenara neden bir erkeğin bir kadına bu kadar zaafı olduğunu düsündünüz mü?
dişinin doğurganlığını mı seviyoruz yoksa kendi doğurtganlığımızı mı ya da basit bir sekilde sadece kalçalarını mı seviyoruz? peki bir dişi bizim neyimizi sever... fiziksel gücümüzü mü, dayanıklılığımızı mı yoksa kendi yetisiyle bir erkeğin gücüne sahip olmayı mı? diğer adıyla kuklacılık kimbilir belkide sadece herhangi birşeyimizi beğeniyorlardır. oyunların filan yanı sıra şu ana kadar anlayabildiğim en önemli şey erkek ve dişinin ayrılmış bir bütün olduğudur yani lego gibi... birinin çıkıntısı diğerinin girintisi..
her ırk karşısındakinde, kendisinde olmayanı sever bu doğal istek insanın yaradılışında olan bir güdü. her ilişki insanlara yeni şeyler öğretir her ilişki bir aşıdır karşısındakini tanımak için... zayıflatılmış insan mikrobu...
herşey bi yana, dişi erkek için önemlidir. truva savaşı bile bir kadın yüzünden çıkmıştı. bu normal hayatımıza farklı yansımıştır, dişiler erkekleri tanırlar, çünkü bizi onlar doğurdu herkes kendi kanını tanır. eğer bir erkeğin gücünü yönetecek yetenekteysen güçlüsündür. erkeğin zaafı kadının gücüdür...
yani eğer dünya erkeklerinse dostlarım, kadınlarındır da
The Cider House Rules (tanrının eseri şeytanın parçası) filminde başrol oyuncuları charlize theron ve tobey maguire sinemada 1939 yapımı 'uğultulu tepeler' filmine giderler, yine bu filmde hastahanede ki cocuklar sinemada 1933 yapımı 'KiNG KONG' FiLMiNi iZLiYORLARDIR.
lumiere kardeşlerden sonra sinemanın keşfedilmesinde ve gelisim gecirip belli formatlara bürünmesinde büyük rol oynayan ilizyonust, heykeltraş, yazar olan fransız sinemacı.
Esik rahiplerden Gösta Berling, öğrencisi olan bir genç kıza aşık olur, fakat sonunda kızın kuzeni ile evlenmek zorunda kalır. isveç Sinemasının başyapıtlarıdan, dört saatlik bir destan. Soylular, tutkular, duygusal çatışmalar ve ikinci dereceli bir rolde Greta Garbo.
Körkarlen / Hayalet Araba (1920);
Sarhoşken öldürülen bir adam, 31 Aralık gecesinde hayalet bir arabanın arabacısı olur. Sessiz isveç Sinemasının en ünlü klasiklerinden .Gerçekçilikle doğaüstücülük arasında kusursuz bir uyum, ahlakçı bir konu ve metafizik bir yorum.
Bağımsızlar arenasının en seçkin isimlerinden Hal Hartley kendine özgü bir sinema evrenine sahip ender Amerikalı yönetmenlerden biri.
Simple Man, bütün Hartley filmleri gibi yönetmenin hayal gücünün ürünü olan sıra dışı karakterlerle dolu. Yani Hartley, kafa bulmaya filmin adıyla başlıyor. Adamlar ve Kadınlar birer Hartley karakteri olduğu için hiç de sıradan değiller. En azından öteki fanilerin gözünde. Olaylar da öyle. Mekanlar ise biraz daha aşina sayılır.
Filmde Ned Rifle diye bir karakter var. Onu Jeffrey Howard diye biri oynuyor. Filmin müziğini yapan kişinin adı da aynı. Hartley gerçektende üslubunun imzası filminin daha ilk 5 dakikasında rahatlıkla tanınan bir yönekmen, Şimdilik, bir "kült film" yaratıcısı olarak isim yapmış durumda. ileride daha geniş kitlelere hitap eden şöhret sahibi bir yönetmen olup olamayacağını bilemeyiz.
Bu filmde, çok farklı insanı alışılmışın yürek boğucu çiğnenmiş yollarından uzaklaştıran bir dünya var. Sıradışı hikayeleri zeka ve espri dolu diyaloglarıyla büsbütün güçlenmiş bir film.iyi seyirler
Roy Chanslor ın aynı adlı romanından Philip Yordan ın senaryosuyla beyazperdeye uyarlanan film, eski Arizona da geçiyor. ismine rağmen asıl kahramanı, değerli bir arazi üzerinde hak iddia eden ve bir başka kadının düşmanlığını kazanmış bir kumarhane sahibesi. iki kadın kahramanı arasındaki çok heyecan verici kavga ile de hatırlanan ve Freudyen esintileri taşıyan bu western e adını veren kahraman ise, filmde ikinci derecede kalıyor. Amerikan Sinemasının en kendine özgü ustalarından Ray in filmi belki tümüyle kusursuz değil ama akıldan çıkmayacak bir film. Hem Ray, hem de senarist Yodder, karakter çözümlemelerine ve nüanslara büyük özen göstermişler.iyi seyirler
melodram ın piri Douglas Sirk tür. birkaç örnek filmiyle olayı gensilesin;
All That Heaven Allows / Cennetten Vaatler(1955) / Douglas Sirk
Amacı seyirciyi ağlatmak olan bir film.Yüzeysel olarak bakınca, All That Heaven Allows, orta yaşlı bir kadınla daha genç bir erkeğin aşkını anlatan parıltılı bir melodram. Amerikan Sinemasının en kadir kıymeti bilinmemiş yönetmenlerinden Douglas Sirk, topluma hakim olan değerleri ortaya koymak ve modern yaşamın duygularını köreltmesi üzerine yorum yapmak için "kadın filmi" formatında bir film yaratmıştır.
Filmin isminin geldiği yer, ne üzerine olduğunu açıklıyor. 20. yy başlarında Dr. Duncan ın yaptığı bir araştırma 21 Gram ın neyi temsil ettiği yönündeki soru işaretlerine cevap olabilir. Dr. Duncan çeşitli ölüleri tartıp, sonuçları ölmeden önceki ağırlıklarıyla karşılaştırarak şöyle bir sonuca varmış, insan ruhu bir maddedir ve ölçülebilir. incelediği insanlarda farklı sonuçlar alsada, 21 gramın insan ruhunun ortalama ağırlığı olduğuna dair bir kanıya varmıştır.
Yani sevgili dostlarım bu film insan ve insan ruhu olmak gibi bir iddia taşıyor. Bu iddiasını yüksek sesle,bağıra çağıra hatta yırtına yırtına ifade etmekten de çekinmiyor. Bunları algılayıp algılamamanız artık siz sineseverlerin filme karşı tavrına bakar. Inarritu yu içi boş klişeleri havalı şekilde paketleyip önünüze koyan bir ukala olarak ta görebilirsiniz, insan ruhununun gizlerini çözen bir usta olarakta.
21 Gram çözülmyi bekleyen bir puzzle değil. Kurduğu cümleler ,ne demeye çalıştığı, cok açıklar bence. Ancak 2. bir seyir deneyimi, kimilerimizce eksikliği hissedilen tavrı, bakış açısını ve dünya görüşünü sezmeye yardımcı olabilir. Zira tıpkı dogma filmleri gibi ,baştan sona mistik ve dini refaranslarla dolu bir filmin yaşam, ölüm gibi kavramlara ve insan hayatının gerçekliğine hangi perspektiften baktığını bilmek gerekiyor. Kaldı ki söz konusu akıma bir türlü ısınamamış insanların temel sorunlarının başında bu gelir. Benim düşüncemse 21 Gram yüzeyde bir dogma filmine benzemese bile alttan alta benzer bir tavır sergililyor ve aynı handikapları taşıyor. Çok ilginç değil mi sizcede,fark ettiniz mi Beklide bu noktada Inarritu yu Dogma nın fikir babası Lars von Trier benzetmek mümkün.
Inarritu nun yaratıcı usta bir yönetmen mi, yoksa kolay yoldan insanları etkilemeye çalışan bir amatör mü olduğuna siz karar verin.Saygılar.
--spoiler--
Filmin iki kahramanından biri film boyunca tek kelime etmiyor. Diğeri ise sadece 'Seni Seviyorum' diyor.
--spoiler--
Fazla kelimeye gerekte yok zaten. Her an yanımızda olan şiddet, alışılmadık bir sükunutle iç içe mi acaba?
Sevdiğimizin, o hep beklediğimizin uzandığı divana, başını koyduğu yastığa değip, onu koklamak için neler vermezdiniz? Bütün sevgiler gerçek midir? Yaş@mımıza değip geçen her şey kontrolümüz altında mı? Ya yaşamlarımız? Bir yığın resmi bir albümde biriktirmemizin gerçek amacı ne? Yitip giden anların büyüsü mü aradığımız, nefesle dolan odaların, tabakların, yatakların, dolapların gerçeküstü öyküleri mi yoksa? ilişkilerimiz sevgi dolu mu?Y aptığımız tüm eylemlerden sorumlu muyuz?
Mülkiyet nedir? Anlamadan değip geçmek bu kadar kolay mı? Kaç kilodur insan ruhu? Sevdiğimizle birlikte daha mı ağırız yoksa daha mı hafif? Yoksa "0" kilo mu çeker aşk? Beklenti, yalnızlık, nefret, şiddet, tutku, sevgi ve aşk hakkında daha birçok soruyu cevaplıyor Boş Ev. Sözler yerine kusursuz bir görsellikle yapıyor bunu. insanın yüreğinde, aklında bir şeyler bırakıyor. Dışarıda ki bir yığın bayağılığa rağmen, hala insan gibi hissedebildiğinizi ayrımsıyorsunuz filmin ardından.
Kalbinizdeki ses, dudaklarınızdan dökülmeye az kala "boş bir ev" arıyor gözünüz. Sahi hiç sevdiğiniz kişiyle tartıldınız mı?
Bunu bana sorarsanız Hayır lars von Trier e sorarsanız, sorunun cevabı kesinlikle hayır? olacaktır. Yani Trier le aynı düşünüyorum. Dogma maniftosunun altında imzası olan günümüzün en iyi yönetmenlerinden biri olma yolunda hızla ilerleyen, yeni yapıtları heyecanla beklenen Trier'e göre "sinema bir yanılsama değildir. " Öyleyse, bir filmi yapay kılan, kılabilecek her türlü numaradan uzaklaşmak bir yönetmenin boynunun borcudur. Oyuncu yönetiminden, set tasarımına, ışığından, kamera hareketlerine kadar yapaylığı engellemek, bir nevi burjuvazinin getirdiği bireysel, tür sinemasına karşı olmak Dogma ın sinemaya kazandırdıkları...
sinemanın mucidleri lumiere biladerlerin mieles abimize yazdığı mektup ;
Uzgunum genc adam; ancak sinematografi satin almaniza izin veremeyecegim. zaten goreceksiniz ki halk, bunca para vermek istediginiz bu oyuncaktan da cok kisa surede sıkılacak, baska eglenceler aramaya baslayacak. bizim sinematografimiz da unutulmaya terk edilecek.
ne kadar da yanılmıs biladerler oysa ki sinema su anda hayatın seyredilebilirlik imkanıdır.
