01101001
197 (mavi jojoba tanesi)
dördüncü nesil yazar 2 takipçi 10.90 ulupuan
entryleri
oylamalar
medya
takip

    eksik sizsiniz hanfendi

    16.
  1. romantizm, aşk, duygu, sevgi vs... ürünün satışına yönelik herşeyin iç edildiği diğer tüm reklamlarda olduğu gibi burada da bir kaç romantizm fırça darbesiyle duygusallık, kadın ve erkek arasındaki en muhteşem ilişki gayet masumane biçimde iç edilmiştir. Muhalif olmak için didiklemek değildir bu. Hatırlarsınız geçtiğimiz mayıs ayında anneler gününde bir reklam boy gösteriyordu yine. Erkek, eşine anneler günü için bir hediye uzatıyor fakat kadın "ben anne değilim ki" diye (yakın zamanda da istemiyorum edasıyla) cevap veriyordu. Fakat hediye açılıyor, içinden çıkan (minumum 2.500 YTL'lik) tek taş pırlantayı gören kadının gözleri açılıyor ve "ama şimdi düşünebilirim" diyerek atılan pası karşılıyordu. Dünyaya getirilecek iki insanın meydana getirdiği en üstün varlık tek taşa karşılık konuveriyordu. Ne deniyordu bize; hayatın gerçeği mi? Karşılığında tek taş olduktan sonra çocuk da yaparım ötesini de(mi?)

    Dönersek reklamımıza; birbirine hanımefendi ve beyefendi olarak hitap etmelerinden uzun bir tanışıklığa sahip olmadığını anladığımız bu bey ve bayan muhteşem bir mutfağa sahip (evin gerisini göremesek de mutfağından bir çıkarımımız oluyor haliyle)ve yine bir o kadar muhteşem "ev"in içerisinde reklamı yapılan ürünün etkisi altında duygusallaşıp elleri ayaklarına dolanıveriyor. Daha önce hiç bir paylaşımı olmadığı, birlikte üretmediği ve birlikte yaşamı üretip üretmeyeceğini bilmediği bayanımız, erkeğin "eksik sizsiniz" sözleri karşısında kelebek oluyor, aşktan uçuyor (öyle mi?) Ne konuda eksik ki, mutfağa yakışacak biri olarak mı, evin herhangi bir eşyası yanında güzelliği simgeleyecek bir objecik mi? Erkeğin kadını tanımadığını anladığımız diyologlardan hangi konuda eksik olarak nitelendirilmiştir kadın. Yaşamına bir anlam mı katmıştır yaşanmamışlıklardan... Ama günümüzün romantizmi de aşkı da böyledir işte. ister tek taş olsun ister ankastre mutfak metanın fethetmeyeceği yer yoktur. Bu aşk gibi en yüce değer olsa bile. Bize pompalayadursunlar bu içi boşalmış, yozlaşmış anlayışları. kana yavaş yavaş zerkedilen uyuşturucu misali yavaş yavaş iğdiş ediliyor beyinler de.
    Sonra ne mi oluyor; sevgililer gününde alınamayan hediyelere, eve alınmayan mobilyalara, istenilen ama yaşanılamayan hayatlara vs. vs. vs'ye en güzel değerler kurban ediliveriliyor.
    4 ...
  2. kardelen ayşe

    54.
  3. 200.000 işsiz öğretmen bu reklamı izliyor. ve düşünüyor;
    - bursa. şengül özkan resim öğretmeni olarak mezun oldu. yıllarca beklediği ataması yapılmayınca girdiği bunalım sonucu intihar etti.
    - batman. nuran uca. sınıf öğretmeni olarak mezun oldu. yılarca bekledi ataması yapılmadı. işsizlik, aile baskısı sonucu girdiği bunalım yaşamını yoketti.
    - istanbul. deniz toprak. sosyal bilgiler ğretmeni olarak mezun oldu. 2 yıl atama bekledi. bir memur maaşı ve 5 kardeş... günlük 20 ytl'ye dershane tanıtım broşürü dağıtırken rakip dershane firması tarafından arabayla ezildi. bir bacağını kaybetti.
    - adıyaman. nermin gümüş. müzik öğretmeni olarak mezun oldu. yıllarca ataması yapılmadı. işsizliğin getirdiği bunalımı bir kağıt parçasına dökerek oturduğu evin balkonundan....
    .
    .
    .
    200.000 işsiz öğretmen bu haberleri biliyor ve bu reklamı izliyor. ama nedense onlar yarınlara umutla bakıp gülümseyemiyor. google'dan işsiz öğretmen kelimeleriyle yapılan arama sonucu çıkan bu hikayeler kardelen ayşe reklamlarında yer almıyor.
    izlediğimiz sadece reklam mı?
    biz hala izliyoruz...

    edit: reklamlarda yer alan elif imenç'in de ataması yapılmamıştır. vekil öğretmen olarak çalışmaktadır...
    4 ...
  4. akbil in kaldirilmasi

    1.
  5. projeyi kapmak için vakıfbank ve garanti bankası arasında kıyasıya bir rekabet yaşanıyor. fakat vakıfbank uygulama kapsamında 6 milyon kredi kartı dağıtacağını şimdiden basına yansıttı.
    uygulamaya göre, 2 çeşit kredi kartı olacak. birincisi, önce para yüklenip sonra yüklenen paranın harcanmasını sağlayacak banka kartı benzeri kartlar; ikincisi ise kredi kartı özellikleri taşıyacak.

    bu ikinci kartı alanlar, ay içinde kullandıkları otobüs, metro ve deniz otobüslerinin parasını, alışverişte olduğu gibi ay sonunda ödeyecek.
    uygulamanın birincil hedefi uzun zamandır gündemde olan iett'nin tamamen özelleştirilmesine yönelik. fakat aynı zamanda uygulama, medyada timsah gözyaşları eşliğinde, acıklı öykülerle yer bulan kredi kartı intiharlarına karşın, emekçilerin yaşamının mali sermaye tarafından nasıl kuşatıldığını da gösteriyor.
    2 ...
  6. iki kere iki

    8.
  7. "iki kere iki dört çekilmez bir şey. iki kere iki dört, bana sorarsanız bir küstahlıktır. iki kere iki dört, ellerini böğrüne dayayarak yolumuzu kesen, sağa-sola tükrük atan bir külhanbeyinin ta kendisidir. iki kere iki dördün yetkinliğine inanırım, ama en çok övülmeye değer bir şey varsa, o da iki kere ikinin beş etmesidir." Dostoyevski-zapiski iz podpolya*
    2 ...
  8. ufuk uras

    181.
  9. özgürlük istemi parlamentarist hayallere sığmaz. liberal bir uzlaşmacılık içinde bunu sığdırmaya kalkan uras'ın sol(!) adına saçtığı inciler birbiri arkasına geliyor. milletvekili seçilmesinin hemen ardından yaptığı bir röportajında liberalizm bulamacındaki sol(!)'unu da ortaya koyuyor.
    "... yabancı sermaye ve krediler tabii ki ülkeye gelir. önemli olan bunu nerede kullandığınız önemli. sermaye akımlarına yarattığı katma değer, know how, istihdama katkısı açısından bakıldığında sonuç ne? sıfır. bu sermaye eroin bağımlılığı gibi, kısa vadeli giriyor, çıkıyor. yoksa kim ülkeye yatırım yapılmasına, istihdam alanı açılmasına karşı çıkabilir. istihdam yaratan yabancı sermayeye karşı çıkmak anlamsız."* tusiad'a selam çakan uras, türkiye'nin lula'sı olmaya soyunmuş bile. emperyalizme karşı olmayan bir sosyalist ideoloji olabilir mi!

    "düzeltilmiş kapitalizm" hayalleri içinde tbmm'ye gelmeden önce güvenpark'ta romantik anlar içinde yemin ederken bir yandan tüm sınıfsal çelişkilerin üzerinden atlayarak "aşk ve devrim(!)" nutukları atmak öte yandan kendilerini ablukaya almış çevik kuvvet polisine de "üniformalı yoksullar, hoşgeldiniz" diye sevgi saçmak neyin gösterisidir? elde üç karanfille atıf yaptığı 3 genç devrim insanını parlamentarizm hayallerine alet etmek işin başka acı boyutu. mahir, hüseyin ve ulaş'ın yaşamları ve hayalleri bu düzen içi sevdalara sığmayacak kadar büyüktü.

    haydarpaşa garı'nda milletvekilliği heyecanı içerisinde dili iyiden iyiye açılan uras bir de 3 m formülü bulmuş ki takdire şayan! uras, 3 m diye telaffuz ettiği bu formülasyonla muhammed'i, mustafa kemal'i ve marx'ı yan yana getirmekten bahsediyor. bu ülkenin ilk komünistlerinden katledilen mustafa suphileri, 12 eylül'de katledilen sosyalizm için mücadele eden yüzlerce insanı, maraş'ı, sivas'ı bu söylemin neresine koyuyor acaba?

    son olarak; evet arkadaşlar kızıyorum. sosyalizmi, özgürlük mücadelesini liberalizmin sosuyla bulamaç edip "çözüm" diye, sadece umutları kalmış insanların önüne koyulan bu aldatmacaya kızıyorum.
    3 ...
  10. doğu perinçek

    77.
  11. ellerinde devrimci kanı bulunan, tüm söylemlerindeki ırkçılığıyla mide bulandıran, faşist ip çetesinin başındaki ne idüğü çok da belli işçi düşmanı...
    4 ...
  12. erkin koray

    61.
  13. 2007 genel seçimi sonuçları

    228.
  14. en özlü ifadeyle "akp % 48 oy aldı, chp %20. meydanlarda ip sallayan mhp meclise girdi, 27 bağımsız milletvekili oldu" biçiminde ifade edilecek durumdur. ancak bir de konunun derinine bakalım:

    2007 seçim sonuçları chp için bir yenilgidir. dsp ile birleşmesini de gözönünde bulundurursak oylarının bu seçimlerdeki küçük artışı bir artış değil, geçen seçimlere göre aldığı oyun da gerisine düşmek demektir. chp kalesi olarak ifade edilen illerde bile akp'nin oylarının fazla çıkması chp'li yöneticilerce "mantıksızlık" olarak addedilmektedir ki hiç de mantıksız değildir. chp'ye verilmeyen her oy; tüm politikasını laiklik-anti laiklik kutuplaşması üzerinden ayağa kaldırılmaya çalışılan bir korku politikasına, kürsülerden faşizan "ordu göreve" çağrılarına tepkiden başka bir şey değildir. talihsizliktir ancak chp için değil, akp'ye giden oylar için...
    asıl yakan sorun, chp'ye tepki duyanların umudu yanlış yerlerde arayıp kendini oy vermek zorunda hissederek beş para etmediğini bilse de akp'ye hücum etmesidir.

    chp oylarının nerede olduğu, il il peşisıra darbe şakşakçılığıyla yapılan mitinglerde toplanan milyonlarca insanın nerede olduğu soruluyor durmadan. "bu işte bir mantıksızlık var"* deniyor.
    bu insanlar nerede mi? işte orada, o sandıklarda...

    peki sonuç; geçelim burjuva kalemşörlerinin "halk tercihini yapmıştır, demek ki istediği budur" lafazanlıklarını. bin bir manüplasyonla yönlendirilen halk bir tüm beklentisizliğine rağmen o sandıklara gömülmüştür. ama kazanan bellidir. hemen seçim sonrası ağzı kulaklarına vararak açıklamalarda bulunan bayan sa'dan da anlaşılacağı üzere kazanan sermaye olmuştur. hem de kırıntılarla debelenmeye mahkum edilen ve daha da edilecek olan emekçilere rağmen yine onların oyuyla...
    0 ...
  15. tanrı öldü

    14.
  16. başlıkları alt alta okumak

    5392.
  17. başlıkları alt alta okumak

    5374.
  18. issizler ordusunda nefer olmak

    2.
  19. erkin koray ın oyunu mhp ye vermesi

    5.
  20. "anadolu rock'un temsilcilerinden erkin koray ülkenin bu zor günleri aşması için mhp gibi bir partinin lazım geldiğini söyleyerek..." biçimindeki bir gazete haberinden anlaşılandır. rock müzik yaşamı içerisinde yapageldikleriyle anılacakken bunaklık tarihine geçenler listesinde yeralmasıdır.

    anadolu ya da değil. alt türleri ne kadar genişlese de rock müziğin özü onun tarihinde yatar. rock, 60'lı yıllardan başlayarak tüm dünya gençliğinin emperyalizme karşı bir başkaldırı ruhunu dinletmiştir yüreklere tınılarıyla. her halkın kendi kültürel özellikleri ve özlemleriyle zenginleşmiş ilk çıkışındaki başkaldırı ruhunu barındırmıştır. isyanın sesidir özgürlük diye haykıran gençliğin... hal böyle olunca ayırt etmek gerekir. ırkçı faşist bir yapılanmayı adres gösteren biri genç ruhun coşkun dinamizmini yıllar yılı her tınısında taşıyan bir müziğin temsilcileri arasında sayılabilir mi? zerre kadar bu ruhu barındırmayan bu söylemleriyle anadolu rock sıfatıyla anılması kendi kültürümüzle harmanlanan rock müziğimizi ayaklar altına almak demektir.

    koray'ın yaptığı saçmalamaktan çok ötedir. popüler kültürün sanatı ve sanatçıyı yutan çukurunda popüler olabilme adına son çırpınışları, çıpınırken çamura daha bir bulanması ama bir o kadar da eski ve yeni kuşaklar nezdinde kendi tükenmişliğine attığı son imzadır...
    2 ...
  21. güzel ve dahi

    16.
  22. televizyon kanalları arasında dolaşırken ekranın sol üst köşesinde gördüğüm "güzel ve dahi" yazısıyla ekranın ortasına doğru odaklandığım ve diğer tüm abuk sabuk içi boş televizyon programlarında olduğu gibi içimde büyük bir öfke patlaması yaşadığım program...

    gençliği bir yozluklar silsilesine hapseden yoz kültürün son harikası! kadını; oraya çıkardıkları -ve muhtemelen öyle yapmasını söyledikleri- "ayy ne yapsımkiiii, bilemiyorııımm" biçiminde anlaşılması zor bir dille konuşan, sadece bedenine değer biçilen bir nesne olarak sunması görevi verilen genç kadınlarla temsil ederken; erkeği de zeki ama sosyal ilişki kurma becerisinden yoksun nesneler (mallar) olarak sunmuşlardır . aslında her ikisi için de pazarlamışlardır demek daha doğru olacaktır. masanın üzerine çıkartıp oynattıkları kızlarla sadece onlarla değil hepimizle, insanlığımızla pespaye biçimde alay edilmektedir. kadın da erkek de birer metadır en ucuzundan...

    eminim ki yine bir çok izleyici kitlesine sahip olacak, hatta yarışmayla aynı anda devam eden durumlarının tartışıldığı ve kitleleri de daha bir aptallaştıran programcıkların doğmasına ve insanlığın zayıflığı ve aptallığı üzerinden birilerinin karına kar katmasına sahne olacaktır. şaşırmıyorum ama kızıyorum işte...
    her defasında "pes artık" demekten de kendimi alamıyorum.

    ülke bir rejim krizindeymiş, darbe çığırtkanları açıktan boy gösteriyormuş, ortaları çeteler sarmış, faili belli katliamlar peşisıraymış, en küçük bir demokratik hak talebinde her an bir linç tehlikesiyle karşı karşıya kalınıyormuş, cebimizdeki eller on katına çıkmış, yoksulluk sınırı bilmem ne kadar olmuş boş verin. başkalarının eğlencelerini seyrederek eğlenmek varken bunları düşünmek niye!

    ***

    iğrenç, kaba saba bir şebekliğe, soytarılığa dönüşmüş bir eğlence düşkünlüğünün bataklığındayız. hayır eğlenen bizler değiliz biz sadece eğlendiriyoruz... yine televizyonlardan gördüğümüz bilmem hangi moda elbiseleri sırtımıza çekip, insanlığımızı örten boyalarımızla kurtuluşumuzu ararken öte yandan binbir emekle okuyup bitiridiğimiz okullardan aldığımız kağıt paçavralarının hiç bir işe yaramadığı bu düzende işte böyle kurtuluşumuzu çıkışımızı arıyoruz.
    tükenmiş, rezilleşmiş bir kültürün kurbanlarını oynuyoruz celladına aşıklar gibi...

    ama gözlerimiz bu hunharlığı izliyor. elbet bir gün bu her türden yoksulluğumuzun üzerinde yükselen bu pislik kendi bataklığında boğulacaktır...
    11 ...
  23. üniversitede kopya çekmek

    8.
  24. üniversite hocalarının kopya çekmesinden daha dürüst olan eylemdir. üniversitede kopya çeken öğrencinin disiplin yönetmeliğinden payına düşen 6 aylık bir uzaklaştırma olurken intihalci profesörler, profesör olmaya devam eder ve baştacı olur yurdumda...
    (bkz: kemal alemdaroğlu)
    3 ...
  25. yatili hayatin getirdigi iyi ozellikler

    11.
  26. 8 haziran 2007 genelkurmay başkanlığı açıklaması

    18.
  27. sınırda sıkıyönetim ve top ateşi eşliğinde, linç histerisinin düğmesine basan yeni bir geceyarısı bildirgesi...
    "barış, özgürlük, demokrasi" taleplerini dillendirmenin "teröre paravan olarak kulanmak" olarak ifade edilmiş olması bunu dile getirenlerin açıkça hedef gösterilmesi değil midir?

    özgürlük ve demokrasi istemine, şovenist histeriyle yapıldığında mı ancak vize çıkacaktır!

    edit: eklemeden geçemeyeceğim; halkı kitlesel gösteriye çağırmak nasıl bir anlama tekabül eder düşünülesidir. yarın öbür gün halk sokakta rastgeldiği kürdü linç etmeye kalkarsa bunun sorumlusu kim olacaktır acaba? ulusallığın çağ dışı olduğunu düşünene karşı halkı kitlesel gösteriye çağırmak hangi demokraside görülmüştür? (burada "düşünülmesi" bölümüne dikkat. bir de demokrasiden bahsedilir!)
    2 ...
  28. g8

    5.
  29. Bu yılki 6-8 haziran'da almanya'nın heiligendamm kasabasında yapılacak olan, emperyalist kan emicilerin dünyayı daha fazla nasıl sömüreceklerini planlayacakları zirve.
    Ancak zirve karşıtları pek rahat bırakmayacağa, planlamalarını rahat rahat yaptırmayacağa benziyor. 30 mayıs'tan bu yana onbinlerce insan, sendikalar, partiler, sosyalist komünist örgütler g8'i dişediş bir mücadeleyle protesto ediyor.

    dünyanın çeşitli yerlerinden gelen eylemciler rostock kentine yerleşmiş durumdalar. alman polisi tam anlamıyla çaresiz kalmış durumda. g8'e karşı oluşturulan uluslar arası "antifaşist antiemperyalist blok"un internet sitesinde zirve boyunca eylemlerin devam edeceği duyurulmuş. 5 haziran'da zirveye gelen vampir devlet başkanlarının ineceği havaalanın işgali ve 6 haziran'da da zirvenin yapılacağı yere giden otobanın işgal edileceği duyurulmuş.

    dünya kapitalizme karşı sesini daha fazla yükseltiyor. bu g8 bunu çok iyi gösteriyor.
    foto ve video için; http://www.gipfelsoli.org/ ...
    http://de.indymedia.org/ ...
    1 ...
  30. 27 nisan 2007 genelkurmay başkanlığı açıklaması

    190.
  31. anneler günü

    25.
  32. başlıkları alt alta okumak

    4220.
  33. başlıkları alt alta okumak

    4219.
  34. başlıkları alt alta okumak

    4218.
  35. has turizm

    6.
  36. diğer seyehat firmalarının fiyat kırması sonucu işi inada bindirip alayının tozunu attıran firmadır. Şöyle ki: aynı ilde bulunan* iki seyehat firması* has turizm ile rekabet için hatay-ankara güzergahında oldukça yüksek bir fiyat indirimine giderler. bunun üzerine has-tur bundan vazgeçmelerini söyleyen bir görüşme yapar. Fakat fiyatlar değiştirilmez. Bunun üzerine has turizm 1 ay boyunca hiç bir ücret almadan ankara seferi yapar.* artık varın siz düşünün bu diğer iki firmanın halini...
    3 ...
  37. şapka

    12.
  38. Hasan Hüseyin Korkmazgil'in çok şey söylediği, "bize" söylediği şiiridir.

    Şapka

    bak işte görüyor musun diyemiyorum
    dilimin ucuna dek geliyor diyemiyorum
    bir gökyüzü var ki bu senin bilmediğin
    bir kırmızı var ki bu senin hiç görmediğin
    balıklar öyle yüzmez o sularda, sen yoksun
    şarkılar bir böyle götürmez insanı erguvanlardan
    sende hiç özlemek yok mu a bekleroğlu
    sende hiç bunalmak yok mu a cennetmekan
    ne tutarsın bu şapkayı başında
    ne tutarsın bu başında şapkayı
    bak işte görüyor musun diyemiyorum
    dilimin ucuna dek geliyor diyemiyorum

    biliyorum nah işte mutluluk şuracıkta
    şu kilidi kırdınmı arkası cennetiala
    hidrojeni füzesiyle korkuya kuluçkada
    höt desen devrim doğuracak perşembe gebe
    bak işte görüyor musun diyemiyorum
    dilimin ucuna dek geliyor diyemiyorum

    sen hiç vatansamaz mısın varsamaz mısın
    sen hiç onursamaz mısın çoksamaz mısın
    sen utanmaz mısın arlanmaz mısın
    hele bir döndür başını da şu gidişe bak
    hele bir döndür başını da şu düzene bak
    hele bir döndür başını da şu haline bak
    bak işte görüyor musun diyemiyorum
    dilimin ucuna dek geliyor diyemiyorum.

    Köleliğin karşılığını buldum sözlükte
    toplumculuk ne demekmiş biliyor musun
    apartıman bundan çıkar biliyor musun
    ondan sonra kulis mulis kilit milit mapusane
    ondan sonra allah mallah yalan dolan kaşkariko
    kimden aldın bu şapkayı başına
    ne tutarsın bu şapkayı başında
    neden yere çalmıyorsun bu şapkayı başına
    yere neden bu başı şapkayına
    bak işte görüyor musun diyemiyorum
    dilimin ucuna dek geliyor diyemiyorum

    Hasan Hüseyin
    0 ...
  39. 1 mayıs 2007

    82.
  40. darbe sevicilerinin işçi sınıfı ve emekçilerin bağrına sapladıkları faşist-şoven kamanın saplandığı o bağırdan Taksim'de çıktığı, çıkartıldığı gündür. Taksim'e çıkan her sokaktan eylem insiyatifinin fışkırdığı, yıllardır süregiden doldur boşalt 1 Mayıs'lardan sonra 77 1 Mayıs'ının 30. yılında her türlü baskı ve zora rağmen adına layık bir direşkenlik gösterildiği gündür.
    0 ...
  41. chd nin muhtiraya karsi yaptigi aciklama

    1.
  42. çağdaş hukukçular derneği'nin (çhd) genelkurmay'ın gece yarısı muhtırasına karşı 28 nisan'da yaptığı yazılı açıklamadır.

    "silahlı kuvvetler "laikliğimizi" mi korumaya karar vermiştir?

    bizi, 1971 ve 1980 cuntalarının kontrolünde yaratılan "zorunlu din dersi, imam-hatip okullarının örgün orta öğretim içerisine alınması, sola karşı türk-islam sentezi adı altında orta sınıf milliyetçiliği ile gericiliğinin harekete geçirilmesi" projelerinin sahibi ve uygulayıcısı olan milli güvenlik kurullarından ve yüksek rütbeli askeri yönetici elitten de koruyabilecek midir?

    tek bir dinin tek bir mezhebini "devlet dini" haline getirerek diyanet işleri başkanlığı'nda örgütlenmiş onbinlerce "devlet memuru" eliyle dini siyasete alet eden, askeri cuntaları meşrulaştırmak için üniformalarıyla çıktıkları meydan mitinglerinde "ayet" okuyan gelenekten de koruyabilecek midir?
    silahlı kuvvetler "bağımsızlığımızı" mı korumaya karar vermiştir?

    amerikan emperyalizmi ve nato ile "işbirliği" adı altıda imzalanan yüzlerce askeri bağımlılık belgesinden, "dost ve kardeş" amerikan üslerinden, savaş tezkereleriyle peşine takılıp dönem komutanlıkları üstlendiğimiz uluslararası işgal ordularından, uluslararası para fonu'ndan, dünya bankası'ndan, müşterisi olduğu uluslararası silah tekellerinden de koruyabilecek midir?
    silahlı kuvvetler "demokrasimizi" mi korumaya karar vermiştir?

    son 50 yılda; 60'da, 71'de, 80'de, 97'de ve 2007'de yönetimlere silahla el koyan veya el koyma tehdidi ile parlamentoları dağıtıp demokrasiyi çalışamaz hale getirenlerden de koruyabilecek midir?
    silahlı kuvvetler "türklüğümüzü" mü korumaya karar vermiştir?

    türkiye cumhuriyeti vatandaşlarını, tck'nun 216. maddesini açıkça ihlal ederek, birbirinin düşmanı olarak ilan edenlerden de koruyacak mıdır?

    silahlı kuvvetlerin bizi "korumaya" talip olduğu açıktır.

    mevcut parlamento çoğunluğundan, siyasal iktidardan, kadrolaşmış bürokrasiden bu yolla ne kadar korunabileceğimiz tartışmalıdır.

    ancak, bizi bizden, yani günlük ortalama iki dolar ile yaşam mücadelesi sürdürdüğü için; sağlığa, adalete, eğitime erişimi imkansızlaştırıldığı için; farklı dinden - mezhepten, etnik kökenden, ırktan geldiği öne sürülerek itilip kakıldığı, katledildiği için; sendikalanıp işten atıldığı, sürüldüğü için, siyasetle ilgisinden, yazdığından çizdiğinden cezaevinde bulunduğu için "ne mutlu" olamayan içimizdeki "kalıcı düşmanlardan koruyacağını" şüpheye yer vermeyecek ölçüde anlamış bulunuyoruz.

    parlamento kendi itibarsızlığının ve sahte demokrasi geleneğinin, akp kendi gericiliğinin ve sermaye siyasetinin, chp yeni ve dehşet verici sağcılığının
    esareti altındayken; siyasal partilerin ve medyanın kulağı silahlı kuvvetlerin andıçlarına eğilmişken, birbirleri ile çelişkilerini askeri bir darbeye havale eden sermaye kanatları karşısında artık temel ihtiyacımız, bizi "koruyuculardan" kimin koruyabileceğini öğrenmektir.

    zor tehdidi ile yasama (tck 309, 311) ve yargıya (tck 277, 288) yapılan müdahale ve halkın birbirine düşmanlaştırılması (tck 216) girişimi, adli-idari kovuşturma konusu yapılmalıdır. mevcut siyasal çürüme ve meşruiyet bunalımı nedeniyle bunun başarılamayacağı açık gerçeği karşısında ise, siyasal alanı bu derecede itibarsızlaştırarak sermayenin orta oyununa dönüştüren tüm siyasal kurum ve kurulların geleceği tartışma konusu edilmelidir."
    çağdaş hukukçular derneği
    1 ...
  43. 27 nisan 2007 genelkurmay başkanlığı açıklaması

    166.
  44. 12 mart 12 eylul 28 subat ve 27 nisan

    1.
  45. bu ülke 12 mart'ları, 12 eylül'leri, 28 şubat'ları gördü! ülkeyi zulme ve zorbalığa boğmadan önce her seferinde "bir bahane" buldular! 12 mart'ta "anayasa'nın emrettiği sosyal reformlar yapılmıyor" demagojisi idi bu bahane, 12 eylül'ün cellatları ise "sağa da sola da karşıyız" demagojisiyle yutturmuşlardı başlangıçta kendilerini. bazıları yuttular o zamanlar da bu zokaları. 12 mart'ta hikmet kıvılcımlı "ordu kılıcını attı" diye alkışla karşıladı yapılan darbeyi, aralarında tös ve dev-genç'in de bulunduğu ilerici kurum ve kuruluşlar başlangıçta destek bildirileri yayınladılar. akıllar başa geldiğinde iş işten geçmişti! şimdi "şeriat tehlikesi" diyorlar. fakat asıl dertleri, iktidardaki eski ayrıcalıklı konumlarını korumak. tapulu malları gibi gördükleri bu toplumun ve ülkenin kaderi üzerinde "cart curt" etme yetkilerini kaybetmemek!

    evet, bugün türkiye'de büyüyen bir dinci gericilik tehlikesi var! ama sorayım: hangi dönemde, kimler sayesinde, nasıl palazlandı bu tehlike? 12 eylül cuntası ile 24 ocak kararları besleyip büyütmedi mı bunları? devrimci hareket ve işçi sınıfı hareketi başta olmak üzere ilerici toplumsal muhalefeti dizginsiz bir faşist terörle ezerek,şiddetle baştırarak, halkın ve sınıfın demokratik özgürlüklerini ortadan kaldırarak, öğrenci gençliği yök cenderesine alarak, 12 eylül anayasasına "evet" oyu vermeleri karşılığında tarikatlara faaliyet özgürlüğü ve çeşitli ayrıcalıklar tanıyarak bugün "dinci gericilik tehlikes var" diyenler açmadı mı bu gelişmenin önünü? tekelci burjuvazinin bütünü gibi “islamcı sermaye” denilen kesimlerin biti de 12 eylül zorbalığı eşliğinde uygulanan neoliberal sömürü ve soygun politikaları sayesinde kanlanmadı mı?

    "şeriat tehlikesi-laikliğin korunması" işin ideolojik motifi. aynı zamanda asıl maksadı ve gerçek hedefleri gizleyen bir sis bombası.
    'ne mutlu türküm diyene!' anlayışına karşı çıkan herkes türkiye cumhuriyeti'nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır!
    deniyor. bundan daha açık bir düşman tanımı olabilir mi? kürtler ve diğer azınlıklar başta olmak üzere kendisini ırkçı bir milli kimlik anlayısının dışında tanımlayan herkes buna göre "düşman"! "ben kürdüm" diyeni de bir kardeşlik çağrısı olarak "hepimiz hrant'ız, hepimiz ermeni'yiz" sloganını atan da, "ben herşeyden önce işçiyim, emekçiyim" diyerek sınıfsal kimliğini ön planda tutan da ve tabii "ben komünistim, devrimciyim, demokratım, ırkçılığa ve faşizme karşıyım" diyeni de buna göre "düşman".

    türkiye sosyolojik olarak zaten derin bir kutuplaşma yaşıyordu. şimdi buna derin bir ideolojik-siyasal yarılma da eklendi!.. bir tarafta onmilyonların ne iş ne aş bulabildiği korkunç bir sefalet yaşanıyor, öbür tarafta "islamcı" geçinenleri de dahil küçük bir azınlık lüks ve sefahat içinde 'marka bir hayat' sürüyorlar. bugün islamcı örgütlerin bu denli güç toplamalarını kolaylaştıran zemin zaten bu zemin değil mi? siz, sermaye düzeninin sahipleri ve bekçi köpekleri olarak sömürüyü bu denli azgınlaştırıp yoğunlaştıracaksınız, yoksulluk ve sefalet bu denli alıp başını gidecek, işsizlik böylesine çığlıklaşacak, ımf'nin direktifleri doğrultusunda tarım çökertilecek, esnafın ve küçük işletmelerin beli kırılacak, rantiyeciler, hortumcular her gün yeni bir voli vuracaklar, "çıt" çıkaranın üzerine polisinizi salacaksınız, haklarını arayan işçinin, emekçinin, öğrencilerin üzerine gaz bombalarınız ve panzerlerinizle gideceksiniz, kürtlere karşı operasyon ve sopadan başka politikanız olmayacak… "serbest piyasa düzeni" dediğiniz bu bataklık her gün böyle çürümeye ve çürütmeye devam ederken kalkıp sivrisineklere karşı savaş açacaksınız!..

    "islamcı" ve "laik" kanatlar olarak bunların arasındaki kavga, siyasi ve ekonomik rant kavgası!.. kullanılan diğer bütün slogan ve gerekçeler bunun bir kılıfı ve bahanesi sadece. aklıbaşında hiçbir işçi, hiçbir emekçi, hiçbir aydın, hiçbir demokrat, yurtsever veya inanç sahibi, bu oyuna altlık, bu gidişe ortak olmamalıdır...
    1 ...
  46. alınan maillerdeki kız adreslerini hemen eklemek

    1.
  47. "entry'nin saçmalığını,altına bir açıklama girmek çabasının boşunalığını, başlığı açıklamak adına bir şeyler yazmak için heba edilen zamanı (ki bu satırları yazmış olmama "sen de heba etmişsin zamanı" diyenler olacaktır, eyvallah!) bir yana koyalım henüz doğru düzgün bile yazılamamış olması işi daha da trajik hale getirmiş, yazık ki ne yazık" diye düşündüren cümledir...
    2 ...
  48. daha fazla entry yükleniyor...
    © 2025 uludağ sözlük