şükrü erbaş

entry140 galeri9
    140.
  1. nasıl oluyor da ben değil başkası sol frameye getiriyor şaşırdım. gerçek bir şairdir siyasi görüşü zerre miktarı kadar beni ilgilendirmiyor. imzaladığı "bağbozumu şarkıları" en kıymetli kitaplarımdan biri. şairimle birlikte fotoğrafımız bile var. çok seviyorum.

    şu an ilk aklıma gelen dizeleri:

    "ey gönül haresi keder
    insan kendinden ne kadar uzağa gider"
    2 ...
  2. 139.
  3. En sevdiğim şair.

    Yaşarken kıymeti bilinmeli.

    Şairliğini Sadece "köylüleri niçin öldürmeliyiz" Şiirinden ibaret görürseniz çok şey kaçırırsınız.
    0 ...
  4. 138.
  5. politik görüşlerini benimsemesem de "köylüleri niçin öldürmeliyiz?" şiirinde tanıdığım ve nefret attığım birçok fesat insanın karikatürize edildiği, kendimden de bir parça bulduğumu söylemek zorunda kaldığım yazar. anadolu insanının toksik yönlerini biraz agresif bir üslup ile de olsa müthiş yansıtmıştır.
    1 ...
  6. 137.
  7. " Öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim,
    özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. Koşullarım beni
    oluşturdu ben acılarımı buldum. Herkes gibi yaşasaydım
    eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi
    avutmaya beni. Bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir
    yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice
    eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, varolmaya, dar çevre yitiklerinde önem kazanmaya... "

    Ömür hanımla güz konuşmaları
    1 ...
  8. 136.
  9. Asker arkadaşımdır.

    yazıcıydı. Bana 2-4 nöbet kitlerdi, Samsunlu puşt.
    0 ...
  10. 135.
  11. Ayrılık ne biliyor musun?
    Ne araya yolların girmesi
    Ne kapanan kapılar
    Ne yıldız kayması gecede, ne güz
    Ne ceplerde tren tarifesi
    Ne de turna katarı gökte
    insanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!
    ipi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini
    Birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine
    Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken
    Duvarlara dalıp dalıp gitmesi
    Türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık

    Ödünç sesle konuşan bir kalabalık içinde kendi sesiyle silinmek
    Birdenbire büyümesi gülüşü artık yaprak kıpırdatmayan bir çocuğun
    insanın yaşlandıkça kendi kuyusuna düşmesi
    Bir kadının yatağına uzanan kül bağlamış bir gövde
    Saçına rüzgâr, sesine ışık düşürememek kimsenin
    Parmaklarını sözüne pınar edememek
    Uzaklarda bir adamın üşümesi; bir kadın dağlara daldıkça
    Işıklı vitrinlere bakmadan geçmek çarşılardan
    Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun
    Evlerle sokaklar arasında bir ayrım kalmaması
    Ayrılık; yağmurdan vazgeçiş, sudan üşüme
    Yalnızca gölge vermesi ağaçların
    iyiliğin küfre dönmesi ayrılık
    Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya
    Başını alıp gitmek gibi bir geri dönüş
    iki adımından birisi insanın, sevincin kundakçısı
    Hüznün arması, süren korkusu inceliğin
    Ayrılık, o küçük ölüm; usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan
    Şimdi anlıyor musun gidişinin neden ayrılık olmadığını?
    Bir yaprak düşmesi kadar ancak acısı ve ağırlığı olduğunu
    Bir toplama işleminin sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını
    Boşluğa bir boşluk katmadığını
    Kar yağdırmadığını yaz ortasında
    Ayrılık, o köpüklü öpüşlerin ardından kalkıp ağzını yıkadığında başlamıştı
    Ben bulutları gösterirken "Bulmacanın beş harfli bir yemek sorusuna"
    Yanıt aramanla halkalanmış
    Aşkın şarabının ağzını açtım, yâr yüzünden içti murt bende kaldı
    Türküsü tenimde düğümlenirken, odadan çıkışınla yolunu tutmuş
    Dağlarda öldürülen çocukların fotoğraflarını kenara itip
    "Bu eteğin üstüne bu bluz yakıştı mı?" dediğinde varacağı yere varmıştı çoktan
    Ne mi yapacağım bundan sonra?
    Ayak izlerimi silmek için sana gelen yolları tersinden yürüyeceğim önce
    Şiir okumayacağım bir süre
    Hediyelik eşya satan dükkanların önünden geçmeyeceğim
    Senin için biriktirdiğim yağmur suyunu, bir gül ağacının dibine dökeceğim
    Yeni bir yanlışlık yapmamak için telefonlara çıkmayacağım
    Ardı kuş resimli aynalar arayacağım mahalle pazarlarında
    Gençliğimi anımsamak için
    Emekli kahvehanelerinde yaşlılarla konuşarak, sonumu görmeye çalışacağım
    Fotoğraflarını güneşe koyacağım, bir an önce solsun diye
    içinde ay ışığı, iğde kokusu ve begonvil bulunan tüm resimleri duvarlardan indireceğim
    Mican türküsünü asacağım yerlerine
    Falcı kadınlara inanmayacağım artık
    Trafik polislerine adres sormayacağım
    Geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye
    Fesleğenden başka bir çiçek koymayacağım penceremin önüne
    Büyük kentlerin varoşlarında çırpınan üç milyon yurtsuza evimi açacağım
    Nerde bir kayıp, bir faili meçhul varsa bıraktığı acının yanına resmini asacağım
    Şaşırma! Yetimi korumak için yeni aşklar bulacağım kendime.
    Ne yapacağımı sanıyorsun ki?
    Tenin tenime bu kadar sinmişken
    Ömrüm azala azala akarken önümde
    Gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken
    Senin korkularını
    Benim inceliğimi doldurup yüreğime
    Bıraktığın boşluğu yonta yonta
    Binlerce heykelini yapacağım.
    2 ...
  12. 134.
  13. Sevmeyi özledim biliyor musunuz? Kayıtsız şartsız bir gülüşü. Olur olmaz yerde ağzıma bir öpücüğün konmasını. Bir doğruya sevinmekten çok bir saçmalığa gülümseyebilen hoşgörüyü. 'Nerde kaldın' ayazını değil, 'hoş geldin' iyiliğini. Hiçbir şeyle yatışmayan yürek telaşını. Kapı zilleriyle telefonlar arasında tükenmeyi. Geceyi bir hayal hazinesine çeviren uykusuzluğu. Bir gövdenin önünde diz çökmeyi. Kendimi severek yürümeyi kalabalıkta. 'Göğe bakma duraklarını' özledim. Yağmuru kirpiklerden içmeyi. Yumruk kadar bir yüreğe dünyayı sığdırma hünerini. 'Sana sevinç verdiğim sürece ben buradayım' zenginliğini özledim. Otobüs terminallerinin ayrılıkla dönüş karışımı kokusunu özledim. Otel odalarınin insanı bir yaprak gibi incelten kederini. Başka kentlere vuran rengini güneşin. Başka sokakların telaşıyla çoğalmayı. Dünyayı yudum yudum aşka çeviren yalnızlığı.
    3 ...
  14. 133.
  15. "kirpiklerin gölgelesin yüzümü
    gözlerin ömrümün göğü olsun
    demiştim, çok değil ki..."
    2 ...
  16. 132.
  17. Geçmişten soğuyorsun,
    inandıklarından soğuyorsun,
    Baktığın yüzlerden soğuyorsun
    içine bile, bakmıyorsun artık…
    1 ...
  18. 131.
  19. 130.
  20. Diyanet işleri başkanı Mehmet erbaş ile umarım akraba değildir.
    2 ...
  21. 129.
  22. Yalnızlığı ne kadar geniş bir alana yayarsan yay, ne kadar uzak bir zamana ertelersen ertele, acısı ve ağırlığı azalmıyor.

    Çünkü insan, yüreğini göğüs kafesinde yapayalnız taşıyor.
    2 ...
  23. 128.
  24. Ölenler ölümü bilmez, ölüm kalanlar içindir…
    3 ...
  25. 126.
  26. " Hiçbir meydana açılmayan bir sokakta, akşamların geç, sabahların hemen olduğu evlerin birinde tanıdım dünyayı. Çocukların hiçbiri kendiliğinden uyanmazdı uykulardan. Zamanın ağırlığını duymak için öyle yılların geçmesi gerekmiyordu. Susmaktan yontulmuş kara kuru birer heykeldi herkes. "
    3 ...
  27. 125.
  28. al götür ne varsa gelirken getirdiğin
    yarama bastığın tuz, gözümdeki meneviş
    ağzımda esen serinlik, göğsüme akan ırmak
    beni kuyulardan alıp sokaklara salan
    ucunda yedi renkli çıngıraklar sallanan
    yaşama sevinci denilen o zincir
    boğazıma oturdu darala darala
    al götür, al götür ağır bağışını
    beni dünyalar dolu yalnızlığım ışıtır.

    ağır bağış
    2 ...
  29. 124.
  30. https://galeri.uludagsozluk.com/r/2128809/+

    Avuçlarının içinden öptüm. insan neden geçmişi düzeltemez ki? Bir acıyı iyileştirmeyen iyilik ne kadar iyiliktir?
    4 ...
  31. 122.
  32. Ne olurdu kokunun da fotoğrafı olsaydı.
    Sesin fotoğrafı,
    Boşluğun fotoğrafı,
    Parmak uçlarındaki karıncanın,
    Ruhtaki üşümenin fotoğrafı.
    Ölüm kimseyi bu kadar yalnız bırakmazdı…

    Şükrü Erbaş
    12 ...
  33. 121.
  34. 120.
  35. iki satır ile hayatımızı özet geçen şair, yazar, aşık.

    Kimse kendinden bir yere gitmiyor
    Yaşıyoruz sessizce yaramızı severek.
    5 ...
  36. 119.
  37. ..kırk cümle kuruyorsun, ağzını açmadan vazgeçiyorsun.
    incinme değil bu, insana olan inancını yitirme. Yaranı evde bırakıp çıkıyorsun sokağa. Öyle bir uzaklık ki, şikayetin sularını çoktan geçtin. Hiçbir şeye öfke duymuyorsun. insan boylu boyunca bir hastalık. insan korku. insan yıkım. ihtiraslarının külü insan. inanmıyorsun artık. Anlamamak değil, inanmıyorsun! Can sıkıntısı değil, inanmıyorsun! Yaşamak korkusu değil, inanmıyorsun!
    6 ...
  38. 118.
  39. "sularım toprağa sızıyor bak.
    yüzümü geceler örtüyor.
    binlerce taş saklanıyor içimde.
    kim kimin derinliğini görebilir,
    hem hangi gözle?"

    (bkz: ömür hanımla güz konuşmaları)
    4 ...
  40. 117.
  41. Türk şiirindeki güzel aşk şiiri yazan tayfanın bir milyonuncu temsilcisi.
    1 ...
  42. 116.
  43. “Büyüklerin bunca uzun yaşadığı bir ülkede
    Bir onur dersi midir çocukların ölümü?…”
    -Şükrü Erbaş
    0 ...
  44. 115.
  45. 114.
  46. Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır Ömür Hanım?
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük