garip isteklerdir. hayatiniz sizin elinizde diye dusunursunuz, her seyi yapmakta ozgursunuzdur aslinda pratikte ama is gariptir ki mevzu bahis yapamadiklarimiza gelince teoriler pratikten agir basiyor. mesela istersen fiziken banka soyabilirsin ama napiyorsun yok kardesim ben ezel gibi surunmek istemiyorum, manitaya kanka caksin ben burda aglayayim istemiyorum diyorsun. carkin boyle isleyecegini biliyorsun cunku. bu da demektir ki duz mantik olarak* carkin isleyisini kontrol etme istegidir bu suursuz istekler.
--spoiler--
karşısına çıkan ilk kıza saçma sapan bir bir sarılışla sarılmış beni dinlememişti. aslında beni bile kandırmıştı. hocu öyle entellektüel böyle alımlı şöyle çalımlı diyerek. ona karşı öyle bir güven söz konusuydu ki anlattıklarına binaen davranışlarımı ona göre ayarlamıştım. madem öyle diyor farklı olan bir şeyler vardır ve onun için en doğru olanı odur. bizde tanışınca haraketlerimize dikkat edelim de böyle ulvi bir insana karşı yanlış yapmayalım dedim. yalnız o beklentiyi öyle bir yükseltmişti ki bu büyük hayal kırıklığı ve çöküntüye yol açmıştı. onun da hatası değildi. çünkü ergence seviyordu. farkındalık denen olgunun çok uzağındaydı. benim yanlışım onun farkındalığın uzağında olabileceğini düşünemememdi. artık elimden gelen hiç bir şey yoktu. o ergen aşkıyla ortalığı kasıp kavuruyor, kendini ve etrafındakiler kasıp kavuruyor. kendini ve etrafındakileri kandırıyor ve dahi kendine ve etrafındakilere zarar veriyordu. sonra ne mi oldu. böyle bir baştan yanlışığın sonrası, en aznından benim için pek de mühim değildi.
--spoiler--
yerli yersiz sorarlar ya; sihirli bir sopan olsa ne yapmak isterdin?
hah tam da buna cevap verilebilecek birçok şey bu grup isteklere girer. çünkü ne kadar iyi niyetli, tüm dünyaya barış, sevgi verecek, ayrım yapmadan insan olduğunu hatırlatacak istekler de olsa, hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir.
saçların boyandıktan sonra, o güzelim canlı renk akmasın diye, saçların hiç ama hiç pislenmesin ve yıkamak zorunda kalmamak gibi asla olmayacağını bilsen de deli gibi olsun istenen isteklerdir.*
-kabahatin büyüğü küçüğü olur mu?
+kabahatin işlendiği konuya bağlı.
-nasıl yani?
+şöyleki kendini bilmez bir davranışın büyüğü küçüğü olmaz. sadece doğuracağı sonuçlar farklı olur.
-bu ruh halinde sorun var diyosun o zaman.
+tamda öyle.
şuursuz istekler biraz da şudur: anlık metafiziksel gerilimin getirileriyle baş edememektir. anlık heveslerdir. aslında olmasını isteyip de bir türlü olduramadıklarını bir an için oluruna sokma girişimidir.
bırak allasen başka işin mi yok. basiretle fiiliyata geçiş arasında kalmayı getirdin şuursuz isteklere dayandırdın. ne demiş tusu istek de neymiş?
yılın bu mevsimi, özellikle bu mevsimi; dallarında tutunamamış, sararıp da kepaze, rüsva savrulmuş olanlardır. atması gereken yerde atmayan bir kalbin haykırışı kaçaklığı gibi...
dinginlenmekten aciz bir gitmek isteği peyda içimde. uzak, daha da uzaklara... tek bir veda sözcüğünün yardımına sığınmadan, tek bir çift göze bakmaksızın, hiç kimseye haber vermeksizin. ölmek gibi bir yerde, başının altına topraktan yastık yapmak ve hatta üzerine topraktan yorganı çekmek gibi. "acziyetimiz doğuştan, beceriksizliğimiz muktedir ruhumuza" nihayetinde. olacağı, olmaz yaparız elimizi değdirerek dahi biz insanlar ve sonra bir ömür tüketiriz "neden olmadı?" sorusunun gölgesinde. ki aynaya bakmaksızın, kendimizle dahi gözgöze gelmekten köpekler gibi korkarak...
sabah ezanı okunurken sigara içmektir, sancımaktır garip bir şekilde ve nedensiz. kendini, ait hissetmediğin ama orada kalmaya mecbur olduğun yerden gitmektir misal.
karmaşıktır, çocukçadır belki. hem öyle olmasa şuursuz olmazdı ki.
bir çift gözdür, bir ton sestir, belki biraz fondöten, biraz ruh, azcık rimel, sonra saç telidir.
gülüştür sonra, saçma-sapan şeylere belki ve yan odanın rahatsızlık duyması.
öyle anlarda çıkagelirler ki. tam "ne olduğunu" anlayamadan sararlar çevrenizi, yutarlar hüznünüzü ve tutarlar öylece sizi. çekerler, çekerler, çekerler, çekerler. ille de üç kere çekecek değiller ya, dört kere çekerler.
bir sabah uyanacaksın ve o gün geldiğinde tek yapabildiğin, sadece gülmek olacak. sanki ömründe sabahına gülmediğin bütün günlerin borcunu ödercesine olacak bu ve birden bitmeyecek, geçmeyecek...
- tanışalı sadece bir kaç saat olmuşken böyle sarılıp da yürümemiz doğru mu dersin?
+ tanışalı bir kaç gün olsaydı doğru olur muydu? ya da bir kaç ay, yıl, asır...
- olabilirdi belki, bilmiyorum.
+ peki bunun kuralını kim koyuyor?
- bununla ilgili açık konulmuş bir kural yok.
+ o halde?
- insanlar var ama.
+ insanlar mı?
- evet insanlar var. her yerdeler baksana! ve onlara göre yanlış olmalı bu.
+ insanlardan bahsetmemi ister misin sana biraz?
- evet, lütfen.
+ insanlar, neyi istediklerini, sevdiklerini ve kendilerini neyin mutlu edeceğini dahi bilmekten aciz yaratıklardır. sen ve ben de dahiliz buna üzgünüm ki. kendilerini herkesten "farklı" sanmak da neslimizin en büyük dertlerinden birisidir onca "doğrular" içinde birbirimizin kanıyla beslenirken. şu anda şu apartman basamağında oturmaktan mutluluk hissedeceksin belki ama buna ihtimal bile vermiyorsun. oysa hayat tam olarak böyle bir şey ve onu yaşanır kılan tek şey içindeki bilinmezlik.
- lütfen, daha fazla anlatma.
+ ruhunu biliyorum senin. eski bir modelini kullanıyorum uzun zamandır ve çok kullanışlı olmadığını söyleyebilirim. ne yaşarsan yaşa bir parçası eksiliyor ruhunun ve yerine koyamıyorsun. sonra o eksikliğe alışıp da oradaki eksikliğiyle yaşamaya alışıyorsun o ruhun derken günü geldiğinde teslim edecek kadar dahi olsa ruhunun kalmayacağına dair muazzam bir inanca dönüyor yaşamak dediğimiz. bir duygunu öldürmen yetmiyor, cenazesini de layığı ile kaldırman gerekiyor.
- beni tanıyorsun.
+ hayır, toplumumuz bunu kabul etmeyecektir. seni sadece birkaç saattir tanıyorum.
- şu anda senin içine girmeyi istiyorum, orada ne olduğunu delicesine merak ediyorum. isminden başka hiç bir şeyini bilmediğim bir adama karşı ilk kez bu kadar...
+ bu kadar ney?
- bu kadar merak hissediyorum.
+ o halde emin olabilirsin ki bugün bittikten sonra tekrar görüşmemek için elimden geleni yapıyor olacağım.
- neden?
+ çünkü yanlış yere bakıyorsun. sadece sarılabilmeli insan birisine. bir büyüğümün bana layık gördüğü gibi "sikmeden sarılabilmeli" insan gerçekten sevdiği, yakın bulduğu insanlara, ruhlara...
- sanırım iyi değilim.
+ kahve içmeliyiz bir yerde.
- hayır, istemiyorum.
+ lütfen...
- peki ama tek şartla; falıma bakacaksın.
+ kabul edilmiştir.
- hadi gidip kahve içelim. belki bu şey beni mutlu edecek olan şeydir bay çok bilmiş.
+ belki de kimbilir... belki benim de tek ihtiyacım orta şekerli bir kahvedir, bunu hiç bir zaman kesinlikle bilemeyiz.
Allahin birden ortaya cikip,her seyin nedeni varr oturun aciklayacagiim !!, demesi
Insanlarin dusuncelerini okuyabilmek,
5 yilda bir gelecekten fragman gosterilmesidir.